TİPİK BİR AŞI HASTALIĞI: BEHÇET!
Prof. Dr. Alişan Yıldıran‘ ın yazısı:
Beynelmilel tababetde adını ilk defa 1937’de duyuran ve bir askerî tabib olan Hulusi Behçet tarafından ağız ve genital yaralarla kendini gösteren bir hastalık olarak tarif edilmişdir (1).
Aradan nerede ise 85 sene geçmesine rağmen hâlâ etiyolojisi (neden ortaya çıkdığı) bilinmeyen hastalıklar arasında anılmakdadır (2, 3). Ailevî Akdeniz Ateşi (FMF), PFAPA gibi Behçet hastalığı da bilhassa Akdeniz havzasındaki ülkelerde görülmekde olduğu için bu konuda otör (yetkili kişi, bilim adamı) kabul edilenler İtalya ve Türkiye’den çıkmakdadır, misâl Hasan Yazıcı, Ahmed Gül ve Seza Özen hocalar en tanınmışlarıdır.
Bu hastalıklara otoinflamatuar (kendinden iltihap yapan) hastalıklar denilmekde olup bazen otoimmün (kendisine saldıran) hastalıklar ile de çakışabilmekdedir**.
Müşterek hususiyetleri kan damarlarında iltihap (vaskülit) olduğu için göz, beyin, sindirim sistemi gibi organlarda tekrarlayan belirtiler ile kendini gösterir. Otörlere göre hastalığın tek bir genetik sebebi yokdur (monogenik değil yani) ve çevresel faktörler ile kendisini gösterir (2, 3). Çevresel faktörler her şey olabilir ama aşılardan bahseden otör ne hikmetse bulamazsınız, çünki cısss!
Ne ise ki kısık sesle de olsa bu hâkîkati söyleyebilen, hatta kitabını yazabilen bilim adamları da var (4).
Romatoid artrit gibi otoimmün (mesela hashimoto, nerede ise bütün anne olan kadınlarda neden görülüyor acaba) hastalıklar da yine hâlâ etiyolojisi (sebebi) bilinmeyen hastalıklar olarak anılmakda, çevresel etkenler sorumlu tutulmakdadır (5).
Buradaki sıkıntının başda gelen sebebi immünolojinin çok genç bir bilim dalı olması, daha evvel boşluğu romatolojinin dolduruyor olmasıdır. Lütfen romatologlar bu sözlerime alınmasın uğraşdıkları hastalıkların tamamının orijini immün sistem ve immünolojinin alanı olan hücre içi sinyal mekanizmalarıdır (mesela JAK-STAT). Bumları anlamak için ise flovsitometre bilmek ve kullanmak icab eder. Bu sebeble dünyadaki pek çok akademide romatoloji bölümleri adlarını romatoloji-immünoloji olarak revize etmişlerdir (6)***.
Semantik ve nosolojik (anlamlandırma ve sınıflandırma) olarak benzer bir sorun immünolojide de görülmekde, hâlâ immün yetmezliğin net bir tanımı verilememekdedir (7). Hâlâ immünoloji-romatoloji dışındaki branş doktorları da immün yetmezliği SCID ve CVID’den ibaret zannetmekdeler. Fakirin kanaâti ise daha evvel de çeşitli vesîleler ile belirtdiğim gibi askerî bir sistem olan immün sistemin en küçük birimi HÜCRE’dir ve gerekdiğinde rambo gibi kendini müdafaa eder (8, 9). Bu sebeple, bu hastalıklara ‘hücre defekti’ demek daha makul olacaktır.
Behçet hastalığında vaskülit denilen hadise de, işte o hücrenin (endotel) kendisini kendi askerlerine (bir nevi fetö yani) karşı savunurken dokulara hasar vermesidir.
Bütün bunları bir kaç sene evvel bir genetik kongresinde anlatmış ve Türkiye Klinikleri dergisinde yayınlamışdım (10). Tabii, fakir dünyaca meşhur olmadığı kendi halinde bir keloğlan olduğu için rabbimin nasib etdiği malumatı naçizane buradan paylaşmak ve alâka gösterenlere ışık tutmak istedim.
Ta 1989’da Janeway tarafından tarif edilen ‘yabancı’ ve ‘tehlike’ modeli otoinflamatuar ve otoimmün hastalıkların etiyopatojenezini (nasıl ortaya çıkdığını) gayet güzel izah etmekdedir. Şekilde de takib edeceğiniz üzere dokuda (dikkat ediniz damar içinde değil dokuda, bu sebeple hiç bir aşı damara verilmez) bulunan virüs, bakteri ve/veya adjuvan ve/veya bunların sebeb olduğu doku hasarı (ANA antinükleer antikor da bu suretle husule gelir ve romatologların kafasını çok karışdırır) evvela innate sonra adaptif immün cevap ve ardından da kronik bir iltihap meydana getirerek kişinin genetik/epigenetik durumuna göre çeşitli hastalıklara mesela Behçet hastalığına yol açar (10).
Aşı mantığı da bu kronik iltihabın yol açdığı sekonder bir hadise olan özgül antikor seviyesinin artmasıdır (serokonversiyon) ve işte aşımız çalışıyor diye lanse ederler. Halbuki daha evvel de bahsetdiğim gibi bu antikorların nonnötralizan olanları işi daha da kötüye götürür (11). Bu üç kağıdı da ‘aşı illüzyonu’ yazımda anlatmaya gayret etmişdim (12).
Şekilde aşıların içinde bulunan maddelerin doku içinde PAMP (patojen alakalı moleküler yapı) ve DAMP (tehlike alakalı moleküler yapı) ile kronik iltihaba yol açması tasvir edilmişdir.
İlgilenenlere bir tiyo ekseriya CRP denilen tetkikin neden yüksek olduğunun bulunamamasının, kan kültürlerinde üreme olmamasının, boşu boşuna antibiyotik çorbası uygulanmasının sebebi de işte bu olaydır. Bu sebeple her hastanın aşı anamnezi teferruatlı olarak sorgulanmalıdır, hiç yapıldığını gördünüz mü?
Yine naçizane makalemde Shoenfeld ve ark. aşıların bunlara nasıl yol açdığı ile ilgili açıklamasını da belirtmişdim (10).
Şekilde aşı nuhteviyatında bulunan enfeksiyon etkeni veya ona ait antijen, koruyucu maddeler (formaldehit, polietilenglikol, domuz jelatini) ve immün sistemin ekseriya o olmadan aşıyı tanıyamadığı ‘adjuvan’ (hani yediğimiz yemeklerde de varmış,, cehalete bakınız) maddelerin immün sistem ve/veya hücrelerde neye/nasıl yol açdığı durumlar tasvir edilmiş. Moleküler mimikri (taklit) otoimmünitenin koruyucular ise alerjinin başlıca sebebi. Unutmayın bundan 150 sene kadar evvel allerji, anafilaksi, otoimmünite, otoinflamatuar hastalık ve kanser hemen hiç bilinmiyor ve görülmüyor idi. İşte bu sebeble sağlık otoriteleri bu hastalıkların yıllara göre karşılaşdırmalarını asla vermezler! O saçma sapan rezil cowpox/horsepox (çiçek aşısı) ile çakışır!
Daha evvel ‘Virüs’lerden bahsetdiğim yazımda Fabianlardan ve Edward Haslam’ın Dr. Mary’s Monkey adlı kitabından, JFK suikastı ve AIDS münasebetinden bahsetmişdim (13). Hadiseler 1908’de meşhur Landsteiner’ın polivirüsü tarif etmesinden (izole etmedi, bu da ayrı bir konu. HİÇ bir virüs bakteriler gibi yalın olarak izole edilmemişdir, hücre kültürlerinde çoğaltılırlar (14)) sonra insan eli ile üretilen ve patentleri alınan hepatit B, HIV, SARS, MERS, ebola gibi virüslerle devam etmekdedir.
Hücre kültürlerinde çoğaltılmaları da kontaminasyon (bulaşma) demekdir. Bu bulaşıklar transposable genetic material (hücre içine geçen) olup SV-40, ALV (kanserin, lösemi-lenfomanın en yaygın sebepleri), diğer retrovirüsler, jelatinde bulunan deli dana etkeni, mikoplazma vs vs. (15).
Son bir şey daha; ‘Efendim, RNA zararsız bir maddedir, DNAya bulaşmaz’ ama RNA ve komponentleri genleri susturur veya çalışdırırlar (16). Ayrıca bunları hücreye sokmak için kullanılan lipid veya nanoparçacıklar da sekonder maksadlar için Truva atı olarak kullanılabilir (17).
Son söz, bütün bunları bildikden sonra, 18. Aşırın geri ve cahilane aşı uygulamasını ‘zayıflatılmış mikrop palavrasını’ hâlâ yutan kişilere, caizdir diye fetva verenlere rahmetli babacığımın Büyük Doğu mecmuaları ve konferansları ile takib etdiği üstad Necib Fazıl’ın mısraları gerek (kısmen);
Vatan yüz elli yıldır
Mânâda bir harabe.
Artık îman ve ahlâk,
Türbedarsız bir türbe.
Ne hatıra maziden,
Ne isim ne kitabe…
Düşmek, yükselmek oldu
Uçurum da mertebe…
Devamını yanlış anlaşılmaması için yazmayacağım….
1. http://www.hulusibehcet.net/behhayat.htm
2. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/26068404/
3. https://link.springer.com/article/10.1007/s00281-015-0502-8
4. Agmon-Levin N, Paz Z, Israeli E, Shoenfeld Y. Vaccines and autoimmunity. Nat Rev Rheumatol 2009;5(11):648-52.
5. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC6470801/
6. https://en.wikipedia.org/wiki/Rheumatology
7. https://fumeni.org.mx/wp-content/uploads/2015/07/pdf1-otros.pdf (biraz eski bir literatür ama merak etmeyin sorun hala sürüyor)
9. https://ahmetrasimkucukusta.com/2020/08/06/misafir-yazar/bagisiklik-viruslere-karsi-nasil-calisir/
10. https://personel.omu.edu.tr/docs/ders_dokumanlari/7472_39778_534.pdf
12. https://lilliputian.me/2018/03/immunogenetik-ve-tarihi-acidan-asi-illuzyonu-prof-dr-alisan-yildiran/
13. https://lilliputian.me/2020/03/virus/
14. https://en.wikipedia.org/wiki/Laboratory_diagnosis_of_viral_infections
15. https://en.wikipedia.org/wiki/Gelatin
16. https://en.wikipedia.org/wiki/RNA_interference
17. https://en.wikipedia.org/wiki/Nanomedicine
*Bu yazı, bir vesile ile tanışdığım, zerafeti ve bilgisini müşahede etmekden fevkalade memnuniyet duyduğum değerli romatolog Prof. Dr. Ahmet Gül beyefendiye ithaf edilmişdir.
** Halka hitaben yazıldığını dikkate alınız lütfen!
*** Enfeksiyoncu bahsine şimdilik tekrar girmek istemiyorum.
Allah razı olsun hocam kaleminize, emeğinize, yüreğinize sağlık. Sizin gibi işinin ehli, hakkaniyetli ve cesur hekimlere çok ihtiyacımız var. Rabbim yar ve yardımcınız olsun. Allah’a emanet olun.
Hocam yazılarınız bize biraz ağır geliyor aslında biraz da doğru değil çok ağır geliyor fazla bir şey anlamıyoruz daha doğrusu hiç bir şey anlamıyoruz. Bize göre yazsanız memnun oluruz!!!
Bu siteye gelme sebeblerimden birisi Alişan Hocamızın yazısı var mı diye kontrol etmek. Ne zaman yeni bir yazısını görsem sevinçle okuyorum. Bizi bilgilendirmeyi bırakmayın hocam. Allah razı olsun.
Hocamız yazısında, “Halka hitaben yazıldığını dikkate alınız.” şeklinde not düşmüş ancak burdan her okuyanın hemen anlayacağını sanmak yanlış olur. Hocamızın sitesinde eski yazıları mevcud. Sırası ile tüm yazıları okunursa, yazılarını nasıl yazdığı, nelere dikkat ettiği, ne anlatmak istediği daha da anlaşılır olacaktır, kanaatindeyim.
Hocamız (haliyle) bir cümle kurduğunda, anlatmak istediğini anlamak için, konuya yabancı birinin en az bir saatlik kaynak okuması yapması gerekir ki ne demek istediği, neye atıfda bulunduğu anlaşılsın.
Bazen çevremdekilere hocamızın yazılarını paylaşıyorum. Genel tepkiler hiç bir şey anlamadık yönünde. Bende doktor değilim ancak hocamızın verdiği kaynakları inceleyerek, siteyi uzun süredir takip ederek, bazı şeyleri anlamaya başladığımı düşünüyorum.
Öğrendiklerimin en önemlisi, bir kişinin isminin önünde Prof yazması o kişinin bir şey bildiği ile ilgili bir delil teşkil etmiyor.
Uzun lafın kısası, canımızı kime emanet edeceğimize karar vermeden önce, bizimde bir şeyler bilmemiz iyi olur. Etraf her konuda alim görünümlü cahil dolu.
Çok faydalı bir çalışma.
İlmine ve kalemine kuvvet, ömrüne bereket…
İyi günler. 1997 senesinde konulan FMF teşhisim var .o zaman dr. Ahmet Beşışık tarafından teşhis edilmişti. daha sonra kendisi beni Profesör Doktor Ahmet Gül beyefendiye yönlendirdi. Ben bir süre ara verdim Doktor beye gitmeye. son zamanlarda yeniden başladım. 1964 doğumluyum. daha önce romatoid artrit teşhisi de konmuştu .ancak Ahmet ilaçları kullanmamı istemedi. Çünkü FMF ve beraberinde ciddi şekilde Fibromiyalji olduğunu söyledi. beraber seyreden depresyon sorunları da yaşadığım için yine on yılı aşkın süredir de antidepresan kullanıyorum .kolşisinin Kullanıyorum günde 2 adet .IBS Teşhiside var.. Fakat çok ciddi şekilde de Ağrılarım var. Bir türlü önüne geçilemeyen ağrılar. Doktor beyi dün akşam tesadüfen dinledim ve bugüne kadar neden dinlemediğimi de kendi kendime hayıflandım .acaba bu konu ile ilgili PROF.DR.ALİŞAN YILDIRAN beyin bana tavsiyesi olabilir mi. Teşekkür ederim İyi çalışmalar diliyorum
Ağzınıza sağlık, kaleminize kuvvet
Diyanetin durumu;
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/prof-dr-ahmet-simsirgil/619868.aspx