ÇOCUKLARIMIZ ÖLÜYOR SEYREDİYORUZ

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Sözcü’ de Soner Yalçın‘ ın yazısı:

Prof. Loren Mosher…

Amerikalı psikiyatrist.

Lisans derecesini Stanford Üniversitesi‘nden, tıp derecesini Harvard Üniversitesi‘nden aldı. Yale Üniversitesi‘nde çalıştı. Amerikan Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü’nün yıllarca başkanlığını yaptı. Şizofreni Bülteni’nin kurucusu oldu. 100’den fazla inceleme ve makale yayınladı…

Zamanın hâkim psikiyatrik uygulamalarına ve tedaviye yönelik ilaçlara artan bağımlılığa karşı çıktı. 1990’larda bunu sıklıkla dile getirip yazınca enstitüdeki görevinden uzaklaştırıldı…

Geri adım atmadı. 30 yıldır üye olduğu Amerikan Psikiyatri Birliği ve Amerikan Psikofarmakoloji Derneği‘nden “tiksinti” içinde istifa ettiğini açıkladı:

– “Psikiyatri neredeyse tamamen ilaç şirketleri tarafından satın alındı.”

Dr. Mosher’i rahatsız eden bu kirli ilişkinin psikiyatrinin uygulanışı üstündeki yıkıcı etkisiydi. Artık çoğu psikiyatristlerin insanları sosyal-çevresel koşulları içinde bütün olarak görmemeleriydi.

Psikiyatrinin daha soylu varoluş sebebi olduğunu düşünüyordu. İlaca karşı değildi. Ama kimyasalların geniş çaplı ve yanlış kullanımına devam eden mesleğinde, daha fazla kalmak istemediğini söyledi:

– “Para, politika ve bilim konularında gerçeğe dönün, her birini oldukları gibi gösterin, dürüst olun…”

“STOP DSM”

Dünyadaki çoğu psikiyatrist, ABD tarafından hazırlanan “kılavuz kitaplara” bakıp ilaç yazıyor!

Yıl, 1952. Psikolojiyi kliniğe hapseden Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından hazırlanan “Ruhsal Bozuklukların Teşhis ve İstatistiksel El Kitabı” (DSM) ruh hastalıkları tanımını genişletti.

İlk kılavuz-rehber kitabında 108 tanı kategorisi bulunurken, 1980 yılında yayınlanan dördüncü versiyonunda 410 tanı kategorisi vardı. 2013’deki beşinci kılavuzda tanı sayısı ikiye katlandı!

Her yeni “kılavuz kitap” çıktıktan sonra “yeni ruhsal hastalıkları” hiç sorgulamadan kabul edip, reçete yazanlara karşı Fransa, İtalya, ABD, Arjantin, Brezilya ve Belçika’da “Stop DSM” hareketi 2011 yılında kuruldu.

Hareketin öncülerinden psikiyatrist Prof. Gérard Pommier 2014’de Paris’te meslektaşlarına şöyle seslendi:

– “Günlük hayatın sorunlarının (hatta aşkın bile) hastalığa dönüştürülmesi gibi yanlış tanıların zararını göstermeyi düşündük…

– “Hiçbir bilimsel kanıt içermeyen ve gittikçe daha karmaşık ve istilacı vahşi bir ormana benzeyen bu epidemiyolojik el kitabıyla; ne öğrencilerin iyi bir eğitim alabileceğine, ne de eğitmenlerin iyi bir formasyon verebileceğine ikna olduk…

– “Şehirlerdeki doktorların ilaç dağıtıcısı, ilaç temsilcisi rolüne indirgendiğini, çünkü her yerde hastalık gören bu el kitabının insanı korkuttuğunu düşündük…

– “Geri döndürülemez yıkım riskiyle karşı karşıya olduğumuzu fark etmekte geç kaldığımız bir gerçek…”

Peki… Bu “sürekli ilaç verme” noktasına nasıl gelindi?

YÜZLEŞMEK ZORUNDAYIZ

Rockefeller’a göre psikiyatri “zihinsel hijyen” idi!

Türkiye’de tıp müfredatını hazırlayan Rockefeller ekibinden Dr. Alan Gregg (1890-1957), yirmi yıl Rockefeller Vakfı’nın Tıp Bilimleri Anabilim Dalı Başkanlığı’nı yaptı.

Rockefeller’ın psikiyatri stratejisini hayata geçirdi:

– 1931-1944 yılları arasında tıp fakültelerine psikiyatriyi müfredata aldırdı… (Ülkemizde psikiyatri bölümü ilk kez -Rockefeller parasıyla kurulan- Ankara Üniversitesi çatısı altında 1945 yılında açıldı.)

– 1940’larda anahtar araştırma merkezleri inşa etti…

– Hastaneleri, okulları, mahkemeleri ve sosyal hizmetleri psikiyatrinin uygulama alanlarına soktu…

Dr. Gregg ilaçlara katkılarından dolayı Lasker Ödülü aldı.

Ve psikiyatri öğreniminin “beyni” ABD oldu. Yarattığı “tanı enflasyonuyla” dünyada antidepresan satışını artırdı.

Mesela… Türkiye’de, 2000 yılında 11 milyon kutu antidepresan kullanılıyordu. Bu sayı 2018 yılında 55 milyon kutu oldu.

Bu ilaçların yan etkisi nedir? Hiç mi tartışmayalım? Kapitalist tıp anlayışını hiç mi sorgulamayalım?

Daha bu hafta:

– Psikiyatri tedavisi gören Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi 19 yaşındaki N.G. intihar etti.

– Psikiyatri tedavisi gören İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencisi 20 yaşındaki S.Ü. intihar etti.

Türkiye’de günde 10 kişi intihar ediyor!

Bu toplumsal ruhsal yara üzerine durmak gerekmiyor mu? İnsanı-insanlığı kimler yıkıma götürüyor?

Meselenin ekonomik boyutunu konuşmalıyız.

Meselenin siyasal-kültürel yönünü konuşmalıyız.

Ama.

Kuşkusuz meselenin tıbbi boyutunu da konuşmalıyız.

Küresel şirketlerin üç günlük- bir haftalık tatil havasında düzenlediği tıp konferansları bu sorunu gidermez, derinleştirir…

Kaynak: https://www.sozcu.com.tr/2020/yazarlar/soner-yalcin/cocuklarimiz-oluyor-seyrediyoruz-5559598/

Yazı için 2 yorum yapılmış:

  1. İskender dedi ki:

    Soner Yalçını esasında sevmezdim ama bu sağlık yazıları gerçekten de çok iyi. Kimsenin yazmaya cesaret edemeyeceği şeyleri yazıyor. Profesör ünvanlı adamlar aslında utanmaları ve teşekkür etmeleri gerekirken çıkıp onu eleştiriyor. Tabii ki eleştirsinler ama yazdıklarını ya okumuyorlar ya da anlama özürlüler. Ya da öyle emir almış olabilirler.

  2. Güleser dedi ki:

    Bizden de Mutluhan İzmirli hocanının buna benzer yazı ve kitapları var. Okumanızı öneririm.

Siz de yorumunuzu paylaşın: