DİYABETTE BAŞARISIZLIĞIN ŞİFRELERİ

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Akşam gazetesinde Doç. Dr. Alper Çelik’ in yazısı:

Diyabet tedavisinde başarısızlıktan bahsedeceksek öncelikle büyük resme bakmamız gerekiyor. Çünkü diyabetin tedavisinde başarısız olan tek ülke değiliz ve diyabet tedavisinde başarısızlığın nedeni olan sorunlar açıkçası hepimizi aşacak cinsten.

Bundan iki ay önce İngiltere kaynaklı önemli tıp yayını British Medical Journal’de bir rapor yayımlandı. Rapora göre son 20 yıl içinde şeker hastalığının tedavisinde kullanılan ilaçlarla ilgili yapılan 12 bin araştırmanın 3’te 1’ini aynı araştırmacıların yaptığı ortaya çıktı. Binlerce klinik çalışmada aynı 110 kişinin adı geçiyordu. Bu araştırmacılardan 11’i ise çalışmaların %10’undan sorumluydu.

Yine aynı rapora göre bu araştırmalar bizzat ilaç firmaları tarafından destekleniyordu. İlaç firmaları ilaçlarla ilgili yapılan ve tarafsız olması beklenilen çalışmalara bizzat sponsor oluyordu. Üstelik yapılan araştırmaların %75’inde bir ilaç firması çalışanının yazar kadrosunda yer alması da dikkat çekiciydi.

Bahsi geçen 110 kişiden %56’sı akademik bir kurumda görev alıyorken %44’ü ise bir ilaç firmasında çalışıyor. Tüm bu çalışmalar içinde ilaç firmaları tarafından parasal destek alanların oranı ise %94. İşin Türkçesi diyabet ilaçlarıyla ilgili yazılan makalelerin ezici bir bölümünde ilaç firmalarının çalışanları da yazar olarak görülüyor ve yine aynı şekilde bu çalışmaların ezici bir bölümünü ilaç firmaları mali olarak destekliyor.

Bu rapor nedense beklendiği kadar ses getirmedi. Bu rapora rağmen kimse “Bu nasıl iştir kardeşim?” diyemedi.

Ben bir hekimim. Hekim olmanın gereği, ömür boyu eğitimdir. Bizler araştırırken, okurken ya da uygularken bilimsel makalelerden destek alırız. Makaleler bize fırtınalı bir havada yolu gösteren deniz fenerleri gibidir.

Acaba hekiminiz sizi fırtınalı bir havada doğru limana götürebilecek midir? Beyninizin bir tarafını kemiren soru budur. Peki ya doktorunuz da bilimsel araştırmalara güvenemiyorsa? Ya yapılan bu hatalar tedavilerle ilgili doktorunuzda bir önyargı oluşturmaya başlarsa? O zaman hekimler kime güvenecek?

İşte özellikle tip 2 diyabetin tedavisindeki açmazlardan biri budur. Bunu aşabilmek için zamane Don Kişot’ları gibi dik duran ve sisteme boyun eğmeyen doktorlar olacağı gibi, sisteme boyun eğen, ilaç firmaları tarafından parasal destek sağlanarak yapılmış çalışmaları sorgulamadan hastalarına uygulayan doktorlar da olacaktır.

Geldiğimiz noktada hastaların da doktorların da işi zor görünüyor. O yüzden hastalar hekimlerini, hekimler de kendilerine yol gösterenleri çok dikkatli seçmeliler. Tip 2 diyabet tedavisinde başarıyı yakalamanın tek yolu budur.

Kaynakhttp://www.aksam.com.tr/saglik/diyabette-basarisizligin-sifreleri/haber-497851

Yazı için 1 yorum yapılmış:

  1. BU ŞİFREYİ ÇÖZMEK ZOR

    • Diyabet dahil salgın halini alan hastalıklar neden önlenmiyor? Neden bu konuda başarı yok? Hastalık üreten bataklığı kurutmak yerine neden sivrisineklerle aptalca uğraşmak zorunda kalıyoruz?
    Bir kere daha anlatalım :
    Küresel sağlık anlayışı, hastalık üreten yaşam tarzının daima sonuçlarıyla ilgilenir. Sonuçları düzeltmek için araştırmalar ve keşifler yapar, çözümler üretir. Çünkü sonuçlarla uğraşmak karlı bir iştir; altın yumurtlayan trilyon dolarlık dev bir sektördür. Hastalık üreten yaşam tarzının sebeplerini ortadan kaldırmak ise, altın yumurtlayan tavuğu kesmektir.

    • Hastalıkların önlenmesi, hastalık oluştuktan sonra tedavisine göre, çok daha kolay, ucuz ve mantıklı olmasına rağmen, trilyonlarca dolarlık sektörün yaşaması için bizlerin hasta olması gerekiyor. Bu yüzden sağlık odaklı değil, hastalık odaklı bir anlayışa mahkum oluyoruz. Hastalıkların önlenmesi, hastalık oluştuktan sonra tedavisine göre, çok daha kolay, ucuz ve mantıklı olmasına rağmen, trilyonlarca dolarlık sektörün yaşaması için bizlerin hasta olması gerekiyor. Bu yüzden sağlık odaklı değil, hastalık odaklı bir anlayışa mahkum oluyoruz. Hastalık için yapılması gereken hastalıklarla boğuşmak iken, sağlık için yapılması gereken; hastalıklara yol açan risk faktörlerinin önlenmesidir. Yani sağlıklı yaşam tarzı ve sağlıklı çevrenin sağlanması, sigara, alkol, sağlığa zararlı kimyasallar, katkı maddeleri, GDO… yasaklanması, tembel yaşantının önlenmesi…

    • Sağlığı ticarileştiren ve daha fazla para kazanmaya dayanan bu anlayış; zincir hastaneler, ithal doktorlar ve milyar dolarlar getiriyor. Hastalıkları önleme, sağlığı koruma yani yaşadığımız akvaryumu temizleme ise sektör için çöküş getiriyor. Hastalıkları önlerseniz zincir hastaneler, ilaçlar, cihazlar ve gittikçe büyüyen trilyon dolarlık sektör ne olacak? Hastaların kanı, canı ve gözyaşını paraya çeviren bu anlayışın gayesi sağlık değil, bitmek bilmeyen kazanma hırsı. Sağlık ve hastayı metalaştıran bu sistem, pazarlama görevi verdiği hekimi komisyoncu duruma düşürüyor.

    • Sağlığa ticari meta olarak bakıldığında, bundan doğal bir şey olamaz. Neden acaba? Müşterilerini azaltan bir şirket yaşayabilir mi? Sağlığın korunması ve hastalıkların önlenmesi için gerekli harcamaları kim finanse edecektir? Ölmesini veya hastalanmasını engellediğiniz ve sağlıklı yaşamasını sağladığınız insanlardan hangi gerekçeyle para alacaksınız?

    • Sağlığın korunması ve hastalıkların önlenmesinin finansmanı ayrı bir sorun, azalttığınız müşteriler nedeniyle dev bir sektörün çöküşü başka bir sorun. Trilyon dolarlık masrafları ve kayıpları kim karşılayacak? Örneğin, hipertansiyona yol açan risk faktörlerini doğuran yaşam tarzını değiştirdiğiniz zaman, ilaçları kime satacaksınız? Bu anlayış, bilimsel araştırmaların yönünü de belirlemiş oluyor: Altın yumurtlayan tavuğu kesmeyen ve bu tavukların sayısını artıran araştırmalar.

    • Araştırmaların finansmanı, getirisi olan sonuçlara dayandığı için geri dönüşü olmayan bilimsel araştırmalar bilimin çıkmaz sokağı. Risk faktörleri ve hastalıkların önlenmesi geri dönüşü yok ediyor. Bu yüzden hastalık üreten bataklığı kurutma görevini şimdilik üstlenen yok. Bu görevi üstlenmesi gereken sosyal güvenlik ve kamu kurumlarının ise ayırabileceği kaynağı yok.

    • Bu araştırmaların finansmanı yani değirmenin suyu nereden geliyor? Bilimsel araştırmalara milyarlarca doları yatıranlar, insanlık için, Kızılay’a yardım olsun diye yapmıyorlar. Amaçları daha çok kazanmak ve daha sonra ki araştırmaları finanse etmek. Mesela obesiteyi önlemek yerine şişmanları zayıflatmak onlar için ekmek kapısı. Obesiteyi önlerseniz, bir düzine hastalığı da önlemiş olursunuz ki, hastalıktan beslenen modern yapı çöker ve bu yapıdan beslenenler aç kalır. İşte bu yüzden hipertansiyondan diyabete, böbrek yetmezliğinden kalp ve damar hastalıklarına kadar milyonlarca insanımız hastalıktan kırılıyor ve her yıl yüzbinlerce insanımız ölüyor ama önleyici araştırmalar yok. Neden? Kimse bindiği dalı kesemiyor. İlaç ve teknolojiyi kime satacaksınız? Bu yüzden Kanamalı Kırım Kongo virüsünden insanlarımız ölüyor, çünkü modern bilim merkezleri bunun aşısını karlı bulmuyor. Devletlerin ise bilime harcayacağı parası yok çünkü küresel sermaye bu amaçla borç vermiyor. Önce koladan mısır şekerine, hurda demir eriten fabrikalardan çimento yatırımlarına kadar sayısı belirsiz hasta eden yatırımlar giriyor, sonra da tedavi eden ilaç ve teknoloji. Ne kadar insancıl değil mi? Sigara içimi azalmasına rağmen KOAH ve astım neden artıyor?

    • Sektörün büyümesi ise bilimi teşvik ederken, gelişeceği yönü de belirliyor: Getirisi olan sonuçlar! Götürüsü olan sebepler ne olacak? Bu sorular bilim dünyasını aşıyor olmalı.

    • İşte bu hastalık üreten bataklığı göz ardı ederek para getiren sonuçlarla uğraşan ‘bırakınız hasta olsunlar’ anlayışı, küresel sağlık sisteminin temel şifresidir. ‘Erken teşhis hayat kurtarır’ kampanyalarına destek veren küresel şirketler, hastalıkların önlenmesi ve sağlığın korunması savaşına her nedense destek vermezler. Çünkü erken teşhis kampanyaları sonrası, tedavisi gereken dev bir hasta potansiyeli keşfedilir. Bu zengin maden yatağı ilaç, teknoloji ve hizmet sektörü için piyangodan çıkan büyük ikramiyedir. Satışlarda patlama yaşanır. Böylece sektör yeni bir kampanya için gerekli enerjiyi fazlasıyla toplamış olur. Bir taraftan hastalık üreten yaşam tarzının pompalanması, diğer taraftan hasta edilen bu verimli madenlerin işletilmesi küresel sistemin yaşam kaynağıdır.

    • Hastalıkları önlemek yerine mahalle aralarına kadar yayılan klinikler ve dev hastaneler fabrika gibi çalışıyor. Herkes önüne gelen hastaya MR, BT… çektiriyor. Da Vinci robotlarıyla ameliyatlar yapılıyor. İlaç ve pahalı teknoloji ithalatı astronomik şekilde arttı ve artmaya devam ediyor. SGK açıklamasına göre, hastalık harcaması 9 yılda 8 kat arttı. 2013 hasta muayene sayısı 700 milyon. Başka rakam vermeye gerek var mı?

    • Peki sonuç ne? Daha mı sağlıklıyız? Elinde çekiç olan çakmak için çivi arıyor, herkesi çivi gibi görüyor. Sistem hastalık odaklı. Şifrenin sağlık odaklı yapılması gerekiyor.

Siz de yorumunuzu paylaşın: