DERHAL MİLLİ BİR AŞI BİLİM KURULU İHDAS EDİLMELİDİR
Prof. Dr. Alişan Yıldıran’ ın yazısı:
Derhal millî bir aşı bilim kurulu ihdas edilmelidir.
Daha 2003’de inanılmaz bir vukûfiyetle Gazanfer hoca tarafından kaleme alınan yazının tamamının okunması ve çok önemli kavramların idrak edilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Şu paragraflar bilhassa önemli;
Amsterdam Üniversitesi Tıbbi Antropoloji Bölümü’nden Anita Hardon bugün sağlığın insan hakkı değil ekonomik mal olarak görüldüğünü, aşılama politikalarının eşitlikten uzaklaşarak ‘ortaklık’ a dönüştürüldüğünü ve yeni aşılar için pazar yaratmaya odaklandığını belirtiyordu. Yerel ve ulusal aşı üretim olanakları çok daha ucuza aşı sağlarken, uluslararası özel girişim yerel aşı üretme kapasitesini düşürmeyi amaçlıyordu (Hardon A, 2001a).
Girişimcilerce, tüm dünya çocuklarına Kızamık başta olmak üzere temel aşıların yapılması ile yılda 3 milyon çocuğun yaşamının kurtarılacağı savlanıyor (Brown P, 2003), oysa bu çocukların beslenme yetersizliği, uygun olmayan barınma koşulları, eğitimsizlik gibi nedenlerle ve pnömoni, ishal, kaza gibi sonuçlarla öleceği gözardı ediliyordu. Örneğin Kasongo, Zaire’de 1981’de Kızamık aşısı uygulanan ve uygulanmayan iki grup çocukta izleyen yıllarda ölüm hızlarında farklılık bulunmamıştı.
Uygulamanın temel yaklaşımı aşı ile sağlanan yararın abartılmasıydı. Tayvan’da HBV aşısı gereksinmesi olduğu ileri sürülürken yaş ve cins grupları arasında Hepatoselüler Karsinoma riski yüksek olanlar ön plana çıkarılıyor, CVI’nin elemanları tarafından abartılı ölüm riskleri öne sürülüyordu (Miller MA, Kane M, 2000; Miller A, McCann L, 2000).
Hib aşısı için gereksinme yaratmak amacıyla Hindistan çocuklarının yılda 500 milyon doz aşıya gereksinmesi olduğu ileri sürülüyor, bu ülke çocuklarının doğal bağışıklığı oluştuğu yönündeki araştırmalar (Puliyel JM et al, 2002) ve Türkiye’den bu savı destekleyen bulgular (Tastan Y et al, 2000) yok sayılıyordu.
Üstelik Hindistan’da Hib’in yaygın bir tehlike oluşturmadığı dört büyük araştırma hastanesinde ileriye yönelik sürdürülen bir araştırmada 3,441 menenjit, pnömoni ve sepsis olgusundan yalnızca 58’inde Hib üretilebilmesinden anlaşılıyordu (Beri RS, Ojha RK, 2002).
HBV aşısının maliyet-etkin olduğu kanıtlanmaya çalışılırken Hindistan’da yılda Hepatit B’ye bağlı 200,000 ölüm olduğu -aynı CVI elemanlarınca- öne sürülüyor (Miller MA, Kane M, 2000; Miller A, McCann L, 2000), Hindistan Tıbbi Araştırmalar Enstitüsü’nün bu ülkede yılda yalnızca 4,935 kişinin Hepatit B’ye bağlı Hepatoselüler Karsinoma’dan öldüğü hesapları (Dhir V, Mohandas KM, 1998) unutulmuş görünüyordu.
Kapitalizm pazara insanların gereksinmesi olmayan ürünler sunuyor, konu sağlık olduğu için bu ürünleri uluslararası sağlık kuruluşlarına ve hükümetlere kabul ettirmekte güçlük çekmiyor, pazar giderek büyüyordu. Pahalı bulunan aşının fiyatının ucuzlayabilmesi için Hib aşısı dozunun 4’e çıkarılması bile önerilebiliyordu.
Gereksiz aşı uygulamanın yakın örneği olarak Türkiye ele alınabilir: 1990’lı yılların ortasında Sağlık Bakanlığı (SB) Bağışıklama Danışma Kurulu toplantısına gündem dışı olarak “1,000 doz HBV aşısının Trakya’da bir bölgedeki yenidoğanlara uygulanması” sorusu getiriliyordu.
Üyelerin şaşkınlığıyla karşılanan öneri sorularla açılıyor, var olan böyle bir olanağın en yüksek risk grubundaki sağlıkçılarda kullanılması gerektiği belirtiliyor, SB üst yönetimi aşının yerel Rotary tarafından ve o yörede kullanılmak üzere hibe edilmek istendiğini açıklıyordu.
Kurulca önerinin olumsuz bulunmasının ardından sıra asıl öneri olan “tüm Türkiye’de yenidoğanlara HBV aşısı uygulanması”na geliyor, bu önerinin de sıcak karşılanmaması üzerine aşının fiyatının çok uygun olduğu özellikle vurgulanarak salt bu gündemle yeni bir toplantı yapılması programa alınıyordu.
Düzenlenen yeni toplantıda salt HBV aşısı uygulanması maliyetinin temel aşıların tümünün toplam maliyetinin on katından fazla olduğu anlaşılınca aşının uygulanması önerisi Kurul’ca oybirliğiyle geri çevriliyordu. SB birkaç ay sonra yayımladığı genelgeyle HBV aşısının tüm ülkede yenidoğanlara uygulanmasının zorunlu olduğunu duyuruyordu (SB, 1998).
Temel aşıların her bir dozunun 0.05-0.10 dolar dolayında fiyatla satın alınabildiği dönemde HBV aşısının dozu -o da Kore yapımı olduğu için- 0.52 dolara alındı. Yavrularını Sağlık Ocağı’na emanet edemeyip muayenehane hekiminin kucağına teslim eden anneler ise HBV aşısını eczanelerden 10 dolara satın alabileceklerdi.
Bağışıklamanın üç temel ilkesi vardır:
1) Ulaşılabilen en fazla sayıda kişiyi bağışıklamak,
2) Aşı ve serumları yerel olanaklarla üretmek,
3) En çok gereksinme duyulan sağlık sorunlarında bağışıklama sağlamak.
….
Bu son paragrafta önemli eksikler olduğu kanaatindeyim.
Toplumsal aşılama programlarının prensipleri şunlardır;
– Toplumsal sağlığı tehdit eden hastalıklar hedef alınmalıdır.
– Her aşı ve aşı programı kesinlikle etkin ve güvenilir olmalıdır.
– Katılımcının sorumluluğu ve rahatsızlığı asgari düzeyde olmalıdır.
– Aşı programının kar/zarar oranı alternatif aşılama veya önleyici tedbirlere göre daha fazla olmalıdır.
– Katılımcı ancak kesin ve ciddi bir zararın önlenmesi konusunda zorunlu olarak aşılanabilir, bunun dışında gönüllü olmalıdır.
– Aşılama programına halkın güveni sağlanmalı ve korunmalıdır.
– Aşılama programı yarar ve sorumluluk dağılımını kapsamalıdır (1).
Bu yazıdan haberim olmaksızın kaleme aldığım yazılar (2, 3, 4)’a Sağlık Bakanlığı’nın neden ses çıkarmadığı herhalde anlaşılabilir.
Buradan feryad ediyorum, bu konuda derhal harekete geçilmeli, mevcud aşı danışma kurulu dağıtılmalı millî bir kurul kurulmalıdır.
Kaynaklar
(1) http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/15297064
(2) http://www.memurlar.net/haber/484489/
(4) http://ahmetrasimkucukusta.com/2015/04/23/misafir-yazar/sihirli-degnek-asi-efsanesi/
MİLLİ NE DEMEK ?
Milli demek küresel çıkarların uzantısı olmayan, sadece toplumun çıkarlarını düşünen demektir. Küresel bağlantılı olanlar halkın çıkarlarını ve iyiliğini düşünmez. Domuz gribindeki maskaralıkları tekrar yaşarız.
Eskiden kumar borcu olmayan…. aranırdı.
Şimdiki kural ; Küresel borcu ve yerli yabancı çıkar ilişkisi olmayan, sadece toplumun çıkarlarını düşünen….
İtirazı olan var mı?
Prof. Dr. Gazanfer Aksakoğlu hocamız ne güzel özetlemiş :
Bağışıklamanın üç temel ilkesi vardır : 1) Ulaşılabilen en fazla sayıda kişiyi bağışıklamak, 2) Aşı ve serumları yerel olanaklarla üretmek,
3) En çok gereksinme duyulan sağlık sorunlarında bağışıklama sağlamak.
Küresel bağışıklama programlarının uygulanması sonucu dünya genelinde bağışıklama hızları düştü. Bağışıklamanın temel ilkelerinden birincisi olan ulaşılamayanlara ulaşma kaygısı terkedildi; amaç zaten ulaşılabilenlere yeniden ulaşmak, yeni ve pahalı aşıları uygulamaktı.
Hıfzısıhha Enstitüsü örneğinde olduğu gibi yerel aşı üretme ve geliştirme çabalarına son verildi.
Bağışıklamanın ikinci temel ilkesi olan yerel aşı üretimi terkedildi, gelişmiş teknolojileri kullanan sağlık tekelleri kuruldu. Başta DSÖ olmak üzere BM ve organlarının Genel Kurul kararlarıyla ve azgelişmiş ülkeler oylarıyla belirledikleri bağışıklama politikalarının yerini ilaç firmalarının kararları aldı. Bağışıklamanın üçüncü temel ilkesi olan gereksinmeye yönelik uygulama durduruldu.
Küreselleşmenin sömürü politikaları sağlık alanındaki ilk büyük saldırısında başarıya ulaştı ve halkın sağlığını olumsuz etkileme yönünde önemli kazanımlar elde etti.
Bağışıklama alanında toplum sağlığına yönelik saldırıyı engellemek amacıyla iki önemli işlevin sağlanması gerekli.
Birincisi, sağlık hizmeti sisteminin nüfus tabanlı ve tümelci bir yaklaşımla -Türkiye özelinde sosyalleştirme ilkeleriyle- yürütülmesinin sağlanması;
ikincisi sağlık çalışanlarının sağlık hizmetinin toplumun gereksinmelerine yönelik olarak sürdürülmesi için örgütlü çaba oluşturması.
Kaynak: http://webb.deu.edu.tr/halksagligi/doc/yazilar/ga-uluslararasibagisiklamapazari.pdf