AYKIRILAR NEDEN GEREKLİDİR?

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
SELÇUK EREZ

Prof. Dr. Selçuk Erez’ in www.hekimedya.com sitesindeki yazısı:

İki örnekle açıklayalım:

1958 yılıydı: Birleşmiş Milletler’de yapılan bir oylamada-o zaman Fransa’nın yönetiminde bulunan Cezayir halkına, kendi kaderini kendi saptaması yetkisini vermek isteyenlerin oyları, bunu uygun görmeyenlerinkiyle eşit çıkmıştı. Bu oylamada Türkiye’nin çekimser oy kullanması, Cezayir’in Fransız boyunduruğundan kurtulmasının ertelenmesine yol açmıştı.

1958’de büyüklerimiz, diplomatlarımız böyle davranırken gençlerimiz ne yapıyorlardı?

Birleşmiş Milletler’deki oylamadan sonra TMTF Başkanı Erol Ünal, bir basın toplantısı yaparak resmi tutumumuzu kınamıştı.

İki yıl sonra aynı konu Birleşmiş Milletler’in gündemine geldiğinde Türk öğrencilerinin önerisiyle Uluslararası Öğrenci Federasyonu COSEC, o yılı “Cezayir Yılı” olarak ilan etti.

29 Ekim 1960 da Türkiye Milli Talebe Federasyonu, “Cezayir Haftası”nı başlattı. Bu hafta içinde federasyonda basın toplantıları düzenleyerek Cezayir Öğrenci Örgütü’nün başkanı Ait Çalaala ve yardımcısı Cemal Huhu’ya konuşma yaptırdı.

O tarihte böyle davranan, davrandıkları için de kınanan gençler kimlerdi? TMTF nin başkanı Erol Ünal. Ünal, sonra İstanbul İl Meclisi Başkan Vekilliği yapmıştır. Ayhan Toraman, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde öğretim üyesi olmuştur. Nurettin Sözen sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve milletvekili, Yalçın Gürsel milletvekili, Cevdet Hacaloğlu ise iş adamı olmuşlardır. Vehbi Dinçerler de sonradan Milli Eğitim Bakanlığına atananlardandır.

 1967 de bu günkü adıyla Mimar Sinan, o zamanki adıyla Güzel Sanatlar Akademisinde Öğrenci hareketleri vardı: Öğrencilerden Sami Şekeroğlu ve arkadaşları, bir sinema enstitüsünün kurulmasını istiyorlardı. Bu isteğe birçok öğretim üyesi, “Sinema baş düşmanımızdır, akademiye girmemeli!” gerekçesiyle karşı çıkıyorlardı. Öğrencilerin oluşturdukları Akademi Boykot ve İşgal Komitesi dayattı ve Senato da Devlet Film Arşivinin kurulmasını kabul etti.  Başta Kültür Bakanlığına sonra da Mimar Sinan Üniversitesine bağlanan bu arşiv bir Sinema Enstitüsüne dönüştü. 

Öğrencilerin mücadeleleri sonucu kurulmuş olan bu kurum, bu gün dünya standartlarında teknik alt yapıya sahip sinema laboratuvarına, sinema araç ve gereçlerine sahip bir enstitüdür, Türk sinemasının en önemli eserlerini eksiksiz barındırmakta, zengin bir arşive sahip bulunmaktadır. Sinema sektöründe, televizyonlarda ve üniversitelerde çalışmakta olan, yurt içinde ve yurt dışında başarılar, ödüller kazanan mezunlar yetiştirmektedir..

“Cezayire Bağımsızlık !” diye haykıran, sonra “Bir sinema enstitüsünün kurulması için” fakülte işgal eden öğrenciler, eylemlerini sürdürdüklerinde nasıl anılırlardı?

Aykırılıkla damgalanır, ne kadar olumsuz sıfat varsa bunlarla nitelenirlerdi; hapiste çürütülmelerinin gerektiğini düşünen yöneticiler hiç de az değildi.

Bu gün, geriye baktığımızda ne düşünüyoruz?

Şu memlekette keşke birkaç yüz aykırı, birkaç bin aklı farklı ve sıra dışı çalışan kimse yetiştirebilseydik ne iyi olurdu!

Türkiye’de aykırıların gerekliliğini benimseyenlerin çoğalması için kaç kitap yazılsa yerindedir!

Siz de yorumunuzu paylaşın: