Onkoloji alanında en eski ve katılımı en yüksek kongrelerden biri olan Ulusal Kanser Kongresi’nin (UKK) 22.’si, Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği, Türk Tıbbi Onkoloji Derneği ve Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneği ile birlikte Antalya’da başladı.
Kanser tedavisindeki gelişmeler
Günümüzde kanserin ikinci sıklıkta ölüm nedeni olmakla birlikte, erken tanı, kanser genetiğindeki gelişmeler ile kişisel tedavilerin gündeme gelmesi ve multidisipliner yaklaşımlarla doğru tedavilerin uygulanması sonucu erken evrelerde kür edilebilir, daha ileri evrelerde ise kronik hastalıklar grubuna girdiğine dikkat çeken Serdar Özkök, 22. Ulusal Kanser Kongresi’nde hekimlerin yanı sıra genetik uzmanları, hemşire, teknisyen, psikolog gibi bin 750 uzmana ev sahipliği yaptıklarını kaydetti.
Kansere bağlı ölümler
Dünyada ve Türkiye’de kanserin artan hastalık yükü nedeniyle en önemli sağlık sorunları arasında yer aldığını belirten Kansere bağlı ölüm sonuçlarına değinen 22. Ulusal Kanser Kongresi Eş Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özet ise şu bilgileri verdi:
“Dünyada yıllık kanser görülme sıklığı 14 milyonken, kansere bağlı ölümler 8 milyondur. Ülkemizde ise erkeklerde yıllık kanser görülme sıklığı yüz binde 248, kadınlarda ise yüz binde 170’dir. Maalesef Türkiye’de her yıl 165 bin kanser vakası görülmekte ve 80 bin kişiyi kansere bağlı ölümlerden kaybetmekteyiz.
Kanser tarama, tanı ve tedavisine bağlı harcamalar yıllar içinde artmaktadır. Sadece kanserin ilaçla tedavisine 2.5-3 milyar TL harcanırken, yeni ilaçlar ve immünoterapi uygulamalarıyla bu harcamanın birkaç kat katlanacağı tahmin edilmektedir.
Kanserin artan sağlık sorunu olması nedeniyle Türkiye Sağlık Enstitülerine bağlı olarak 2014 yılında Türkiye Kanser Enstitüsü kuruldu. TÜSEB Kanser Enstitüsü, ülkemizde ve bölgemizde sağlık bilimleri alanında bilimsel çalışmalara katkıda bulunmak isteyen bilim insanlarının araştırma ve çalışmalarının merkezi olmayı hedeflemektedir.”
“Kemoterapi öldürüyor” iddiası
Son dönemde toplumda sıkça gündeme gelen konulara da açıklık getiren Prof. Dr. Ahmet Özet, “Kemoterapi öldürüyor” şeklindeki yayınların toplumda büyük sorun oluşturduğuna dikkat çekerek, “Bu durum hastalarımız için hayata tutuma şansı olanlar açısından negatif bir etki oluşturuyor. Kemoterapi kabul edilebilir toksiteyle hastaların tedavisinde kullanılan tedavi yöntemidir. Bu tip yayınların mümkün olduğunca kontrollü şekilde yapılması gerekir. Kemoterapinin zaman zaman yan etkileri ortaya çıkıyor, biliyoruz. Tıbbi onkologlar olarak bu tedavinin eğitimini alıyoruz, bunlara uygun şekilde mücadele ederek en uygun şekilde hastalarımıza uyguluyoruz” dedi.
“GDO, Türkiye’de tehlike arz etmiyor”
GDO’lu ürünler hakkında da bilgiler veren Prof. Dr. Özet, “GDO’lu ürünlerle ülkemizde sık sık tartışmalar yaşanıyor. Bilindiği gibi ülkemizde GDO’lu ürünler insanların tükettiği besinlerde kullanılmıyor. O açıdan GDO ülkemiz için tehlike arz etmiyor. Sadece hayvan ve tavuk besinleri için kullanılan soya ve mısır içinde bunlar var. Ama bu hayvanlar tarafından tüketiliyor. Bizim tükettiğimiz besinler içinde bu GDO’lu ürünlerin koyulması yasak” açıklamasını yaptı.
“Ekmek zararlı demek yanlış”
Ekmeğin zararlı olduğu yönünde söylemlerinde gündemde olduğunu aktaran Prof. Dr. Özet, “Toplum olarak belirli bir gelir grubuna sahibiz. Ekmekle beslenen bir grubuz. Ekmeği çok zararlı olarak topluma sunmak oldukça yanlış. Ama ekmeği kontrollü olarak tüketmemiz gerekir. Ekmekle ilgili bir sorunumuz yok” dedi.
“Tavuk tüketilmeli”
Tavuk ve yoğurt konusundaki tartışmalara da değinen Prof. Dr. Özet, şu değerlendirmeleri yaptı:
“Ülkemizin tarımsal sanayi alanında en önemli üretimlerinden birisi tavuk üretimidir. 5 milyar dolarlık bir ihracat potansiyeline sahibiz. Bu pazarı da bu tip yayınlarla kendi ayağımıza sıkar gibi zararlı şekilde sunuyoruz. Şu ana kadar üretilmiş tavukların kanser oluşturduğuna dair bir yayın yok. Ucuz bir protein kaynağı olması nedeniyle tavuğun tüketilmesini öneriyoruz. Tavuk proteininin tüketilmesinde bir sakınca görmüyoruz.
“Şekeri kontrollü tüketin”
Hazırlanan yoğurtlar en uygun ve steril şekilde topluma ulaştırılıyor. Her kişiye ‘git pazardan süt al yoğurt yap’ demek, toplum için bir anksiyete oluşturuyor. Sakıncalı bir durum.
Şeker tüketiminin azaltılmasını öneriyoruz. Ama kontrollü tüketin. Toplum sağlığı için şekerli ürünlerin, içeceklerin azaltılması önemlidir. Kanser hastasına, zaten sınırlı beslenmesi olan kişiye şeker sınırlaması yapmak doğru değil.”
“Organik ürünler kanser yapmaz’, doğru değil”
Alternatif tedavilerin, kanserin tedavisi şeklinde sunulmasının yanlış olduğuna değinen Prof. Dr. Özet, “Organik ürünler ve diğer ürünlerle ilgili sıkıntılar var. Organik ürün tüketen kişilerde daha az kanser oluştuğuna dair elimizde bilgi yok” dedi.
Kanser ilacı çalışmaları
Laboratuar aşamasında olan ilaçların topluma ‘kansere çare bulundu’ diye sunulmasından yakınan Prof. Dr. Özet, “Akciğer kanserinin tedavisinde kullanılan Küba aşısının klinik çalışmaları devam ediyor. Klinik çalışması sonuçlanmadan çare diye sunulması yanlış. Akciğer kanserinde Küba aşısı tam bir çare değil maalesef” diye konuştu.
“Kanserle mücadele doğumla başlar”
Kanserle mücadelenin doğumla başladığını belirterek kanseri önlemenin tedavi etmekten daha kolay olduğunu vurgulayan Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Mahmut Gümüş ise kanserin nedenlerini değiştirilebilen ve değiştirilemeyen nedenler diye ikiye ayırdıklarını söyledi. Gümüş, şöyle devam etti:
“Yapılan çalışmalar göstermiştir ki sigara ve diğer tütün ürünlerinden uzak durarak, beslenmemize dikkat edip şişmanlıktan uzak kalarak, yeterli egzersiz yaparak, alkol almayarak, kansere neden olabilecek virüslere karşı uygun tedbirleri alarak ve tuz alımını kısıtlayarak kanser riskini yüzde 76 oranında azaltabiliriz. Tüm bu sayılan nedenler kendi irademizle değiştirebileceğimiz nedenlerdir. Kalan yüzde 14 neden ise Ultra Viyole, radyasyon, hava kirliliği, sosyoekonomik koşullar ve mesleki kanser nedenleri gibi toplum düzeyinde alınacak tedbirlerle önlenebilecek kanserlerdir. Sadece yüzde 10 kanser, kişisel ve toplumsal olarak müdahil olamayacağımız, bir bakıma ‘kötü şans’ diyebileceğimiz ailesel ve genetik faktörler nedeniyle oluşmaktadır.
Bu nedenle kanserle mücadelemizde bu faktörlere odaklanmalıyız. Ve bu odaklanma doğumla birlikte başlamalı. Doğumla birlikte, ergenlik ve gençlik çağında hatta tüm yaşam boyunca hasta olmadan önce insanlarımızı tütünden ve alkolden aktif veya pasif olarak uzak tutmalı, şişmanlığa yol açmayan dengeli beslenmeye teşvik etmeli, spor yapmalarını sağlamalıyız. Böylece kanser riskini yukarıda belirttiğimiz gibi 3/4 oranında azaltmamız mümkün. Bu noktada önemsediğimiz bir konu, alınacak bu tedbirlerin hastalık tanısından sonra yararı olabileceği gibi daha da önemlisi hasta olmadan önce yararının çok daha fazla olacağıdır. Tüm yapılacaklar bir yaşam tarzı değişikliği olarak algılanmalı ve tüm toplumu kapsayacak şekilde insanlarımıza önerilmelidir.”
Ahmet bey belli ki endüstrinin adamı, toz kondurmuyor market ürünlerine ama ona inanacağımızı sanmasın. Kendisi istediğini yiyebilir, afiyet olsun deriz. Ye-mez-ler!