YETER ARTIK!

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi 5. sınıf öğrencisi stajyer doktor Abdülkerim Şalkı’ nın mektubu:

Bir kış günüydü, soğuk puslu bir kış günü. 6 ay olmuştu annemin hastalığını öğreneli.Kemoterapi alıyordu. İşte o gün yeni kürü alması için gitmiştik kemoterapi ünitesine. İşlemleri halledip ilaçlar bağlandıktan sonra diğer hasta ve yakınlarıyla beklemeye başladım..

Düşünüyordum, bir yandan da etrafıma bakıyordum. Alışmıştım artık saçları ve kaşları dökülmüş yorgun ve bitkin insanlar görmeye. Tekerlekli sandalyede acılar içinde kıvranan insanlar. Her şey normaldi yani o ana kadar. Ama birden bir ses işitildi hemen yan taraftaki yataklı klinikten. Bir ağıt…

Beynimden vurulmuşa döndüm bir an. Ve sessizlik… Herkes sustu. Öyle bir sessizlik ki dünyanın bütün seslerini bastıran bir sessizlik… Öyle bir sessizlik ki konuşmaya gerek kalmadan oradaki herkesin düşüncelerine tercüman olan bir sessizlik. Bir müddet kaldım öylece . Sonra bir tıkırtı…

Sedyenin üzerinde üstü yüzüne kadar örtülmüş bir ölü. Başucundaki doktor tam anlamıyla acziyeti anlatıyor, koca insanlığın aciz kaldığı bu illete karşı galip gelememenin üzüntüsü ve acizliğini.. Kulaktan kulağa yayılan fısıltılar. Ölmüş!.. Ölmüş!.. Ve gözlerdeki korkuyla karışık titreme..

Evet, orada umutsuzluğu gördüm ben. Zaten git gide azalan yaşama sevincinin baltalanışını gördüm. 70 yaşındaki dedemin sedyeye bakarken, orada kendini görüşünü gördüm. 60 yaşındaki ninemin ‘ ne olur sana el ayak muhtacı olmadan kavuşmayı nasip et ‘ diye dua ederken, yanındaki kızının annesinin duasına amin deyip dememek arasında kalıp başını eğişini gördüm.

18 yaşındaki kardeşimin kendi acınası halini umursamadan acımaklı bakışlarını gördüm. Ve duydum.. Minik bir çocuğun ‘anne bana bir şey olmayacak değil mi ‘ diye sorarken ‘evet yavrum ‘ diyen annesinin ciğerinden gelen cızırtıyı duydum. Duvarların bile yeter artık deyişini duydum.

O gün birçok şey gördüm ve duydum. Zamanı gelmedi mi ha ey koca TIP dünyası?

Yeter artık!…

Yazı için 2 yorum yapılmış:

  1. cevdet tokat dedi ki:

    Sevgili adı güzel Abdülkerim kardeşim.Eşyanın doğası gereği herşeyin doğumu gelişimi ve ölümü kaçınılmaz.Önemli olan bu kanunu koyan ölümsüz Rabbimize teslim olabilme şuurunu yakalamış olmak.Şu fani dünyada Rabbinin onlardan onlarında rabbinden razı olduğu kullar arasına girme mücadelesinden galip çıkmak zorundayız.Fani dünya acılarla dolu, bir düşün:Alemleri O’nun uğruna yarattığı Hz.Muhammed ne açılar çekti. Doğmadan babası vefat etti, 2 yaşında annesini, 8 yaşında dedesini kaybetti.Tutunacağı bütün dallar O daha 8 yaşındayken yok oldu.O küçücük omuzlar dağların bile kaldıramayacağı dünyanın yükünü taşımakla görevlendirildi.Oğlu İbrahim’in başında bir peygamber olmasına rağmen gözyaşı döktü.Neden? Çünkü alemlerin Rabbi bu dünyada kendisinden başka sığınak olmadığını göstermek istedi.O ne güzel vekildir, hepimizin O’ndan başka sığınağı yoktur.Allaha emanet ol.

  2. abdülkerim şalkacı dedi ki:

    Cevdet bey yazdıklarınıza katılmamak elde değil. Tabi çok haklısınız sünnetullah ‘ı değiştirmek mümkün değil. Her nefis ölümü tadacaktır sadece sebepler farklı olacaktır..Ancak ben yaşadığım ve çok etkilendiğim bir anı çarpıcı cümlelerle dile getirmek istedim. Her ne kadar küfre, isyana yaklaşmak bile istemesemde yazdıklarımdan öyle bir izlenim edinmişsiniz herhalde.. Yinede iyi dilekleriniz ve uyarınarınız için teşekkürler…

Siz de yorumunuzu paylaşın: