KORK KORK NEREYE KADAR HINCAL ABİ?
Dikkat: Yazının sonunda ek var!
***
Melih Altınok‘ un yazısı:
Hıncal Uluç, “Türkiye’nin tamamı kışla olmuş da haberimiz yok, öyle mi Melih?” diye soruyor.
Eğer kimi ülkelerde olduğu gibi, okula, işyerine, konsere, sinemaya girerken PCR testi zorunlu tutulursa, benim için hayat bir adım daha kışlaya benzer.
Yalan mı söyleyeyim Hıncal Abi? Böyle düşünüyorum.
Sen aylarca Alkent’ten çıkmasan hayatında hiçbir şey aksamaz.
Ama her gün dışarıya çıkmak zorunda olan, okula giden, mesaiye başlayan, geçimini gündelik sağlayan milyonlar var.
Ve bu çok acayip, yeni, lüks bir durum değil.
İşlevsel olmadıkları bilimsel olarak kanıtlandığı halde devam eden izolasyon prosedürleriyle hayatları zaten zor olan bu insanları düşün lütfen…
Bir de bunun üzerine sağlıklı olduklarını kanıtlamak için haftada iki PCR testi vermeleri falan gerekecek…
Yarın sırada ne var?
“Ne var canım, onlar da benim gibi aşı oluversinler, bitsin gitsin” diyemezsin…
Zira onlar da senin gibi rasyonel bireyler… Beyinleri, iradeleri var. Kendi bedenleri ya da toplum sağlığı için neyin doğru neyin yanlış olduğuna dair en az senin kadar sağlıklı düşünebilirler.
Herkes senin doğru bulduğun bilimsel tezi onaylamak, senin gibi yaşamak zorunda mı?
İnsanların farklı bilimsel tezleri doğru bulmaya, onlara göre bedensel bütünlüklerini korumaya hakları yok mu?
Yakın tarihte, DSÖ’nün, sağlık bakanlarının, bilim kurullarının yanıldıklarına kaç kez şahit olduk? Domuz gribi ve aşı tartışmalarını hatırla.
Tamam, pandemide en çok 65 yaş üstüne yüklendiler. Yaşlıları, ihtiyarlattılar… Pek çok akranın gibi sen de korkuyorsun, anlıyorum.
Ama sen de “gençleri ve her zaman genç kalanları” biraz anlamaya çalış…
“Virüsten kork, küresel ısınmadan kork, Antarktika’da bulunan yeni bakteriden kork, mülteciden kork, aşısızdan kork, kork Allah kork… Nereye kadar? Ölüm var biliyoruz” diyenlerle azıcık empati yap…
Hem de bırak…
Medyada DSÖ’yle ve resmi kurumlarla, kurullarla, ilaç kartelleriyle uygun adım yürüyen köşe yazarlarının ezici çoğunluğu var. Pandeminin başından beri kamu yayıncılığından anladıklarının kamu spotu olduğunu gösterdiler. Her gün maske-mesafe-temizlikaşı nakaratını elden ele yaymayı gazetecilik sanıyorlar.
“Aynı gün de Sabah’ta” farklı düşünen genç bir meslektaşın, okura sesi kısılan bilim adamlarının, hekimlerinin tezlerini anlatsın.
Kışla mı burası üstat?
Kaynak: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/melihaltinok/2021/08/25/kork-kork-nereye-kadar-hincal-abi
***
EK 1 (28.8.2021): TARKAN “AŞI OLUN” DİYOR SİZ HALA…
Dün nihayet Tarkan da kameralar önünde aşısını oldu. Herkesi de kendi gibi aşı olmaya davet etti.
Gülben de, Cem Yılmaz da, Candan Erçetin de…
Aşıdan sonra hasta evinden seyircilerine seslenen Ezgi Mola da iki negatif, iki pozitif çıkan PCR testleri nedeniyle kafası biraz karışık gibi görünse de aşıyı şiddetle tavsiye ediyor…
Recep İvedik ise “Çoluk çocuk aşılayın gitsin” diye Sağlık Bakanı’na hitaben videolar çekiyor…
Sesini duyan Fahrettin Koca‘dan anında aferini kapıyor.
Yalnızca ünlülerimiz mi?
Hayır…
Gönüllü gazeteci olduğu kadar doktorluktan da çaktığını öğrendiğimiz Aslı Aydıntaşbaş da “Aşınızı olun, aptal olmayın” diye Doktor House gibi sert tıbbi tavsiyeler veriyor.
Cezaevinden siyasete devam eden Selahattin Demirtaş’ın tavsiyesi de bu yönde…
Aşı olmayanlarsa bu “güçlü popüler referanslar” karşısında hâlâ, hâlâ, hâlâ ikna olmuyorlar…
Tek yaptıkları bu isimler dururken mRNA teknolojisinin mucidi bilim adamının şüphelerine itibar etmek…
Pandemide akademinin ve bakanlığın tezlerinden farklı bilimsel görüşleri dile getiren hekimlere, bilim adamlarının tezlerine kulak vermek.
İstatistikleri, verileri tartışmak…
Hep bir şüphecilik, hep bir sorgulama hali…
Popüler kültürün ve siyasetin yükselen dalgasında sörf yapmanın konforu dururken, zavallılar, üstüne bir de cahil, sürü, düz dünyacı, çipçi, yobaz yaftası yiyorlar.
Acaba dertleri ne?
Soran da yok.
Kaynak: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/melihaltinok/2021/08/28/tarkan-asi-olun-diyor-siz-hala
***
EK 2 (29.8.2021): AŞISIZ KİME DENİR?
Tüm dünyada “koronadan öldü” diye kaydedilenlerin çoğunluğunun aşısızlar olduğu söyleniyor.
Ne var ki hekimlerden öğrendiğimize göre son aşısını da olmayan herkese “aşısız” diyorlar. Resmi kayıtlar böyle düzenleniyor.
Takipçilerimizden Caner İbrahimoğlu’ nun şiir gibi tespiti, durumu çok güzel özetliyor:
“1 doz aşı oldu, 2. dozu olmadığı için öldü.
2 doz aşı oldu, 3. dozu olmadığı için öldü.
3 doz aşı oldu, 4. dozu olmadığı için öldü.
Film böyle devam eder gider!
Son dozu olmazsanız ‘Aşısı tamamlanmamış’ derler. Son dozu olup ölürseniz takdir- i ilahi.”
Ama yine de coğrafya öğretmeni Şadan Yıldırım’ın “Aşı olanlar hafif ölüyormuş” uyarısını yabana atmamalıyız derim.
***
EK 3 (1.9.2021): İNSANLAR VETERİNERE Mİ GİDECEK?
Anayasa’ya aykırı olarak çalışanlarına aşı olma şartı getiren, olmayanı işten atacağını söyleyen özel işletmeleri eleştiriyorum…
Öğrencilere aşı ve haftada iki PCR şartı getiren üniversitelere demediğimi bırakmıyorum.
Ama bu kadarı için ne söyleyeceğimi gerçekten bilemiyorum.
Zira sonunda bu kervana bir hastane de katılmış.
Yanlış duymadınız!
Başkent Üniversitesi Alanya Araştırma ve Uygulama Hastanesi‘nden yapılan açıklamada deniyor ki:
“Kovid-19 aşısını olmayan vatandaşlarımız ilerleyen süreçte (acil haller dışında) hastanemize kabul edilmeyecektir.”
Lütfen “Yalan, iftira, bir çalışanımızın densizliği” falan deyin.
“Hastane hasta seçer mi, olur mu öyle şey” diye hatırlatın bize.
İnanın bu kadarı bize bile çok fazla.
Kaynak: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/melihaltinok/2021/09/01/kafalar-cok-karisik-atam
***
5-20 milyon liraya satılan eski dairelerden müteşekkil sitede oturan mülkiye mezunu masalcı amcaya mütevazi bir cevap olmuş.
SANTRAL DOGMA, mRNA AŞISI ve ÖLÜMSÜZLÜK ÇIKMAZI!
“Tanrı yoksa, her şey mübahtır” Dostoyevski (1).
*****
Kelime mânâsı ‘temel hakikat’ olarak anlaşılması îcab eden ‘santral dogma’dan ilk defa 1957’de DNA’nın helezonî yapısını keşfeden Francis Crick bahsetmiş. Gencecik yaşında DNA’nın yapısını çözmek için maruz kaldığı radyasyon sebebi ile kanserden ölen Rosalind Franklin’in çekmiş olduğu meşhur fotoğraf 51’e ulaşmak sureti ile Crick ve James Watson’ın Nobel almış olmalarını ise ancak satır aralarında görebilirsiniz (2).
Santral dogma tabiri ile basitçe, bilgiden (DNA) bir aracı (Messenger=peygamber RNA) vasıtası ile protein elde edilmesi, proteinden geri dönülemeyeceği, ancak RNA’dan tekrar DNA elde edilebileceği ifade edilmekdedir (Şekil 1) (2).
Bugün klinikde her gün kullanabildiğimiz ve fazla maliyetli olmayan genetik teknolojilerin gelişdirilmesi 1984’de başlatılan ve ancak 2003’de bitirilen ‘İnsan Genom Projesi’ ile elde edilmişdir. O dönemde insan DNA’sında 80-140 bin gen olduğu tahmin edilirken, sadece 22 bin gen bulunmuş olması çok şaşırtıcı olmuşdu (3). Bir meyve sineğinde bile 9000 gen vardı yahu. Bulunan ilk monogenik (tek gen) hastalığı ise Türk hastalığı da denilen MEFV geni bozukluğuna bağlı Ailevî Akdeniz Ateşi idi. Bugün keşfedilmiş, sadece immün yetmezlik genleri 480’e ulaşmış durumdadır.
Burada dikkatinizi ‘Gen-ome’ bütün gen kelimesine vermelisiniz, exome bütün ekson, virome bütün virüsler, proteome bütün proteinler, transcriptome bütün santral dogma ürünleri anlamına gelmekdedir (3). Yani kâinattaki canlılık ile alakalı bütün moleküler bilgiler incelenmekde ve veritabanlarına yerleşdirilmekdedir. Bu veritabanlarının ihata etdiği bilgiyi sıradan insanların kavramasına imkan yokdur. Merak edenler kaynağı inceleyebilir, mesela insan birinci kromozomunda 5091 gen, 1416 psödogen ve bunlardan üretilen 11288 protein olduğu bilgisine hemen ulaşabilirsiniz (4).
Şimdi arkanıza yaslanın ve düşünün, eskiden saat tamircileri klasik saatleri tamamen sökerek mekanizmanın nasıl çalışdığını tesbit edip sorunu hallederlerdi, youtube’dan görebilirsiniz.
İşte genlerin ve ilgili parçaların ne işe yaradığını ecnebilerin ‘experiment of nature’ dedikleri primer immün yetmezlik hastalarının bozuk genlerini tesbit ederek büyük oranda anlaşılmaya başlanmışdır. Bu genlerin bozukluğu bilhassa akraba evliliğinin yaygın olduğu toplumlarda sık görülmekdedir. Bu evliliklerin mahsulü olan bebeklere genetik ve immünolojik çorba olan aşıların yapılması bozuk genin fonksiyonunu ve ilgili olduğu moleküler mekanizmaların anlaşılmasının temin etmekdedir, bir çeşit in vivo deney yapılmakdadır yani.
Bu durumda, nihai hedef olan ‘ölümsüzlüğün’ çaresini bulmak için kabaca santral dogmanın son elemanı olan transkriptomu çözmek ve yeniden düzenleyebilmek kalıyor.
Daha 2017’de bir mRNA firması müdürü açıkça ‘We are actually hacking the software of life, yani hayatın yazılımını hackliyoruz’ demişdi (5).
Bir nanobot olarak apoferritin molekülü içine yerleşdirilen bir mRNA ve belki başka bir parça, mesela lusiferaz ile, ve bu nanobotun milyarlarca insana uygulanmasının temin edilmesi ile yapılabilir mi? Bingo!
Optogenetik, magnetogenetik, sıvı kristalleşme ile hücreye uzakdan kumanda edilmesi ise başka bir yazı konusudur….
***
Gelelim işin dînî ve felsefî cephesine….
İnsanlar bilim putuna değil fıtrat icabı Allah’a inanmaya ve güvenmeye meyyaldir. Şeytan ve tarafdarları ise işte o fıtratı bozarak bezm-i elestte insana secde etmeyecekleri ve onu sapıttıracaklarına dair sözlerini yerine getirmek için çalışmakdadır. Bunu yapmak için de ellerindeki en mühim fıtrat bozucu immün sistemi ve endoteli allak bullak eden, kronik enflamasyona yol açan ‘pig gelatin’ gibi maddeler ihtiva eden aşılardır… Kalp gözü açık olmayanların görememesini de cenabı Allah ayetleri ile bize bildiriyor; onlar görmezler, duymazlar.
Fıtrat demişken aklıma geldi; Diyanetin (!) yayınına göre ‘Ebu Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre, Allah Rasulü (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Her doğan çocuk fıtrat üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar’. Daha anasının memesini emmemiş bebeye aşı yapmak şeytan ve tarafdarlarından başka kimin aklına gelir?
Aşılar hakkında senelerdir Allah rızası için efkâr-ı umûmîye dilim döndüğünce bilgiler vermeye gayret ediyorum. ‘Aşı Felsefesi’, ‘Genetik Çorba’ ve virüsler hakkında naçizâne yazmak istediğimi belirtmişdim (6). Bu yazı ile beraber ‘Zayıflatılmış mikrob’ yazımı da hasseten okumanızı arzu ederim.
COVID aşılarının yan etkileri konusunda fakirden daha yetkin kişilerin bilgilerine müracaaat edilebilir (7).
Daha evvel ki tesbitlerimizi güncelliğine ve isabetliliğine istinaden hatırlatıp devam edelim; Toplum bağışıklığı (herd immunity), 1933’de otuz yıl boyunca bu konu üzerinde çalışan ve o dönem için tek ve hala en tipik ve hâlâ geçerli örnek olan kızamık için Hedrich tarafından ilk defa tarif edilmişdir, ancak adamcağızın adı bile anılmaz (8).
Buna göre; bir toplumdaki fertlerin %68’i kızamık geçirmiş ise yeni vaka görülmez. Böylece, yeni kızamık salgını 2-5 yılda bir emzirme döneminden çıkmış çocuk nüfusu artdıkça tekrarlar. Kızamık herd immünitenin en tipik örneğidir, tamamı aşılanmış toplumlarda bile salgın yapar, ancak döngü süresi uzar, çünkü aşı hakikaten virüsün toplumdaki dolaşımını kısıtlar. Çılgınca aşı yapılmasını istemelerinin yegâne dayanak noktası da budur.
COVID için hiç bir ön immünolojik değerlendirme yapılmaksızın, üstelik hastalığı geçiren kişileri de aşılayarak ve insanları belki de bilerek kobay yaparak çok büyük bir yanlış yapılmakdadır. Buradaki en mühim ahlâkî sorun ise insanların büyük kısmının kobay olduklarının farkında bile olmamalarıdır.
Aşı olan kişilerin önümüzdeki senelerde aynı virüs ve mutantlarına ve yeni ÜRETİLECEK koronavirüslere karşı en korumasız grubu teşkil edeceğini zannediyorum. Bu sebeple tekrar hatırlatıyorum;
AŞI İLE HİÇ BİR ZAMAN NATURAL VE ÇAPRAZ (HETEROSUBTİPİK) TOPLUM BAĞIŞIKLIĞI TEMİN EDİLEMEZ.
Bir solunum yolu virüsünden maske ve mesafe ile korunmak imkansızdır. Toplumun büyük kısmı bir yıl içinde bu virüsle şu veya bu şekilde karşılaşmış ve tabii bağışıklık gelişdirmiş olmalıdır. Bu sebeple, Dr. Yıldız’ın tesbitinin doğru olduğu kanaatindeyim (9). Bu durum, İsveç’in BAŞARI ile sürdürdüğü herd immünite politikasında açıkça ve HÂLÂ görülmekdedir (10).
BİR SOLUNUM YOLU VİRÜSÜNE KARŞI YAPILACAK YEGÂNE MÜDAFAA, ONUNLA KARŞILAŞMAK VE ONU MAĞLUB ETMEKDİR.
Aşılayarak hasta olunmayacağını, bulaşmanın önleneceğini iddia eden otorite, bu iddialarından mecburen (!) vazgeçmiş ve artık sadece hastalığın ağır geçirilmesinin önleneceğini söylemekdedir. Ancak, bu iddia da yanlışdır. Aynı adî gripde olduğu gibi, aşılanan kişilerde yeni mutasyonlar ilerdeki mevsimsel sirkülasyonlarda daha ağır geçirmeye sebeb olacakdır. Yeni ve iyi bir araştırma bu iddiamızı teyid etmekdedir (11).
Bu bakımdan Diyanet’in içindeki kime muhtemelen ‘mabedci’ bir klik ‘orucu bozmaz’, ‘Aşı yapdırmamak kul hakkıdır’ diyerek siyasi otoriteyi de hatalarına ortak etmişdir.
Yukarda ifade etdiğim mücadeleyi kazanamayanların yükünü gayr-i kabil-i kıyas, kan, su ve diğer yollarla bulaşan veba gibi hastalıklarla bir tutarak diğer bîgünah insanlara yüklemek caiz olamaz.
Gazâlî’nin islam düşmanlarının, satanistlerin en sevmediği kişilerin başında gelmesinin, kötülenmesinin sebebi de ilmi metodolojiyi, akıl ve mantığın ehemmiyetini bize akdarmasıdır. Dolayısı ile, Akıl ve mantığa, hayatın akışına uymayan bilimsel araşdırmalar ÇÖPDÜR.
Kâinatdaki her şey binary (ikili) sistemle yani, 1 (arabcası vahid) ve 0 (=var ve yok) yani matematik ile ifade edilebildiğine ve bütün bilgisayarlar da bu sistemle çalışdığına, 1 ve/veya 0 sistemi ile çalışan kuantum bilgisayarları ile de sanal gerçekliğin gerçekden ayırt edilemez hale getireceği (in silico) de göz önüne alındığında yüce kitaptaki şu ayetleri hatırlatmak lazımdır;
Allah şeytanı lânetlemiştir, o da “Kullarından belli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara kaptıracağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler” demiştir (Nisa 118-119).
Her canlı ölümü tadacak ve sonunda dönüp huzurumuza geleceksiniz (Ankebut, 57).
Son söz bilimcilere; Ya tanrı varsa?!
(1) https://www.yenisafak.com/yazarlar/yusuf-kaplan/insan-ozgurlugunu-yitirdi-hiz-haz-ve-araclarin-kolesi-simdi-2058752
(2) https://en.wikipedia.org/wiki/Central_dogma_of_molecular_biology
(3) https://en.wikipedia.org/wiki/Human_Genome_Project
(4) https://www.ncbi.nlm.nih.gov/genome/?term=human
(5) https://youtu.be/AHB2bLILAvM
(6) https://ahmetrasimkucukusta.com/2021/03/28/misafir-yazar/zayiflatilmis-mikrop-asi-yani/
(7) https://articles.mercola.com/sites/articles/archive/2021/06/06/stephanie-seneff-covid-vaccine.aspx?ui=abcef0cb900b82646ebd37fa636a04e4e902f8582dd01c378bd7d29d6073e004&sd=20201114&cid_source=dnl&cid_medium=email&cid_content=art2HL&cid=20210606&mid=DM898000&rid=1176002817
(8) Hedrich AW. Monthly estimates of the child population ‘suscepti-ble’ to measles: 1900 – 31, Baltimore, MD. Am J Hygiene1933; 17:613–36.
(9) https://ahmetrasimkucukusta.com/2021/03/26/etibba-diyor-ki/toplumun-yuzde-50si-kitle-bagisikligi-kazandi/
(10) https://en.wikipedia.org/wiki/COVID-19_pandemic_in_Sweden ‘all cause death 2015-2020 tablosu
(11) https://ahmetrasimkucukusta.com/2021/06/13/yazilar/tip-yazilari/kovid-asisi/varyantlar-antikorlardan-nasil-kaciyor/
“Bu yazı Gerçek Hayat Dergi’nin 1069. sayısında yayınlanmışdır”.