ERİK VE ŞEFTALİYLE OLMUYORSA HADİ VUR KENDİNİ YEŞİL ÇAYA

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
erik şeftali

Hafta geçmez ki medyada bir bitkinin veya bir yiyeceğin kanseri önlediğine ya da tedavi ettiğine dair bir haber çıkmasın. Geçtiğimiz günlerde de gene bu tür iki ‘müjdemi isterim haberi’ kanser hastalarını ve yakınlarını heyecanlandırdı. Bu sefer de haber çoğu zaman olduğu gibi Amerika’dan geliyordu, ama adı geçen meyveler öyle Bermuda avokadosu, Sri Lanka ajuru veya Paraguay böğürtleni gibi adını sanını duymadığımız ve bunları şimdi nerden nasıl getirteceğiz diye bizi depresyona sokacak türden değildi. Kanser hücrelerini kısa sürede öldürdüğü ileri sürülen meyveler hepimizin bildiği, ülkemizde birçoğumuzun bağında bahçesinde yetişen erik ve şeftali idi.

Teksas’ ta yapılan araştırma, sadece şeftali ve erikte çok yüksek oranda bulunan iki fenol bileşiğinin meme kanseri hücrelerinin ölümlerine yol açarken, normal hücrelere herhangi bir zarar vermediklerini gösteriyordu. Meyvelerdeki antioksidan oranlarını da araştıran bilim adamları, bilinen bütün meyveler içerisinde en yüksek miktarların erikte olduğunun anlaşıldığını da vurguluyorlar.

Bu, elbette önemli bir sonuç; çünkü bugün kanser tedavisinde kullanılan kemoterapi ilaçları herhangi bir seçim yapmadan hem kanser hücrelerini ve hem de vücudun normal hücrelerini etkiliyorlar. Sadece kanser hücrelerini yok eden ama vücudun diğer hücrelerine zarar vermeyen bir ilacın kanser tedavisinde çığır açacağına hiç şüphe duymamak lâzım.

Kırmızı şarap ve yeşil çay da kanser düşmanı

Gene Amerika’ dan gelen ikinci müjdeli haberde ise kırmızı şarap ve yeşil çayda bulunan polifenollerin prostat kanserinin büyümesini durduklarının kanıtlandığı bildiriliyor. Özellikle yeşil çayın tam bir kanser düşmanı olduğunu gösteren pek çok delil var. Meselâ, günde 3 bardak veya daha fazla yeşil çay içen 50 yaş altındaki kadınlarda meme kanseri riskinin yüzde 37, günde 5 bardak veya daha çok yeşil çay içen kadınlarda mide kanseri riskinin yüzde 20 daha az olduğu biliniyor. Yeşil çayın bu özelliği içindeki kateşinlerle ilgili. Burada önemli olan yeşil çayın oksitlenmiş olmaması çünkü oksitlenmiş yeşil çay birçok özelliğini yitirmiş oluyor. Çayın renginin yeşilden çok kahverengine yakın olması oksitlenmenin en güvenilir işareti olarak kabul ediliyor.

Kırmızı şaraba gelince: Günde bir bardak kırmızı şarap içen erkeklerde prostat kanseri ihtimalinin yüzde 50 daha az olduğu biliniyor. Bunun sebebi şarapta bir polifenol olan resveratrol bulunması ama prostat kanserinden korunmak için şarap içmek hiçbir şekilde gerekli değil. Bu, ‘şarapçıların bir uydurması’ çünkü aynı koruyucu etki alkol gibi bir zehrin olumsuzluklarına maruz kalmadan üzüm yiyerek de şıra içerek de elde edilebiliyor.

Fareler üzerinde yapılan ve yeşil çay ve kırmızı şarabın prostat kanserinin ilerlemesini durduğu sonucuna varan bu araştırmanın asıl önemli bulgusu, bu etkinin sifingosin kinaz enziminin baskılanmasıyla ortaya çıktığının belirlenmiş olması. Bu sayede, bu enzimi baskılayan ve yeşil çay ve kırmızı şaraptan daha etkili ilaçların geliştirilmesi mümkün olabilecek. Ayrıca prostat dışında mide, meme ve kolon kanserlerinin tedavileri de yapılabilecek.

Bu iki araştırmada umut verici sonuçlar veren fenollü bileşiklerin ileriki senelerde kanser tedavisine girmesi sürpriz olmayacaktır. Ancak bu bir anda olabilecek kolay bir şey değil. Erik, şeftali, yeşil çay ve üzümde bulunan bileşiklerin ilaç olarak kanser tedavisinde kullanılabilir olabilmesi için yıllarca süren pek çok araştırmanın ve klinik deneylerin yapılması gerekiyor. Laboratuar aşamasında çok olumlu sonuçlar veren sayısız kimyasal maddenin bu şekilde gazetelere manşet olduğunu fakat ilaç olma şerefine nail olamadan çöpe gittiklerini unutmamalıyız. Aynı akıbet erik, şeftali, yeşil çay ve üzümden elde edilen fenollerin de başına gelirse hiç şaşırmamak lâzım.

Fitonütrientler hastalıklara karşı nasıl korurlar?
Bu haberlerde adı geçen polifenoller, tıpta fitonütrient adıyla bilinen bileşiklerin en tanınmışlarıdır. Polifenoller dışında başka fitonütrientler de var:  Terpenler, lignanlar, inositol fosfatlar, karotenoidler, saponinler bunlardan bazıları.

Meyve, sebze, tahıl, bakliyat, kuru yemişler ve çayda bulunan ve insan sağlığı üzerine pek çok olumlu etkileri olan bileşiklere fitonütrientler ismi veriliyor. Protein, yağ, vitamin, mineral gibi geleneksel besinlerden farklı olarak fitonütrientler yaşamak için elzem maddeler olmadıkları için bunları fitokimyasallar olarak tanımlamayı uygun görenler de var.

Fitonütrientlerin bazı kanserleri, kalp ve damar hastalıklarını ve yaşlılığa bağlı sarı nokta hastalıklarını önlediklerine dair binlerce araştırma var. Bunlar farklı şekillerde etkili oluyorlar: İmmun cevapları artırmak, hücreler arası iletişimi artırmak, östrojen metabolizmasını değiştirmek, kanser hücrelerinin ölümüne yol açmak (apoptoz), sigara ve diğer toksik maddelerin yaptıkları DNA hasarını tamir etmek, antioksidan etki göstermek, sitokrom P450 ve faz II enzim sistemlerini aktive edip karsinojenleri etkisizleştirmek, bu mekanizmalardan bazıları.

Sebze, meyve kanseri tedavi edebilir mi?

Bu sorunun cevabı maalesef hayırdır. Bugün için sebze meyve yiyerek kanseri tedavi etmek mümkün değildir ama diyetimizde yeteri kadar fitonütrient ihtiva eden sebze, meyve, tahıl, bakliyat bulundurursak ‘kanser riskimizin azalacaktır’. Eh, bu da az bir şey değil!

Siz de yorumunuzu paylaşın: