HASTANIN KAFASI KARIŞMAZ, HASTA BİLGİLENİR
Bugüne kadar gereksiz ve yanlış ilaç kullanımına dikkat çeken, çözümler tavsiye eden sayısız yazım ve birkaç da kitabım var.
Geçtiğimiz günlerde bu durumun halk arasında kolesterol ilaçları olarak bilinen “statinler” için de geçerli olduğu bir defa daha dile getirilince adeta “kıyamet koptu”.
Güya halkı düşündüklerini ileri süren ama asıl niyetlerinin ne olduğunu halkın çok iyi anladığı kişiler, bilimsel kaynaklara dayanan haklı iddialara cevap vermeyerek meseleyi başka taraflara çekme gayretine girişti.
Halkın kafasının karıştırıldığı, sağlığının tehlikeye atıldığı gibi gerçek dışı suçlamalar, tehditler, hakaretler havalarda uçuşmaya başladı.
Oysa beni ve benim gibi düşünen, sayıları üç beş kişiyi de geçmeyen birkaç hekimi, ilaç endüstrisinin “tatlı kârı” değil sadece halkımızın sağlığı ilgilendiriyor.
İlaçlara veya ilaç endüstrisine karşı değiliz; onların haklı kazançlarına da diyecek sözümüz yok. İtirazımız, gereksiz ve yanlış kullanılan ilaçlara, insanlara ilaç dayatılmasına, insanların bunlardan zarar görmelerine ve devletin soyulmasına.
DSÖ’ ne göre ilaçların yarısı yanlış veya gereksiz kullanılıyor
Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü Akılcı İlaç Kullanımı Şube Müdürü Dr. Burçak Deniz Dedeoğlu, gereksiz ilaç kullanımının hem insan sağlığına zararlı olduğunu hem de devlete ciddi oranlarda maddi zarar verdiğini söylüyor ve ilave ediyor(1):
“Türkiye’de yıllık ilaç harcaması yaklaşık 15,2 milyar lirayı buluyor ve bu sağlığa ayrılan payın yüzde 40’ına denk geliyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, ilaçların yaklaşık yüzde 50’si yanlış ya da gereksiz kullanılıyor ya da kutusu bile açılmadan çöpe atılıyor. “
Bu vahim durum, dünyanın tüm ülkeleri için olduğu gibi bizim için de geçerli. Bizde de inanılmaz boyutlarda bir ilaç israfı ve çöpe giden milyarlarca lira var. Bu gereksiz ve yanlış kullanımdan insanların zarar görmeleri de olayın başka bir önemli yönü.
İlaç fiyatları 7 yılda 250 defa düştü
Medimagazin’ de yer alan “İlaç fiyatları 7 yılda 250 defa düştü” başlıklı haber şöyle(2):
“Sağlık Bakanlığı, 7 yıl içinde referans fiyat uygulamasıyla ilaç fiyatlarını % 80’e varan oranda aşağı çekti, halkı pahalı ilaçtan kurtardı.
Sağlık alanında devletin en önemli gider kalemi ve vatandaşların vazgeçilmez şifa kapısı olan ilaçların fiyatlarında son dönemde önemli düşüşler sağlandığı tespit edildi. Buna göre uygulanan doğru politikalar sayesinde 2004-2011 yılları arasında ilaç fiyatlarında 250 kez düşüş sağlandığı ortaya çıktı. Bakanlık yetkilileri bu kapsamda hem vatandaşın ilaca erişimlerinin kolaylaştığını hem de pahalı ilaç fiyatlarının altında ezilmekten kurtarıldığını ifade ettiler. Öte yandan 2011 yılında kamu ilaç harcamasının 16 milyar lirayı bulduğu ve vatandaşların 1 milyar 700 milyon kutu ilaç tükettiği öğrenildi.”
Dünyanın en kazançlı işine çomak sokuldu
Bu haber ilaç endüstrisinin hangi boyutlarda kâr ettiğini apaçık ortaya koyuyor. İlaç fiyatlarında yüzde 80’ e varan oranlarda düşme olmasına rağmen hâlâ da kâr etmeye devam ettiklerine de hiç şüpheniz olmasın.
SGK’ nin senenin ilk 9 ayında fiyatlardaki bu “müthiş” düşüşe rağmen ilaca ödediği para 16 milyar lira ve yıl sonuna kadar 20 milyarı bulması da çok muhtemel!
Bu paranın önemli bir kısmı da gereksiz ve yanlış kullanılan kolesterol ilaçlarına gidiyor.
Kolesterol ilaçlarının etkinlikleri, aksi tesirleri, işe yarayıp yaramadıkları tüm dünyada bilimsel toplantılarda da gazete, televizyon ve internet sitelerinde de tartışılıyor.
Bu konuda yazılmış sayısız bilimsel yayın ve haber, onlarca kitap ve uluslararası THINCS isimli bilimsel bir platform da var.
Çağımızda artık bu tür haberlerin, bilgilerin gizlenmesi, saklanması da mümkün değil. Zaten medya bunlar için yani halkın her konuda bilgilendirilmesi, aydınlatılması için; yolsuzlukların, yanlışların ortaya konması için var.
“Doktor olmayanlar bu tartışmaları anlamaz, kafaları karışır” demek de halkı adam yerine koymayan bir zihniyetin düşüncesinden başka bir şey değil. Bunlar, halkın her şeyin farkında olduğundan bile habersizler.
Üstelik…
Bilim tartışılarak gelişir, ilerler. Bilim şüpheden beslenir. Bilimde dayatma olmaz. Bilimde yobazlık olmaz. Bilim özgür olmak zorundadır. Bilim kimsenin, hiçbir kurum veya kuruluşun tekelinde de değildir.
Yaygaranın sebebi ortada
Kolesterol ilaçları hakkında tüm dünyada tartışılan, her isteyenin ulaşabileceği bilgilerin ve iddiaların dile getirilmesine karşı gösterilen bu “yaygaranın” sebebi, ilaçtaki “israf” ve “soygun” un halkın gözünün önüne serilmesinden duyulan rahatsızlık ve endişedir.
Prof. Dr. Cankat Tulunay bu vahameti şu sözlerle özetliyor(3):
“Bilimden nasip almayanlar ya bağıra-çağıra, onu bunu suçlayarak veya göbekten bağlı oldukları efendilerini memnun etmek için karşıt görüşlüleri mahkemeye vermekle, Sağlık Bakanlığını, Türk Tabipler Birliği gibi kurumları yardıma çağırarak korkutmaya çalışırlar.”
Yeni Şafak gazetesinde Ali Bayramoğlu’ nun yorumu da şöyle (4):
“Ne var ki mesleklerinin geldiği nokta gereği aşırı uzmanlaşmış, nokta üzerine düşünen, bütüncül beden algısına ilişkin entelektüel gradosu düşük pek çok doktor hastalara bir hastalık gibi davranabiliyorlar…
“Bilgi iktidarı”nın mutlak protokollerini, reçetelerini, sorgu, soru, yan etki, sağlık/hastalık, hastalık derecesi, bedenin tarihi gibi unsurları dikkate alamadan uyguluyorlar.
Son tartışmada kendi görüşlerini mutlak ilan eden, tartışma yapmak yerine suçlamaya soyunan mutlakçı hekimleri böyle görüyor ve bu açıdan anlamakta zorlanıyorum…
Bu tartışmalar önemlidir.
Hastanın kafası karışmaz, hasta bilgilenir…”
Gelelim neticeye
Biz kimsenin adamı değiliz. Tek düşüncemiz halkımızın sağlığı ve esenliğidir ve mücadelemize sonuna kadar devam edeceğimizden de kimsenin şüphesi olmasın.
KAYNAKLAR
- http://www.medimagazin.com.tr/ana-sayfa/kongre/tr-tum-tip-kongrelerinde-bu-oturum-zorunlu-olacak-1-2-38919.html
- http://www.medimagazin.com.tr/ilac-sanayi/saglik-bak/tr-ilac-fiyatlari-7-yilda-250-defa-dustu-8-61-39230.html
- http://www.ahmetrasimkucukusta.com/2011/12/07/bir-tavsiye/statin-mafyasi-engizisyonun-bilim-adamlari/
- http://www.yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=09.12.2011&y=AliBayramoglu
hocam eşim 55 yaşında 1 seksen boy 97 kg 8 senedir tansiyon hastasıdır kolesrol ve tansiyon ilacı kullanır rapor cıkarttık 2 senelik 3ayda bir gider ilaçları alırım kimse sormaz kolestrolu düşdümü tahlil yapdırdınızmı eşim son zamanlarda çok yorgun hiç hali yok sersem gibiyim diyor bütün vücudu ağrıyor kasları eklem yerleri yürüyecek hali kalmadı şu an şekeri 130 kolestrolu 240 trilegerid 257 tvde sizi izledikden sonra kafamız karışdı şeker ve tansiyon ilacına devam ediyoruz ama kolesrol ilacı crestoru bırakdırdım iymi yapdım bilmiyorum eşime lustral 50 mg ilaçda kullanıyo onuda bırakdırdım sizleri tvde izledikden sonra gerçekten ne kadar çok ilaç bağımlısı olduğumuzu anladım ailecek gittimiz hekimimiz kardiyolog dr tansiyon ilaçlarını farklı veriyor ama benim bütün ailemin içtiği kolestrol ilaçı aynı tespit ettim hocam kafamızı karıştırmadınız gözümüzü açtırdınız bizlerin gerçekleri görmemizi sağladınız uyardınız en önemlisi kendimize getirdiniz teşekkürler sormadan gecemicem eşim nasıl düzelir ne yapmalıyım ..
HALKIN KAFASI KARIŞIR, NEDEN Mİ ?
Söylediklerinizin çoğu doğru ve herkesin bunları bilmesi yararlı. Ancak hastaların uzman tedavisi altında aldıkları tedavileri altüst eden öneriler tehlikeli. Bu yüzden halkın kafası karışıyor. Otoriteler, birbirine zıt önerilerde bulunduğu için. Birisi, bu ilacı almazsan ölürsün diyor, diğeri de alırsan ölürsün diyor. Peki halkımız ölmemek için ne yapsın? Koskoca hocalar, bilim adamları birbirine zıt önerilerde bulunurlarsa, halk nasıl bilgi sahibi olur, izah eder misiniz? Doğru bildiğini de karıştırmaz mı? ‘Bilimsel kanıtları değerlendirsin, bilgi sahibi olsun, kendi kararını kendi versin, bizden uyarması’ diyorsunuz.
Ülkemizde ‘bilimsel değerlendirme’ konusu ders olarak okutulmadığı için halkımız bilimsel değerlendirme yapamaz. Bırakın halkı, aldığımız eğitim daha seçmen sayısını veya Van depreminin derecesini bile doğru olarak tespite imkân vermiyor kaldı ki halkı eleştiriyoruz. Bu yüzden bilimin sükûneti ve kuralları içinde tartışılması gereken konuları, lütfen halkın gözü önünde tartışmayalım. Halkımız otorite kabul ettiği bilim ve din adamlarının medyada kavga etmesini istemiyor, çünkü otoriteye olan güveni sarsılıyor, zihinsel dengesi bozuluyor. Tartışmalardan ve çelişkili ifadelerden rahatsız oluyor. En azından bilime ve tıbba olan güveni sarsılıyor, alternatif arıyor ve otlara sarılıyor.
Ayrıca sizin ne dediğiniz değil, halkın ne anladığı önemlidir. Biz buna algı diyoruz. ‘Bu ilaçlar zehirliyor ve öldürüyor, doktorlar da hala bu ilaçları bize yazıyor’ algısı, nelere yol açar hiç düşündünüz mü? Siz olsanız ne yaparsınız? Diyelim ki ilaçları çöpe attınız ve hastaneye gittiniz, doktorlar da size, zehirliyor ve öldürüyor diye bildiğiniz bu ilaçları tekrar yazdı. Ne yaparsınız? Yazılan ilaçların çoğu, bu çeşit yayınlar yüzünden torba torba çöpe gidiyor, ilaç faturası artıyor, milletin devletin parasına yazık değil mi? Doktorlar, tabii ki aldıkları eğitim ve bilimsel kurallar gereği bu ilaçları yazacaklar, bunda bir yanlışlık var mı? Varsa öncelikle bu yanlışı düzeltmek gerekir. Bunun da yeri medya değil, bilimsel arenadır. Her doktor grubu çıkıp, kendi kafasına göre ‘tedavi böyle olacaktır’ diye dayatırsa bilimsel olur mu? Bağımsız ülkelerde bağımsız bilim kurumları vardır, halkın sağlığını, algısını koruyan yetkili kurumlar vardır ve bu kurumlar üçbeş kişinin vatanı milleti kurtarmasına müsaade etmez, çünkü bu görev kendisine aittir, varlıklarının sebebi budur. Konuya el koyar, ‘siz kim oluyorsunuz’ der, bizde olduğu gibi seyretmez, müdahale eder, etmeli. Aksi halde kaos olur.
Çelişkili bilgilerle kafası karışan halkın, poliklinikte kendilerine ilaç yazan doktorları dayaktan geçirmediğine şükredelim. Toplumda artan şiddet dalgası, her konudaki zihinsel çelişkilerden dolayı giderek yayılıyor. Dizilerde sunulan hayatla kocasının sunduğu hayat arasındaki çelişki nasıl ki felakete yol açıyorsa, otoritelerin arasındaki çelişki de felakete doğru ilerliyor. Toplum, bu kısır tartışmaları anne-baba kavgasına benzetiyor ve hoşlanmıyor. Bilim ve din adamlarının ağız dalaşı etmeden çelişkisiz bilgiler vermesini istiyor. Ne yapacağını madde madde öğrenmek ve uygulamak istiyor. Çünkü bilgi, eğitim ve kültür düzeyi ancak buna elveriyor. Bu tesbiti yapmak halkı küçümsemek değildir. 17 Ağustos depremi ve Teravih namazı tartışmalarında, koca koca hocaların verdiği çelişkili bilgilerin nelere yol açtığını gördük. Halkımız bu kavgaları kahrederek izliyor, sonra da ayrışıyor, bölünüyor.
Sizler bilimsel tartışmaları, bilimin sükûneti içinde kapalı kapılar ardında yapın ve halka çıkan doğruları madde madde söyleyin. Ya da halkımıza, ‘bilimsel değerlendirme’ dersini ilkokuldan üniversiteyi bitirinceye kadar tekrar tekrar öğretin ve ancak ondan sonra karşılaştığı sorunları kendisinin analiz etmesini, çözmesini isteyin. Bu eğitimi vermeden, bilim adamlarının çözemediği konuları halkın çözmesini beklemek doğru olur mu? Halk, doğru ile yanlış bilgiyi analiz etmeyi, bilimi, bilimsel tartışmayı, bilimsel araştırmaların nasıl yapıldığını, bizim neden bilim ve teknolojide nal topladığımızı bu dersle öğrensin. Toplumun bu derece bilinçli ve bilimsel olması istenmiyor ki bu ders okutulmuyor. Çünkü o zaman halkımız her şeyi sorgular:
Neden bilimsel sömürge olduğumuzu, neden aşı üretemediğimizi, domuz gribi aşısından Van depreminin derecesine kadar neden hep başkasının eline ve ağzına baktığımızı sorgular. Bu ise itaat sisteminden yarar sağlayanların işine gelmez. Bu yüzden, bu dünyanın sorunlarını çözmek yerine, öbür dünyanın konularıyla ve televole ile medyada halkı uyutmak gerekir ve öyle de yapılıyor.
Öncelikle, her konuda halkın kafasını karıştıran tartışmalara ve çelişkilere medyada son vermek gerekir. Medyada, çelişkilerin körüklenmesinin amacı; zihinsel kaos yaratmak ve toplumu çaresizliğe düşürüp istenilen şekle dönüştürmektir. Panik olan insan, yan etkisi yokmuş diyerek otlara sarılır. Halkın sihirli bitkilerle ve mucize gıdalarla uyutulması ayrı bir sektör yaratır. Otu çöpü başka türlü satamazsınız. Ülkeleri ve milletleri yönlendirme ve zihinsel yolla ele geçirmenin en ucuz ve en etkili yolu, zihinsel savaş yani algı savaşıdır. 3. Dünya savaşı böyle yapılıyor. Lütfen oyuna gelmeyelim.
Sözün özü; İçtihat ve konsültasyon kendi kuralları içinde adabına göre yapılır. Halka açıklama ise birlik ve sükunet içinde yapılır, her kafadan çıkan farklı sesle kargaşa içinde yapılmaz. Medyada yapılan bu tartışmaları, halkın anlamasını ve analiz etmesini istiyorsak, öncelikle bilimsel değerlendirme dersini okullara koydurmak için mücadele etmeliyiz, tabii müsade ederlerse. Bu yöntemi öğretmeden halkın bilimsel tartışmaları anlamasını istemek, bilmediği dilde halka yayın yapmaktır. Neden böyle yapıyoruz?
hehe – 10.12.2011 09:18
birde memlekette kriz yok diyorlar.
devlet vatandasn ilaca parasini odiyemiyor diye hocalar birbirne girdi.
10 yil once devletin asgari ucretliden kestigi saglik primi kac para idi simdi kac para.
fuat ulusinan – 10.12.2011 17:17
sn. hocam … kimsenin adamı olmadığınızı kabul ederek sizi destekliyorum ve bu zor yolda başarılar diliyorum …. ayrıca …. eğlence yerlerinin bile 24 saat hizmet !!! verdiği günümüzde nöbetçi eczane uygulamasını anlayamamakta ve saçma bir uygulama olduğunu düşünmkteyim…. hazır eliniz değmişken bu konuya da bir el atarmısınız… teşekkürler …..
sayın hocam ben yaklaşık 1.5 aydır lustral 50 mg kullanıyorum.günde 1 paket rahatlıkla sigara içiyorum ve sigara bıraktırma için başvurdum champix kullanmamı söylediler bu iki ilacı birlikte kullanmamım bi sakıncası olur mu ? cevabınız için şimdiden teşekkürler..