RECEP BİRGİT’İ DE SESİNİ DE UNUTMADIK …

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Recep Birgit, musikimizin gelmiş geçmiş en önemli ses sanatçılarından biri idi. Onun o davudî güzel sesi hâlâ kulaklarımızda ve bu kubbede ilelebet de bâki kalacak. İsmi de, Hafız Burhan’lar ile, Bekir Sıtkı Sezgin’ler ile, Safiye Ayla’lar ile, Kani Karaca’lar ile beraber ‘’unutulmayacak yorumcular’’ listesinde sonsuza kadar duracak.

Onu önce resminden tanıdım
Ben Recep Birgit’ i bundan 40 yıl kadar önce o zamanlar oturduğumuz Lâleli’de Foto Pekcan’ ın vitrinini süsleyen ve orada birkaç yıl kalan büyük boy resmiyle tanımıştım.

Sonra, kim bilir kaç defa dinlediğim bir 45’lik plâkla da sesine hayran olmuştum. Gültekin Çeki’nin o zamanlar dillerden düşmeyen bir rast şarkısıydı bu:

Karagözlüm efkarlanma gül gayrı
İbibikler öter ötmez ordayım
Mektubunda diyorsun ki gel gayrı
Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım
Dağlar taşlar bu hasretlik derdinde
Sabır sebat etmez gönül yurdunda
Akşam olur tepelerin ardında
Daha güneş batar batmaz ordayım

İlk tanışmamız
1990’larda da kanunî Turgut İçten’ in evindeki toplantıların birinde Recep Birgit ile tanışma şerefine eriştim. Aramızda en az 35 yaş fark vardı, ama kısa zamanda çok iyi iki dost oluvermiştik.

Onun musiki çevrelerindeki ismi ‘’Recep Baba’’ idi, ben ona Recep Abi diye hitap etmeyi severdim, çünkü onunla ruhça yaşıttık, o benim saçları ak, gönlü genç arkadaşımdı. O, tertemiz kalpli, gerçek bir beyefendi idi. İlerlemiş yaşına rağmen hayat dolu bir delikanlı idi. Türk müziğini de koroya yeni katılmış bir amatör gibi severdi. Zevkle, heyecanla ve hevesle okurdu.

Ben bu ‘’müziğe doymayan heyecanı’’ bir de yaylı tanbur üstadı Fahrettin Çimenli’ de gördüm. Bana hep, Fahrettin Abi dünya durana kadar çalacak, Recep Abi şarkı söyleyecek gibi gelirdi. Öyle değilmiş.

O da Merdivenköy’ de oturuyordu ve evlerimiz de birbirine çok yakın idi, sık sık görüşmeye başladık. Hem bizim evdeki hem diğer dostların evlerindeki müzik toplantılarında sayısız kere birlikte olduk. Recep Birgit, Alâeddin Yavaşça, İnci Çayırlı, Hayat Anıl, Münip Utandı, Adnan Mungan gibi sanatçılarla icra ettiğimiz o fasılların zevkini kelimelerle anlatmak ne mümkün.

Onunla birkaç kere serhanende Nurettin Çelik, Nuran Ortaç, kemani Kemal Demir, klarinet Şükrü Kabacı ile birlikte Levent Tenis Kulubü’nde fasıl da yapmıştık. Bu, aynı zamanda benim profesyonel udî olarak ilk sahneye çıkışım, müzikten ilk para alışımdı. O fasıllardan kazandığım paraları güzel bir hatıra olarak hâlâ saklıyorum.

7 yaşında Türkiye’ ye geldi

Recep Birgit, 1920 yılında Yugoslavya’nın Üsküp kentinde dünyaya gelmiş. 7 yaşında ailesi ile beraber Türkiye’ ye göç etmişler; Bursa’ ya yerleşmişler. Sesinin gürlüğü ve güzelliği askerliğini yaptığı sırada komutanlarının dikkatini çekmiş ve onların teşvikiyle de müziğe yönelmiş. Askerlikten sonra 1949 yılında Bursa’da kemani Cahit Peksayar ve udi Musa Kumral ile birlikte Bursa Musiki Cemiyetini kurmuşlar.

İlk hocaları da tanburi İhsan Akıner ile İzzet Gerçeker olmuş. 1951 yılında da İstanbul Radyosu’nun açtığı sınavı kazanarak radyoda çalışmaya başlamış. Sonraki yıllarda Münir Nurettin Selçuk ile de tanışarak radyodaki görevinin yanı sıra Konservatuar İcra Heyeti’ne de katılmış ve buradaki solo konserlerde büyük başarılar kazanmıştır. Üstat Münir Nurettin’ in onun için ‘’Türkiye’ nin en iyi erkek sesi’’ dediği söylenir.

Recep Birgit’ e yakışan şarkılar

Bizim musikimizde bazı şarkılar bestekârından ziyade o şarkıyı yorumlayan sanatçıyla daha çok hatırlanır. Meselâ, ‘’Çile bülbülüm çile’’ şarkısı Safiye Ayla ile, ‘’Her yer karanlık pür-nur o mevkî’’ şarkısı Hamiyet Yüceses ile adeta özdeşleşmiştir. Recep Birgit’ in çok sık ve severek söylediği, ondan dinlemeye alıştığımız şarkılar da vardır.

İsmail Hakkı Nebioğlu’ nun yegâh makamındaki muhteşem şarkısı bunlardan biridir:
Doldur ey saki bu cem bezminde bir gün mey biter
Boş kalır fani kadehler, tel susar, heyhey biter
Dem geçer, devran döner, hicran biter, her şey biter
Boş kalır fani kadehler, tel susar, heyhey biter

**

Selahattin İçli’nin Sarıyerli şarkısını da nasıl yürekten okurdu:

Çoktan beridir bir kız tanırım ben Sarıyer’de
Boy pos onda kaş göz onda esmer ona derler
Hiç benzeri yok varsa gelsin kim hani nerde
Boy pos onda kaş göz onda esmer ona derler
Derler ki bu dünyayı yakan ay ve güneştir
Gel gör o dudaklar ne ateştir ne ateştir
Fallar açılır bu güzel kız kim kime eştir
Boy pos onda kaş göz onda esmer ona derler
**

Ve bas bariton sesi ile gümbür gümbür okuduğu Erol Sayan’ın ‘’Efem’’ şarkısı.

Bu eseri de bugüne kadar ondan güzel yorumlayan çıkmadı:

Kordonboyu seyrine düştü,
Titret efem vur dizin üste
Boncuk gibi alnına düştü
Parlar tenin ter gözün üste
Efem, efem çakır efem, kılıncı şakır efem,
Seni gören kızlarda, mecal mi kalır efem?..

Rumeli türküleri onun ayrılmaz parçası gibiydi
Recep Birgit, doğduğu… havasını soluduğu… suyunu içtiği… ekmeğini yediği… Rumeli’ nin türkülerini de aşkla, şevkle okurdu. Özellikle de eviç makamında olanlar sesine pek yakışırdı.
İşte bunlardan biri:
On kerre demedim mi sana sevme dokuz yar
Sekizde sefa yedide vefa olmaya zinhar
Altı ile beş dört ile hiç başa çıkılmaz
Üçün ikisin terk ede gör ta kala bir yar

Son görüşmemiz
Recep Abi, bir aydan fazla zamandan beri zaman zaman çıkan yüksek ateşten dolayı özel bir hastanede yatmış, yapılan birçok incelemeye rağmen ateşinin nedeni ve nasıl bir hastalığı olduğu anlaşılamamıştı. Beni aradı, durumu anlattı. Bende kendisine elindeki tüm incelemeleri alıp gelmesini söyledim. Ertesi gün oğlu Baki Bey ile ellerinde bir tomar röntgen, ultrason, tomografi… ve pek çok laboratuar incelemesiyle hastaneye geldiler. Biraz kilo kaybetmişti, solgundu, ama gözler gene pırıl pırıldı.

Yapılan incelemeleri dikkatle gözden geçirdim. Gerçekten de bunlarda yüksek ateşi açıklayacak bir bulgu, ipucu yoktu.
Kendisine ‘’Şimdi eskisi kadar çok çıkmıyor olsa da böyle yüksek bir ateşin ve bazı anormal kan bulgularının nedeninin mutlaka tekrar araştırılması gerektiğini’’ izah ettim. İç hastalıkları bölümünden arkadaşım Prof. Dr. Adnan Yaldıran’ı aradım, durumu özetledim ve ondan Recep Abi’ nin yatırılarak tetkik edilmesini rica ettim. Böylece de Cerahpaşa İç Hastalıkları Genel Dahiliye Bölümüne yatırıldı. Tüm incelemeler ayrıntılı olarak yeniden yapılmaya başlandı.

Orada sanırım 2 hafta kadar yattı, birkaç kere ziyaretine gittim. Son gidişimde bir saate yakın sohbet ettik. O sıralarda 50 yıldan fazla zamandan beri hizmet verdiği TRT’den uzaklaştırılmak onu çok üzmüştü. Çünkü, TRT kısa bir süre önce Ayla Büyükataman, Feridun Darbaz, Fahrettin Çimenli… gibi musikimizin önemli sanatçılarını tasarruf tedbirleri bahanesiyle işten çıkarmıştı. Oysa, bu sanatçılar yol parası bile olamayacak bir ücrete radyo programlarına katılıyorlar, genç sanatçılara hocalık yapıyorlardı.

Cerrahpaşa’da yapılan incelemelerde ateşinin kalp kapağı hastalığı ve kalp zarı iltihabından ‘’enfektif endokardit’’ olduğunun saptanması üzerine, ameliyat olmak ve kalp kapağı değiştirilmek üzere özel bir hastaneye yattı. Ancak, ameliyattan sonraki günlerde bir türlü düzelemedi, yoğun bakımdan çıkamadı ve 17 ocak 2005 günü de bu dünyaya veda etti.

Not: Yazıya koyduğum resim 1 Mart 1994 tarihlidir. Resimde Recep Birgit, İnci Çayırlı, Hayat Anıl, Haki Numanoğlu, Adnan Mungan, Turgut İçten, Mithat Özyılmazel ve ben varız.

Yazı için 1 yorum yapılmış:

  1. Tıp fakültesinde okurken İst. Bld. Konservatuarı Tiyatro Bl. ne de devam ettiğimi yazmıştım ya. İşte o yıllar içersinde (71-76) Hafta sonları Şan sinamasında yapılan konserleri de kaçırmıyoruz. Kimisine kendimizi görevli yazdırıyoruz, kimisine kapıda kimlik kartımızı gösterip giriyor, kah ayakta izliyor, yer bulursak da oturuyoruz. Görevli olursak kulise de girme imkanımız oluyor.

    Her sene bahar aylarında da mutlaka şef Münir Nurettin Selçuk yönetiminde TSM korosu bir “Yahya Kemal’i Anma Konseri” yapar. Koro ve arada sololar olmak üzre nefis bir konser icra edilirken rahmetli Recep Birgit , Süleyman Ergüner’in Yahya Kemal’in şiiri üzerine bestelediği ” Ömrün şu biten neşvesi tam olsun erenler” isimli uşşak şarkıyı solo olarak söyledi. Yerine geçti. Münir Nurettin üstad ellerini kaldırdı, koro tam bir sonraki şarkıya girecekken, salonun mutlak sessizliği içersinde, seyircilerin arasından yaşlı bir bey kalkıp:
    – Noolur bir kere daha !
    dedi.

    Salon dondu kaldı. Bu konserlerde görülmüş şey değil. Münir Bey ellerini indirdi Recep beye döndü, eliyle tekrar öndeki mikrofona gitmesini işaret etti ve şarkı bir daha icra edildi.(yazarken bile gözlerim doldu) Salon dakikalarca alkıştan inledi.

Siz de yorumunuzu paylaşın: