EVET, MODERN TIP SUÇLUDUR!
Dikkat: Yazının sonunda ek var!
***
Prof. Dr. E. Murat Tuzcu “Modern tıp suçlu mu?” başlıklı yazısında modern tıbba methiyeler düzüyor (1).
Ben de bir modern tıp mensubuyum.
40 senedir tıbbın içindeyim. O günden beri hâlâ ve hatta giderek daha çok okuyorum.
30 sene yüzlerce belki de binlerce öğrenciye modern tıp bilgi ve tecrübelerimi aktardım, hastalarımı modern tıp bilgilerimle muayene ve tedavi ettim, etmeye devam ediyorum.
Benim de “başım ağrıdığında” başvuracağım ilk ve tek adres modern tıptır, aksi düşünülemez bile.
Ancak bunlar, modern tıbbın kusurlarını, yanlışlarını, eksiklerini dile getirmemize onu acımasızca tenkit etmemize de engel olmamalıdır.
Endüstri, özellikle son 20 senede modern tıbbı tam manasıyla tahakkümü altına almış ve kimse kusura bakmasın tıp tıp olmaktan çıkmıştır.
Evet, insanları “tedavi eden” tıp artık insanları “hasta etmeye” başlamıştır.
Evet, modern tıp suçludur!
Önce Murat Hoca’ nın yazısını okuyun, sonra da modern tıbbı benim gibi görenlerin sözlerine kulak verin:
***
Richard Horton baş editörü olduğu Lancet’ de, “yayınlanan araştırmaların büyük bir kısmının tamamen hileli ve yanlış olmasa bile en iyimser yaklaşımla güvenilmez olduğunu” yazıyor (2):
“Bilimsel literatürün çoğu, muhtemelen yarısı, basitçe “doğru değildir”.
Tesiri şüpheli modaya uygun eğilimlerin izlenmesi takıntısıyla beraber örnek hacmi küçük, minicik etkiler, geçersiz analizler, çirkin çıkar ilişkileriyle kaygı veren bilim “karanlığa” doğru gidiyor.”
**
Bir başka önemli tıp dergisi New England Journal’ in editörlerinden Dr. Marcia Angell de Horton’ dan geri kalmıyor (3):
“Artık yayınlanan klinik araştırmaların çoğuna ve güvenilir hekimlerin veya otoriter tıbbi kılavuzların hükümlerine inanmak mümkün değil.
Hiç de hoşlanmadığım bu karara New England Journal’ de 20 seneden fazla editör olarak çalıştığım sürede yavaş yavaş ve istemeyerek vardım”.
**
Tıbbi dergilerde araştırma ve yayınların yozlaşması üzerinde çalışan ve makaleler kaleme alan Harvey Marcovitch de şunları dile getiriyor (3):
“Bir ilacın veya aletin faydalı olduğunu gösteren çalışmaların yayınlanma ihtimali negatif olanlara göre çok daha fazla.
Bunda editörlerin kısmen suçu var, esas sorumluluk ticari sponsorların.
İyi düzenlenmiş ama sonuçları iyi olmayan araştırmalar maalesef yayınlanma imkânı bulamıyor.”
**
Dr. Lucija Tomljenovic’ in sözleri de çok çarpıcı (4):
“Aşı üreticileri, ilaç şirketleri ve sağlık otoriteleri aşılarla birçok tehlikeyi bildikleri halde halktan sakladılar.
Bu bilimsel bir sahtekârlıktır ve suç ortaklığı bu uygulamanın bugün de devam ettiğini gösteriyor.”
**
Horton “Bilim en büyük zaaflarından birini ciddiye almaya başlaması iyi ama sistemi temizleyecek ilk adımı atacak kişi henüz hazır değil” diyor.
Tıp endüstrisinin yozlaşması belki de savaşların toplamının tehdidinden bile daha tehlikeli dünya çapında dev bir meseledir.”
**
William Reville de şunları yazıyor (5):
“Bilimde bir kriz olduğuna şüphe yok. Modern dünya bilimsiz olamayacağına göre bu kriz de mutlaka çözülmelidir. Bilimsel ilerlemenin büyük katedrali yani hakemli bilimsel literatür harap olmaya başlamıştır. Ya katedrali restore edeceğiz ya da katedralin harabesi ile karşı karşıya kalacağız.”
Gelelim neticeye
Modern tıbbın itibarı güneşe konmuş bir buz küpü gibi hızla eriyor.
Bir derdimiz, sıkıntımız, acımız olduğunda sığınacağımız liman elbette ki gene modern tıp olacak ama bu gidişle “yalancı çobandan” farkı kalmayacak.
Doğruyu söylediğinde inanan olmayacak.
Modern tıp en kısa zamanda aklını başına almadığı, endüstrinin oyunlarına karşı çıkmaya ve tahakkümünden kurtulmak için çaba göstermeye başlamadığı takdirde de bir namazlık saltanatına kavuşması gecikmeyecek.
Hocanın “Nasıl bilirdiniz?” sorusuna “İyi bilirdik” diyen tek bir Allah’ ın kulu bile çıkacağını sanmıyorum.
Kaynaklar
1.http://www.milliyet.com.tr/modern-tip-suclu-mu-/gundem/ydetay/2083384/default.htm
2.http://www.thelancet.com/pdfs/journals/lancet/PIIS0140-6736(15)60696-1.pdf
3.http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC2964337/
4.http://journal-neo.org/2015/06/18/shocking-report-from-medical-insiders/
***
EK 1 (5.6.2023): Yapay zeka programı tarafından bir araç, nörobilim ve tıp makaleleri üzerinde denendi. Sonuç ise içler acısı, % 30’u intihal veya uydurma çıktı. Chat GPT’den önce 2020’de yayınlanan 5000’e yakın makaleyi analiz eden yapay zeka programı % 90 doğrulukla sahte makaleleri tespit etti.
Ayrıca yayınlanan bu sahte makalelerin bir kısmı ciddi bilimsel dergilerde yayınlandı.
Yapay zeka aracı, yüzde 28’ini muhtemelen uydurma veya intihal olarak işaretledi.
Eğer 2020’de yayınlanan 1,3 milyon biyomedikal makalenin tümü için oranlarsak, 300.000’den fazlası işaretlenmiş olacaktı.
İşaretlenen bu makalelerden tümü sahte olmasa da şüpheli duruma düşen bu makalelerin ekstra incelenmesi sahte makalelerin bulunmasını kolaylaştırabilir.
Kırmızı bayrakla işaretlenen her 100 bayraktan, 63’ü gerçekten sahteyken 37’si orijinal çıktı.
Almanya’daki Magdeburg Otto-von-Guericke Üniversitesi’nden nöropsikolog Bernhard Sabel, çalışmanın arkasındaki yazarlardan biri ve de bir nöroloji dergisinin editörüdür.
O, diğerleri gibi, son zamanlarda sahte makalelerdeki artışla uğraşıyor. Ancak, Sabel bile programın ilk rakamları karşısında şok oldu. Science dergisine “İnanması çok zor” dedi .
Sabel ve meslektaşları dolandırıcılık faaliyetlerinden “makale fabrikalarını” sorumlu tutuyor. Makale fabrikaları kendilerini ‘akademik destek’ hizmetleri olarak faturalandırıyor, ancak gerçekte yapay zekayı seri üretim ve araştırmacılara sahte yayınlar satmak için kullanıyorlar.
Sahte makalelerin fiyatları 1.000 ABD Doları ile 25.000 ABD Doları arasında değişebilir. Bu çalışmaların kalitesi genellikle zayıftır, ancak köklü dergilerde bile hakem değerlendirmesinden geçecek kadar iyidir.
Yayıncılar, bunun itibarlarını zedeleyen ciddi bir sorun olduğunun farkındalar. Bilim adamları , soruna dikkat çekmek için yayınları kandırarak gülünç derecede sahte makaleleri bile kabul ettiler.
Bazen makale fabrikaları, yayıncılara sahte çalışmalarını kabul etmeleri için ödeme yapacak kadar ileri gider. Aslında, bir derginin editörüne bu türden istenmeyen bir e-posta, yeni çalışmayı harekete geçirdi.
Araştırmacılar, “Sorun hala küçük olarak algılandığından (tahmini 10.000 yayından 1’i), yayıncılar ve eğitimli topluluklar redaksiyon, akran değerlendirmesi ve yayınlama prosedürlerini ayarlamaya yeni başlıyor” diye yazıyor araştırmacılar .
“Yine de, makale fabrikalarıyla ilgili raporların sayısının artmasına rağmen, sahte yayıncılığın gerçek boyutu bilinmiyor.” 2010 ile 2020 arasında yeni araç, bazı dergiler tarafından yayınlanan olası sahte makalelerin oranında yüzde 12’lik bir artış ortaya koydu.
En fazla sahte potansiyele sahip ülke, kırmızı bayrakların yarısından biraz fazlasına katkıda bulunan Çin’dir. Fakat Rusya, Türkiye, Mısır ve Hindistan da önemli katkılarda bulunuyor.
Araştırmacılar, “Sahte bilim yayıncılığı muhtemelen tüm zamanların en büyük bilim dolandırıcılığıdır, mali kaynakları boşa harcar, tıbbi ilerlemeyi yavaşlatır ve muhtemelen hayatları tehlikeye atar .
“ ChatGPT gibi üretici yapay zekanın yükselişi, dolandırıcılığı daha büyük bir tehdit haline getiriyor. Araştırmacılar, ortaya çıkan bu teknolojiye karşı koymak ve bilimin itibarını korumak için acilen daha titiz bir inceleme sistemine ihtiyaç olduğunu söylüyor.
Kaynaklar:
https://www.gercekbilim.com/2020de-yayinlanan-noroloji-ve-tip-makalelerinin-30u-sahte-cikti/
https://www.medrxiv.org/content/10.1101/2023.05.06.23289563v1
Makale: Fake Publications in Biomedical Science: Red-flagging Method Indicates Mass Production
***
EK 2 (6.7.2023): A shocking admission by the editor of the world’s most respected medical journal, The Lancet, has been virtually ignored by the mainstream media. Dr. Richard Horton, Editor-in-chief of the Lancet recently published a statement declaring that a shocking amount of published research is unreliable at best, if not completely false, as in, fraudulent.
Horton declared, “Much of the scientific literature, perhaps half, may simply be untrue. Afflicted by studies with small sample sizes, tiny effects, invalid exploratory analyses, and flagrant conflicts of interest, together with an obsession for pursuing fashionable trends of dubious importance, science has taken a turn towards darkness.”
To state the point in other words, Horton states bluntly that major pharmaceutical companies falsify or manipulate tests on the health, safety and effectiveness of their various drugs by taking samples too small to be statistically meaningful or hiring test labs or scientists where the lab or scientist has blatant conflicts of interest such as pleasing the drug company to get further grants. At least half of all such tests are worthless or worse he claims. As the drugs have a major effect on the health of millions of consumers, the manipulation amounts to criminal dereliction and malfeasance.
The drug industry-sponsored studies Horton refers to develop commercial drugs or vaccines to supposedly help people, used to train medical staff, to educate medical students and more.
Horton wrote his shocking comments after attending a symposium on the reproducibility and reliability of biomedical research at the Wellcome Trust in London. He noted the confidentiality or “Chatham House” rules where attendees are forbidden to name names: “’A lot of what is published is incorrect.’ I’m not allowed to say who made this remark because we were asked to observe Chatham House rules. We were also asked not to take photographs of slides.”
Other voices
Dr. Marcia Angell is a physician and was longtime Editor-in-Chief of the New England Medical Journal (NEMJ), considered to be another one of the most prestigious peer-reviewed medical journals in the world. Angell stated,
“It is simply no longer possible to believe much of the clinical research that is published, or to rely on the judgment of trusted physicians or authoritative medical guidelines. I take no pleasure in this conclusion, which I reached slowly and reluctantly over my two decades as an editor of the New England Journal of Medicine.”
Harvey Marcovitch, who has studied and written about the corruption of medical tests and publication in medical journals, writes, “studies showing positive outcomes for a drug or device under consideration are more likely to be published than ‘negative’ studies; editors are partly to blame for this but so are commercial sponsors, whose methodologically well-conducted studies with unfavorable results tended not to see the light of day…”
At the University of British Columbia’s Neural Dynamics Research Group in the Department of Ophthalmology and Visual Sciences, Dr Lucija Tomljenovic obtained documents that showed that, “vaccine manufacturers, pharmaceutical companies, and health authorities have known about multiple dangers associated with vaccines but chose to withhold them from the public. This is scientific fraud, and their complicity suggests that this practice continues to this day.”
Lancet’s Dr. Horton concludes, “Those who have the power to act seem to think somebody else should act first. And every positive action (eg, funding well-powered replications) has a counter-argument (science will become less creative). The good news is that science is beginning to take some of its worst failings very seriously. The bad news is that nobody is ready to take the first step to clean up the system.
Corruption of the medical industry worldwide is a huge issue, perhaps more dangerous than the threat of all wars combined. Do we have such hypnosis and blind faith in our doctors simply because of their white coats that we believe they are infallible? And, in turn, do they have such blind faith in the medical journals recommending a given new wonder medicine or vaccine that they rush to give the drugs or vaccines without considering these deeper issues?
F. William Engdahl is strategic risk consultant and lecturer, he holds a degree in politics from Princeton University and is a best-selling author on oil and geopolitics, exclusively for the online magazine “New Eastern Outlook”.
Kaynak: https://journal-neo.org/2015/06/18/shocking-report-from-medical-insiders/
***
EK 3 (30.8.2023): Klinik araştırmalardaki yaygın kusur: Dörtte biri güvenilmez! Nature’de yayımlanan bir podcast, tıp alanındaki klinik deneylerin en az dörtte birinin sorunlu, hatta tamamen uydurma olabileceğini ileri sürüyor.
Anestezi uzmanı ve tıp dergisi Anesthesia’nın editörü John Carlisle tarafından yapılan bir araştırma, tıbbi araştırma dünyasındaki kusurlu ya da “zombi denemelerin” endişe verici oranlarını ortaya koyuyor.
Carlisle, üç yıllık bir süre zarfında, tıbbi araştırmalarda altın standart olan 500’den fazla randomize kontrollü çalışmayı (RCT) incelemiş ve bunlardan 26’sının temelde güvenilmez olduğunu, 44’ünün ise en azından bazı kusurlu veriler içerdiğini tespit etti.
Carlisle’ın bulguları, kadın sağlığı, kemik sağlığı, ağrı araştırmaları ve COVID-19 gibi çeşitli tıbbi alanlarda düzinelerce veya yüzlerce denemenin istatistiksel olarak imkansız veriler içerdiği görülen diğer araştırmacıların endişelerini yansıtıyor. Sorun, veri uyduran bireysel araştırmacıların ötesinde, güvenilmez RCT’ler üreten tüm araştırma gruplarına kadar uzanıyor. Bu kusurlu çalışmalar genellikle tıbbi kılavuzlarda atıfta bulunulan sistematik incelemelerde ve meta-analizlerde yer aldığı için bu sorun daha da büyüyor. Bu nedenle, sadece bilimsel veri tabanını bozmakla kalmayıp aynı zamanda klinik kararları ve hasta sağlığını da potansiyel olarak etkiliyorlar.
Carlisle’ın diğer dergi editörlerini uyarma çabalarına rağmen, reddedilen bu “zombi denemelerin” birçoğu başka yayınlarda yer buluyor. Mevcut tıbbi literatürün güvenilirliği giderek daha fazla sorgulanmakta, bazıları belirli konulardaki tüm denemelerin üçte birinin uydurma olabileceğini öne sürüyor.
Devam etmekte olan pandemi, RKÇ’lerin güvenilirliğine ilişkin endişeleri de artırdı, parazit önleyici ilaç Ivomechtin ile ilgili RKÇ’lerin %40’ından fazlası, Cochrane incelemesinin 2022 güncellemesinde güvenilmez bulundu.
Uzmanlar, RKÇ’leri yayınlamadan önce bireysel hasta verilerinin kontrol edilmesi de dahil olmak üzere daha titiz inceleme protokollerini savundu ve Cochrane Araştırma Bütünlüğü ekibi gibi bazı kuruluşlar, sorunlu veya güvenilmez denemeleri belirlemek ve hariç tutmak için yeni kılavuzlar sundu.
Bu tür hatalı denemelerin sonuçları sadece akademik değildir; dünya çapında hastalar için ciddi sağlık etkileri olan yanlış yönlendirilmiş tedavilerle sonuçlanabilir.
K: https://www.nature.com/articles/d41586-023-02627-0
Makale: Audio long read: Medicine is plagued by untrustworthy clinical trials. How many studies are faked or flawed?
Kaynak: https://medimagazin.com.tr/guncel/klinik-arastirmalardaki-yaygin-kusur-dortte-biri-guvenilmez-106793
***
BİLİMSEL TIP, MODERN TIP DEĞİLDİR
Bilimsel araştırma sonuçları bir çok aşamadan sonra hastalara sunuluyor. Yanlış anlamaları önlemek için bilimsel tıbbı, modern tıptan ayırmak gerekiyor. Çağımızda bizim muhatab olduğumuz tıp ; bir sürü işlemden geçmiş, modern hastane ve ileri teknoloji ürünleriyle süslenmiş, bilimsel rehberlerle donatılmış, akretidasyon ve performans sistemiyle organize edilmiş modern tıp. Bilimsel tıp, milyar dolarlık araştırmaların kongrelerde ve modern hastanelerde pazarlanması öncesi uzun uğraşlar sonucu elde edilen salt bilimsel gerçekleri kapsıyor. Benzetmek gerekirse, tarladan restorandaki masaya gelinceye kadar ürünler nasıl değişiyorsa, araştırma merkezlerinden zincir hastanelere gelinceye kadar bilimsel tıp ta bir sürü değişimden geçiyor ve müşterilere modern tıp olarak sunuluyor. Doğal sütün endüstiriyel bir sürü işlemden geçip paket halinde tüketiciye sunulması gibi bilimsel tıpta, bir çok işlemden geçtikten sonra modern tıbba dönüşüyor. Paket süt ne kadar sütse, modern tıpta o kadar bilimsel tıp.
Modern tıbbın pazarlama stratejileri, zincir hastaneler, performans sistemi, paket programlar, ticari kaygılar, malpraktis gibi hukuki sorunlar, bilimsel gerçeklerin hastaya yansıması üzerinde kırılmalara ve değişime yol açıyor. Bu konuda örnekleri çoğaltmak mümkün : Doktorların riskli işlemlerden kaçınması, performans nedeniyle yüksek puan getiren işlemlere yönelmesi, para hırsı nedeniyle tanı ve tedavinin aşırı kullanımı, bilimsel araştırmalar için hastaların konu mankeni yapılması, ilaç yan etkilerinin gizlenmesi, bilimsel rehberleri etkileme, paket ücretler nedeniyle işlemlerin eksik veya baştan savma yapılması gibi sakıncalar modern tıbbın karanlık yüzü.
Günümüzde modern tıbbın ençok eleştirilen yanı, yalan ve paraya bulanmış olması. Robot yerine koyduğu hastalarda fabrikasyon tedavileri kutsaması. Seri üretimi yapılan ilaç ve teknolojinin maksimum tüketimi için, hasta kuyruklarını kar amacıyla işleyen dev hastaneleri fabrikaya çevirmesi. Hastayı müşteriye indirgemesi, doktorluk mesleğini de sanat olmaktan çıkarıp seri imalata geçen konfeksiyon işine çevirmesi.
Modern tıp yüzünden soğuk makinaların içinde, bilgisayarların teşhis ve tedavisine sunulan, ölçülüp biçilen, borsada işlem gören ve menkul değerlere çevrilebilen hastalık dünyasında yaşıyoruz. Sağlık ise paranın gücüne göre alınıp satılan tüketim malzemesi oldu. Artık hekimin ve hastanın robotlaştığı, sağlığın ise metalaştığı duygusuz ve vicdansız bir dünyada yaşıyoruz. Bu yeni dünya, modern tıbbı tabulaştırırken sektörün yönlendirdiği milyar dolarlık araştırmaların özeti olan bilimsel rehberleri kutsal kitaba dönüştürüyor. Dün yumurtayı yasaklayan, bugünse helaldir diyen kutsal(!) metinler karşısında, hastalar ve hekimler ne yapacağını ve kime inanacağını bilemiyor.
Araştırmaları, ilaçları ve teknolojiyi kutsallaştıran bu yeni tıp anlayışı, sağlığı korumak ve hastalıkları önlemek yerine, gittikçe büyüyen dev bir sektör yaratıyor. Sağlığın önündeki en büyük engel; hayatımızın her noktasına burnunu sokan, kurallar koyan, özgürlüğü kısıtlayan, tehdit eden ve hatta aforoz eden işte bu modern tıp anlayışı. Hastayı müşteri olarak gören bu sistem, hekimin iyileştirici gücünü de paranın gücüne devrediyor yani ne ka para, o ka sağlık. Bu anlayış insanlık vicdanını kanatıyor.
Sağlığı koruma ve hastalıkları önleme yerine, sektöre para getiren tıbbi işlemlere odaklanan bu anlayış, sağlığın önündeki en büyük engel. Çünkü herkesi hasta, hastaları da müşteri olarak gören bu sistem, sağlığın önünde bir duvar gibi duruyor. Sağlığa kavuşmak bu yüzden parasal engellerle dolu zorlu bir yarış. Bu engele takılanlar için sağlık, hastalık çölünde Leyla gibi bir serap. Hastalık ise bu hasta yaşam tarzında herkes için mecburi istikamet.
Hastalıkların önlenmesi, hastalık oluştuktan sonra tedavisine göre, çok daha kolay, ucuz ve mantıklı olmasına rağmen, trilyonlarca dolarlık sektörün yaşaması için bizlerin hasta olması gerekiyor. Bu yüzden sağlık odaklı değil, hastalık odaklı bir anlayışa mahkum oluyoruz. Hastalık için yapılması gereken hastalıklarla boğuşmak iken, sağlık için yapılması gereken; hastalıklara yol açan risk faktörlerinin önlenmesidir. Yani sağlıklı yaşam tarzı ve sağlıklı çevrenin sağlanması, sigara, alkol, sağlığa zararlı kimyasallar, katkı maddeleri, GDO… yasaklanması, tembel yaşantının önlenmesi…
Sağlığı ticarileştiren ve daha fazla para kazanmaya dayanan bu anlayış; zincir hastaneler, ithal doktorlar ve milyar dolarlar getiriyor. Hastalıkları önleme, sağlığı koruma yani yaşadığımız akvaryumu temizleme ise sektör için çöküş getiriyor.Hastalıkları önlerseniz zincir hastaneler, ilaçlar, cihazlar ve gittikçe büyüyen trilyon dolarlık sektör ne olacak? Ecdad yadigarı Haseki, Haydarpaşa, Vakıf Guraba gibi vakıf hastanelerin başını çektiği Osmanlı sisteminde ise para kazanma değil, hayır işleme, sevap kazanma anlayışı hakimdi.
Daha fazla kar etmek hırsıyla her alana yayılan modern sağlık anlayışı, sağlığımızı yarış pistine çevirirken sağlık çalışanlarını da para hırsıyla koşturulan yarış atı yapıyor. Bu yarışta kullanılan ‘Performans’ adı verilen kırbacın amacı, trilyon dolarlık küresel değirmeni döndüren bu yorgun atları çoşturmak. Hedefi ise ilaç ve teknolojinin üretim dağlarını öğütmek. Bu değirmen, gerçekte hastalıkları değil sağlık ve hayatımızı öğütüyor. Uygulandığı her yerde hasta sayısı ve ölümler azalmıyor, aksine artıyor. İnsanlık vicdanını ve genel ahlakı kanatan bu anlayış mutlaka değişmelidir ama nasıl?
Herkesi hasta, hastayı müşteri ve her şeyi de para olarak görme anlayışı işte bu nedenlerden dolayı sağlığın önündeki en büyük engel. Sağlığın önündeki engel sanıldığı gibi tıp kurumu veya bilim dünyası değil, günümüz tıbbını ve bilimi bu yola sevk eden anlayış. Hasta ile doktorun arasına karakedi gibi giren bu anlayış, sağlığın önündeki duvar. Hastalık üreten yaşam tarzı ise bu anlayışın hayat kaynağı. Sağlığın önündeki bu duvar yıkılmalı, ama nasıl ?
Hastaların kanı, canı ve gözyaşını paraya çeviren bu anlayışın gayesi sağlık değil, bitmek bilmeyen kazanma hırsı. Sağlık ve hastayı metalaştıran bu sistem, pazarlama görevi verdiği hekimi komisyoncu duruma düşürüyor. Kutsal vakıf şifahanelerinin yerini, kar etmezse kapatılmakla tehdit edilen hastaneler alıyor. Bu dev hastanelerin sağlığı koruma ve hastalıkları önleme işlevi ise budanmış durumda. Sosyal Güvenlik Kurumları ve hazinenin oluk gibi akıttığı harcamaların devamı için gerekli olan bu! Yoksa hastaya susayan ve sürekli hasta üreten bu sistem her an çökebilir. Oysa ki bu sistem yüzünden devlet ve toplum yapısı çöküyor, kimse farkında değil.
BİLİMSEL TIP
Bilimsel tıp ; uzun uğraşlar ve milyar dolarlık araştırmalar sonucu elde edilen çiftkör, randomize, çok merkezli araştırmalar ve meta-analizlere dayalı salt bilimsel gerçekler.
Bilimsel tıp ile, palavra tıbbın ayırımı çok basit : Çiftkör, randomize, çok merkezli araştırmalar ve meta-analizler.
Bilimde kanıtın gücü dersi bizde okutulmadığı için, halkımız ve aydınımız hatta hatta bilim adamlarımız, komşusuna iyi geleni veya gazetede iyi gelmiş diye yazanı bilimsel kabul ediyor. Çoğu insan çiftkör ne, randomize ne, çok merkezli araştırma ne, meta-analiz ne bilmez. Çoğu bilim insanı ise, bilimsel araştırmaları değerlendirmekten acizdir. Bu gerçeği, birbirine zıt bilimsel araştırma sonuçlarının yol açtığı kargaşada görüyoruz. Herkes havanda su dövüyor ama bilimsel gerçek nedir göremiyor. Çünkü eğitim sistemi, ‘bilimsel değerlendirme nasıl yapılır’ dersini okutmuyor. Kolesterolden şekere, depremden domuz gribine bu yüzden apışıp kalıyoruz. Bilim dünyamız yabancıların ağzına bakıp kopya çekmeye çalışıyor. Bilimsel üretim yapamayan bilim dünyamız, bilimsel gerçekleri analiz etmekten de aciz. Ezbere ve teste dayalı eğitim sistemi bilim odaklı olmadan süpergüç olamayız.
Modern tıbba karşı diğer bir eleştiri de, araştırma sonuçları çelişkili çıktığı zaman halktan gizlenmesi veya rakamlarla oynanması. Yüzlerce ilaç denemesinden sadece birkaçı etkili bulunurken diğerleri maalesef çöpe gidiyor. Yani yüzlerce petrol kuyusundan sadece birinden petrol çıkması gibi. Milyarlarca doların bir anda boşa gitme tehlikesi sermaye sahiplerini ve onların maaşını verdiği bilim dünyasını kötü yola itebiliyor. Bunları kontrol edecek kurumlar maalesef etkin değil. Bilimsel kongreleri düzenleyen sermaye, bu çok pahalı organizasyonun karşılığını, ilaç ve teknolojinin pazarlanması ve bilimsel rehberlerin düzenlenmesi safhasında fazlasıyla alıyor. Son yıllarda bilimin sermayenin kontrolüne girmesi yüzünden işin çılkı çıktı. Bilim dünyasının, sektörün paralı askerleri olduğu algısı giderek yerleşiyor.
Bayi toplantısı denilen kongreler, küresel sistemin geleneklerinden biridir. Bilimsel kongrelerde sunulan bilgiye muhtacız. Dünyanın öbür ucuna kadar bu sistemi kuran bizler değiliz, biz sadece misafir ve seyirciyiz. Bizim ülke insanı olarak sağlıktan ekonomiye, bilimden teknolojiye düzenlenen kongrelere gidecek ne paramız var ne de onlara sunacak bilgi ve teknolojimiz. Her şey küresel yapı tarafından düzenlenir ve orada içeceğiniz bir bardak suya kadar her şey bu yapı tarafından ödenir. Bilimsel tiyatronun sadece seyircisiyiz o kadar. Öğrendiğiniz, seyrettiğiniz her şey onların sunduğu bilgidir. Kongrelerin programından konuşmacılara kadar her şey bir orkestra titizliğinde hazırlanır. Parayı veren düdüğü çalar, siz de zevkle dinlersiniz. Bu da kötü bir şey değildir. Büyükleriniz dahil herkes küresel yapının parçası olmak için can atıyor ve bu gayeyi hedef olarak gösteriyorsa, doğru yerdesiniz. Sizin tavaf ettiğiniz kongreler, küresel sistemin tapınaklarıdır. Burada öğrendiklerinizi bir daha ki kongreye kadar ezber edersiniz. Çünkü bilim ve teknoloji üretmekten acizsiniz.
Her ülke küresel sistemin sunduğu bilimsel rehberleri aşırabilir, kendi koşullarına ve özelliklerine göre uyarlayabilir. Bunda bir kötülük yoktur. Onlar da buna göz yumarlar ve böylece kendi ürettiklerini reklam edip bize satarak gelişmiş ülke olurlar. ilacı da, bilgiyi de, teknolojiyi de üreten onlar, gururumuza dokunsa da bunu kabul edelim ve kendi bilimsel rehberlerimizi kendi sosyoekonomik durumumuza göre hazırlayalım. Çünkü onları aynen uygulayacak kadar zengin ve aptal değiliz.
Bilimsel tıbbı da, modern tıbbı da kuran ve geliştiren biz değiliz. Bunların tamamını batıdan aldık ve onların kurduğu sistemde yaşıyoruz. Bu nedenle elektrikten ilaca, kriz anında sudan çıkmış balığa dönüyoruz. Hiç değilse acı gerçekleri idrak edelim. Kayda değer bilim ve teknoloji üretemediğiniz için, üretenden yararlanma yolumuz açık ama parasını ödemek ve kurallara uymak koşuluyla. Bu yüzden her alanda küresel sistemin ürettiği bilimsel bilgiyi dikkate almak zorundayız. İsterseniz dikkate almayın ve orta çağı yaşayın. Örneğin sağlık alanında onların ürettiği bilgi ve teknolojiye muhtacız. Çünkü çağımızda İbni Sina’ya takılarak bir yere gidemeyiz. Onlarla övünerek teşhis koyamayız, tedavi olamayız.
Ekonomiden sağlığa, bilimden teknolojiye her çeşit hilenin mübah olduğu bir dünyada küresel savaş devam ediyor. Sanal ve satılık hastalıklarla, ticari amaçlarla bezenmiş sağlık anlayışını modern tıp diye insanlığa yutturanlar ise sağlık ve hastalıktan para kazanmaya çalışan kirli sermaye ve simsarları. Simsardan kasıt, hile ve desise ile bizi soymaya çalışanlar. Yani insanlar can derdinde iken et derdinde olanlar. Kar hırsıyla bilimi, tıbbı ve sağlığı ifsad edenler işte bunlar. Sağlık ve hayatımızı korumak için tabii ki bunlara karşı çıkacağız. Namusuyla para kazanan insan ve kurumlara ise kimsenin diyeceği olamaz. Hatta onlara şükran borçluyuz. Onlar olmasa bilim ve tıp ilerlemezdi. Milyarlarca dolarlık bilimsel araştırma merkezleri ve bunların organize ettiği pahalı bilimsel araştırmalar kötü kaderimizi değiştiriyor. Bu araştırmalara ve bu merkezlerde arı gibi çalışan bilim dünyasına sağlık ve hayatımızı borçluyuz. Onların keşifleri olmasaydı, çok basit hastalıklardan ölüp gidecektik veya sürünecektik. Bunlara kimsenin diyeceği olamaz. Peki sorun nerede başlıyor?
Bu araştırmaların finansmanı yani değirmenin suyu nereden geliyor? Bilimsel araştırmalara milyarlarca doları yatıranlar, insanlık için, Kızılay’a yardım olsun diye yapmıyorlar. Amaçları daha çok kazanmak ve daha sonra ki araştırmaları finanse etmek. Mesela obesiteyi önlemek yerine şişmanları zayıflatmak onlar için ekmek kapısı. Obesiteyi önlerseniz, bir düzine hastalığı da önlemiş olursunuz ki, hastalıktan beslenen modern yapı çöker ve bu yapıdan beslenenler aç kalır. İşte bu yüzden hipertansiyondan diyabete, böbrek yetmezliğinden kalp ve damar hastalıklarına kadar milyonlarca insanımız hastalıktan kırılıyor ve her yıl yüzbinlerce insanımız ölüyor ama önleyici araştırmalar yok. Neden? Kimse bindiği dalı kesemiyor. İlaç ve teknolojiyi kime satacaksınız? Bu yüzden Kanamalı Kırım Kongo virüsünden insanlarımız ölüyor, çünkü modern bilim merkezleri bunun aşısını karlı bulmuyor. Devletlerin ise bilime harcayacağı parası yok çünkü küresel sermaye bu amaçla borç vermiyor. Önce koladan mısır şekerine, hurda demir eriten fabrikalardan çimento yatırımlarına kadar sayısı belirsiz hasta eden yatırımlar giriyor, sonra da tedavi eden ilaç ve teknoloji. Ne kadar insancıl değil mi? Sigara içimi azalmasına rağmen KOAH ve astım neden artıyor?
Hastalıkları önlemek yerine mahalle aralarına kadar yayılan klinikler ve dev hastaneler fabrika gibi çalışıyor. Herkes önüne gelen hastaya MR, BT… çektiriyor. Da Vinci robotlarıyla ameliyatlar yapılıyor. İlaç ve pahalı teknoloji ithalatı astronomik şekilde arttı ve artmaya devam ediyor. SGK açıklamasına göre, hastalık harcaması 9 yılda 8 kat arttı. 2013 hasta muayene sayısı 700 milyon. Başka rakam vermeye gerek var mı?
Peki sonuç ne? Daha mı sağlıklıyız? Elinde çekiç olan çakmak için çivi arıyor, herkesi çivi gibi görüyor. Sistem hastalık odaklı. Frost & Sullivan’ın Hitachi için yaptığı çalışmaya göre, dünya sağlık harcamaları 2020 yılına kadar 12,7 trilyon dolara ulaşacak. Hastalık önleme, muayene ve takip yatırımlarının 2014 yılında toplam harcamalar içinde yüzde 30 olan payı ise 2020 yılında yüzde 45’e kadar çıkacak. Hastalıkların tedavisi için harcanan tutarlar, önleme ve muayeneye yönelik harcamaları geride bırakacak.
Aynı raporda sağlık sektöründeki çok sayıda yeniliğin tıp alanında devrim yaratması, tıbbi görüntüleme, ilaç, tıbbi cihaz ve fen bilimleri gibi sağlık sektörlerindeki harcamaların 2020 yılında yüzde 6,4 artışla 2,1 trilyon dolara çıkması bekleniyor. Aynı zamanda nano teknolojik robotlar, kombine cihazlar, elektronik tedavi yöntemleri ve gen manipülasyonu gibi teknolojilerin mikroskopik ölçekte karmaşık işlemleri mümkün kılarak ve hasta ihtiyaçlarına uyarlanmış tedaviler sunarak dünya çapındaki hasta bakımı sektörünü dönüştüreceği tahmin ediliyor. Bu değişim dünyada başladığını duyuran Hitachi, Danimarka’da teknoloji firmaları ile işbirliği halinde e-Sağlık sistemlerinin kullanımını teşvik etmek ve verimini arttırmak için ‘süper hastaneler’in kurulduğu örneğini veriyor.
Belli başlı 5 kronik hastalık olan kanser, şeker, ruhsal bozukluklar, kalp ve solunum rahatsızlıklarının gelecek 20 yıl içinde küresel ekonomiye getireceği yükün 47 trilyon ABD dolarını bulması bekleniyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun Harvard Halk Sağlığı Fakültesi ile yürüttüğü araştırmaya göre, her yıl 36 milyon insanın ölümüne yol açan bu hastalıkların dünya ekonomisine getireceği yükün küresel gayrisafi hasılanın yüzde 4’ünü temsil edeceği öngörülüyor. Dünya Sağlık Örgütü ise bulaşıcı olmayan hastalıklar nedeniyle ölenlerin sayısının 2030 yılında 52 milyon kişiye ulaşacağını tahmin ediyor.
Bulaşıcı olmayan hastalıklar, sanılanın aksine, yağlı ve şekerli gıdaların çok tüketildiği, insanların daha az hareket ettiği ve fazla alkol ile sigara tüketiminin olduğu zengin ülkelerden ziyade fakir ülkelerin insanlarını daha çok etkiliyor. Bu tür hastalıkların yol açtığı ölümlerin yüzde 80’i az ve orta gelirli ülkelerde meydana geliyor. Halbuki, Dünya Sağlık Örgütü, kişi başına yıllık 1,20 dolar harcanarak 5 kronik hastalığın yol açtığı sağlık sorunlarının tedavisinde önemli ilerlemeler sağlanabileceğini açıkladı. Örgüt, özellikle fakir ülkelerin küçük miktarlarda yapacağı sağlık harcamaları sayesinde, sağlık sistemlerinin iflas etmesinin de önüne geçilebileceğini bildirdi. Dünya Sağlık Örgütü uzmanları, hükümetlere bir dizi öneride bulunarak sağlık alanında atılabilecek adımları da sıraladı. Buna göre, tütün ve alkol vergilerinin artırılması, kapalı alanlarda sigara içilmesinin yasaklanması, tuz ve transyağ içeren gıdaların tüketim seviyesini düşürecek kampanyalar düzenlenmesi ile diyet ve fiziksel aktiviteyi artırmayı amaçlayan bilinçlendirme kampanyalarının başlatılması, bulaşıcı olmayan hastalıkların neden olduğu ölümleri azaltabilir.
Modern tıbba yön veren sektörler, para getiren hastalık ve risklere dayandığı için, hastalık madenlerinin keşfi sektörün yaşam kaynağı. Sektörün kucağındaki yapıların görevi ise, erken teşhis numarasıyla yeni rezervler ve satılık hastalıklar. Bilim ve sağlık maskeli bu organizasyon yüzünden hastalık rezervleri sürekli artıyor. Binlerce sanal hastalık bu nedenle uydurulup keşfedildi. Sektör destekli erken teşhis hayat kurtarır kampanyaları bu amaçla yapıldı. Ama iş, kanser ve hastalıkların önlenmesine gelince, göstermelik eylemler hariç ne kaynak ayrılıyor ne de kampanya yapılıyor. Sebep basit: hastalıkları önlerseniz ilaç ve teknolojiyi kime satacaksınız. Zincir hastanelerin çalışması, sizlerin hasta olmasına bağlı.
Erken teşhis hayat kurtarır kampanyaları ve gizli saklı tüm hastalıkları ortaya çıkarmak için yapılan çekap taramaları cebi şişkin akıllı hastalar için. Dünyadaki tüm kaynaklar azalırken, çekap madenleri sürekli artıyor. Pahalı genetik analizler ve kanser belirteçleri ile ileride çıkacak hastalıklar bile biliniyor, yeter ki akıllı hasta olun. Her yıl milyarlarca doları hastalıktan beslenen modern tıbba hediye ediyoruz.
ABD’de her yıl 300.000 kişi şişmanlık nedeniyle ameliyat olurken, bilim dünyamız ameliyatlar bizde niye az yapılıyor diye üzülüyor. Binbir çeşit diyetler, zayıflama ilaçları ve merkezleri, bitkisel numaralar, uzmanlar… Modern tıbbı ne kadar güzel özetliyor. Şişmanları öğütüp paraya çevirirken GDO’lu mısır şekeri, fastfood, kolalı içecekler ve alkol sağlık ve hayatımızı çökertiyor kimsenin umurunda değil. Hangisini önlemek kolay? Bu sağlık düşmanlarını mı yoksa diyabeti, şişmanlığı, hipertansiyonu ve bunlara bağlı bir düzine hastalığı mı? Bilime ve modern tıbba yön veren sektörler, para getiren hastalık ve risklere dayandığı için, tıp kurumu ve bilim dünyası bindiği hastalık dalını kesemiyor.
Modern tıp dışında hastalıkları önleyen ve sağlığı koruyan bir tıp anlayışı daha var. Bugün Küba’da uygulanıyor ve ABD ile mukayese edersek kişi başına sağlık harcaması 24 kat daha fazla olan ABD, Küba’dan daha sağlıklı değil hatta daha hasta. Hastalıkları önlemek yerine, ne ka hasta o ka köfte anlayışında olanlara, 4600 yıl önce yazılan tıbbın ilk yazılı metnini bir kere daha hatırlatalım :
Süper doktorlar hastalıkları önler, vasat doktorlar erken teşhis ve tedavi eder, adi doktorlar ise hastalıklardan yarar sağlar.
Huang Dee : Nai Ching (MÖ. 2600 Çin’in ilk Tıp kitabı)
Hangi gruba giriyoruz? Herkes grubunu belirlesin :
HASTALIK veya SAĞLIK
Sağlığı ticari meta haline getiren küresel oyunlar karşısında, toplumun uyanması ve sağlık bilincine kavuşması zaman alacaktır. Sağlıklı ve özgür yaşama yöntemlerini içeren düşüncelerin, ülkemizin en ücra köşelerine kadar yayılması ve doktor ithal eden değil, ihraç eden bir ülke olmak dileği ile…
http://www.aciamagercek.com
KAYNAKLAR
1. Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir. Hayy kitap
2. Yılda 372 bin kişi pisi pisine ölüyor. http://arsiv.sabah.com.tr/2005/07/24/gun101.html
3. Böbrek hastalığında dünya şampiyonuyuz. http://bizimsaglik.com/c/ho.asp?Pagenum=11&id=6455&yid=-1&
4. Erişkin diyabetli sayısı 1990’da 1 milyon. TKD Arşiv 2000; 28: 20-26. KKH riskini yükselten diyabet hızla artıyor.
5. Kalp krizi ölümlerinde Avrupa’nın zirvesindeyiz. http://www.turkiyegazetesi.com.tr/saglik/58911.aspx
6. http://www.sdplatform.com/Haberler/Haberler/2510/Vaskuler-Risk-Calismasinin-sonuclari-aciklandi.aspx
7. Türk Kardiyoloji Derneği Ulusal kalp sağlığı raporu – 2007 http://www.tkd.org.tr/pages.asp?pg=432
8. ‘Happy’ araştırması. http://www.medimagazin.com.tr/medimagazin/tr-kardiyologlar-istanbul8217da-toplandi-676-405-6680.html
9. http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1180238&title=400-bin-euroluk-yapay-kalbin-bedelini-artik-devlet-odeyecek
10. TURDEP-1 ve TURDEP-2 (2010) HEM BEL HEM KALÇA BÜYÜYOR. http://kongresunumgazetesi.com/archives/933
11. Türkiye’de şişmanlık ve diyabet alarmı ! PURE – 2010.http://www.sagliktagundem.com/haber/turkiye_de_sismanlik_ve_diyabet_alarmi.htm
12. http://www.medimagazin.com.tr/ana-sayfa/dis-haberler/tr-hastalklarn-maliyeti-47-trilyon-dolar-bulacak-1-76-37482.html
13. Sigaraya yılda 15 milyar dolar harcıyoruz. http://www.ntvmsnbc.com/id/25101255/
14. SAĞLIK HARCAMALARI 9 YILDA 8 KAT ARTTI.
http://www.medimagazin.com.tr/hekim/sgk/tr-saglik-harcamalari-9-yilda-8-kat-artti-2-18-34892.html
15. http://www.medimagazin.com.tr/ana-sayfa/guncel/tr-dunya-saglik-harcamalari-127-trilyon-dolara-cikacak-1-11-65015.html
16. ”Ölmek için acele edin”http://www.trthaber.com/haber/dunya/olmek-icin-acele-edin-71963.html
Modern tıp madem bu kadar kötü peki biz hasta olunca kime gideceğiz? Otçulara mı kırıkçıya mı çıkıcıya mı ebeye mi hacamatçıya mı akapunkturcuya mı biyorezonascıya mı ozonccuya mı, söyleyin kime?
Modern tıbbı bu kadar kötülemek doğru değil, bu yazıyı okuyan herkesin modern tıbba itimadının kalmayacağına inanıyorum. Eleştirilerin daha yapıcı olması gerekir, öyle paldır küldür girişmek yakışık almamış.
BİLİMSEL TIP, MODERN TIP DEĞİLDİR !
Doktorlar bu ayırımı yapamaz ve halka anlatamazsa halk ne yapsın? Bizim peşinden gideceğimiz modern tıp değil bilimsel tıptır. Doktorlar beyin yıkayan küresel reklamlardan zihnini korumasını bilmeli. Yoksa gözlerini fardan ayıramayan şaşkın tavşandan farkı kalmaz, ne yapacağız diye apışıp kalır. Sürekli üretilen ilaç ve teknoloji dağlarını tüketirken, sağlık ve hayatımızı öğüten hastalık değirmenin dişlisi olur. Şimdi olduğu gibi.
Bu yazıya Murat Tuncer cevap verse çok iyi olur ama hiç sanmıyorum
Esasen gerek eğitim gerekse sağlığın önce ticarilestirilmesi ardından da küresel firmalara peşkeş cekilmesinin doğal sonuçlarını bütün dünya yaşıyor. Sorun sadece bizim değil gelişmiş denen ülke insanlarinin da sorunu. Ya en azından tıp ve eğitimi bu küresel şarlatanların elinden kurtaririz ya da daha çooook ağlaşırız.