TÜRK DOKTORLARDAN NOBEL ÖDÜLLÜ BİLİM ADAMINA FIRÇA
DNA’ nın yapısını keşfeden ve bu sebeple 1962’ de Nobel Ödülüne lâyık görülen bilim adamlarından biri olan James D. Watson dün medyamızda şu başlıklarla haber oldu:
“Boşuna yemişiz” (1) “Ezber bozan kanser araştırması”(2) “Brokoli kanser yapıyormuş”(3)
Watson’ un “Open Biology” isimli tıp dergisinde on-line olarak yayınlanan “Oxidants, antioxidants and the current incurability of metastatic cancers” isimli yazısını okuyunca bu başlıkların hiçbirine uyan bir ifadesinin olmadığını gördüm.
Medya, halkın dikkatini çekmek için araştırmayı ‘çeşitli soslar katarak’ kendince yorumlamış.
Makalede bizim basında adı geçen sebze, meyve ve diğer yiyeceklerden sadece “yaban mersini” nin adı geçiyor.
O da şu: Yabanmersini kanseri önlediği için değil lezzetli olduğu için yenir.
Watson’ un hipotezi
60 seneden fazla zamandır hücre, DNA, kanser, genetik, biyoloji alanında araştırmalar yapan Watson makalesinde başka mevzulara da değiniyor ama esas olarak kendi araştırma ve tecrübelerini, oksidan ve antioksidanların hücre biyolojisi ve kanserlerdeki rollerini ortaya koyan araştırmalarla harmanlayarak bir hipotez ortaya koyuyor.
Kendisinin “DNA üzerindeki çalışmalarımdan sonra en önemli eserlerimden biri” dediği hipotezi aslında bilinen şeyleri derleyip toparlıyor.
Hipotez tek cümleyle şöyle özetlenebilir: Antioksidanlar, metastaz yapmış geç-dönem kanserlerin ilerlemesini hızlandırır.
Oksidan-antioksidan meselesi
Hipotez, ilerlemiş kanserlerde uygulanan kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavi yöntemlerinin serbest oksijen radikalleri vasıtasıyla tesir ettiklerini, dolayısıyla da bu hastalara ‘antioksidan’ verilmesinin tedaviyi başarısız kılacağını söylüyor.
Vücudumuzda artık herhangi bir fonksiyonu kalmamış hücreler de, ‘apoptozis’ yani programlanmış hücre ölümü sayesinde ortadan kaldırılıyor ve bu olay da oksidanlar (serbest oksijen radikalleri) sayesinde mümkün oluyor.
Bu durumda oksidanlar sağlıklı yaşama için çok önemli bir vazife üstlenmiş oluyorlar.
İşi bitmiş hücreleri ortadan kaldırmak söz konusu olmadığında veya herhangi bir sebeple vücutta fazla miktarda oksidan oluştuğunda bunların ‘antioksidanlar’ ile etkisiz hâle getirilmeleri icap ediyor.
Bu da vücudun kendisinin ‘antioksidan sistemi’ sayesinde gerçekleşiyor; aksi takdirde sağlıklı hücrelerin içindeki önemli proteinlerde, hücrenin DNA ve RNA’ sında geriye dönüşümü mümkün olmayan hasarlar meydana geliyor.
İşte insanlara ‘Antioksidan alın’ demenin esprisi de burada yatıyor: Vücutta çeşitli sebeplerle ortaya çıkan ve hücrelere zarar veren ‘fazla oksidanları ortadan kaldırmak’ !
Watson, RAS ve MYC gibi büyük ölçüde mutasyona uğramış proteinlerin etkisindeki kanserlerin tedaviye iyi cevap vermemesini de bunların yüksek antioksidan seviyelerine sahip olmalarıyla açıklıyor ve şöyle diyor:
“Antioksidan seviyelerini azaltacak yöntemler geliştiremediğimiz takdirde geç-dönem kanserler bugün olduğu gibi 10 sene sonra da “çaresiz” olacak”.
Watson, antioksidanların belirli şartlarda zararlı olabileceğini anlatıyor, ‘anti-antioksidanlar’ dan bahsediyor.
Medya ise bu hipotezi ‘antioksidanların kansere yol açacağı’ şeklinde yorumluyor.
Antioksidanların fazlası zararlı
Sağlıklı beslenen bir insanın fazladan beta-karoten, A, C ve E vitamini ve selenyum gibi antioksidan hapları almasının kanser ve kalp hastalıklarına karşı bir koruma sağlamadığı gibi tam tersine bu hastalıklardan ölüm riskini artırdığını ispatlayan sayısız araştırma var.
Ben de senelerdir bunu dile getirmeye çalışıyorum.
Elbette tüm antioksidanlardan zengin sebze ve meyveler sağlıklı yaşamamız için olmazsa olmaz yiyecekler.
Elbette bunları mâkûl ve mantıklı miktarlarda yiyeceğiz ama daha sağlıklı olalım, kanser olmayalım, daha uzun yaşayalım diye ‘antioksidan ilaç almanın’ faydası olmadığı gibi zararları var.
Ne kadar fazla yesek içsek de besinler aracılığıyla vücudumuz için zararlı olacak miktarda vitamin ve antioksidan almamız mümkün değil.
Bunun için de hiç kimseye ‘sağlıklı beslenme şartıyla’ asla vitamin veya antioksidan almalarını tavsiye etmiyorum.
Watson da bunları demek istiyor.
Gelelim neticeye
Televizyonlarda da kanser uzmanlarımızın, ot-çöp hapı tüccarı, Mehmet Öz kılıklı doktorlarımızın Watson’a fırça çektiklerini seyrettim.
Adamın yazısını okumadan (okuduklarında ne kadar ne anlayacakları da çok şüpheli, o da başka bir mesele!) vermiş veriştiriyorlar.
Nobel sahibi Watson’ ı saçmalamakla suçlamak “kerameti kendinden menkul bilim adamlarımıza” doğrusu çok yakışıyor, siz çok yaşayın emi!
KAYNAKLAR
1.http://www.haberturk.com/saglik/haber/810312-bosuna-yemisiz
4.http://rsob.royalsocietypublishing.org/content/3/1/120144.full