AŞILAR TIBBIN EN BÜYÜK ALDATMACALARINDAN BİRİ

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Doktor bir babanın kızı Asena Devlet, aşılar konusunda hayli birikimli bir isim. Asena Hanım sadece birikimiyle değil, aynı zamanda ‘aşı terörü’ konusunda verdiği mücadele ile de tanınıyor. Aşılar konusunda kafası karışık kişilere hepsi sahih kaynaklara dayanan rehber niteliğinde nasihatleri özellikle İnternet dünyasında ilgiyle takip ediliyor. Şimdilerde mahkemeler ve Anayasa Mahkemesi’nin zorla aşı yapılamayacağı yönündeki kararlarını aşmak için Sağlık Bakanlığı aşıları zorunlu kılmaya dönük dayatmacı kanun hazırlığında. Asena Devlet Hanım ise bu hususta herkese rehber niteliğindeki görüşlerini Kadınlar Köşkü (kadinlarkosku.com)’ne verdiği mülakatta aktarmış. İşte o mülakat:

Asena hanım en baştan başlayacak olursak siz kimsiniz, kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

30’lu yaşlarda Hollanda’ya göçüp ilk kültür şokunu atlattıktan sonra Kundera’nın ‘Yavaşlık’ında önce sırtımıza bindirilmiş ‘okul öğretilmişlikleri’nin gereksiz yükünden kurtulan, bu hafiflikle ‘kutsî bilgi kaynağım’ dediğim oğlumun hayatıma doğuşuyla çok daha renkli, heyecanlı ve öğretici ikinci perdesinden hayat tiyatrosuna devam eden, tüm bu süreçte “hiç kimse” olmanın keyfini sürer tadını çıkarırken, istemeden kendimden çok daha büyük bir mücadelenin yolunda kendimi taş döşerken bulmuş biriyim sadece. Markam yok, ismim önünde alfabetik harf dizgim de, kendimi kimseye göre tanımlamıyorum, hiçbir bayrağın taşıyıcısı da değilim… Ailem için araştırıp öğrendiklerimi soranlarla paylaşıyorum sadece.

OYUNU FARK ETTİĞİNİZDE İŞ İŞTEN GEÇMİŞ OLABİLİR

Aşılar hakkında ne zaman farkındalık yaşamaya başladınız?  Sizi bu konuda araştırmaya teşvik eden şey neydi?

Diğer pek çok ailenin hikâyesinden farklı değil aslında. Bebeğinizi doğurursunuz, son derece sağlıklıdır, her şey yolunda gidiyordur ve sonra bir aşılama turundan sonra soluğu hastanede alırsınız. Çocuğunuzun sağlığında birbiri ardına baş göstermeye başlayan sorunlardan başınızı alabildiğiniz anlarda sorunun nedenini araştırmaya girişirsiniz. Gerisi noktaları birleştirme oyunudur, konunun vahameti ve derinliği sizi şaşkına çevirse de çocuğunuzu koruma içgüdüsüyle varınızı yoğunuzu ortaya koyup işin doğrusunu öğreninceye kadar araştırırsınız. Bu süreçte yalnız olmadığınızı fark ettiğiniz anda da aynı sancıları çeken insanlarla dünyanın neresinde olursa olsunlar kenetlenir, koskoca bir aile olursunuz.

Sizce insanlar neden aşı yaptırmamalı?  Birde en çok sorulan ‘hiç birini mi yaptırmamak gerek yoksa bazılarını yaptırmalı‘ sorusu için neler söylersiniz? 

‘İnsanlar yağmurdan kaçarken doluya tutulmayı göze almalı mı’ diye soruyorsunuz, bence hayır.

Nedir bu önlemeye çalıştığımız “hastalıklar”? Bir defa bunu bileceğiz. Kızamık, kabakulak, su çiçeği, kızamıkçık… Bunlar olması gerektiği yaşta geçirildiği takdirde basit ve selim enfeksiyonlardır. “Hastalık” denmesi yanlıştır bunlara. Evet, ateşlenebilir çocuk, döküntü çıkarır ve bu geçici olarak rahatsızlık oluşturur bedende, fakat hepsi bu kadardır. Geçirilen her enfeksiyonla vücut immün ve sinir sistemini tüm kollarıyla büyük bir uyum içinde talim terbiye eder, çalıştırır ve çocuk her defasında bu süreçten bedensel ve zihinsel olarak çok daha güçlenmiş olarak çıkar, hastalık sonrası çocuklardaki gelişimsel zıplamayı çok rahatlıkla gözlemlersiniz. Ve vücudu doğal yoldan, bütünlüğü bozulmadan çalışmış çocuk bu enfeksiyonlara karşı artık tam manasıyla bağışıktır, ömür boyu rahattır, çevresine zarar verme potansiyeli de böylelikle minimumdadır. Ancak kritik noktalardan yalnızca biri bu enfeksiyonların zamanlamasıdır yukarıda temas ettiğimiz gibi. Aşılama bu zamanlamayı bozar ve enfeksiyonu riskli hale getirir.

TARİHİN EN BÜYÜK ALDATMACALARINDAN BİRİ AŞILARA İTİMAT

Hastalık düşüncesi yerine anne-babalar sağlığa odaklanmalı. Basit enfeksiyonları savacağız, hiç hastalanmayacak çocuğumuz diye peri masalı vaatlerine kendilerini inandırıp sonra hastaneden, doktordan çıkamaz hale geldiklerinde acaba nerede yanlış yaptık diye düşünmek yerine, ilk baştan yatırımı doğaya ve sağlığa yapmak isteyebilirler.

Şunu düşünsünler: Aşı uygulamasının büyük vaatlerle hayata geçirildiği yıllar tıbbın karanlık çağı… Bugünkü gibi tıp fakültelerinden yetişmiyor doktorlar, usta çırak ilişkisi söz konusu, eğitimde bir birlik yok ve en önemlisi Jenner çiçek için aşı yaptım dediğinde ortada daha immünoloji bilimi yok! Çiçek aşılaması ve hastalık eradikasyonu tarihin en büyük aldatmacalarından biri ve bugün aşılara itimat edenler, koskoca bir endüstrinin üzerine inşa edildiği bu aldatmacanın boyutundan bihaber.

200 küsur sene ileriye sardığımızda filmi bugün ne görüyoruz peki? Psiko-nöro-immünoloji diye bir dal ortaya çıktığını, bize bugün insan ve hayvan popülasyonunun yaşadığı neredeyse tüm hastalıkların altında yatan faktörün ‘enflamasyon’ olduğunu söylediğini, değil mi?

ANNE-BABALARIN BİLMESİ GEREKEN ŞEY

Anne-babaların bilmesi gereken şey şu; aşılama=enflamasyon. Bilim bize bugün immün sistemimizle sinir sistemimiz arasında bir ayrım olmadığını gösteriyor. İmmün sistem hücrelerimizin hepsinde sinir sisteminin çeşitli kimyasalları ve nörotrnasmitter’ler için reseptörler var, aynı şekilde sinir hücrelerimiz bizzat enflamatuvar kimyasallar ve diğer tetikleyici unsurlar için reseptör taşıyor.

Aşıyla tıp bugün nereyi hedefliyor?

Bağışıklık (immün) sistemi, fakat buraya müdahale edeyim derken bir yandan nereyi otomatikman bozmuş oluyor Sinir sistemini. Beyin hangi sistemin parçası? Merkezi sinir sisteminizin! Bugün çocukların yaşadığı öfke krizlerinin, hiperaktivitenin, koca bir spektruma yayılmış türlü sinir sistemi rahatsızlıklarının (otizm) nedeni öyle çok gizemli ve anlaşılmaz değilmiş, öyle değil mi? Sadece tıptaki bu inanılmaz redüksiyonist yaklaşımndan, aşırı kompartmantalizasyondan başını kaldırıp parçaları birleştirmeleri gerekiyor tıp camiasının.

Bebeğin hayattaki ilk 6 ayını 4. trimester olarak düşünsün ebeveynler; bebeğin ilk 2 sene önceliği sinir sistemininin son trimesterde muazzam hızlanan gelişimine devam etmek, iç organları tam işlevsel kılmak için gelişmeye devam etmek. Bunun için en büyük yardımcısı ne? Anne sütü! Anne sütünün özelliği ne? Anti-enflamatuvar yapıda olması! Yani bunu şöyle düşünün, bu süreçte anne sütü bebeğin vücudunu enflamasyon olmasın diye frenlerken siz bir yandan doğar doğmaz başladığınız aşılarla sistematik olarak enflamatuvar etki yaratıyorsunuz vücutta.

TABİAT FRENE BASARKEN DOKTORUNUZ GAZA BASIYOR

Tabiatının ve olması gerekenin TAM TERSİ yani. Tabiat frene basarken doktorunuz gaza basıyor. Sonuçta çocukların az veya çok, zarar görmesi kaçınılmaz.

 Bu tür detayları Dr. Suzanne Humphries’in video sunumlarından öğrenebilir anne-babalar. Çocuğunuzun gelişiminde neyin öncelikli olduğunu, ne yaparsanız onu gerçek manada koruyabileceğinizi, güçlendirebileceğinizi öğrenebilirsiniz bu şekilde.

İngilizcede ‘tabuta çivi çakmak’ diye bir deyim vardır. Bu noktada benim için vurulan her aşının her dozu, tabuta kendi elinizle çakıp sağlamlaştırdığınız çividen farksızdır.

Maalesef bu benzetme bazı şanssız bebekler için gerçek de olmaktadır. 

Hala 200 sene öncesinin karanlık anlayışından kurtulamamış barbarca bir uygulama yerine, gerçek manada sağlık oluşturacak, vücudu destekleyecek, enfeksiyonlara karşı savaş mentalitesi gütmek yerine barışçıl denge politikasında uzmanlaşmış tıp sanatlarını keşfetsin anne-babalar. Ne çaresiz ne de seçeneksizsiniz. Homeopatiyi keşfedin, kendinizi ve bebeğinizi kayropraktik uygulamaların nimetlerinden mahrum bırakmayın. Gölge etmeyin, bırakın çocuğunuz çalışsın diye kendisine bahşedilen immün sistemini olması gerektiği gibi kullansın, siz sadece vücudu destekleyin…

AŞILARI NEDEN ZORLUYORLAR?

Uzmanlar neden aşı konusunda ikiye ayrılıyor? Nedir bu aşı zorlaması. Firmalar bir yana doktorların bu zorlaması nedendir?

“Uzman” kelimesini fazlasıyla bonkörce kullanıyoruz maalesef. Alalade bir hemşirenin, doktorun aşı konusunda uzman olduğu yanılgısıyla hareket ediyoruz. Değiller.

Hatta uzmanlıktan çok uzaklar. Sağlık bilgisinden epey uzak oldukları gibi… Aşının hangi sırayla ve zamanlamayla hangi uzuvdan ne şekilde uygulanacağını bilmekle o aşı vücuda verildiği andan itibaren vücutta yarattığı etkilerin ne olduğunu ve bunların sonuçlarını bilmek arasında dağlar kadar fark var. Bu işin gerçek uzmanları; vaksinologlar ve immünologlar dahi bu muazzam giriftlikle sistemler bütününü tam çözebilmiş değil. Hem yeni doğanın immün sistemi konusunda bilgi açığı son derece fazla, hem biliyorsunuz anatomiyi çözüp bitirdiğini düşündüğümüz tıp daha henüz 6 ay önce beynin lenfatik sisteminin olduğunu keşfedebildi?

Gerçekten sıradan bir hemşire veya hekimin o iğneyi vücuduna soktuğu anda ne yapıyor olduğunu tam bildiğinden emin miyiz?

Uzmanlık iddiasıyla ortaya çıkıp bu konuda görüş bildirenler genel olarak ikiye ayrılıyor; konuyu orijinal kaynaklarına gidip bizzat kendileri irdeleyenler ile okulda şöyle bir okuyup geçtikleri, üzerine ikinci bir defa düşünmedikleri aşılama paradigması hakkında Jenner dönemi basitliğinde cümleler kuranlar, parçası oldukları sisteme sonsuz bir güven ve itaatle yola çıkıp, sorgulama, bağımsız düşünme yetilerini rafa kaldırıp otomatik pilotta tıp icra etmeye çalışanlar. Önemli nokta şu: Anne babalar hangi tip “uzman”a güveniyor? Bu en başta güven meselesi. Sistem muhafızlarına mı, yoksa “birinci vazifen hastana zarar vermemek” ilkesinden yola çıkıp danışanlarının sağlığını ve çıkarını gözetmeye çalışanlara mı.

KORKU İMPARATORLUĞU’NA DİKKAT

Çocuk aşısız olunca başımıza bir şey gelir diye korkuyoruz. Aşı çocukları koruyor mu? Neden korkuyoruz?

Evet, bu soruyla 3. sorunuzun kısmi cevabını da vermiş oluyorsunuz aslında. Ve daha da önemli bir konuya temas ediyorsunuz; korku. Herhangi tipte bir karar almak için korku modu içinde olmak isteyeceğiniz en son mod. Çünkü korku duyarken düşünemezsiniz; ‘fight or flight mode’ derler adına, insanoğlu denen canlının en ilkel hayatta kalma mekanizması devreye girer, ‘kaç ya da vur’ der sinir sisteminiz, düşünmez, sadece yaparsınız.

EN MÜKEMMEL VARLIĞIN AŞISIZ YAPAMAYACAĞINI DÜŞÜNMEK SAFSATADIR

Siz ki çocuk yapmaya karar verdiğinizde dünyanın en muhteşem mucizesini gerçekleştiriyorsunuz, iki hücreden yola çıkıp yepyeni ve mükemmel bir canlıyı dünyaya getiriyorsunuz ve fakat sonra kalkıp her dozuyla mutlak zarar vereceği kesin bir uygulama olmadan yaşayamayacağını, acı çekmeden sağlıklı olunamayacağını, bolus doz zehir yüklenmeden bebeklerin hastalıklarla başa çıkamayacağını “düşünüp”, eksik ve kusurlu yaratılmış bu insan yavrusunu elde ne kadar iğne ve ilaç varsa düzeltmeye çalışıyorsunuz. Korkmayın, -ve Allah’a- güvenin. Çocuğunuzu gerçek manada tanıyamadan onu değiştirmelerine, sağlığını çalmalarına, gerçek potansiyeline belki ömür boyu ulaşamamasına neden olacak tıbbi müdahalelere hayır deyin.

BUNCA KARMAŞIK HASTALIK NEREDNE ÇIKTI? AŞILARDAN OLMASIN SAKIN…

Aşı olmuş çocuklara tavsiyeniz nelerdir?  Aşısız çocuk az ama aşılı çocuk fazla onların bedenlerini aşı kalıntılarından arındırabilir miyiz?

Bahsi geçen aşı kalıntılarının ne olduğunu bilmemiz lazım öncelikle. Türlü virüsler, bakteriler, retrovirüsler, mikoplazmalar, prionlar, kimyasallar, antibiyotikler, ağır metaller, metaller, gıda proteinleri, çeşitli hayvan ve insan DNA ve RNA kalıntılarından bahsediyoruz. Ve bugün muazzam artış gösteren kanserlerin, otoimmün hastalıkların ve ne nedeni ne de tedavisi bilinen pek gizemli yeni tür hastalıklar yığınının nereden çıktığını merak ediyoruz?

Ağır metallerin vücuttan ve işlediği organlardan arındırılması gerçekten zor bir proses. Bu konuda Türkiye’de gerçek manada güvenilir uzman sayısı son derece az.

AĞIR MTALLERİN BEYNE VERECEĞİ HASARI BİR DÜŞÜNÜN!

Özellikle yağlı doku ve organları sevdiğini biliyoruz bu metallerin -ki vücutta yağ oranı en yüksek organımız da beynimiz- buraya bu kadar erken dönemde vereceğiniz hasarı geri çevirmeniz her zaman mümkün değil maalesef. Üstelik duşun altından çıkmadıkça kurulanamazsınız; bir yandan aşı yaptırayım bir yandan detokslamaya uğraşayım diyemezsiniz zira bugün anne karnından başlıyor bebeklerin toksin maruziyeti, doğumda sonra hızla ve geometrik şekilde artarak devam ediyor.

Diğer virüs ve retrovirüsler sorunsalı ise daha problemli. Bugün yoğun aşılama nedeniyle kanı kontamine olmayan insan yok gibi. Üstelik aşılarla vücuda aldığınız bu retrovirüsleri maalesef bebeğinize de aktarıyorsunuz. Bunları tespit etmek de zor, dolaylı yöntemler var mevcudiyetlerini anlamak için, ancak henüz varlığından bile haberdar olmadığımız, simi dahi konulmamış kirleticilerin bu aşılarla doğrudan kana alındığını unutmayalım. O yüzden bugünün bu “gizemli hastalıkları”nın tedavisi bu kadar zor işte, çünkü vücudumuz kaynıyor latent ve sessiz virüs ve retrovirüsle ve doktorların yapabileceği hemen hiçbir şey yok mevcut sistem içinde.

Kendi içlerinden bulmacayı çözenleri aforoz ediyorlar, alternatif dedikleri kanattan çıkıp kendi çözemedikleri vakaları iyileştirenleri de şarlatan ilan ediyorlar ve yasak getiriyorlar. Bu sistem içinde biz sıradan vatandaşın hasarı geri çevirmek için pek şansımız yok maalesef. O yüzden, tüm bunları en başından engellemeye çalışmak lazım. Bu riske hiç girmemek lazım.

Onun dışında ise geliştirilen tedavi çeşitleri bakımından bizden bir 10-20 sene ileride giden Batı’ya bakmakta fayda var.

İLACA DEĞİL BESLENMEYE YÖNELİN

Bugün nutraceuticals devrini yaşıyoruz. İlaçla değil, doğal destek ve vitaminlerle tedavi. Kaliteli vitamin ve en önemlisi de minerallerimiz hayatımızın parçası oluyor. Beslenmeye ağırlık veriyoruz, organiğe geçiyoruz, bağırsakları onarıcı diyet tarzlarını araştırıyoruz. Esansiyel yağlar, bitkisel kürler, homeopati, kayropraktik tedavi, naturapati, fitoterapi, fonksiyonel tıp, hacamat, ozon terapisi, kızılötesi ışınla detoks, hamam/sauna seansları, iyonik ayak banyoları, parazit dökme kürleri, CBD oil denilen kenevir yağı ile tahrip olmuş sinir sistemini tamir etme ve enflamasyonu düşürme, bol oksijen, temiz hava, temiz su ve güneş…

Sağlık için sayılamayacak denli çok seçenek var. Tecrübe edip kendiniz için işe yarayanın ne olduğunu görmeniz lazım.

Son olarak sürekli takip edebileceğimiz bir adresiniz yada sayfanız var mı?  İnsanların daha çok bilinçleneceği hangi kaynakları önerebilirsiniz?

Vitamingiller adlı sitemizde elimizden geldiğince güvenilir kaynaklardan bilgi aktarıp Türkçedeki açığı kapatmaya çalışıyoruz. Facebook’ta da aşı özelinde paylaşım yaptığım bir sayfa var. Yavuz Dizdar hocamızın ‘Yemezler!’ kitabı, her anne-babanın okuması, okumayı bırakın çalışması gereken bir başvuru kitabı. Şifre beslenmede gizli. Bu şifreyi çözen ebeveynler için çocuk yetiştirmek sürekli bir mücadele olmaktan çıkıyor, hastalığa değil sağlığa nasıl yatırım yapılacağını öğreniyorsunuz. Aşı konusunda ise Türkçe kaynak oldukça kısıtlı biliyoruz ki, ancak merhum Prof. Ahmet Aydın hocamızın kitabından faydalanabilir anne-babalar, Ahmet Rasim Küçükusta hocamızın internet sitesinde aşı başlığı altında çok sayıda makale birikmiş durumda, orada özellikle Alişan Yıldıran hocamızın detaylı ve hepsi referanslı yazılarını ve görüşlerini tekrar tekrar okumakta fayda var. Bildiğim kadarıyla merhum Aidin Salihin de aşı konusuna kitabında geniş yer vermiş uzmanlardandı, bu da faydalı bir kaynak olacaktır konuya giriş yapmak isteyenlerimiz için. Kendi takip ettiğim kaynaklar ağırlıklı olarak yabancı olduğundan çok dar bir kesime hitap ediyor Türkiye’de, ancak Facebook sayfamızın Notlar bölümünde liste halinde verilidir bunlar yine de.

Kaynak: http://www.yenisoz.com.tr/asilar-tibbin-en-buyuk-aldatmacalarindan-biri-haber-12219

Yazı için 2 yorum yapılmış:

  1. Yasemin dedi ki:

    Siz kimsiniz bilmiyorum ama şunu söyleyeyim su çiçeği Asu’suna kadar bir aşının etkinliğini hiç gözlememiştim aşılı çocuklar bu salgında hiç bir problem yaşamazken aşısız çocukların basıl geçirdiğini bizzat kendi gözlerimle tecrübe ettim. Bağışıklığı güçlü olan çocuk bu hastalığı atlatır demek çocuk felci salgınında akar kalan yada ölen milyonlarca çocuğa hakarettir. Onlar zayıf halkaydı kusura bakmayın denektir

  2. M. T. dedi ki:

    Amerikanın hangi kurumu güven veriyor ki aşı dayatan kurumlarına güvenelim

Siz de yorumunuzu paylaşın: