KOLESTEROL SAVAŞLARI DEVAM EDİYOR

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
savaş

İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Aydın, ”Kolesterol ilacı kullanmak tam bir abonelik sistemidir” dedi.

”Kolesterolle ilgili bilimsel gerçekler” başlığı altında Hyatt Otel’de düzenlenen basın toplantısında konuşan Aydın, kolesterolü ortalamanın altında olanların başka hastalıklara çok daha fazla yakalandıkları yönünde birçok araştırma olduğunu, ancak bu araştırmaların birtakım insanlara ticari açıdan bir şey kazandırmadığını, bu yüzden de ibrenin kolesterol karşıtı kampanya yürütenlerin lehine olduğunu savundu.

Ortada çok büyük bir rant olduğunu ifade eden Aydın, şunları kaydetti:
”1960’lara, 70’lere kadar tıp safiyane amaçlarla yapılıyordu. 40 yıldır ise ilaç tüketimine dayalı bir anlayış ve sistem geliştiriliyor. İlaç sanayi, hastalığı değil, belirtilerini yok edecek ilaçlara yöneliyor. Mesela başınız ağrıyorsa onun gerçek nedenini öğrenmeyi değil, ağrısını dindirecek ilaçlar vermeyi öneriyor tıp. Hastalar bu ilaçları kullanır ve ağrıları yıllarca devam eder. Sanayinin de aradığı budur. Kolesterol ilacı kullanmak da tam bir abonelik sistemidir. 40 yıl kullanırsınız.”

Konuya ilişkin rant meselesini görmeyenlerin kavganın nedenini anlayamayacağını vurgulayan Aydın, sözlerine şöyle devam etti:
”Araştırmaların yüzde 90’ı, ilaç firmaları tarafından yapılıyor. Yani tedaviye değil, önleme yönelik. Vücutta mikropsuz bir iltihap vardır. Vücut bunu kolesterol ile tamir etmeye çalıştığı için kolesterol oranını yükseltir. Yani oradaki kolesterol tamir materyalidir. Bu, bir yangın mahallindeki itfaiyeyi görüp de ‘İtfaiye yangın çıkarıyor’ demeye benziyor. Çünkü bundan büyük paralar kazanılıyor.”

-Prof. Dr. Karatay-

İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Anabilim Dalları Öğretim Üyesi Canan Efendigil Karatay da ”Kolesterol damarları tıkamaz. Damarları tıkayan kolesterol değil, kan pıhtısıdır. Kanın pıhtılaşmasının en önemli sebeplerinden biri de insülin hormonudur” dedi.
Toplantıya katılan diğer hocalarla birlikte kendisinin de aylarca ”En Çok Satanlar” listesinde yer almış kitaplarının olduğunu belirten Karatay, ”Bizim için ‘Boşuna konuşuluyor’ deniyor. Biz boşuna konuşmuyoruz. Sayfalarca olan bu kitapları yazmak kolay değil. Buradan belirtmek istiyorum ki, hiç birimiz boş hocalar değiliz. Hepimiz kitap yazmış insanlarız ve halkımızın sağlığı için yapıyoruz bunları” diye konuştu.

Yiyeceklerin kolesterolü yükselttiğine ilişkin iddiaların yersiz olduğunu vurgulayan Karatay, şunları kaydetti:
”Senelerden beri ispat edilmiştir ki hiçbir yiyecek kan kolesterolünü yükseltmez. Bunu bilmemek demek bilime kapalı olmak demektir. Mesela inekler yeşillik yer ama sütleri yağlıdır. İnekler yağlı bir şey mi yiyor- Demek ki yalnızca yeşillik bile yense, insan vücudu da hayvan vücudu da yağı üretir, çünkü ihtiyacı vardır. Trans yağlar dışındaki her türlü yağa vücudun ihtiyacı vardır.”

Sağlık ocaklarındaki aile hekimlerinin hiçbir teşhise ihtiyaç duymadan şakır şakır kolesterol ilacı yazdığını vurgulayan Karatay, şöyle devam etti:
”Kolesterolün yüksek olması demek, ilaçların verilmesi demek değildir. İşte biz buna karşıyız. Bir çok yan etkileri var bunların. Kolesterolün kendisi bizatihi masumdur. Vücutta bazı şeyleri düzeltmek için yükselir. Dolayısıyla kolesterolü ilaçla düşürmeye çalışmak anlamsızdır.”

Toplantı sonunda basın mensuplarının sorularını da cevaplayan katılımcılardan Prof. Dr. Aydın, Prof. Dr. Bingür Sönmez’in kendileri hakkında basın yoluyla suç duyurusunda bulunduğunun hatırlatılması üzerine, ”Biz de buradan suç duyurusunda bulunuyoruz” dedi.

Yazı için 6 yorum yapılmış:

  1. muhammet yıldırım (dr)02/12/2011 12:34:10

    Canan Karatay hoca bir kitap yazmış, yazarken de onlarca bilimsel çalışmalara atıf yapmış. hatalı olduğunu söyleyen var ise çıkar tek tek bu yazılanların hatalı olduğunu izah eder. Bilimsellik karşı tarafa yalancı, sahtekar diyerek olmaz. Bu vesileyle sizlere de şöhret yolu açıldı. İstiyorsanız yazılanların hatalı olduğunu bilimsel olarak kanıtlayın, sizlerin kitabı kapışılsın

  2. kerim (dr)02/12/2011 19:26:14

    türk kardiyoloji derneği kolesterolün zararlı olup olmadığına yönelik bugüne dek ciddi bir çalışma yapmış mı…yoksa büyük ilaç firmalarının çaktırmadan desteklediği (f)ilimsel çalışmaların sonuçlarına göre mi konuşuyorlar…TKD ve sevgili hocalarımız ne yazık ki en büyük gelirlerini konuşmalarından, kongrelerden elde etmektedir…peki bu kongrelere para vererek giden tek bir hekim var mıdır…tabiki hayır…bu toplantıların tamamı büyük ilaç firmalarının destekleriyle olur…peki bu firmalar hangi ilaçların üreticisidir…cevap kolesterol düşürücüler ve hipertansiyon ilaçları…pardon biraz yüksek sesle düşündüm galiba…:))

  3. hk (uzm dr)02/12/2011 09:53:42

    Bir hekim olarak değerli hocalarımıza güvenimiz sonsuz ama,yine de insan “ACABA” diyor,çünklü biliyosunuz bu ilaçlar peynir ekmek gibi hem de yüksek dozlarda çok rahatlıkla yazılıyor. Hiçbir tanımlanmış hastalığı olmayan birçok hastaya sırf kolesterolü yüksek diye hemen ilaca bağlayıp ağız ucuyla da şunları ye şuanları yeme biraz yürü mürü işte demek ne kadar doğru acaba… Şuan sıklıkla yapılan budur ,hergün görüyoruz..Bu ilaçlar boş demek ne kadar yanlışsa gelene geçene yazarak firma zengin etmenin de o kadar yanlış olduğunu düşünüyorum…

  4. GD (DR)02/12/2011 07:28:56

    FDA GİBİ BİR KURUMDA BU İLAÇLARA ONAY VEREN 9 KİŞİDEN 8 TANESİ FİRMALARDAN RÜŞVET ALDIM İTİRAFI YAPIYORSA DÜŞÜNMEK LAZIM SAYIN ERGENE.
    DSÖ BİLE AŞIDA DÜNYAYI DOLANDIRDIYSA

  5. özlem polat aytaç dedi ki:

    saygıdeğer hocaları yakından takip ediyor ve onlara katılıyoruz ancak biline ki sağlık ocaklarında aile hekimleri ancak başka hastanelerdeki uzman hekimlerin rapor verip uygun gördüğü kolesterol ilacını yazıyor yani hiçbir sağlık ocağında hastaya kolesterol ilacı başlanamaz.Hep birinci basamak hekimleri mi eleştirilecek bu memlekette,sağlığın asıl yükünü çeken onlar,üstelik kolesterol ilacı bile yazamıyorken…yaşam tarzı değişikliği,insülin,diyabet vb. biz de biliyoruz heralde…hoş ilaç yazılsa bile bu hekimleri de hocalar yetiştiriyor.

  6. HALKIN KAFASI KARIŞIYOR

    Bilimin sükûneti ve kuralları içinde tartışılması gereken konuları, lütfen halkın gözü önünde tartışmayalım. Neden mi? Halkımız otorite kabul ettiği bilim ve din adamlarının medyada kavga etmesini istemiyor, çünkü otoriteye olan güveni sarsılıyor, zihinsel dengesi bozuluyor. Tartışmalardan ve çelişkili ifadelerden rahatsız oluyor. En azından bilime ve tıbba olan güveni sarsılıyor, alternatif arıyor ve otlara sarılıyor.
    Halkın kafası neden karışıyor? Otoriteler, birbirine zıt önerilerde bulunduğu için. Birisi, bu ilacı almazsan ölürsün diyor, diğeri de alırsan ölürsün diyor. Peki halkımız ölmemek için ne yapsın? Bilimsel kanıtları değerlendirsin, kendi kararını kendi versin, bizden uyarması diyorsunuz. Ülkemizde ‘bilimsel değerlendirme’ konusu ders olarak okutulmadığı için halkımız bilimsel değerlendirme yapamaz. Bırakın halkı, aldığımız eğitim daha seçmen sayısını veya Van depreminin derecesini bile doğru olarak tespite imkân vermiyor kaldı ki halkı eleştiriyoruz.

    Ayrıca sizin ne dediğiniz değil, halkın ne anladığı önemlidir. Biz buna algı diyoruz. ‘Bu ilaçlar zehirliyor ve öldürüyor, doktorlar da hala bu ilaçları bize yazıyor’ algısı, nelere yol açar hiç düşündünüz mü? Siz olsanız ne yaparsınız? Diyelim ki ilaçları çöpe attınız ve hastaneye gittiniz, doktorlar da size, zehirliyor ve öldürüyor diye bildiğiniz bu ilaçları tekrar yazdı. Ne yaparsınız? Yazılan ilaçların çoğu, bu çeşit yayınlar yüzünden torba torba çöpe gidiyor, milletin devletin parasına yazık değil mi? Doktorlar, tabii ki aldıkları eğitim ve bilimsel kurallar gereği bu ilaçları yazacaklar, bunda bir yanlışlık var mı? Varsa öncelikle bu yanlışı düzeltmek gerekir. Bunun da yeri medya değil, bilimsel arenadır. Bağımsız ülkelerde bağımsız bilim kurumları vardır, halkın sağlığını, algısını koruyan yetkili kurumlar vardır ve bu kurumlar üçbeş kişinin vatanı milleti kurtarmasına müsaade etmez, çünkü bu görev kendisine aittir, varlıklarının sebebi budur. Konuya el koyar, ‘siz kim oluyorsunuz’ der, bizde olduğu gibi seyretmez, müdahale eder, etmeli. Aksi halde kaos olur.
    Çelişkili bilgilerle kafası karışan halkın, poliklinikte kendilerine ilaç yazan doktorları dayaktan geçirmediğine şükredelim. Toplumda artan şiddet dalgası, her konudaki zihinsel çelişkilerden dolayı giderek yayılıyor. Dizilerde sunulan hayatla kocasının sunduğu hayat arasındaki çelişki nasıl ki felakete yol açıyorsa, otoritelerin arasındaki çelişki de felakete doğru ilerliyor. Toplum, bu kısır tartışmaları anne-baba kavgasına benzetiyor ve hoşlanmıyor. Bilim ve din adamlarının ağız dalaşı etmeden çelişkisiz bilgiler vermesini istiyor. Ne yapacağını madde madde öğrenmek ve uygulamak istiyor. Çünkü bilgi, eğitim ve kültür düzeyi ancak buna elveriyor. Bu tesbiti yapmak halkı küçümsemek değildir. 17 Ağustos depremi ve Teravih namazı tartışmalarında, koca koca hocaların verdiği çelişkili bilgilerin nelere yol açtığını gördük. Halkımız bu kavgaları kahrederek izliyor, sonra da ayrışıyor, bölünüyor.
    Sizler bilimsel tartışmaları, bilimin sükûneti içinde kapalı kapılar ardında yapın ve halka çıkan doğruları madde madde söyleyin. Ya da halkımıza, ‘bilimsel değerlendirme’ dersini ilkokuldan üniversiteyi bitirinceye kadar tekrar tekrar öğretin ve ancak ondan sonra karşılaştığı sorunları kendisinin analiz etmesini, çözmesini isteyin. Bu eğitimi vermeden, bilim adamlarının çözemediği konuları halkın çözmesini beklemek doğru olur mu? Halk, doğru ile yanlış bilgiyi analiz etmeyi, bilimi, bilimsel tartışmayı, bilimsel araştırmaların nasıl yapıldığını, bizim neden bilim ve teknolojide nal topladığımızı bu dersle öğrensin. Toplumun bu derece bilinçli ve bilimsel olması istenmiyor ki bu ders okutulmuyor. Çünkü o zaman halkımız her şeyi sorgular:

    Neden bilimsel sömürge olduğumuzu, neden aşı üretemediğimizi, domuz gribi aşısından Van depreminin derecesine kadar neden hep başkasının eline ve ağzına baktığımızı sorgular. Bu ise itaat sisteminden yarar sağlayanların işine gelmez. Bu yüzden, bu dünyanın sorunlarını çözmek yerine, öbür dünyanın konularıyla ve televole ile medyada halkı uyutmak gerekir ve öyle de yapılıyor.
    Öncelikle, her konuda halkın kafasını karıştıran tartışmalara ve çelişkilere medyada son vermek gerekir. Medyada, çelişkilerin körüklenmesinin amacı; zihinsel kaos yaratmak ve toplumu çaresizliğe düşürüp istenilen şekle dönüştürmektir. Panik olan insan, yan etkisi yokmuş diyerek otlara sarılır. Halkın sihirli bitkilerle ve mucize gıdalarla uyutulması ayrı bir sektör yaratır. Otu çöpü başka türlü satamazsınız. Ülkeleri ve milletleri yönlendirme ve zihinsel yolla ele geçirmenin en ucuz ve en etkili yolu, zihinsel savaş yani algı savaşıdır. 3. Dünya savaşı böyle yapılıyor. Lütfen oyuna gelmeyelim.

    Sözün özü;
    İçtihat ve konsültasyon kendi kuralları içinde adabına göre yapılır. Halka açıklama ise birlik ve sükunet içinde yapılır, her kafadan çıkan farklı sesle kargaşa içinde yapılmaz. Medyada yapılan bu tartışmaları, halkın anlamasını ve analiz etmesini istiyorsak, öncelikle bilimsel değerlendirme dersini okullara koydurmak için mücadele etmeliyiz, tabii müsade ederlerse. Bu yöntemi öğretmeden halkın bilimsel tartışmaları anlamasını istemek, bilmediği dilde halka yayın yapmaktır. Neden böyle yapıyoruz?

Siz de yorumunuzu paylaşın: