ÜMİT BOYNER İŞADAMI MI, İŞKADINI MI?

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Bugünkü Hürriyet gazetesinin manşetinde Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner’ in resmiyle beraber verilen “Diyalogla çözülür” haberi yer alıyor.

Haberin ayrıntılarına girmek, siyasi yorum yapmak ve züccaciye dükkânına girmiş fil gibi gene “çarşıyı karıştırmak” istemiyorum.

Bu haberden yola çıkarak dilimizle ilgili birkaç hususa dikkatinizi çekmek istiyorum:

BİR: Haberde “işadamları” tabirinin birleşik yazılmış olduğunu görüyoruz. Bence doğrusu da budur ama Türk Dil Kurumu elektronik sözlüğüne göre bunun “iş adamı” şeklinde ayrı yazılması gerekiyor.

Bu mantıkla son günlerde tartıştığımız “bilim adamı” tabirinin de bileşik yani “bilimadamı” şeklinde yazılması icap eder. Oysa bu hemen her yerde bilim adamı şeklinde yazılıyor; ben de hep öyle yazıyorum.

Bu belki biraz da bilgisayarlardan kaynaklanan bir mesele çünkü bilgisayar yukarıda bileşik yazdığım “bilimadamı” kelimesini hemen ikiye ayırdı.

Bu iki kelimeyi zorla birleştirmeye kalktığımda ise o kelimenin altını kırmızı ile işaretleyerek beni uyardı. Tabii siz yazıda göremeyeceksiniz ama şu anda ekranımda “bilimadamı” kelimelerinin altları kırmızı ile işaretlenmiş durumda.

İKİ: Türk Sanayici ve İşadamları Derneği’ nin akronimi yani kısaltması olarak “TÜSİAD” yazılıyor. Bu kısaltma her kelimenin ilk harfinden türetildiğinden kısaltmanın da “TSİD” olması gerekiyor ama okuma kolaylığı ve kulağa hoş gelmesi bakımından araya ilk harfler dışında serpiştirmeler yapılabiliyor.

Buna göre derneğin kısaltması TÜSİD olabilirdi. Acaba TÜSİD daha önce başka bir derneğin kısaltması olarak seçilmişti de onun için mi bu yola gidildi diye düşündüm. Google’ da araştırdım böyle bir kısaltmaya rastlayamadım.

Kısaltmayı TÜSİAD olarak aldığınızda, işadamı kelimesinin sanki ayrı yazılan “iş adamı” şeklinde olduğunu kabul etmek gibi bir durum ortaya çıkıyor.

Bu çelişkinin ortadan kaldırılması için Türk Sanayici ve İşadamları Derneği’ nin kısaltmasının “TÜSİD” olması veya TÜSİAD kısaltmasında ısrar ediliyorsa o zaman da derneğinin adının rk Sanayici ve İş Adamları Derneği şeklinde yazılması doğru olurdu.

ÜÇ: “Bilim adamı” tabirinden hoşlanmayan pek çok kadın olduğuna göre, TÜSİAD Başkanı olarak Ümit Hanım’ ın “işadamı” kelimesinden rahatsız olup olmadığını ve derneğin adının değiştirilmesini düşünüp düşünmediğini doğrusu merak ediyorum.

Mesela “Türk Sanayici, İşadamları ve İşkadınları Derneği” gibi bir isim için ne der acaba?

Dilim dönmüyor

Aynı gazetenin Cumartesi ekinde Savaş Özbey de “Dilim dönmüyor” başlıklı yazısında diyor ki:

“Akademisyenler, dilbilimciler Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta’ nın “bilim kadını olmaz, o zaman ben de bilim travestisiyim” açıklamasını tartışadursun… Ben bu siyaseten doğruculuk topuna hiç girmeden şu sorularla aradan çekileceğim.

O zaman ‘insanoğlu’ sözcüğünü de ‘insanoğlu’ ve ‘insankızı’ diye ikiye mi ayırmak lazım? Hepsine topluca ‘insan evladı’ desek durumu kurtarıyor muyuz?”

Not: Bilgisayar insankızı kelimesine fena bozuldu; altını kırmızı ile çizdi gene.

Gelelim neticeye

Ben Ümit Boyner’ in işadamı kelimesinden rahatsızlık duyacağını hiç zannetmiyorum. Onun işini iyi yapma gayretindeki, çalışkan bir “işadamı” olmakla mutlu olduğuna inanıyorum.

İnsankızı kelimesine cevaz verecek kimse çıkacağına ise hiç mi hiç ihtimal vermiyorum.

Yazı için 4 yorum yapılmış:

  1. Cihat Şimşek – 27.06.2011 18:07
    Ellerinize sağlık Hocam. Bu mesele ile ilgili belki çok eleştiri aldınız ama işin aslı, sizin değil de sizi eleştirenlerin işi zor. Eleştirenlerin, yani bu yerinde tespitlerinizden memnun olmayanların herkesi tatmin edecek alternatif üretmeleri lazım. Sizi eleştirerek belki bu alternatifsizlik durumundan kurtulmaya çalışıyorlar. Boks maçında yumruk yiyip de sendeleyen boksörler kendilerine yumruk atana sarılıp zaman kazanır…Bu yerinde tespitlerle de de hafif bir şok yaşıyorlar. Ondandır bu eleştirilerle sarılma ihtiyacı. Bilim adamı-Bilim Kadını, İş Adamı-İş Kadını, İnsan oğlu-İnsan kızı…. Feminist tepkilerle her şeyi kadın-erkek ekseninde detaylandırma çabasına girenler bir ara Devlet Adamı terimini de düşünsünler. Belki buna da itiraz edip Devlet Kadını da olsun diyebilirler 🙂

  2. eren dedi ki:

    İŞ İNSANLARI

    Allah Teâlâ her şeyi yerli yerinde yaratmış ve hepsine bir vazife vermiş ve onunla mükellef tutmuştur. Varlıkların hepsi vazifelerini yerine getirirken hayatlarını normal olarak sürdürmekte ve her şey yolunda gitmektedir. Varlıklar kendilerine biçilen rolün dışına çıkınca alemde fitne ve fesat baş göstermektedir.

    İnsanlar için de belirlenmiş bir rol vardır. Hem kadın, hem erkek Allah’ın öngördüğü şekilde yaşamak durumundadır. İnsanın biyolojik ve fizyolojik yönü (yani maddi yönü) bu kurala uygun yaşarken, manevi yönde bunun dışına çıkarak müslümanca bir hayat yaşamamayı seçebilmektedir.

    Allah erkeğin ve kadının rollerini belirlemiştir. Kadın kadınlığını, erkek erkekliğini yapmak zorundadır. Birbirlerinin eksiklerini tamamlamaları için evlilik müessesesi devrededir. Böylece hayat müştereken idame ettirilir. Ancak zaman zaman gerek kadın, gerekse erkek karşı cinsin yapması gerekenler işleri de elinden geldiği ölçüde yapmak mecburiyetinde kalmıştır ve de yapmıştır. Normal olarak evin geçimini temin eden erkek iken, erkeğin ölmesi ve başka çaresi de kalmaması ile kadın çalışmak durumunda olmuştur. Ama bu durum arızidir. Müslüman kadınların dışarı çıkarken üzerlerine örtü almaları gerekliliği, kadının asıl ve normal yerinin yuvası olduğunu göstermektedir. Kuran da kadınların sıfatlarından bahsederken müslüman, mümin, muhsin, müttaki, sabreden, salih amel işleyen kadınlar veya bunların tersine inanıp amel ortaya koyan kadınlar olarak açılım yapılır. Allah’ın vahyine uygun bir hayat tarzını ortaya çıkaracak yönler övülür, imrendirilir, teşvik edilir.

    Şeytan ve dostları Allah’ın fıtratta yerli yerine koyduğu her şeyi yerinden oynatmaya veya yerlerini değiştirmeye, başkalarının rollerini çalmaya uğraşırlar. Bazı safdil müslümanlar da onlara uymakta ve aldanabilmektedir. Adam kestirip cinsiyet değiştirirken veya livata yaparken bu safdiller, “Bu durum onun kendi tercihidir, saygı duymak gerekir.” diyebilmektedir. Oysa müslüman bu onun tercihi de olsa işin aslını ortaya koyar, sapıklığa saygı duymaz, sapıklığı, Allah’ın yolundan ayrılmayı hoş görmez. Onların hayatlarına müdahale etmez, ama onları hoş da görmez.

    Süslenip püslenilen, cafcaflı albenili bir şekilde ortaya konulan tuzaklara kapılmamak gerekir. Onlar müslümanların kendilerine benzemelerini istemektedirler. “Bir yıl sen bizim ilahlarımıza tap, bir yıl da biz senin ilahına tapalım.’’ düşüncesi karşısında “Sizin dininiz size, benim dinim bana.” demekten başka yapılacak bir şey yoktur. Bir müslüman, ‘’Biz sizin türbanınıza karşı yapılan haksızlığa hayır diyor ve sizi destekliyoruz, siz de bizim eşcinsellerimize karşı yapılan insan hakları ihlallerini (!) destekleyin, bizi savunun!’’ diyenlere ‘’Hayır!’’ demelidir. Allah yar ve yardımcı olarak bize yeter! Onların oyunlarına kapılmayalım.

    Bir de müslümanları kadın hakları diye tuzağa çekmekteler. Kendini bu tuzağa kaptırıp da televizyon ekranında feryad u figan eden Müslümanlar(!) da var. Hem onların tezlerini savunup buna Kuran’dan deliller bulmakta, daha doğrusu bulmaya çalışmakta, hem de onların ağzını kullanmaktalar. Görünürde basit, “yapılsa ne olur” tarzında, mantıklı gibi de duran şeyleri kabullenmeleri çok yanlıştır. Müslüman hiçbir şekilde vahiy haricinde bir kaynaktan beslenemez. Ey kendini hümanist, feminist görenler veya laik, demokrat olduğunu kabul edenler, bunun normal olduğunu savunan müslümanlar(!)! Müslümana müslüman ismini Allah seçmiştir. Onun dışında başka bir tanımlamaya ihtiyaç yoktur. Başka tanımlar ve sıfatlara ihtiyaç hissedenler Allah’a eksiklik izafe etmektedirler. Allah’ın yaratmasını beğenmeyerek cinsiyet değiştirenleri hoş görüp “saygı duyarım” diyenler gibi olmayalım. Müslüman küfre ve küfredene saygı duymaz. Onun küfretme hakkına saygı duyar. Çünkü bu hakkı ona Allah vermiştir. Ama onun küfrünü hoş görmemiştir. Cehennemin cehennemlikleri hoş görmediği gibi…

    O zaman safdilliği bırakıp olanların ve olayların iç yüzünü görmeye çalışalım. Onlar tüm güçleriyle toplumun temeli olan yuvayı bozmakta, yuvayı yapanı yuva yapmaktan uzak tutmaya çalışmaktalar. Aile yapısı bozulan toplumlar yaşayamaz. Çünkü aile toplumu oluşturan hücrelerdir. Hücreler bozulursa oluşturduğu bütün elbet bozulacaktır.

    Kadını sokağa, dışarıya, kendini savunamayacağı ortama çekmekteler. Özgürleştirme adına. Çölde yaşamak için yaratılan bir hayvanı Sibirya’ya götürüp orada özgür yaşamasını istemek olur mu? Bu onun hayatının sonu demektir. Kadının önüne rol-modeller konmakta, allanıp pullanmakta, sözde ayakları üzerinde durabilmesi için oraya çekilmektedir… Sanki evinde senin ayakların üzerinde mi duruyor?

    Bu teşvik ve yönlendirme babından, içinde kadın geçen bütün tanımlardan kadını uzak tutma gayreti içindeler. Çünkü o tanımlar kadına kötü şeyler çağrıştırmakta, onu ezik hissettirmektedir. Çünkü kapasitesi ve gücü üstesinde bir şeyler istemekteler kadından. Kadın ise bunu yapamayıp ezilmektedir. Onlar da ezikliği örtmeye çalışıyorlar “bilim insanı” gibi genellemelere giderek.

    Öte yandan iş kadınları, iş adamları diye çok sıkı bir ayrım da yapıyorlar. Falanca Sanayici ve İş adamları derneğinin başkanı İŞ KADINI… Bundan hiç rahatsız olmuyorlar. Ama bilim adamı lafından rahatsız oluyorlar niye? Bu çelişki değil mi? Çünkü kişi ilmi çalışmalarının gölgesinde kalır. Önemli olan ortaya koyduğudur. Ortaya konulanlar tüm insanlara şamildir. Ama iş hayatında önemli olan rollerdir, kişilerdir, vitrindir. O yüzden iş kadını diye özellikle vurgulanır ve göğe çıkarılır. Ev kadını diye yerilen ve yerin dibine geçirilenlerin kendilerini ezik hissedecekleri bir gücü, iş kadınlığını onlara dayatıyorlar. Böyle olursan sırtın yere gelmez, güçlü kuvvetli olursun, ezilmezsin diye… İş kadınının yaptığı işin önemi yoktur. Onun toplumda bir yerlerde olmasıdır önemli olan. Bu konuda kadından yana ayrımcılık yapılmalıdır. Hiç iş insanı denir mi? İyi de niye bilim insanı diyorsun diye kimse sormuyor?

    Öte yandan cinsler içinde ayrım yapılırken cinsin kendisinden bahsetmek abestir. İngilizce konuşan insanlar, Arapça konuşan insanlar diye bir tasnif yapılmaz. Çünkü insandan başkası zaten konuşamaz. Doğru olan İngilizce konuşanlar, Arapça konuşanlar demektir. Ama İngilizce konuşan kadınlar diyebilirsin. Çünkü İngilizce konuşan erkekler de vardır. Salih amel işleyen kadınlar ve erkekler gibi…

    Bugüne kadar bilim adamı, devlet adamı, siyaset adamı, iş adamı, ticaret adamı, gönül adamı ve benzeri tanımlamalar rahatsızlık duyulmadan kullanılıyorken bugün özellikle bilim adamı ifadesi tedavülden kaldırılmıştır. Acaba bunun sebebi kadınların bu alanda bir varlık gösterememeleri midir? Bir tarih programında görmüştüm: İki erkek bilgileri ve birikimleri ile konuşurken orada niçin bulunduğunu anlayamadığım kadıncağız konuşmak adına ancak, diğerlerinin bir türlü bir Amerikalı gibi telaffuz edemedikleri bazı İngilizce kelimeleri telaffuz etmekle meşguldü. Diğer taraflarda arz-ı endam edebilmekte, yükselip bir yerlere gelebilmekte, gelemeyince kadın kontenjanını veya dişiliğini kullanmakta ya da birileri onu bir yerlere getirmekte… Mesela sesi yoksa da kıçını bacağını kullanarak büyük şarkıcı olanlar gibi… Oysa kol ve bacak göstererek bilim olmuyor. Bilimde sadece kendi bilgisi ile adından söz ettirebilmektedir. Bu yüzden oradaki yokluğu ondan bahsetmeyerek kapatılabilir.

    Ancak hiçbir şekilde sonuç değişmez. Nenemin bıyığı olsa dedem olurdu.

    18.11.2010

  3. Kevser dedi ki:

    Değişik bir yazı, hoşuma gitti,

  4. Sıtkı dedi ki:

    Bir de hayat adamı ve hayat kadını var ki hayat adamı çok makbul bir şeydir ama ya hayat kadını?

Siz de yorumunuzu paylaşın: