AŞIYLA OTİZM ARASINDA BİLİMSEL BİR İLİŞKİ YOK

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
obez kadın 4

Radikal’ de Bahar Çuhadar’ ın haberi:

Sağlık Bakanlığı’nın Aşı Danışma Kurulu üyelerinden,  İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mikrobiyoloji uzmanı Prof. Dr. Selim Badur aşıların neden gerekli olduğunu anlatıyor ve ekliyor: “Ben aşıların düşük de olsa bir olumsuzluğa yol açtığını bilmiyorum. Açığım, birisi bilimsel olarak kanıtlarsa kabul ederim” diyor.

İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi, Tıbbi Mikrobiyoloji ana bilim dalı-Viroloji ve Temel İmmünoloji Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Selim Badur’u İstanbul Tıp Fakültesi’ndeki odasında ziyaret ediyorum. Badur’un sorumlu olduğu laboratuvar, Dünya Sağlık Örgütü’nün grip referans laboratuvarlarından. Badur ayrıca DSÖ’nün Hepatit grubunun Avrupa Bölgesi’nden sorumlu olan grupta. Sağlık Bakanlığı’nın aşı danışma kurulunda da görevli olan Badur, aşılar ve aşılara yöneltilen ‘suçlamalar’ üzerine konuşulması gereken insanların başında geliyor.

Badur sözlerine aşıların milyonlarca çocuğu ölümden koruyan biyolojik bir etken olduğunu vurgulayarak başlıyor:

“İmmünolojinin tıp tarihine kazandırdığı belki de en önemli şey. Yılda iki buçuk milyon çocuk, aşıyla korunabilir hastalıklardan dolayı, ekonomik nedenlerden vs. aşılanamadıkları için hayatlarını yitiriyor. İnsanlar aşıların yararlarını unutuyor. Toplum sağlığı açısından baktığınız zaman böyle bir gerçek var. Baş ağrınız varsa onu ortadan kaldırmak için bir analjezik alıyorsunuz. O analjeziğin yan etkilerine bakarsanız, yüzlerce yan etkiden bahsediliyor. Ama ağrınızı dindirmek için hiçbirini kaale almazsanız. Aşıysa ilerideki bir tarihte karşılaşacağı hastalığa karşı korumak için sağlıklı bir çocuğa yapılıyor. İşte o zaman o ilaç için fazla dikkat edilmeyen yan etki sorunu gündeme geliyor.”

Prof. Dr. Selim Badur’a aşılar konusundaki temel şüpheleri sorduk…

Kısa süre önce yeniden gündeme geldi ama aşıların çocuklara uzun vadede zarar verebileceği, MS, otizm gibi hastalıkların sorumlusu olduğu iddiaları, şüpheleri 90’lardan beri konuşuluyor. Siz aşı üzerine çalışan bir profesör olarak nasıl karşılıyorsunuz bu iddiaları?

Dünya Sağlık Örgütü’nde aldığım bir eğitimin sunumundan örnek vereyim. Bu konu nasıl abartıldı biliyor musunuz? Örneğin 200 bin kişilik bir kasaba var, bir aşı yapılacak. Burada da bir hastalık var, A hastalığı olsun; 10 binde 1 görülüyor. Diyelim ki aşılama oranı yüzde 80. Yani 200 bin kişinin 160 bin kişisi aşılanıyor, 40 bin kişi de aşılanmıyor. Hastalık görülme sıklığı 10 binde 1 olduğu için, aşılanan grupta 16 kişi o hastalığa yakalanıyor. 40 bin kişide ise 4 kişi o hastalığa yakalanıyor. Ve diyorlar ki “Yuh! Aşılanan grupta dört misli daha fazla hastalık!” Böyle ‘kutu fenomeni’ (box phenomenon) denilen bir olay. Mantık bu.

Ne kadar geriye gidiyor aşıyla ilgili tartışmalar?

Aşı karşıtı söylevlerin tarihi, aşıların tarihi kadar eski; yakın zamanda ise Fransa böyle bir sorun yaşadı. Fransa’da “Hepatit B aşıları içinde civa var ve civa Multipl Skleroz’a (MS) yol açıyor” dediler. Ve Fransa, 90’ların başında yeni doğanlar için Hepatit B aşılama zorunluluğunu kaldırdı. O zamanlar Bernard Kouchner Sağlık Bakanı’ydı. Ondan bir 10 sene önce; 80’li yıllarda bir AIDS skandalı yaşadı Fransa. Hemofili hastalarına kan ürünleri veriyorlar, çeşitli insanlardan kan almışlar, bunların içinde HIV+ insanlar da var. Kontrol edilmeden hemofili hastalarına o ürünler kullanıldı ve yaklaşık 500 kişiye AIDS bulaştı. Böyle bir skandalı yaşamamak için, korkularından Hepatit B aşısını kaldırdılar ama yerine yeni doğanlara altılı, beşli aşıları zorunlu kıldılar. Onun içinde Hepatit B aşısı var zaten. Fakat daha sonra acaba gerçekten “Hepatit B aşısına koruyucu olarak eklenen civa MS’e yol açıyor mu” denildi.  Ancak bu güne dek bilimsel olarak deneysel koşullarda böyle bir ilişki gösterilmedi.

HEPATİT B AŞISININ KULLANILDIĞI YERLERDE MS ARTIŞTA DEĞİL

Şu anda Türkiye’de yenidoğan bebeklere yapılan Hepatit B aşısı Engerix B’nin prospektüsündeki yan etkiler listesinde çok nadir ‘multipl skleroz dahil’ bazı hastalıklar yer alıyor. 

Bunu sorumluluktan kurtulmak için yapıyorlar. MS’in yayılım haritasına baktığınız zaman, hastalık daha çok kuzey ülkelerinde görülür. Hepatit ise daha çok güneyde görülüyor. Hepatit B aşısı, MS’e yol açsaydı, Hepatit B’nin çok sık görüldüğü, yani çok aşılama yapılan yerlerde MS’in daha çok görülmesi lazımdı. Böyle bir şey yok, tam tersi. Aşı uygulamaları sonucu, MS’in görüldüğü yaş ve cinsiyet gruplarında değişme yok. Kuzey-Güney ülkelerinde MS görülme sıklığı ve bu ülkelerde aşı uygulama oranları çok farklı.
Yıllar içinde KKK (MMR-Kızamık, kızamıkçık, kabakulak) aşısı da suçlandı. KKK’nın kullanım oranı arttı ama o tarihlerden beri MS oranı hiç değişmedi. Aralarında hem immünolojik olarak hem epidemiyolojik olarak herhangi bir bağlantı yok.

Bir hastalık ortaya çıkıyor, nedeni bilinmiyor. Aileye “Siz bir süre önce çocuğunuza Hepatit B aşısı, grip aşısı, KKK (Kızamık, kızamıkçık, kabakulak) aşısı yaptırdınız mı?” diyorlar. “Yaptırdık” diyince, “İşte ondan” diyorlar. Bu çok düz mantıkla yapılan bir bağlantı. Bir aşının bu tip bir soruna yol açtığını göstermek için fare deneylerinde, hayvanlara vereceksiniz aşıyı, hayvanlarda MS ya da otizm oluşacak. Böyle bir deney yok. Tamamen varsayım.

Aileler, aşılarda koruyucu olarak kullanılan civalı bir koruyucu madde olan Thiomersal’ın ileride çocukların beyninde hasara yol açmasından da endişeli. Aşıyla vücuda giren Thiomersal, vücuttan atılır mı yoksa birikir mi?

Thiomersal civalı bir bileşik. Vücutta parçalandığı zaman etil merküre ayrışıyor. Ve etil merkür, civa zehirlenmesine yol açacak şekilde depolanmadan, vücuttan süratli bir şekilde atılıyor. Civa zehirlenmesine yol açan ise metil merkürdür. “Thiomersal dediğimiz koruyucu madde civa zehirlenmesine yol açar” diyenler, bunu metil merkürle karıştırıyor. Aslında söz konusu olan metil merkür değil, etil merkür. “Etil merkür depolanmadan vücuttan bir haftada atılan bir madde olduğu halde ben yine de bu zarar vermeyecek civa preparatını çocuğuma vermek istemiyorum” diyorsanız çocuğunuza hiç balık yedirmemeniz lazım. Bütün boğaz balıklarında aşıyla verdiğiniz etil merkürden daha fazla depolanmayan civa var.

İkincisi; Thiomersal nerede kullanılıyordu? 10’luk aşı flakonlarının içinde kullanılıyordu. Eskiden okullarda aşı yapılırken enjektörü batırır, bir çocuk için aşı miktarını çeker, aşıyı yapar, sonra bir diğer çocuğu aşılamak için yeniden flakondan aşıyı çekerdik. İğnenin defalarca flakon içine girip çıkması sırasında olası bakteri kontaminasyonunu engellemek için flakon içine Thiomersal konulurdu. Şimdi artık öyle flakon şeklinde aşı kullanılmıyor, tekli dozlu aşılarda da Thiomersal yok zaten.

Benzer bir endişe kaynağı da bazı aşılarda Thiomersal yerini alan alüminyum katkısı…

Bu alüminyum, adjuvan dediğimiz bir madde. Niye konuyor? Çünkü aşılar gün geçtikçe saflaştırılıyor. Ve saflaştırıldığı zaman aşının immün sistemi uyarıcı etkisi azalmakta. Bunu güçlendirmek için içine alüminyum koyuyorlar. Alüminyum ile aşının maddesini karıştırıp verdikleri zaman o madde yavaş yavaş dağılıyor, böylece daha uzun süre bağışıklık sistemini uyarıyor.
Alüminyum hidroksit yaklaşık 75 yıldır kullanılır, alüminyumun yan etkisine dair tek bir yayın bile yok. Benzer biçimde suçlanan bir diğer adjuvan skualen’dir, ancak bu adjuvan günümüze dek 50 milyondan fazla doz aşı içinde kullanılmış olduğu halde herhangi bir olumsuzluk bilimsel olarak kanıtlanmamıştır.

AŞI SAYISI ARTTI AMA İÇİNDEKİ YABANCI MADDELER AZALDI

Yıllar içinde çocuklara yaptırılan aşı sayısı da artışta. İnsan haklı olarak “Bunun sonu olmayacak mı?” diye soruyor.

“Çocuklarımıza çok fazla aşı yapıyoruz, benim çocuğum iğne torbası mı” derler. Bu da doğru değil, eskiden çocuklara yedi aşı yapılırken, şimdi 12 hastalığa karşı aşı var. Yedi aşı yaparken, 3 bin 200 kadar protein vermiş oluyorduk. 12 aşı olduğu zaman aslında 125 protein veriyoruz. Çünkü aşılar saflaştırıldı. Eskiye oranla aşı sayısı neredeyse iki misline çıktı ama verdiğimiz yabancı madde sayısı 10 misli azaldı.

“KKK (Kızamık, kızamıkçık, kabakulak) aşısı otizme yol açıyor” diyen Andrew Wakefield, Lancet gibi önemli bir tıp dergisinde yayın yaptı. O sırada otizmli aileler yürüyüşler yaptı, “Halk kahramanı” diye. O dönemde İngiltere’de insanlar çocuklarına KKK (Kızamık, kızamıkçık, kabakulak) aşısı yaptırmadı ve o sene İngiltere’de 982 çocuk kızamıktan öldü. Daha sonra Wakefield’in iddiasının bilimsel bir temele oturmadığı anlaşıldı ve Lancet 1998 yılındaki makaleyi yayından çekti.

Örneğin, “Grip aşısı nörolojik komplikasyonlara yol açar” deniyor. Çok hafif seyreden, kalıcı bir etkisi olmayan Guillain-Barré sendromu vardır. Nörolojik bir takım bulgular, kasların yavaşlaması oluşur, sonradan toparlar ama… “Grip aşısı buna yol açıyor” diyorlar. Aslında bu tip nörolojik hastalıklara herhangi bir aşı değil, virüsün kendisi yol açıyor. Bir hesaplama yapılmış, grip aşısı olan bir milyon kişide 10 tane Guillain-Barré görülüyor. Ama grip aşısı yaptırmayan, grip geçiren bir milyon kişinin 40 tanesinde Guillain-Barré görülüyor. Onun için slogan olarak ben “Eğer Guillain-Barré gibi nörolojik bir komplikasyona yakalanmak istemiyorsanız, aşılanın, aşı sizi ondan da koruyor” diyorum.

EBOLA AŞISI ASLA ÇIKMAYACAK, ÇÜNKÜ ORADA KÂR YOK
Bu spekülasyonlar çok kolay yapılır. Siz “Aşılar yararlıdır, aşılara karşı suçlamalar doğru değil” dediğiniz zaman size ‘Aşı firmalarının adamı’ derler. Üstelik de benim gibi neoliberal ekonominin, enfeksiyon hastalıklarını nasıl etkilediğini iyi bilen, ilaç firmalarının hepsinin tek amacının kâr olduğunu bilen birisine bunu söylediğiniz zaman tuhaf oluyor. Mesela “Ebola aşısı ne zaman çıkacak? Çıktı, çıkıyor” derler. Ebola aşısı çıkmaz, çıkmayacaktır. Hiçbir ilaç firması alım gücü düşük, Gine’de, Sierra Leone’de olan bir sorun için aşı üretmez.

HASTALIKLA KAZANILAN BAĞIŞIKLIK DAHA GÜÇLÜDÜR AMA…

Aşıları yaptırmak için çocuğunun bir ya da iki yaşını geçmesini bekleyen, “Çocuğun bağışıklığının gelişmesini bekliyorum” diyen aileler var… Bu tıbbi olarak ne derece mantıklı bir yaklaşım?

Çok anlaşılabilir bir şey. Hepatit B aşısı bizde çocuk doğduktan sonra ilk 48 saat içinde yapılıyor. Neden? Yenidoğan çocuk virüsü alması halinde, 100 çocuktan 80 tanesi taşıyıcı kalır. Ve bu çocuklarda 20 yaşında siroz ya da karaciğer kanseri gelişme riski var. “Ben çocuğumu bir yaşına kadar aşılatmayayım.” Tamam. Senin çocuğun 1 yaşından sonra Hepatit B virüsüyle temas eder ve atlatırsa, çok güçlü bir bağışıklık kalacaktır. Kızamık için de aynı şey geçerli. Ve aşıdan da daha iyidir bu bağışıklık. Yüzde 100 katılıyorum. Ama atlatırsa… Eğer çocuğunuzu 1 yaşına kadar hiçbir virüsle karşılaşmayacak şekilde tutuyorsanız, tutun, bir sorun yok. Niye yabancı madde girsin? Ama siz vermediğiniz zaman, doğal olarak enfeksiyonu geçirsin, daha güçlü bir bağışıklık olacak derken, çocuğunuz o yüzde 1, yüzde 2 görülen olgularda, kalkıp da 20 yaşında siroza yakalanırsa… Bu riski göze alıyorsanız, tamam.

Mesela Hepatit A çok daha selim seyreden bir enfeksiyon hastalığı, kronikleşmesi de söz konusu değil. Benim jenerasyonumda ülkemizde ilkokula gelenlerin neredeyse yüzde 98’i Hepatit A’yı geçiriyordu. Şimdi hijyen koşulları daha da iyileşti ve hepatit A görülme yaşı daha ileri dönemlere kaydı; erişkin bir kişi bu enfeksiyona yakalanır ise ciddi sorunlar yaşayabilir. Çocuk Hepatit A’yı atlatıyorsa sorun yok ama ender de olsa Fulminan Hepatit dediğimiz, yakalandığı zaman 1 haftada ölen çocuklar var. İstanbul’da bir üniversite kliniğinde bir süre önce oldu. Biz tanısını koyduk. Anne baba aşılatmamış çocuğunu.  Hepatit A’ya yakalandı. Genelde çok selim seyreden, kronikleşmeyen ve ömür boyu bağışıklık yaratan da bir hastalık. Çocuk öldü. Şimdi siz bu çocuğun ailesine “Aslında bir aşı vardı, yüzde 100 koruyucuydu. Ama çok fazla aşı olmasın diye eleştiri de vardı”yı anlatamazsınız. Aşıları suçlamak çok kolay. Savunduğunuz zaman da bir garip duruma düşüyorsunuz, aşı firmasının adamı oluyorsunuz.

Yine de “Aşılar yüzde 100 güvenlidir” de diyemiyoruz değil mi?

“Aşılar yüzde 100 güvenli değil” derken, aşıların belirli bir oranda, düşük de olsa olumsuzluğa yol açtığını kabul etmiş oluruz. Bana birisi göstersin o olumsuzlukları. Ben öyle bir olumsuzluk bilmiyorum. Açığım, bana birisi kanıtlarsa onu kabul ederim. Ayrıca hiçbir aşının yüzde 100 koruyucu olmadığını; aşılananların küçük bir bölümünde yanıt alınmadığını unutmamak gerekir.

OTİZM VE MS’İN ALÜMİNYUMDAN OLDUĞUNA DAİR BİLİMSEL YAYIN YOK

Çok küçük bir risk varsa bile aileler endişelenmekte haklı olamazlar mı?

Yüzde 100 haklılar. Ama o toksik etki nedir? Otizm ya da MS’in alüminyumdan ya da civadan olduğuna dair bilimsel bir yayın yok. KKK (Kızamık, kızamıkçık, kabakulak) aşısı 10 milyon doz kullanırken 100 milyon doza çıktı. Bu 10 misli katlanırken, global olarak, MS’in ya da otizmin de artması lazım. Hiçbiri artmıyor, öyle bir şey yok.

Öte yandan Sağlık Bakanlığı’nın karşılamadığı ama özel çocuk doktorlarının yapılmasını önerdiği Rotavirüs ve Meningekok aşıları var…  

Sağlık Bakanlığı bünyesinde hangi aşının takvime gireceğine karar veren Bağışıklık Danışma Kurulu vardır. Bu kurul ülkemizdeki bağışıklama takviminin oluşturulmasında önerilerde bulunan gruptur. 2014 başında takvime Hepatit A ve suçiçeği girdi. Sırada HPV, Meningekok ve Rotavirüs var. Bakanlık tamamen halk sağlığı açısından bakıyor. Ekonomik olarak rotavirüs enfeksiyonlarının yükü nedir? Maliyet-fayda çalışmaları, maliyet etkinlik çalışmaları yapılıyor, hastalık yükünün ne olduğuna bakılıyor ve bunlarla ülke genelinde bir aşılama kararı alınıyor.

Bir anne olarak sorayım: Madem öyle en azından bakanlığın zorunlu aşı takvimine almadığı bu aşıları yaptırmayayım desem, ne olur yanıtınız?

Oradaki karar aileye ve çocuk doktoruna olan güvenine bağlı. Ama takvime alınmamış olması, o aşının gereksiz ya da kötü olduğu anlamına gelmiyor. Bir sene sonra Rotavirüs aşısı takvime alındığı zaman “Tüh, keşke yaptırsaydım” dersiniz. Çocuğunuzun yaşadığı ortamda Rotavirüs enfeksiyonuna yakalanma riski nedir? Bana kalırsa çok düşük. Ama kreşe başladığı zaman, ilkokula, yaz okuluna gittiği zaman sizin sosyoekonomik düzeyinizle aynı olmayan bir sürü insanla karşılaşacak. Oradan alırsa ne olacak? Peki Rotavirüs enfeksiyonu geçirirse ne olur? Bin tane Rotavirüs enfeksiyonu geçiren çocuğun 950’si ishal olur, iki günde de geçer. Ama elli tanesinde çok daha ağır ve istenmeyen tablolar ortaya çıkabilir. Hele bir de daha az gelişmiş yerlerde, sosyoekonomik düzeyi iyi olmayan yerlerde, beslenme yetersizliği falan olduğunda su kaybında ciddi komplikasyonlar gelişebilir. “Ben olsam, o yaşta çocuğum olsa Rotavirüs aşısı yaptırmam” diyebilirsiniz ama bir risk almış olursunuz.

KİMSE O AŞI YAPTIRILMAZSA NE OLACAĞINI KONUŞMUYOR

İnsanlar çocukları için endişeleniyor, korkuyorlar.

Bunu anlıyorum. Aşının ya da ilacın prospektüsünde yazan yan etkiyi, bir doktorun ya da toplumdan herhangi birisinin söylediği “Bu aşılar çok fazla” sözlerine inanmakta ve bu konuda endişelenmekte çok haklılar. Ama kimse o aşıyı yaptırmadığı zaman hastalıklardan ne olduğunu konuşmuyor. Hepatiti B aşısı şunu yapar, grip aşısı bunu yapar… İyi de gripten kaç kişi ölüyor, Hepatit’ten küçücük çocuklar nasıl siroza yakalanıyor, 20 yaşında karaciğer kanserine yakalanıyorlar? Bunlar hiç konuşulmuyor. Ha, diyorsan ki “Ben aşı yaptırmam” o zaman yüzde 1 de olsa çocuğun bu tabloyla karşı karşıya kalma riskini göze alıyorsundur. O halde yapacak bir şey yok.

KIZAMIK VİRÜSÜ SURİYE’DEN DEĞİL FRANSA’DAN GELDİ

Türkiye için de kızamık salgınının Suriyeli mültecilerle geri geldiği söyleniyordu…
Bizde kızamık bitmişti. 2010 yılında Türkiye’de 10’lu sayılarla ifade edilen kızamık vakası vardı. Ama o sırada Bulgaristan’da, Ukrayna’da ve Fransa’da bir kızamık salgını oldu. Bu aşı karşıtı kampanyalarla da 20 bin kızamık vakası gelişti Fransa’da mesela ama Türkiye’de yoktu. Bizde ilk vaka, 2013’te Kapalıçarşı’da bir kuyumcuda saptandı. Kuyumcu bir Fransız turistten alıyor virüsü, çok da süratle yayılıyor. O sırada da Suriye’den göçler başladı. Herkes onları suçladı. Yaptığımız iş, moleküler tipleme çok önemli bir şey; tipleme yaptık. Biz Suriyelileri enfekte etmişiz. Bizde D1 tipi vardır. Suriye’de ise D1 tipi yoktur. O kamplarda D1 yayılmış. Bir şekilde; bir görevli falan oraya sokmuş virüsü ve kamp koşullarında da çok hızlı bir şekilde yayılmış.

Kaynak: http://www.radikal.com.tr/hayat/iki_yasindan_once_bu_kadar_cok_asi_yapilmasi_dogru_degil-1397353

Yazı için 4 yorum yapılmış:

  1. BU PİLAV DAHA ÇOK SU KALDIRIR!

    Ekşi sözlükde Sayın Selim Badur “karizmatik viroloji profesörü ve mikrobiyoloji profesörü” olarak tanımlanmış (1). CV’sinden ise eczacı olduğu anlaşılıyor (2). Web of science’da ise 136 yayın, 1338 atıf ve 22 h-indeksi veriliyor, bu yazıların sekizi aşılarla ilgili ve umumiyetle çok iyi dergilerde yayınlanmış (3). Gerçekden, çok etkileyici bir profil.

    Muhterem Bahar Çuhadar’ın aşı dizisinde sayın profesörün tanıtımını yaparken DSÖ’nün hepatit grubunda ve Sağlık Bakanlığı’nın Aşı Danışma Kurulu’ndaki (hani üyelerinin üçde biri ticarî firmalar olan) görevlerini belirtmiş (4). Değerli profesörümüz ““Aşılar yüzde 100 güvenli değil” derken, aşıların belirli bir oranda, düşük de olsa olumsuzluğa yol açtığını kabul etmiş oluruz. Bana birisi göstersin o olumsuzlukları. Ben öyle bir olumsuzluk bilmiyorum. Açığım, bana birisi kanıtlarsa onu kabul ederim” diyor. Devletimizin 1928 tarih ve 1219 sayılı Tababet ve şuâbâtı san’atlarının tarz-ı icrâsına dâir kanun muvacehesinde hasta bakmak, teşhis ve tedavi etmek sadece tıp doktorlarının kullanabileceği bir yetkidir. Bu durumda sayın profesörün aşılarla ilgili olumsuzlukları görme ihtimali zaten yokdur. ABD yüksek mahkemesi tarafından kaçınılmaz şekilde emniyetsiz (anlamını izah etmeme lüzum yokdur herhalde) (5) olduğu hükmüne varılan aşıları ve aşıya bağlı olduğu belirtilen literatürdeki binlerce vakayı, VAERS’de bildirilen milyonlarca vakayı görmezden gelmesini izah etmek müşkil. Ne demek istediğimi ilgili ve bilgililer anlar herhalde (düşük bir ihtimal).

    Sayın profesör DSÖ’de aldığı bir eğitimden (!) ve box phenomenon’dan bahsediyor. Amacını ‘Dünyanın sağlık meselelerinde liderlik, norm ve standartları belirleme, delile dayalı politika üretme, teknik alt yapı hazırlama ve eğilimlerin takibi’ olarak açıklayan (http://www.who.int/about/en/), ancak bir enjeksiyon yapmayı bile beceremeyen, onbeş sağlıklı çocuğun ölümüne yol açdığı halde özür bile dilemeyen, bir bardak su bile vermediği çocuklara aşı yapmayı marifet sayan ucûbe bir kurumdan (6) toplumsal aşı programlarında uyulması gereken kriterlere (7) uymasını beklemek makul değildir. Box phenomenon’a gelince, yazımdaki kurbağa ve taş örneğini naçizâne hatırlatmak isterim (8).

    Sayın profesör ilk cümlesi çok doğru olan bir şey söylüyor ““İmmünolojinin tıp tarihine kazandırdığı belki de en önemli şey. Yılda iki buçuk milyon çocuk, aşıyla korunabilir hastalıklardan dolayı, ekonomik nedenlerden vs. aşılanamadıkları için hayatlarını yitiriyor”. Ancak ikinci cümlesinin dayanağı yine o ucube kurumun hiçbir araştırmaya dayanmadan sadece tahmini (estimated) dediği rakamlar. Bu rakam konusu önemli; sayın profesör, Wakefield olayından bahsederken, o yıl İngiltere’de 982 çocuğun kızamıkdan öldüğünü ifade etmiş. Çocukluk çağı aşı takviminin mecburî olmadığı ülkede, İngiliz hükümetinin millî istatistik bürosu rakamlarına göre 1980-2013 arasında sadece 166 çocuk kızamık şüphesi ile ölmüş (9)!!!

    Virolojide üstad olan sayın profesörün aşı geliştirme ve üretimi ile ilgilendiğine dair bir veriye rastlamadım, yukarda belirttiğim yayınlar arasında “Vaccine Safety Controversies and the Future of Vaccination Programs” (10) üzerinde durulmaya değer, çünkü muhtemelen bu yazıya dayanarak açıklamalar yapıyordur.

    Adı geçen yazı yine DSÖ tarafından düzenlenmiş, iki meşhur aşı firması tarafından desteklenmiş bir derleme, yani bilimsel araştırma değil! Bu yazıda bile vaccine injury compensation program ve aşı davalarına hassasiyet gösterilmesinin önerildiğini, ülkemizde VAERS muadili olmadığı gibi bu programın da olmadığını, bu makalede imzası bulunan sayın profesöre hatırlatmak isterim (sekiz/onyedi).

    (1) https://eksisozluk.com/selim-badur–1335559
    (2) http://deneyseltip.istanbul.edu.tr/prof-dr-selim-badur/
    (3) http://apps.webofknowledge.com/Search.do?product=UA&SID=U2jUhh1YOGeE5HJC1ks&search_mode=GeneralSearch&prID=95fffb87-0f98-4122-86b9-3543cb22e821
    (4) http://www.radikal.com.tr/hayat/iki_yasindan_once_bu_kadar_cok_asi_yapilmasi_dogru_degil-1397353
    (5) http://www.forbes.com/sites/sciencebiz/2011/03/01/supreme-court-saves-childhood-vaccines-and-public-health/
    (6) http://www.medimagazin.com.tr/ana-sayfa/dis-haberler/tr-suriyeli-doktor-olum-asisini-anlatti-1-76-61645.html
    (7) https://personel.omu.edu.tr/docs/ders_dokumanlari/5099_40253_534.pdf
    (8) http://ahmetrasimkucukusta.com/2015/07/14/misafir-yazar/mikrobiyolog-ve-enfeksiyonculara-gozumuz-gibi-bakmaliyiz/
    (9) https://www.gov.uk/government/publications/measles-deaths-by-age-group-from-1980-to-2013-ons-data/measles-deaths-by-age-group-from-1980-to-2013-ons-data
    (10) DOI: 10.1097/01.inf.0000183853.16113.a6

  2. Necmi Yılmaz dedi ki:

    Selim Badur açsın aşıların prospektüslerini okusun da görsün bakalım yan etkileri var mıymış yok muymuş.
    Üstelik bu nasıl bir hocadır ki Amerika’ da aşılarla ilgili zararlarda firmaya dava açılamayacağını bile bilmiyor.
    Yazık.

  3. Muhsin dedi ki:

    Selim Badur esas ait olduğu yere dönmüştür. O artık big farmanın en büyüklerinden olan GSK’ nın para ile çalıştırdığı bir elemanıdır. Bilmeyenlere duyurulur.

  4. Vatan Das dedi ki:

    Eczaci Selim Babür amca başımı agrittin rafdan bir Gripin veriber gerisine karışma haddini değil !

    Bırak haddi olanlar konuşsun Prof. Dr. Alişan Yıldıran Hocamız Gibi

Siz de yorumunuzu paylaşın: