MECİDİYEKÖY-BURALARI ESKİDEN DUTLUKTU

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ nden sınıf arkadaşım Deniz İşçen tarafından kaleme alınan ve Heyamola Yayınlarının “İstanbulum” dizisinden yayınlanan “Mecidiyeköy-Buraları Eskiden Dutluktu…” isimli kitabı bir çırpıda okudum.

Mecidiyeköy’ lü hatta İstanbul’ lu olmasanız bile size de tavsiye ederim.

Bir plastik cerrah ve titiz bir kadın elinden çıktığı besbelli olan; şehrinizin, mahallenizin, evinizin nasıl değiştiğini roman tadında anlatan; sizi de benim gibi çocukluk günlerinize götürecek bir kitap…

Yaprakları arasından Cevdet Çağla’ nın kemanından dökülen evcara nağmeleri, Sabite Tur Gülerman’ ın çağlayan sesini de duyacaksınız:

Söndü yâdımda akisler gibi aşkın seheri
Duruyor gözlerinin kalbimin üstünde yeri
Bikesim, kupkuru yollarda ümitsiz yaşadım
Bülbülüm, duymadı hiç zârımı gül bahçeleri

mecidiyekoy

***

Mahalle bakkalının, mahalle terzisinin ve hatta mahalle yorgancısının olduğu günlere yolculuk yapacaksınız.

Kapı önünde kızların seksek oynadığı, ip atladığı; oğlanların patlak bir plastik topun peşinde kan ter içinde koşuşturduğu, kendi yaptıkları, renkli kablolarla süsledikleri tel arabaları sürdükleri günlere…

Boynundaki sopanın her iki tarafındaki yuvarlak tepsilerde yoğurt, güğümlerle süt getiren satıcılar, kalaycılar, bohçacı kadınlar, postacılar geçecek gözlerinizin önünden.

Sonra sahneye “Bu fasulye yedi buçuk liraya” türküsüyle def çalarak ayı oynatan çingeneler, “Karılar hamamda nasıl bayılır?” sorusuna yerlerde yuvarlanarak cevap veren burnu halkalı ayılar, ayı ve ayıcının etrafında geniş bir halka oluşturan ama sıra para toplamaya gelince kaçışan çocuklar çıkacak.

Bahçedeki iğde ağacının mis gibi kokuları burnunuza kadar gelecek.

**

Kitaptan bir bölüm:

Zarif okul müdiremiz Bedia Hanım, o yıllarda ünlü bir bestekâr olan Hüseyin Mayadağ ile evliydi. Birkaç kez okulda eşini ziyaret ederken gördüğüm Mayadağ’ ın bilinen ve sevilen birçok güzel eseri vardı. Radyoda şarkıları seslendirilir, annem usulca bu şarkılara eşlik ederdi:

Hayat budur sevdiğim, geçenler unutulur,
Yâre ömrünü versen yine başka yar bulunur
Bu şifasız yaradan sanma gönül kurtulur
Yâre ömrünü versen yine başka yar bulunur

Hüseyin Mayadağ’ ı 1965 yılında çok genç bir yaşta, üzücü bir trafik kazasında kaybettiğimizde okulda günlerce derin bir yas havası hüküm sürmüştü.

***

Kitabın tanıtım yazısı:

Bir kentin tarihini, coğrafyasını, toplumsal hayatını, geçirdiği değişimleri, insan tiplerini, atmosferini, doğal güzelliklerini, unutulan değerlerini, yeme içme kültürünü, gecesini gündüzünü, yazını kışını, folklorunu, eğlence hayatını, daha bin türlü özelliğini, herkes kendince görür. Tarihçi başka, coğrafyacı başka, turizmci başka, asker başka, öğretmen bambaşka bir gözle görür ve kendi bakış açısıyla yazmak ister.

Ama bir yazar-edebiyatçı, kendince bir duyarlılıkla yaklaşır kentine. Çevresine gönül gözüyle bakar. Kendisini değişik insanların yerine koyar, onların yüreğiyle de hissetmeye çalışır, öylece yazar… Yazar yazdığı zaman, birçok kimse o yazıda kendi duygularını, düşünüp de söyleyemediklerini bulur. Kendisinden önce yazılmış olanları da anımsamak ister…

Prof. Deniz İşcen tarafından kaleme alınan bu kitap Mecidiyeköy ile ilgili ilk olma özelliği taşıyor. Daha önce kaynakçalarda Mecidiyeköy konusunda yayınlanmış bir kitap bulunmamaktadır.

İşte bu kitap ölümsüz şehir İstanbul’un, o küçük bahçelerinden biri olan ve “Buraları eskiden dutluktu” diye başlayan Mecidiyeköy’ün hayat hikâyesinden bir kesit sunuyor. Mecidiyeköy Prof. Dr. Deniz İşcen anıların ışığında, dut bahçelerinden başlayıp, çok katlı apartmanlara uzanan bir süreci okurlarına sunuyor.

Heyamola Yayınları bu düşünceden yola çıkarak, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi kapsamında başlattığı İstanbulum Kitap Dizisi’ni yeni kitaplarla sürdürmektedir.

Kaynak: http://www.dr.com.tr/Kitap/Mecidiyekoy-Buralari-Eskiden-Dutluktu/Deniz-Iscen/Edebiyat/Turk-Gunluk-Ani/urunno=0000000688879

Yazı için 1 yorum yapılmış:

  1. Canan Karatay dedi ki:

    Kutluyorum.

    Bütün İstanbulda yeşil ağaçları kestik yerine beton ağaçlar diktik!

    Ne sağlık kaldı, ne de dirlik. maalesef.

Siz de yorumunuzu paylaşın: