DAHİLİYECİMİ İSTİYORUM

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
Dahiliyeci Küçükusta

Geçen gün Medimagazin’ de “Tıp öğrencilerinin iç hastalıklarıyla ilgili görüşleri değişti” başlıklı bir yazı vardı.

Archives of Internal Medicine” dergisinin 25 Nisan 2011’de yayınlanan sayısında yer alan bir makalenin haberleştirildiği yazıda özetle söylenen şu: 

“ABD’de dâhiliyede uzmanlık yapmak isteyen tıp öğrencisi sayısı azaldı. 1990’da dâhiliye alanında uzmanlık yapmak isteyen öğrenci oranı yüzde 9 iken, 2007’de bu oran yüzde 2’ye düştü.”

Halinden hiç de memnun olmadığı ifadesinden belli olan iç hastalıkları uzmanı Dr. Erkan Cüre bu habere şu yorumu göndermiş: 

“Bu performans sistemi dahiliyeyi bitirdi. Dahiliye uzmanı hastanenin en çok çalışan en ağır hastalarına bakan en az dönerini alan gece acile mekik dokuyan kişisidir. İsteyen varsa hala yazsın dahiliyeyi. Biz de pişman olduk ama vakit geçti.”

Durum ülkemizde nasıldır bilemiyorum ama bu satırları okuyunca olaya çok başka bir boyuttan bakan “Dahiliyecimi istiyorum” başlıklı yazımı hatırladım:

Dahiliyecimi istiyorum 

Tıp bilimindeki baş döndürücü gelişmelerin birçok olumlu yönleri olmakla birlikte, kaçınılmaz olarak bazı olumsuzlukları da var.

Bir taraftan tomografiler, MR’lar sayesinde vücudun herhangi bir organındaki, henüz hiçbir belirti vermeyen milimetrik tümörler saptanabiliyor.  

Anjiyo ile kalbin veya beynin hangi damarının ne kadar daralmış olduğu belirlenebiliyor ve ameliyata gerek kalmadan bu damarı açmak ya da genişletmek mümkün olabiliyor.

Anne karnındaki bebeğe cerrahi bir girişim uygulanabiliyor. 

Bardak dibi kalınlığında gözlük camı ile ancak görebilen hastalar, lazerle dürbün gibi gözlere sahip olabiliyorlar. 

Bütün bunlar hep tıptaki gelişmelerin, teknolojideki ilerlemelerin ve uzmanlaşmanın getirdiği avantajlar. Belirli bir organın, hatta sadece belirli bir hastalığın uzmanı olan hekimler, elbette o konuda çok daha fazla bilgiye, tecrübeye ve maharete sahip oluyorlar.

Her organın uzmanı var

Günümüzde, artık her organın bir uzmanı var: Böbreklere nefrologlar, karaciğere hepatologlar, kalbe kardiyologlar, kansere onkologlar, kan hastalıklarına hematologlar, mide ve bağırsaklara gastro-enterologlar, akciğerlere pnömologlar, romatizmaya romatologlar… bakıyor.

Hatta bunların bile alt grupları var. Meselâ, pnömologlar yani akciğer hastalıkları uzmanlarının bazıları sadece astımla, bazıları sadece tüberkülozla, bazıları sadece kanserle, bazıları sadece zatürree ile ilgileniyor, diğer akciğer hastalıklarına karışmıyorlar.

Oysa geçmiş yılların ‘dahiliyecileri’ çok fazla tahlile gerek bile duymadan, tansiyondan kalp krizine, romatizmadan anemiye, astımdan zatürreeye, hepatitten gastrite, diyabetten böbrek yetersizliğine kadar her türlü hastalığı hem teşhis ve hem de tedavi ederlerdi.

‘Hariciyeciler’, yani cerrahlardan ise kaçan kurutulurdu. Aldılar mı bisturilerini ellerine, apandisitten ülsere, kırıklardan çıkıklara, hemoroitten safra taşına, kıl dönmesinden kansere bulduklarını keserler, biçerler, dikerlerdi.

Göz doktorlarının da çeşitleri var 

Durum, organları ilgilendiren uzmanlıklarda da farklı değil, hatta daha bile kötü. Meselâ, eskiden bir göz hastalıkları uzmanı her türlü göz hastalığına bakar, teşhisini koyar, ilacını, damlasını veya gözlüğünü, lensini verir, gerekiyorsa ameliyatını da aslanlar gibi yapıverirdi hastasının.

Ama bugün öyle değil, göz doktorlarının kendi içlerinde bir sürü alt uzmanlık dalları var artık. Kimi retinacı, kimi kataraktçı, kimi glokomcu, kimi şaşılıkçı, kimi lazerci, kimi lensçi, kimi korneacı…

Üstelik de, retinacı katarakta karışmıyor, korneacı glokomdan anlamıyor, lazerci üveite şaşı bakıyor. Gelecekte sağ göze, sol göze bakan uzmanlar bile türeyebilir, şaşırmayın.

Onun için gözünden bir sorunu olan şöyle gönül rahatlığı ile bir göz hastalıkları uzmanına gitmeye çekiniyor, çünkü glokomu olanın lazerciye gitmesi ile üroloğa gitmesi arasında fazla fark kalmamış durumda.

Aşırı uzmanlaşmanın olumsuzlukları 

Bu ‘aşırı uzmanlaşma’ birçok soruna da yol açabiliyor. Meselâ, bir yüksek tansiyon hastası elinde tomar tomar tahlillerle, röntgenlerle doktor doktor dolaşmak zorunda kalıyor.

Önce hipertansiyoncuya gidiyor. Yüksek tansiyonun kalbini etkileyip etkilemediğinin anlaşılması için bir kardioloğun, beyninde hasar yapıp yapmadığının belirlenmesi için de bir nöroloğun, hatta bazen bir nöro-şirürjiyenin kapısını çalması gerekiyor. Şekeri için diyabetçiye, diyetinin düzenlenmesi için bir diyetisyene görünmeden de olmuyor. Tansiyon hapı öksürük yaptığı için akciğerciye, midesine dokunduğu için de bir gastro-enteroloğa uğraması şart oluyor.

Her gittiği doktor da, ultrasondan akciğer fonksiyon testlerine, eforlu elektrodan talyum sintigrafisine, şeker yüklemeden tiroit fonksiyonlarına dizi dizi tahliller istiyor.

Bu gidiş gelişlerde, kuyruklarda beklemelerde başına herhangi bir kaza gelip ortopedi veya acil cerrahiye gitmesi gerekmese bile, sonunda bir psikiyatrist konsültasyonu kaçınılmaz oluyor.

Hadi, gelin de dahiliyeciyi aramayın.

KAYNAKLAR

http://www.medimagazin.com.tr/ana-sayfa/dis-haberler/tr-tip-ogrencilerinin-ic-hastaliklariyla-ilgili-gorusleri-degisti-1-76-34728.html

http://archinte.ama-assn.org/cgi/content/short/171/8/744

Yazı için 15 yorum yapılmış:

  1. Tuna Erinçler dedi ki:

    Hastaların kendi başlarına ve akıllarına estiğince doktor doktor dolaşmaları yerine aile hekimleri tarafından yönlendirilmeleri bu karmaşayı büyük ölçüde önleyebilir. Ancak aile hekimliği sistemini uzun yıllardan beri hem hastaları hem de hekimleri mutlu edecek şekilde yürüten ülkelerde aile hekimleri bizdeki gibi devlet memuru olmayıp hepsi de serbest çalışan hekimlerdir ve hasta aile hekimini kendi seçer.

  2. ge (dr)06/05/2011 07:47:24

    periferde çalışan dahiliyecileri bir görseniz arkanıza bakmadan kaçarsınız. eskiler eskide kaldı.

  3. dr hasan (dr)06/05/2011 08:59:35

    arkdaşlar tıbbıb geldiği şu noktada artık üst ihtisaslar devlet hastanelerine inmişken dahiliye uzmanı gibi çok genel bir kavram aynen genel cerrahi… devamı »
    arkdaşlar tıbbıb geldiği şu noktada artık üst ihtisaslar devlet hastanelerine inmişken dahiliye uzmanı gibi çok genel bir kavram aynen genel cerrahi gibi bir müddet sonra iflas edecektir. artık dünya tıbbı özele inmekte, branşlar alt branşlara ayrılmaktadır. dahiliye branşıda değişime uğramak zorundadır…. saygılarımla

  4. umumi şirurji (dr)06/05/2011 09:42:45

    bu performans sistemi cerrahi branşları bitirip girdikleri stres ve riski hiç eden buna karşılık reçete yazan repete yapan dahiliyeci anlyışını ihya… devamı »
    bu performans sistemi cerrahi branşları bitirip girdikleri stres ve riski hiç eden buna karşılık reçete yazan repete yapan dahiliyeci anlyışını ihya etmiştir. Şu ana kadar çalıştığım 4 hastanede de dahiliyeceler en üst sırada yer almışlardır. İZin aldıkları günler repeteleri odama geldiğinde neyiniz var deyince ‘ilaç yazdıracaktık’,’rapor bittiydi’gibi bize arada bir böyle hastalar gelmezki hepsini muayene etmek durumundayız diye düşünürüm. Şimdi lütfen yalan mı dediklerim?

  5. hüseyin cevahir (uz.hekim-dahiliye)06/05/2011 10:30:56

    Oartalık toz duman olunca sorunu tanımak kolay olmuyor. Bakanlığın zaten ne yaptığını anlayabilene aşkolsun. Hekim kıtlığı olan bir ülkede bir allergolog… devamı »
    Oartalık toz duman olunca sorunu tanımak kolay olmuyor. Bakanlığın zaten ne yaptığını anlayabilene aşkolsun. Hekim kıtlığı olan bir ülkede bir allergolog bile (küçümsediyimden değil) 8 yıllık uzmanlıktan sonra allerji uzmanı oluyorsa bu eğitimi sorgulamak lazım. En basit bir hastalık için bile üst ihtisaslı hekime (bu da bizim uydurmamız)yönlendirme…ve ortalıkta bir dünya abuk subuk tanılı bir tomar tetkikle dolaşan hasta ordusu (çünkü ne dinleyen var, ne kafa yoran ne de eski tetkiklere bakan ne de takip eden).Dahiliye üstü uzmanlaşmış meslektaşların belirli merkezlerde gerçekten ihtiyacı olan ve yapmaları gereken işi yaptıkları zaman faydalı olabilir (bir esansiyel hipertansiyonu nefrolog, kardiyolog yada endokrinolog un tedavi etmesi şart değil, bir diyabeti bir gastriti…bunları hatta pratisyen hekim arkadaşlar rahatlıkla tedavi edebilirler. Dahiliye ise bir sentez, tanı, yönlendirme takip ve sistemik hastalıklar branşıdır.Burada dahiliyecilerin de kendi branşlarının kıymetini bilmeleri lazım. Genel dahiliye ayrı bir bakış açısı ayrı bir uzmanlık dalıdır bir branşın yanı değildir. Hastaya genel bakma kültürü geniştir. Bugün yeni açılan tıp fakültelerinin çoğunda genel dahiliye servisi ve hocası yoktur (eskilerin hepsinde çok iyi oturmuş genel dahiliye servisleri ve kıymetli hocaları bulunmakta, Çapada Cerrapaşada, bunlar herhalde eski kafa).Aşırı uzmanlaşmaya taraf olan sistem bir süre sonra bertaraf olur

  6. hikmet yılmaz (doktor)06/05/2011 10:52:01

    Bu yazıyı okuyunca insanımızın ve bütün insankığın teknolojiden ne kadar çok zarar gördüğünü bir kez daha anlama imkanı buldum.
    Aslında her teknolojik gelişme… devamı »
    Bu yazıyı okuyunca insanımızın ve bütün insankığın teknolojiden ne kadar çok zarar gördüğünü bir kez daha anlama imkanı buldum.
    Aslında her teknolojik gelişme insanların yaşamını daha da kolaylaştıracağı yerde daha da karmaşık hale getirebiliyor. Her şeyde olduğu gibi tıbbi alanda ki teknolojik gelişmelerde insanımızı sömürme aracı olarak kullanılıyor. Bugün insanlık teknoljik araştırma ve gelişmelerle haksız bir yarışın içine sokulup sömürülüyor. Çünkü her yenilik kısa süre sonra sanki ihtiyaç varmış gibi bir başka yeniliğe kendi yerini bırakıyor ve kısa sürede demode oluyor.
    İnsanlar da her yeniliğe sahip olmak için bütün kazancını bunlara yatırıyor.
    Tıp alanında da çok geçmeden her hastalığın bir doktoru olacak ve insanlar doktor kapılarında dönüp duracak. Şu anada bile bu çok belirgin bir şekilde görülmeye başladı.
    2010 Yılında ülkemizde poliklinik sayısı 524 milyon olmuş. Sayın bakanımız bu durumu yere göğe sığdıramıyor.
    Hasta sayısının,poliklinik sayısını artması kimi sevindirir elbetteki bu alandan parakazanan sektörleri memnun eder.
    Bu gidişe dur demenin vakti geçmektedir. yakında insanlara takılacak chipler aracılığıyla doktora da gerek kalmadan robotlarala,bilgisayarla hastalıklar tespit edilip tedavileri yapılır.
    Makinalaşan,robotlaşan, insani değerlerini kaybeden insanlığa hayırlı olsun

  7. MEHMET DAVUT TOKLU (ÇOCUK HASTALIKLARI UZMANI)06/05/2011 11:05:45

    Her ne kadar “dahiliyeci” kavramı “pediatri” yi kapasa da bir kez daha çocuk hastalıkları uzmanlarını hatırlatmak istiyorum.Performans sisteminin bir sonucu olarak Türkiyede tıbbın “marabaları” olduk. bu kadar yoğun çalışmayla aile hekimlerinin yarısı civarında toplam ücret alan çok pediatrist arkadaşım var. Pediatri uzmanı olmak isteyen gençlere duyurulur

  8. İD (Dr.)06/05/2011 11:06:53

    TIP EĞİTİMİ 10 YIL OLMALI(SON 4 YILI MAAŞLI) VE TÜM HEKİMLER AİLE HEKİMİ OLARAK UZMANLIK DİPLOMASINI ALMALIDIR.BUNUN ÜZERİNE DAHİLİYE VE PEDİATRİDE YAN DAL UZMANLIĞI YAPILMALIDIR.BUNUN DIŞINDAKİ UZMANLIKLAR İÇİN 6 YILIN BİTİMİNDE SINAV KONULMALIDIR

  9. Dr. Jane Doe (doktor)06/05/2011 11:13:37

    Dr Hasan, yanılıyorsunuz. En değerli branşlar ”Genel” branşlardır. Şu anda aşırı ihtisaslaşmadan dolayı ABD’de genel cerrah sıkıntısı çekilmektedir. Adam, ”benim ailem var, ben nöbet istemiyorum, bıçaklanma geldi, pankreasında mı, midesinde mi, kolonda mı, vena cavada mı birşey var, nasıl çıksam tek başıma içinden, açsam mı-açmasam mı, yatırsam mı*- yatımasam mı” diye düşünmek istemediğinden, neredeyse ”egzosçu, kaportacı, camcı” gibi yani parçacı gibi çalışıp sadece bir alanda bir konuya, o da meme cerrahisi gibi nispeten az yorucu bir konuya hakim olmak istiyor. Yakın zamanda ”genel” cerrah bulmakta zorlanılacak. Dahiliyeci de aynı şekilde. En kıymetli doktorlar ”genel”den anlayan, hemodinami ile konjunktiviti, psöriasis ile miyokard enfarktüsünü, anal fissür ile aortoenterik fistül kavramını bir potada eritebilmiş , aklı fıldır fıldır çalışan, acaba? sorusuna durmadan hergün yanıt arayan ve beyni bu şekilde dinç kalan doktorlardır. Değerleri, yok olduklarında anlaşılacaktır.

  10. ky (dr)06/05/2011 11:31:18

    Hastalar parapuan

    Sağlığı koruma ve hastalıkları önleme yerine, para getiren tıbbi işlemlere odaklanan performans anlayışı, sağlığın önündeki en büyük engel.
    Herkesi hasta, hastayı müşteri, doktoru da esnaf olarak gören bu sistem, sağlığın önünde bir duvar gibi duruyor. Sağlığa kavuşmak bu yüzden parasal engellerle dolu bir yarış. Bu engele takılanlar için sağlık, hastalık çölünde Leyla gibi bir serap.
    Hastayı müşteriye indirgeyen bu yeni anlayış, korku tüneline sokulan müşterilere satılık hastalıkları dayatıyor. Hekimlik sanatı da sanat olmaktan çıkarak alışveriş merkezleri gibi dev hastanelerde seri imalata geçen konfeksiyon işine dönüşüyor. Sevilen, sayılan ve kutsal bir otorite gibi duran hekim algısı artık yok! Hekim yüzünüze değil bilgisayarın ekranına bakarken sizinle değil performansla ilgileniyor. Soğuk makinaların içinde, bilgisayarların teşhis ve tedavisine sunulan, ölçülüp biçilen, performans borsasında işlem gören hastalık dünyasında yaşıyoruz. Sağlık ise paranın gücüne göre alınıp satılan tüketim malzemesi oldu. Sosyal güvenlik kurumunun paket programına giren hastalar, bu borsada ödenen para kadar hizmet alabiliyor. Hastanelerin sağlıksız salonlarında ‘sıradaki gelsin’ komutuyla harekete geçen hastalar, AVM’lerde alışveriş krizine girmiş müşteriler gibi köşe bucak şifa ararken geçim derdine düşen doktorlar, hastaları parapuan olarak görüyor. Koyun can derdinde, herkes yüksek puan peşinde.
    Bu hastalıklı ortamda sağlık olur mu?
    Hastayı parapuan olarak gören bu sistem, hekimin iyileştirici gücünü de paranın gücüne devrediyor. Paranın karşılığı ise her zaman sağlık olarak dönmediği için, müşterinin hekime olan saygı ve güveni sarsılıyor. Örneğin yaygın kanser olan hasta bir servet ödese bile iyileşemeyince, verdiği paranın karşılığını alamadığı için doktora karşı tepki gösteriyor. Müşteri haline getirdiği hastayı kışkırtarak çatışma ortamı yaratan bu anlayış, iki tarafı mahkemelik hale getiriyor. Amerika’da hekimler kendilerini korumak için aldığı ücretin önemli bir kısmını sigortaya harcıyor. Hastalar ise, hastalıkları önlemek ve sağlığını korumak için değil, hasta olduktan sonra tedavi olabilmek için milyarlarca doları özel sigortalara ödemek zorunda. Artan sağlık harcamaları ise, kar etme telaşında olan sigorta şirketlerini hastalarla mahkemelik hale getiriyor. Türkiye’de de bu süreç başladı. Hekime şiddet ve tazminat davaları hızla artıyor. Bu hastalıklı ortamda sağlık olur mu?
    Daha fazla kar etmek hırsıyla her alana yayılan bu anlayış, sağlığımızı yarış pistine çevirirken sağlık çalışanlarını da para hırsıyla koşturulan yarış atı yapıyor. Bu yarışta kullanılan ‘Performans’ adı verilen gavur icadı kırbacın amacı, sağlık sektöründe trilyon dolarlık küresel değirmeni döndüren bu yorgun atları koşturmak. Hedefi ise ilaç ve teknolojinin üretim dağlarını öğütmek. Bu değirmen, gerçekte hastalıkları değil sağlık ve hayatımızı öğütüyor. Uygulandığı her yerde hasta sayısını ve ölümleri azaltmıyor, aksine artırıyor.
    Performansla hastalıklar azalmıyor tam tersine artıyor.
    5 yıllık sonuçları açıklanan ‘Vasküler Risk’ araştırmasına göre, son 5 yılda stent ve baypas ameliyatı için hastaneye yatış oranı % 90 artarken, kalp krizi ve inmeye bağlı ölümler % 270 artmış bulunuyor. Kalp yetmezliği oranı ise HAPPY isimli araştırmaya göre, dünya ortalamasının 3 katına çıkmış, yani dünya ve olimpiyat şampiyonu olmuşuz haberimiz yok.
    Birazcık aklı ve mantığı olan herkes şu soruyu sormaz mı? Milyarlarca dolara mal olan bu tedavilerin amacı kalp krizi ve inmeye bağlı ölümleri azaltmaksa, bu astronomik artışın nedeni nedir? Burada bir çelişki yok mu? Tedaviler artarken ölümler ve hastalıklar azalmıyor tam tersine inanılmaz derecede artıyor. Peki niye tedavi oluyoruz? Hastalıklar salgına dönüşsün diye mi? Obesiteden hipertansiyona, diyabetten kalp yetmezliğine yeterince salgına dönüşmedi mi? Bu ortamda parapuanları asistana yazsan ne olacak, hocaya yazsan ne olacak. Koyun can derdine kasap et derdinde. Başına geçirilen hastalık çuvalını sorgulamayan başka bir ülke var mı? Sağlık ve hayatımızın kilitlendiği karakutunun şifrelerini kim çözecek? Yazının devamı: Bilimsel kanıta dayalı rapor. http://www.kemalyesilcimen.com

  11. evolver (genel cerrah)06/05/2011 12:19:07

    “Hariceyeciden kaçan kurtulurdu” çok doğru ve yerinde bir tespit.Yeni performas sistemi ile birlikte yapılan girişimlerde göz önüne alındığında hakikaten insanlar kaçmasın da ne yapsın…..
    Malpractice yasaları ve avukatların hastane koridorlarında doktor avlama isteği de doktorların bu gibi hastalıkların sorumluluklarını üstlerine almalarını engelliyor bence

  12. RCK (doktor)06/05/2011 12:46:32

    Teknolojiden hazzetmeyen beyefendi herhalde Çakmaktaşların Taşyatağı’na taşınacak. Bundan sonra buraya mesajlarını duman vasıtasıyla gönderir. Telefon kullanmasına gerek yok, nasıl olsa güvercinle mesajlaşır. İlaç olarak da gelen geçene ısırgan otu verir herhalde.

    Teknoloji insan hayatını kolaylaştırmaz; teknoloji insan hayatı için elzemdir. Teknolojiden mahrum olmak isteyenler, hala avcı-toplayacıların yaşadığı Pasifik adalarına taşınabilir. Biz kalan insanlar ise, teknolojiyi geliştirerek insanlara yardım etmeyi sürdüreceğiz ki, bugün çaresiz olarak kabul edilen hastalıklar gelecekte şifa bulsun

  13. Tip doktoru (C.p)06/05/2011 14:15:03

    Siz bir de cocuk psikiyatrisine bakın. Günde 60 tane cocuk, anne ve babasını dinle, hiçbirisi Recete degil, hepsi spesifik olarak size başvuran ilk hasta, tüm gelişim öyküsü onemli, ergenler daha cok vakit gerektiriyor, okuma- yazma, matematik testleri yap, en az 30 dk gerekli ama 15 dk vakit ayirabil, ama doneri unut

  14. onur aksal (uzman tabip)06/05/2011 21:22:05

    arkadas ne alakası var tasdevrıyle avrupada bıle hasta dahılıyeden sonra yandallara gıder sımdı tansıyonu sekerı ılk basamakta hafıf kardıyak problemlerı akcıger grafısıne bakamıycakmı lutfen mantıklı olun teshıs konup ılkbasamak tedavısı yapılmıs hastanın yandal uzmanına gıtmesımı daha mantıklı ve ucuzdur yoksa kapı kapı gezmesımı?Yandalcılar sımdı köpurucek ama mantıklısı budur.Aile hekımlıgı recete yazma mercıdır halen ama dahılıyecıler hastaya tanı ve tedavı uyguluyabılır aıle hekımlıgı guclendırılene kdr genel dahılıye uzmanlıgı hastanelerde ve halksaglıgı merkezlerınde genısletılmelıydı saygı ve sevgılerımle .

  15. dr.s.can (doktor)06/05/2011 23:34:01

    genel dahiliye kavramı giderek körelmektedir.bu gelecekte türk sağlık sisteminin çöküşündeki ana faktör olacaktır. mutlaka yan dallar olmalıdır ancak herkesi yandalcı yapar piyasada dahiliyeci kalmazsa hastaların erken tanı ve tedavilerinde ciddi bozukluklar olacak. unutulmamalıdırki hastalıkların çoğunluğu kronik ve bunların çoğuda sistemik emarelerden oluşmaktadır. örnek diabeti olan bir hastayı endokrinci k.ş ini nefropatisi için nefrolog kvh için kardiyololog vs en baştan takip edecem derse vay hastanın haline birde hasta nasıl anlayacak nereye takip olacağının. günümüzde kardiyologlar zaten angiolog ekolog gibi çalışmakta sistemik yaklaşımları çoğunun sıfırdır. kardiyojenik şoktaki prerenal azotemiye nefroloji konsultasyonu isteyecek kadar sistemik yaklaşımdan uzak olabilmekteler.
    aslında genel olarak şuan için uygulanacak çözüm sevk zincirinin iç hastalıkları kademesinden başlayarak yandallara uygulamaya başlamaktır. kanser şüphesi olan bir hastanın tanısını dahiliye koyar patolojisine kadar neticelendirir ve onkolojiye sunar. diğer kronik hastalıklar içinde böyledir. nefrolog dializ hastalarını takip eder uç vakaların tanılarıyla ilgilenir transplantasyon aşamasında işini yapar vs vs her üre kreatin yüksekliğine bakmaz. gasroenterolog kronik hepatiti takip eder hasta kronik hepatit oldumu olacakmı diye takip yapmaz. her karnı ağrıyana bakmaz. örnekleri çoğaltmak mümkün. sistem bu şekilde oturtulmazsa gelecekte vay halimize

Siz de yorumunuzu paylaşın: