AİLE HEKİMLİĞİ UYGULAMASI NASIL BAŞARILI OLABİLİR?

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
aile hekimliği

Son birkaç senede sağlık sistemimizde inanılmaz değişiklikler oldu ve olmaya da devam ediyor. Bunların sonuncusu ‘Aile Hekimliği Uygulaması’. Gazetelerde yer alan haberlere göre Ankara ve ardından İzmir’de uygulanmaya başlanan, 1 Kasım’dan itibaren İstanbul’da da faaliyete geçecek olan Aile Hekimliği Uygulaması yılbaşına kadar yurdun büyük kesiminde hizmet veriyor olacak.

Bu uygulama topluma yeni bir şeymiş gibi sunulsa da işin aslı hiç de öyle değil. Aile hekimliği uygulaması ile sağlık ocağı sistemine yeni bir isim verilmiş oluyor, hepsi bu! Çünkü sağlık ocakları da aynı düşünceye dayanılarak kurulmuştu. Sağlık ocakları aracılığıyla koruyucu hekimlik uygulamaları yapılması (doğum kontrolü; çocukluk çağı aşılamaları; gebelik, diyabet, tansiyon, astım gibi kronik hastalıkların takibi) ve basit hastalıkların tedavisi amaçlanıyordu; halledilmeyen sorunları olan hastalar ise hastanelere sevk ediliyordu.

Adı ister sağlık ocağı ister aile hekimliği olsun bu doğru bir uygulamadır; ancak sistemin çalışabilmesi ve verimli olabilmesi için yeterli sayıda ve kalitede pratisyen hekim veya aile hekimine ihtiyaç vardır. Sağlık ocakları sisteminden yeterli verimin alınamamasının sebebi ülkemizde yeterli sayıda pratisyen doktor olmasına karşılık bunların kalitesinin yeterli olmamasıdır.

Pratisyen hekimlerin istenen düzeyde olmamasının ve bunlardan verim alınamamasının sebebi ise ülkemizde tıp eğitimindeki eksik ve yanlışlardır. Bunu senelerden beri bıkmadan usanmadan dile getiriyor ve çözüm tavsiyelerinde bulunuyorum ama bu konuda maalesef ne üniversiteler, ne Sağlık Bakanlığı ve ne de YÖK’ ten hiçbir cevap alamadım.

Tıp eğitiminde gerekli düzenlemeleri yapmadan ülkemizin sağlık sorunlarına etkili ve kalıcı bir çözüm getirmek mümkün değildir.

Daha çok tıp fakültesi, hastane, sağlık ocağı açılması elbette halkın kulağına hoş gelir ama bizim asıl mesele doktor sayısı değildir. Kaç kişiye doktor düştüğü tabii ki önemlidir, ama ondan daha önemlisi doktorun kalitesidir! İyi yetişmemiş olduktan sonra, ister 200 kişiye, isterse 100 kişiye bir doktor düşsün, neye yarar?

TANSİYON ÖLÇMEYİ BİLMEYEN DOKTORLAR VAR

Sağlık hizmetlerinden istenen verimin alınamamasının en önemli sebebi hekim azlığı değil, tıp eğitimindeki eksik ve yanlışlar ile hekim dağılımındaki dengesizliktir. Tıp fakültelerinin liselerden bir farkı kalmamıştır. Buraya giren bir öğrenci daha ilk yılından itibaren uzman olmayı amaçlamakta ve tüm çabasını sadece tıpta uzmanlık sınavını (TUS) kazanmaya harcamaktadır. Hekimlik hayatının en değerli bilgi ve becerilerini kazanacağı ‘internlik dönemi’ dershaneye gitmek ve üç gün sonra unutacağı teorik bilgileri ezberlemekle geçmektedir. Oysa ülkemizde doktorların ancak beli bir kısmının (sanıyorum en fazla yüzde 20’ sinin) uzman olabilme şansı vardır.

Eğitimdeki bu yanlış yüzünden, kafaları işlerine yaramayacak teorik bilgilerle dolu, ama pratisyen hekimliğin gerektirdiği bilgi ve becerilere sahip olmayan bir doktorlar ordusu yetişmektedir. Üstelik de TUS’u kazanamadığı için depresyona girmiş bir ordudur bu. Bu eğitim düzeni ile maalesef ‘tansiyon ölçmeyi ve iğne yapmayı bile bilmeyen doktorlar’ yetişmektedir, çünkü tıp sadece kitaptan okuyarak değil, mutlaka pratik uygulamalarla ve usta-çırak ilişkisi ile öğrenilmesi gereken bir bilimdir.

EĞİTİM YENİDEN DÜZENLENMELİ

Kaliteli doktor yetiştirmenin birinci şartı, tıp fakültesine giren öğrencilerin pratisyen mi (veya aile hekimi) yoksa bir dalda uzman mı olacaklarının önceden, meselâ ya daha fakülteye girerken veya 3 yıllık temel eğitimden sonra belirlenmesi ve eğitimlerinin buna göre farklı olmasıdır. Tıp fakültesine daha işin başında üç grup öğrenci alınmalı ve bunlara 3 yıllık ortak temel tıp eğitiminden sonra farklı programlar uygulanmalıdır.

1. grupta, tıp fakültesini bitirdiklerinde doktor unvanı alacak olan, ancak ‘doktorluk’ yapamayacak olan öğrenciler yer almalıdır. Hukuk, işletme, iktisat, sosyoloji, maliye ve benzeri konularda da eğitilmeleri gereken bu öğrenciler, ilaç sektörü, sağlık bakanlığı bürokrasisi, sağlık sigortacılığı, hastane idareciliği gibi tıpla doğrudan ilgili alanlarda ve tıpla ilgili hizmet sektöründe iş yapabileceklerdir.

2. grupta, tıp fakültesini bitirdikten sonra pratisyen doktor ya da daha doğrusu ‘aile doktoru’ olacak olan öğrenciler yer almalıdır. Pratisyen doktorların hedefi ve hayali TUS’u kazanmak değil, iyi bir pratisyen doktor olmak olmalıdır. Bunlara, fakültedeki 3 yıllık temel tıp eğitiminden sonra, çok fazla teorik bilgiden ziyade, uygulamaya ağırlık veren bir eğitim verilmelidir. Bu doktorlar erişkin ve çocuk, dâhili veya cerrahi tüm hastalıkları pratikte önemli yönleriyle bilmeli, temel girişimleri ve temel tanı yöntemlerini çok iyi öğrenmeli ve yorumlayabilmeli ve özellikle de acil durumlarda uygulanması gereken tedavileri tam ve doğru olarak yapabilmelidir. Doktorluk yapma yetkisini kazanabilmeleri için de fakülteden sonra en az 2 yıl süreli asistanlık eğitimi görmelidirler.

3. grupta ise belirli bir alanda uzmanlaşmak amacında olan öğrenciler yer almalıdır. Bunlar, ‘cerrahi’ ya da ‘cerrahi dışı’ uzmanlık dallarından hangisini seçeceklerine baştan karar vermeli ve temel tıp eğitiminden sonra bu alanlara uygun bir eğitim almalı ve tıp fakültesini bitirdikten sonra da 4-5 yıllık uzmanlık eğitimini tamamlamalıdırlar.

Gelelim neticeye

Aile hekimliği uygulamasının başarılı olabilmesi için tıp eğitiminin yeniden düzenlenmesi şarttır. Yoksa her gelen sistemin adını değiştirir ama neticede değişen hiçbir şey olmaz. Ey Anayasayı değiştirmekle uğraşan siyasiler, şu tıp eğitimini de gündeminize alın artık.

KAYNAKLAR

http://www.ahmetrasimkucukusta.com/kategoriler/yazilar/tip-yazilari/tip-egitimi/

Yazı için 8 yorum yapılmış:

  1. tuna erincler dedi ki:

    Almanya’da hastalar aile hekimliğinden ve hekimlerinden çok memnun. Eğer bu, uygulamadaki başarının ölçüsü olarak kabul edilebilirse,oradaki uygulamanın Türkiye’dekinden en önemli farkı aile hekiminin devlet memuru olmaması ve hastanın hekimini kendisinin seçebilmesi. Orada aile hekimlerinin hepsi de kendi özel muayenehanelerinde çalışırlar, sigorta ile anlaşmaları vardır ve hasta başına para alırlar. Hasta aile hekimini kendi seçer ve isterse üç ayda bir değiştirebilir. Hekim her hastasını bizzat tanır.

  2. naci dedi ki:

    değerli hocam, fakultenizden mezun olan arkadasımın hastaneniz dahiliye servisinde çömez asistanın kaç günde bir nöbet tuttuğunu bilmediğini biliyor musunuz?yani intörn iken servise uğramamış,nöbet tutmamış oradaki asistanlarla.böyle bir düzen oluşturuyorsunuz,sonra çıkıp eleştiriyorsunuz.sahsen bir hacettepeli olarak hocalarımızın tek amacı bizi iyi bir pratisyen olarak mezun etmekti ki öyle oldu,intörn iken fakultenizden gelen çömez asistanlara damar yolu açmayı öğretirdik utanarak,sanki hocalarımız bizim uzman olmamızı bile istemiyorlarmış gibi geliyordu bize okurken…

  3. Bizde tıp eğitiminde temel yanlışlar, eksikler olduğu gibi bir de verdiğin örnekte olduğu gibi uygulamadan doğan boşvermişlikler var.
    Ben de zaten Cerrahpaşa’ daki eğitimi övmüyorum; tam aksine tenkit ediyorum.
    Öğrencilerim onlarla nasıl ilgilendiğimi bilirler ama ne yazık ki kendimin ideal bir öğretim üyesi olduğunu da söylemiyorum.
    Bu eğitimin mutlaka tartışılması ve yeniden düzenlenmesi şart.

  4. Sayın Hocam
    Evvlela Teşekkür ederim.
    1- Büyükşehirlerde Aile Hekimliği, sağlık ocaklarının eski statüsündeki gibi ‘’ İlaç yazdırma memurluğu’’ ya da ‘’ sevk hekimliği’’ vazifelerini görmeye devam edecektir.
    Sağlık Ocakları veya yeni adı Aile hekimlikleri kırsal da kısmen fonksiyonel olabilmektedir.
    2-Gazi Üniversitesi bu yıl ilk defa tıp öğrencilerinin birinci sınıfının ilk ayında Tansiyon ölçmeyi ve iğne yapmayı öğretmeye başladı. Gözümüz aydın!
    3-Ülkemizde sadece tıp eğitiminde değil tüm bilim dallarında yanlış metotlu eğitim ve öğretim var!
    4-Tüm Üniversite rektörlerine, fakülte dekanlarına idari değil akademik görev verilmelidir.
    5-Hastane başhekimlerinin de üzerinden idari görev alınmalı, idari görevler tamamen hastane müdürlerine verilmelidir.
    Yazınız da; 1. grupta, tıp fakültesini bitirdiklerinde doktor unvanı alacak olan, ancak ‘doktorluk’ yapamayacak olan öğrenciler yer almalıdır. Hukuk, işletme, iktisat, sosyoloji, maliye ve benzeri konularda da eğitilmeleri gereken bu öğrenciler, ilaç sektörü, sağlık bakanlığı bürokrasisi, sağlık sigortacılığı, hastane idareciliği gibi tıpla doğrudan ilgili alanlarda ve tıpla ilgili hizmet sektöründe iş yapabileceklerdir.
    Demektesiniz.
    Tıp fakültesinden mezun doktorların Hukuk, İşletme, İktisat, sosyoloji, mailye ve benzeri konularda eğitilmelerinden kastınız bu alanlarda master yapmalarıysa üniversitelerimizin bu dallarda master sistemlerinde bu yol açılmalıdır.
    Biyoloji mezunlarının tıp fakültelerinde master yapmalarında nasıl ki tıp kökenli hocalar tepeden bakıyor ise Hukuk, işletme, iktisat, sosyoloji, maliye ve benzeri dallardaki hocalarda tıp mezunlarına tepeden bakacaklardır.
    Hukuk, işletme, iktisat, sosyoloji, maliye ve benzeri konularda dört yıllık lisans mezunu olanlara da tıp fakltelerinde master yapma yolu açılmalıdır.
    Adli tıp kurumunda görev yapan tıp doktorları hukuki bilgiden, kimyacılar hem hukuk bilgisinden hem tıp bilgisinden yoksunlar!
    Tıbbi bir davaya bakan hukuk mezunu hakimler eksik oldukları tıbbi bilgiden dolayı ‘’ karnında gaz bezi unutulan’’ hastanın davasındaki bilirkişiliği pozitif mesleki ayrımcılık yapan hukuk bilmez bir tıp doktoruna havale ettiğinde bilirkişi raporu çok ilginç çıkmaktadır: ‘’ Ameliyat esnasında gazlı bez unutulması hata değildir’’ Bilirkişinin görüşüne uygun karar: Beraat
    Burada Hakimin mi tıbbi bilgi eksikliği tamamlanmalı yoksa tıp doktorunun mu hukuki bilgi eksikliği sorusu gündeme getirildiğinde ;
    Kanaatimce hakime tıbbi bilgi lazımdır.
    Devletin resmi sağlık teşkilatında çalışacak doktora ise dediğiniz gibi hukuk,işletme vb. bilgiler gerektiği kanaatindeyim.
    Sonuç olarak çift taraflı master yapma imkanı tanınanacak düzenlemeler getirilmelidir. Tıp fakülteleri de tüm meslek dallarına master konusunda kapılarını açmalıdır.
    1980’ leri hatırlayınız. Makina, inşaat mühendislerine işletme,iktisat dalında master kapalı idi ve git alanında master yap denilmekte idi. 1983 yılında bu garabet ortadan kaldırıldı.
    Saygılarımla
    Çapar Kanat
    Çiftçi- Çiğ Süt Üreticisi

  5. Muharrem Ak dedi ki:

    Aile Hekimliği uygulamalarının başarılı olması Aile Hekimliği Uzmanlığını özendirmek ve Aile hekimliği uygulamasına yeni geçecek hekimlerin en geç 2013 tarihi itibariyle Aile Hekimliği uzmanı olmaları koşuluyla mümkün olabilecektir. Saygılar.

  6. İhsan Sarıkaya dedi ki:

    Hocam;
    kitaplarınızı ve yazılarınızı ilgiyle, takdirle, hayranlıkla takip edenlerden biriyim.tesadüfen bir haberle tanımıştım sizi, o gündür takip ediyorum.
    Erciyes Tıp öğrencisiyim.
    İsmim İhsan Sarıkaya.
    Zaman gazetesinde yazmanızı önce yadırgadım sonra kanıksadım. Sizi okumak için alıyor, zevkle okuyorum… Bu makalenizdeki son cümleniz de enfes olmuş, tebrik ederim.
    Daha nice yazılarınızı zevkle okumayı diliyorum.

    Müsaadenizle ‘aile hekimleri nasıl yetişmeli’ başlıklı yazınızla ilgili ufak bir itirazım olacak:
    Tansiyon ölçmeyi bilmeyen doktorlar var’’ demişsiniz. Tıp eğitimindeki eksik ve yanlışlardan dem vurmuşsunuz..çok güzel, konuşulması gereken konular bunlar..kabul. Fakat keşke sadece medimagazin gibi daha hususi bir mecrada yayınlansaydı….veya hiç olmazsa gazetede başlık olarak verilmeyip paragraf içinde geçmeliydi bu cümle. Belki editoryal bir durumdur…
    Sayın hocam avam-ı nas bu cümleyi ”bi .ok bilmeden devletten tomarla parayı götüren doktorlar var” şeklinde anlamaya yatkındır. (huzurunuzdan özür dilerim, kestirmeden anlatmak için kullandım) Zaten toplumumuzda doktora karşı alert ve alarmda olma halinin bu kadar körüklendiği, doktora karşı cephe almanın başbakan seviyesinde temsil edildiği bir zamanda gereği var mıydı bu cümlenin bir gazetede neşredilmesinin, hatta başlığa çekilmesinin. Şuan türkiyedeki doktorların yüzde doksanının tansiyon ölçmeyi bilmeye ihtiyaçları yoktur. Tansiyon ölçmeyi unutmuş benim profesör hocalarım var. Bu onlara bir nakise değil ki. Doktorun öncelikli vazifesi tansiyonu yorumlamak, tedaviyi düzenlemek ve yönetmek değil mi? Zaten görevi tansiyon ölçebilmek olan insanlardan maaşallah yeterince var. (Bakınız: türk iş kurumu iş arayan hemşire sayısı). Yarın birisi çıkıp hematokrit veya sedim ölçmeyi bilmeyen doktorlar var dese yalan mı? Yalan değil. Peki o manşeti atmak doğru mu? Doğru değil. Bu konularda zaten hemfikir olduğumuzun farkındayım ama memlekette tansiyon ölçme sorunu mu var ki toplumun doktora karşı ajitasyonuna, katkı sağlıyorsunuz. Maksadınızın bu olmadığına ben gayet eminim, sadece başlığın muhtemel yansımalarından bahsediyorum.
    Saygılar.



    Yazının asıl vurgusu tıp eğitimi, aile hekimliğinin esas sorunu, pratisyen (:pratiği çok iyi) hekim yetiştirilememesi … gerçekten konuşulması gerekiyor ancak o konuları lütfen zaman gazetesi (veya herhangi bir gazete)okuyucusunun önünde tartışmayalım. Hem avamı nasın en az ilgi duyacağı çok teknik boyutlu bir konudur bu, hem de ilgi duyarlarsa zarar verici olabilir…Asıl vurgulamak istediğim şeyler burada bitmiş bulunuyor. Bundan başka teferruattan sayılabilecek yedi nokta var, müsaadenizle onları sıralıyorum:

    Birinci nokta: Yazının içeriğine bakınca başlığa ’’Aile Hekimliği Uygulaması ve (Bu Münasebetle) Tıp Eğitimi-Yeniden’’ başlığı daha münasip düşüyor. Sen ne karışıyorsun yazarın attığı başlangıca diyen olursa hak veririm. Ancak izin verirseniz karışmaya devam edeceğim.

    İkinci nokta: Aile hekimliğinden konuyu açıp tıp eğitimine geçmek için AHU sağlık ocağı sisteminden çok farklı bi şey değil demişsiniz. farklıdır, hem de çok farklıdır ama bu konu hem buraya sığma hem çok su götürür.
    (AHU; mesela, ”sağlık hizmetinin kamudan alınıp özelleştirilmesi gibi bir şeydir, piyasa ekonomisine eklemlenmesidir…” desem adının değiştirilmesinden çok daha fazla bir şey olduğunda hemfikir oluruz sanırım.)

    Üçüncü nokta: Gelelim doktor sayısı-kalitesi mevzuuna… doktorlarınız; black obama’dan ‘gel özel doktorum ol’ diye teklif alacak kadar süper kalite de olsa …. şu an ki günlük bakılan hasta sayısı, teşvik edici değil cezalandırıcı yönetim anlayışı, ayda tutulan nöbet sayısı, şu insanlık dışı 36 saat düzeni… ile –değil geliştirmek için imkan, ortam ve zaman sağlamayı– o kaliteyi ortaya koymak, hastaya yansıtmak mümkün olabilir mi? (Bakınız malum asistanların çalışma şartları:) AB ülkelerinde her yüz bin nüfusa 350 doktor düşerken bizdeki oran yarısından daha azdır: 150. Gerçi bizde normal, avrupada fazla diye de yorumlayabiliriz.

    Dördüncü nokta: Maalese tıp eğitiminin gerçekten bazı daha önemli sorunları vardır ama yine konumuz değil..
    bundan başka diş hekimliği, eczacılık, hemşirelik, ebelik… sorunları da beraber tartışılmalıdır.

    Beşinci nokta: Yine maalesef …ülkemizin sağlık durumunun da daha önemli başka sorunları vardır. Bu kesinlikle ”bulaşık çoksa elindeki tabağı yıkamaktan vazgeç” şeklinde anlaşılmamalıdır. Elbette doğru bir yerden başlanmalıdır fakat bütüncül bir bakışın ıskalanmaması gerektiğini vurgulamaya çalışıyorum. (Bulaşığın hepsini görelim ki ona göre su kaynatalım değil mi:)

    Altıncı nokta: Ülkemizin eğitiminin çoook (o kadar çok ’’oo’’yu hak ediyordu ki ama neyse..) daha büyük sorunları vardır. (Bakınız liselerden bir farkı kalmamak’’ tabiri)

    Yedinci nokta: Değişim her zaman tehlikeli ve en azından maliyetlidir.
    Her proje maliyet etkin olmalı yani attığın taş ürküttüğün kurbağaya değmelidir. Bunun için arzulanan ve ulaşılabilir bir hedef belirlenmeli gerekli istişareler yapılmalı, değişim projesinin bütün detayları aydınlatılmalı, felsefesi oluşturulmalı, gerekliliğinin altı doldurulmalı, zamanın ve mekânın ruhuna uygunluğu teyit edilmeli,
    planlar yapılmalı, muhtemel durumlara karşı B planları hazırlanmalı, insani zaaflardan arındırılmaya çalışılmalı, dezavantajlarına karşı kompanzasyon mekanizmaları kurulmalı, sınırları çizilmeli, kar, zarar ve maliyet hesaplanmalı ve her aşamada feedbackler alınarak hissi kaygılardan uzak ve rasyonel bir şekilde nihai karar verilmeli. Geniş tabanlı bir katılım-sahiplenme sağlanmalı ve coşkuyla da uygulanmalıdır.
    Biz de ise böyle olmaz. Verir kararı (nihai) idare önce, sonra sorunlarla karşılaştıkça sistem kenarından kıyısından yine nihai kararlarla değiştirilir. Göçebelere yakışan tabiriyle kervan yolda düzülür. bir de bakarsın ki niyet edilen yer neresi (Midyat).. kervanın gittiği yer neresi…
    o işin bir maliyeti var… zaman, emek, potansiyelin hebası ve daha nicesi..
    Her gelen hükümetin milli eğitim üzerinde yaptığı değişikliklere bakınız. Veya sadece bu hükümetin oynadığı yazboza bakınız . Veya sadece şimdiki bakanın –-o da ortaokul isminin mevzuattan çıkarıldığını dahi bilmeyen, şimdiki mevzuattan bu kadar haberdar bir bakanın– sırf ortaokulların eğitim sistemi üzerinde yaptığı değişikliklere bakınız. Ee bakansın bi şeyler yapman lazım. Oturmaya mı geldik buraya.. değil mi…Resmen çelik-çubuk oyunu.. zevkli bir oyundur ama, bu oyunda hep ‘ebe’ olan, kaşı gözü yarılan; sistem midir , çocuklar mıdır , Türkiye midir?.
    Sistem rejim gibidir. Milleti ebe yapıp onunla oynama hakkı hükümete de bakanlığa da yök’e de ait olmamalı.
    Hergelenin sağlık sisteminin orası burasıyla oynamasını eleştirirken eğitim sisteminin orası burasıyla oynanmasına cevaz vermiş olma ofsayt’ına düşmeyelim.
    Evet Türkiye tıp eğitimi dahil pek çok konuda bir değişime gebedir.. Fakat biz NSVY ile olabilecek bir doğumu Sx ile olmasına hevesli KaDoculara, yoğunbakımcılara yenidoğancılara davetiye çıkarmayalım.
    İzninizle son bi nokta daha:
    Hayret ve dehşetengiz bir durumdur ki;
    tıp eğitimiyle yakından ve cidden ilgilenen, üzerinde uzun uzun kafa yoran bir ekibimiz var.
    bir defasında yaptığımız fikir teatisinde……..
    tıp eğitimini yıkıp baştan yapmak kadar marjinal fikirlerin uçuştuğu bir ortamda,
    defalarca yaz boz yaparak geliştirdiğimiz fikir … evet…. bazı detaylarda farklılıkları olsa da
    sizin teklifinizle aynı idi…
    bunu niçin dehşet verici bulduğuma gelince…

  7. Sultan Eser dedi ki:

    Sayın İhsan Sarıkaya’nın yorumu yarıda kesilmiş gibi görünüyor; tamamını görebilmemiz mümkün olur mu?
    Teşekkürler

  8. Gönderilen yorum burada kesiliyor

Siz de yorumunuzu paylaşın: