KOLESTEROLDE BÜYÜK KAVGA

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kavga 1

Vatan gazetesinin haberi:

Türk Kardiyoloji Derneği, geçtiğimiz gün bir basın toplantısı düzenleyerek “kolesterol ilaçlarını bırakın” çağrısında bulunan hekimleri halk sağlığını tehdit etmekle suçladı.
“Bağımsız hekimler” olduklarını belirten üç profesör ve bir biyolog ise dün başka bir basın toplantısı düzenleyerek Türk Kardiyoloji Derneği’nin engizisyon mahkemesi kurduklarını ve ilaç firmalarının finanse ettiği bilimsel araştırmaların sonuçlarını halka sunduklarını belirtti.
Prof. Dr. Oktay Ergene, bilimsel tıp dünyası içinden ve dışından şöhret amaçlı söylemler geliştiren birtakım spekülatörlerin ortaya attığı, yüksek kolesterol seviyelerinde kullanılan ilaçların ve özellikle, statinlerin yararsız olduğu ve çok sayıda yan etkilerinin olduğu gibi söylemlerin kamuoyunda çok ciddi tedirginliğe ve kaosa yol açtığını söyledi.

Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay ise bu açıklamalara şöyle yanıt verdi; “Tıpta bu kadar ilerleme ve kolesterollü gıdaların tüketiminde büyük bir azalma varken neden koroner kalp rahatsızlıklarında muazzam bir artış var? Meslektaşlarımız bu soruyu yanıtlasınlar.”

KOLESTROL TARTIŞMASI NASIL BAŞLADI?

Bu yıl piyasaya çıkardığı “Karatay Diyeti” kitabıyla birçok kitlenin dikkatini çeken Prof. Dr. Canan Efendigil Karatay, insanların kolestrolden değil şekerden korkmaları gerektiğini, kolestrolün ise beyni besleyen en temel madde olduğunu, hücre zarını zararlı etkilerden koruyarak güçlendirdiğini, hastalıklardan koruyan en temel madde olduğunu ve sinir ileti sisteminin de olmazsa olmazı olduğunu açıkladı. Prof. Dr. Karatay ilaç firmalarının finanse ettiği araştırmaların kolestrol açısından gerçekleri yansıtmadığını, ilaca abonelik yaratmaya çalışıldığını açıkladı.

KİM NE DİYOR?

PROF. DR. M. CANAN EFENDİGİL KARATAY: “DAMARLARI TIKAYAN KOLESTROL DEĞİL KAN PIHTISIDIR”

Prof. Dr. Karatay dün düzenlenen basın toplantısında kolestrol konusuna şöyle açıklık getirdi; “Kolesterol bir gerçektir. Bütün hayvanların, insanların ve bitkilerin hücrelerinin yapı taşını kolesterol meydana getirir, yani olmazsa olmaz bir gerçektir. Kolesterol bilinenin aksine yağ değildir, kolesterol bir steroid hormondur. Yani vücudumuzun streslere karşı koruyucu olarak fazlaca ürettiği bir hormondur! Kolesterol bakterisittir, yani bakterileri öldürür. Kolesterol virüsittir, yani virüsleri öldürür. Kolesterol beyin hücreleri ve sinir ileti sisteminin olmazsa olmaz temel maddesidir. Öyle ki, beyin hücreleri hayatta kalabilmeleri için kan kolesterolüne bağlı kalmayarak, kendi kolesterollerini üretmek mecburiyetindedirler.

Kolesterol damarları tıkamaz. Damarları tıkayarak, kalp krizine ve inmeye neden kolesterol değil kan pıhtısıdır. Kanın pıhtılaşmasının en önemli sebeplerinden bir tanesi ise insülin hormonudur. Kandaki insülin hormonu yüksekliği kanın pıhtılaşmasını artırmaktadır. Kandaki insülin hormonu yüksekliği trombositlerin birbirine yapışarak tıkaç meydana getirmelerine neden olmaktadır. Kandaki insülin hormonu yüksekliği trombositlerin damar iç yüzeyini kaplayan hücre tabakasına (endotel tabakası) yapışmasını artırmakta, endotel tabakasından damarların genişlemesi için salgılanması gereken nitrik oksit maddesinin salgılanmasını önlemektedir. Kandaki insülin hormonu yüksekliği, ayrıca en kuvvetli sempatik sinir sistemi uyarıcısıdır, yani damarları büzüştürür ve tansiyonu yükseltir.”

PROF. DR. BİNGÜR SÖNMEZ: “SUÇ DUYURUSUNDA BULUNUYORUM”

Türk Kardiyoloji Derneği’nin düzenlediği basın toplantısında konuşan Prof. Dr. Bingür Sönmez kolestrol tartışması için şu açıklamaları yaptı; “Suç duyurusunda bulunuyorum, insanların sağlığı ile oynuyorlar. Bir ilacın etkisi varsa, yan etkisi de vardır. Yan etkisi var diye bir ilacı bırakamaya kalkarsak hiçbir hastaya ilaç veremeyiz. Her ilacın yanlış kullanımı aşırı dozda kullanımı sakıncaladır. Meslek kuruluşlarına düşen görev genç meslektaşlarımıza bu ilaçların doğru kullanımlarını, doğru dozlarını, yan etkilerini ne zamana vereceğini, ne zaman vermeyeceğini öğretmektir” dedi.

PROF. DR. AHMET AYDIN: ORTADA ÇOK BÜYÜK BİR RANT VAR

Prof. Dr. Ahmet Aydın dün gerçekleşen basın toplantısında sert konuştu. Prof. Dr. Aydın “Kolesterol ilaçları destekçileri baltaları çıkardıysa bizde baltalarımızı çıkartacağız. Hatta iyice sivrilteceğiz” dedi ve sözlerine şöyle devam etti;

“Bir yığın araştırma var, kolesterolü ortalamadan düşük olanların başka hastalıklara çok daha fazla yakalandıkları yönünde. Ancak bunları söylemek size ticari açıdan bir şey kazandırmaz, kaybettirir. O yüzden ibre daha çok kolesterol karşıtı kampanya yürütenler lehinde çalışır. Çok büyük bir rant var ortada. 1960’lara 70’lere kadar bu böyle değildi, tıp safiyane amaçlarla yapılıyordu. 40 yıldır ilaç tüketimine dayalı bir anlayış ve sistem geliştiriliyor. İlaç sanayi, hastalığı değil, belirtilerini yok edecek ilaçlara yöneldi. Mesela başınız ağrıyorsa onun gerçek nedenini bilmeyi değil, ağrısını dindiren ilaçlar vermeyi öneriyor tıp. Sebebi bilinip tedavi edilecekken migrenin 50 bin çeşidi üretilir, bunların yüzlerce ilacı çıkar. Hastalar bu ilaçları kullanır, ağrıları yıllarca devam eder. Sanayinin de aradığı budur. Kolesterol ilacı da kullanmak tam bir abonelik sistemidir, 40 yıl kullanırsınız.”

PROF. DR. AHMET RASİM KÜÇÜKUSTA: “İLAÇLAR KOLESTROLÜ DÜŞÜRÜYOR AMA KALP KRİZİNİ ÖNLEMİYOR”

Kolestrolü düşürmek için kullanılan statinlerin etkili olmadığını ortaya koyan önemli klinik araştırma ve meta-analizler olduğunu açıkladı. Bu araştırmalardan 5 tanesine değinen Prof. Dr. Küçükusta; “Sonuç olarak kolestrol düşürücü ilaçların kanda LDL-kolestrolü düşürdüğüne şüphe yok ama gel gelelim ki bu düşüş ne kalp krizlerini ne felçleri ne de bunlara bağlı ölümleri önlemede bir işe yaramıyor. O zaman da insan haklı olarak soruyor. Ne anladım ben bu ilaçlardan?” dedi.

Yazı için 1 yorum yapılmış:

  1. İZZET GÜLLÜ dedi ki:

    BİR RİSK FAKTÖRÜ NE ZAMANDAN BERİ HASTALIĞIN KENDİSİ OLDU

    Kolesterolü savunanlar bile, “Kullananlarda şu oranda…, kullanmayanlarda bu oranlarda…” demekte, böylece kolesterolün “sadece bir risk faktörü” olduğunu ifade etmektedirler.

    Görüldüğü üzere “kolestorel tehlikelidir” diyenlerin dediği doğru olsa dahi bu, kolesterolün en fazla bir risk belirtisi olabileceğini ortaya koyuyor!

    Bu risk kuvveden fiile çıkmadığı, yani tanı için gerekli belirtilerle birleşip de tıpta belli bir tanı grubuna giren bir hastalık halini almadığı sürece verilecek her ilaç “olmayan bir hastalığı tedavi etme” anlamına gelecektir!

    Peki olmayan bir hastalık tedavi
    edilebilir mi?

    Tıptaki birinci ilke: Hastalık varsa tedavi vardır!

    O halde şu günlerde sağlık alanında trajik bir ilk daha yaşanıyor; sadece bir risk faktörüne hastalık muamelesi çekiliyor.

    Eskiden risk belirli belirtilere yol açardı, bu belirtiler bir tabloyu oluştururdu; ancak ondan sonra bir hastalık sözkonusu olurdu. Yani hastalık tamamen bir tablo hadisesiydi.

    Bu yeni modadan daha önce psikiyatri alanındaki depresyon vb. sorunlar nasibini almıştı. Demek ki şimdi sıra diğer tıp branşlarına gelmiş! Görüyorsunuz, tıptaki dejenerasyon tıbbi buluşlardan çok daha hızlı ilerliyor!

    BİR RİSK FAKTÖRÜ HASTALIĞIN KENDİSİ DEMEK İSE;

    Bu yaklaşım doğru ise stres de kalp krizi risk faktörüdür; o halde tüm stresli işte çalışanlara istisnasız antidepresan başlansın!

    Yüksek kilo; obezite, yüksek tansiyon, damar hastalıkları ve şeker için çok daha büyük bir risk değil midir! O halde her kiloluyu “obez ya da yüksek tansiyon veya şeker riski var” deyip hasta görelim, obez ilaçları başlayalım hemen! Karşı çıkan olursa ulusal obeziteyle savaş derneği hemen (odası olmayabilir, bu şart değil, dernek de olur) mahkemeye dava açsın!

    Madem tablo oluşması yani hastalık şart değil; madem ileride hastalığa yol açma riski olan tek bir belirtiye bile hastalık denilebiliyor; öyleyse “hareketsizlik” romatizmal hastalık riskidir. Tüm masa başı işte çalışanlara derhal romatizma ilaçları başlayalım! “Yok, daha romatizma hastası değil ki” denildiğinde de bunu diyenleri mahkemeye verelim, bu sağlık düşmanlarına hadlerini anında bildirelim.

    Bazı ağır düşünce bozuklukları kişileri çok zorlayabilir, bu da uzun vadede şizofreniye yatkınlık oluşturabilir. Olmaz demeyin, ihtimaldir; her ihtimal ise risktir sonuçta. Bunlara da ağır psikotik ilaçlar başlansın şimdiden!

    Niye, bunlar “üvey risk faktörleri” midir!

    Her gün işe gidip geliyoruz. Bir alkolik arabasını üzerimize sürüp bizi kaldırımın ortasında öldürebilir. Risk evde oturmaya göre çok yüksek! O halde dışarı çıkan herkesi devletimiz sigortalı yapsın! Bu bir risk faktörü çünkü!

    Hatta her araba süreni daha kaza yapmadan hapse atsınlar. Kaza riski, birini öldürme, bir yuva dağıtma ihtimali hiç araba kullanmayanlara oranla daha fazla!

Siz de yorumunuzu paylaşın: