DOKTORLAR ÇOK İYİ GÖZLEMCİ OLMALIDIR

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Tıp fakültesindeki öğrencilerime hastaların dikkatle sorgulanmalarının, şikâyetlerinin ayrıntılı olarak öğrenilmesinin ve sabırla titiz bir şekilde muayene edilmelerinin ne kadar önemli olduğunu bıkmadan usanmadan anlatırdım her zaman. Çünkü sadece hastanın dinlenmesi ve muayenesi ile hiçbir laboratuar incelemesine gerek kalmadan hastaların yüzde 90’ında kesin teşhise ulaşabiliriz.

Hasta muayenesi denince de sadece, stetoskopla ciğerlerin, kalbin dinlenmesi, buruna, boğaza, kulağa bakılması, karnın yoklanması, nabzın sayılması, ateşin, tansiyonun ölçülmesi anlaşılmamalıdır.

Muayene daha hastanın görülmesiyle başlar. Hastanın duruşu, yürüyüşü, oturuşu, el ve kollarını hareket ettirişi, nefes alıp verişi, sesi, konuşması bazen röntgenlerden de, endoskopilerden de, tomografilerden de, MR’ dan da, yüzlerce laboratuar incelemesinden de daha değerli ipuçları verebilir. Hatta hastanın kılığı kıyafeti, iç çamaşırları, ayakkabısı, takıları bile dikkatle incelenmelidir.

Ümit Yaşar Oğuzcan’ ın Donlara Destan şiirinde o müthiş gözlem gücü ile donlardan çıkardığı manalar biz hekimlere örnek olmalıdır.

Şairin biz doktorlar için bir Hipokrat Yemini kadar önemli ya da bir Anatomi Atlası kadar da öğretici olan mısraları şöyle:

DONLARA DESTAN

Don deyip de geçmeyelim
Hepimizin iyi kötü bir donu var
Yünlüsü, pamuklusu
İpeklisi, naylonu var

Ayşe Hanım’ ınki fıstıki yeşil
Durur yaprak misali tende
Fatma Hanım’ınki patiskadan
Rengi havai pembe

Mühendisin karısı
Naylon donu tercih eder
Ayak ayak üstüne atıp
Komşulara caka satar

Mühendis Beyi sorarsanız
Çifte don giyiyor kışın
Zırh gibi kalkan gibi bir şey
Vallahi işlemez kurşun

Siyatiği var Fitnat Hanım’ın
Uzundur fanila donu
Zehra kadınınki bohça gibi
Yamalıdır her yanı

Leman Hanımefendinin ise
Kah mavi, kah gül kurusu renkli
Hepsi de avuç içi kadar
Kenarları işlemeli ipekli

Ya altın dişli Pakize Hanımın donu
Bir gören bin şiir yazar
Ayıptır söylemesi
Pakize Hanım donsuz gezer

MÜHENDİS BEYİN HASTALIĞI

Zırh gibi, kalkan gibi kurşun bile işlemeyen çifte don giyen Mühendis Bey’ de romatizmal bir hastalık olduğunu kolayca anlayabiliriz. Romatizma, vücudumuzdaki kemik, kas, eklem ve bağlarda ağrı, şişme, hareket kısıtlılığı ve şekil bozukluğuna yol açan hastalıkların genel adıdır. Bunlar, çoğu zaman uzun süreli, tam geçmeyen, kronik hastalıklardır. Bu hastaların bazıları vücutlarını sıcak tutarak daha rahat ederler, ağrıları azalır. Bunun için Mühendis Bey gibi çifte don da giyebilirler, ağrıyan yerlerine yakı da yakabilirler.

FİTNAT HANIMIN SİYATİĞİ

Siyatik aslında bir hastalık değil, kalçadan ayak tabanına kadar uzanan sinirin adıdır. Bu sinir boyunca hissedilen ağrılar halk tarafından siyatik olarak adlandırılır. Ağrının sebebi, omurlar arasındaki diskin fıtıklaşması (bel fıtığı) veya kalça kemiğindeki bir bozukluktur. Bu ağrılar bazen çok şiddetli olur, kalçalardan uyluğun arka kısmına, bacağın arka dış yanına ve ayak tabanına kadar yayılabilir. Hastalar, sinirin gerilmesini azaltmak için kalça ve dizleri bükük durarak veya Fitnat Hanım gibi uzun fanila don giyip vücutlarını sıcak tutarak ağrılarını hafifletmeye çalışırlar.

Gelelim neticeye

Pakize Hanım’ ın neden donsuz gezdiği hakkında çok çeşitli yorumlar yapılabilir, sade şiirler değil hikâyeler, romanlar da yazılabilir ama bu durumun bu hanımefendide idrar yollarını üşütme tehlikesi yaratabileceğini söylemekle yetinmek istiyorum.

Netice şudur ki doktorlar aynı zamanda çok iyi bir gözlemci olmak zorundadır.

Yazı için 3 yorum yapılmış:

  1. TURGAY ŞENEN dedi ki:

    SİZ İYİ BİR DOKTOR,MÜZİSYEN
    VE YAZARSINIZ .SİZİN DİĞER GÜZEL ÖZELLİKLERİNİZİ YAZMAYA SATIRLAR AZ GELİR .BENCE
    ARADA KESKİN SİRKELİ YEMEKLERİNİZİ BİRAZ NAR EKŞİLİ YAPARSANIZ DAHA LEZZETLİ OLACAK
    SEVGİYLE

  2. Tuna Erinçler dedi ki:

    Ne yazık ki son yıllarda Türkiye’de hekimlik laboratuvara büyük ölçüde dayanmakta. Klinik tanı diye bir şey kalmadı. Hekim önündeki listeye çok sayıda çarpı işareti koyarak kan örneklerini laboratuara gönderiyor. Gelen sonuca göre reçete yazıyor. Oysa laboratuar sadece klinik tanıyı doğrulamak için vardır. Bu gerçeği Amerikalılar son yıllarda bağırıp durmağa başladılar.

  3. Dr. Zeynep Cingü Meriç’ in yorumu:
    ÜLKEMİZDE HASTA KENDİ TANISIYLA GELİYOR
    Ülkemizde hasta şikayetlerine göre kendi kendine tanısını koyarak bir uzman hekime başvuruyor. Uzman hekim de bir önceki yazınızda belirttiğiniz sebeplerden hastayı sadece kendi alanıyla alakalı değerlendiriyor. Aynı şikayetle farklı uzmanlara başvuran hastaların tanılarını inceleyecek olursanız ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız. Ülkemizde eksik olan bütüncül tıp yaklaşımıdır.

Siz de yorumunuzu paylaşın: