YOK MU AYŞE’ Yİ BURSLU OKUTACAK BİR TIP FAKÜLTESİ?

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Dikkat: Yazının sonunda ek var!

***

Melih Altınok’ un yazısı:

Türkiye günlerdir tıp fakültesini kazandığını söyleyerek ailesini, çevresini, hatta bence kendisini de kandıran, hastanede vakit geçirip ameliyatlara bile giren Ayşe Özkiraz’ı konuşuyor.
Genç kız soruşturma kapsamında gözaltına alınmış.
Özkiraz’ın ameliyathanede çekilmiş fotoğrafları üzerine Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da dün bir açıklama yaptı:
“Göreve başlaması ve maaş alması gibi bir durum söz konusu değil. Bize herhangi bir belge, beyanda bulunmuşluğu yok. Bu, tamamen hastanede uzman arkadaşı sahte belgelerle sadece gözlemlemek amacıyla kendisine inandırmış olduğu anlaşılıyor” dedi.
Herkes, tıp fakültesi öğrencisi numarası yapan Ayşe’yi ayıplıyor…
Evet, sahte kimlik kartları falan derken işi biraz abarttığı ortada. Ama ben ortada tarif edildiği kadar dramatik bir durum olmadığını düşünüyorum.
Hatta profesörlerin “Hastaneye ayak sürüyerek gidiyoruz” dediği bir ortamda Ayşe’nin meslek aşkının cesaretlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Yok mu hekim olmak için yanıp tutuşan bu kızı burslu okutacak bir tıp fakültesi?
Olan olmuş. Kimse zarar görmemiş. Mimar rolü oynasaydı aynı çağrıyı güzel sanatlar fakültelerine de yapardım.
Ama konu sağlık, tıp. Yalanın tehlikeli sonuçları olabilir mi diyorsunuz?
Haklısınız…
Tüm dünya yalanın ve tıbbın yan yana gelmesinin ne büyük bir tehdit olduğunu pandemide yaşayarak gördü. Ekonomiden siyasete her alandaki olumsuz etkilerini de hâlâ hissediyoruz.
O günlerde ekranlarda ve sosyal medyada verileri çarpıtarak, gizleyerek, manipüle ederek, korku saçarak yalan söyleyenler şimdi birer birer çark ediyorlar. Ama işlerinin başındalar.
Bırakın halk sağlığını tehlikeye atmaktan haklarında soruşturma açılmasını, bir kişi de çıkıp kendilerine “Diplomanız çikletten mi çıktı?” diye sormuyor.
Resmi tedavi protokollerini bilimsel süzgeçten geçirmekten imtina eden hekimlerim mesleki yeterliliğini sorgulamıyor.
Dolayısıyla kusura bakmayın…
Bunca “gerçek doktorun”, bilimin yerine ikame edilen akademinin organize yalanı izaha muhtaç halde orta yerde dururken bir ergenin kimseye zarar vermeyen yalanı gözüme pembe değil pespembe görünüyor.

Kaynak: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/melihaltinok/2022/11/30/yok-mu-ayseyi-burslu-okutacak-bir-tip-fakultesi

***

EK 1 (30.11.2022): OKAN ÖZDEMİR “Sabah yazarı Melih Altınok, Tekirdağ’da yakalanan sahte doktor Ayşe Özkiraz’ı bugünkü köşesine taşıdı. Yazısında şöyle diyor: “Ama konu sağlık, tıp. Yalanın tehlikeli sonuçları olabilir mi diyorsunuz? Haklısınız… Tüm dünya yalanın ve tıbbın yan yana gelmesinin ne büyük..

tehdit olduğunu pandemide yaşayarak gördü. Ekonomiden siyasete her alandaki olumsuz etkilerini de hâlâ hissediyoruz. O günlerde ekranlarda ve sosyal medyada verileri çarpıtarak, gizleyerek, manipüle ederek, korku saçarak yalan söyleyenler şimdi birer birer çark ediyorlar.

Ama işlerinin başındalar. Bırakın halk sağlığını tehlikeye atmaktan haklarında soruşturma açılmasını, bir kişi de çıkıp kendilerine “Diplomanız çikletten mi çıktı?” diye sormuyor. Resmi tedavi protokollerini bilimsel süzgeçten geçirmekten imtina eden hekimlerin mesleki…

yeterliliğini sorgulamıyor. Dolayısıyla kusura bakmayın… Bunca “gerçek doktorun”, bilimin yerine ikame edilen akademinin organize yalanı izaha muhtaç halde orta yerde dururken bir ergenin kimseye zarar vermeyen yalanı gözüme pembe değil pespembe görünüyor.”

Kaynak: https://twitter.com/opdrokanozdemir/status/1597932296979746816?s=20&t=yBNT4RlkX0w_MuBI-gvTow

***

EK 3 (3.12.2022): MELİH ALTINOK O BU DEĞİL DE UCUZ ALTAMIŞIZ

Korona bahanesiyle yeniden kapanan, olağanüstü hâle geçen Çin’den akla ziyan görüntüler geliyor.
Tiananmen Meydanı’ndan beri adeta ölüm uykusunda olan Çinliler bile ilk kez faşizmi protesto etmek için sokağa çıkıyorlar.
Malumunuz, benim için şaşırtıcı bir durum yok.
Pandeminin başından beri şahit olduğum bu insanlık manzarasının absürtlüğünü yazıyorum. Yeni bir durumla karşı karşıya değilim.
Ne var ki, çok değil 1-2 yıl önce Çin’deki görüntüleri bizzat yaşayan, dahası bu faşizmi “bilim” diyerek mantıklı ve makul bulup destekleyen kitlelerin “hayreti” oldukça ilgimi çekiyor.
Bu kadar da olmazmış.
Pardon, ne kadar olur mesela?

İzinsiz sokağa çıkanların, aşı olmayanların, maske takmayanların işinden atılmasını, yetmezse de içeri tıkılmasını savunacak kadar aklını mantığını yitirdiğini ne çabuk unuttun? Az şey miydi sence?
“Liberalim” diyen yazarlar bile “Aşı olmamak, sinema salonuna girip bomba bırakmak gibidir” diye yazdılar. Profesör olmuş hekimler, ekranlardan “vatan haini” dedikleri aşısızlara “Kız bile vermeyeceğiz” diye saçmaladılar. Sen de alkışladın.
Tamam, daha dün ortağı olduğun akıl tutulmasına bugün gülüyorsan bu iyi bir şey. İyileşiyorsun demek ki.
Ama abartma bence. Zira bu ağzın açık hayrete düşmeler falan hiç ders almadığının, aynı yerden ısırılmaya müsait olduğunun göstergesi.
Neyse…
Çin’in sokaklarında kaydedilen anüsten zorunlu PCR testi görüntülerine bakıyorum da ucuz atlatmışız dostlar…
Bu da tesellimiz olsun bari.

***

ÖYLE DEME LAZIM OLUR

İki gündür, “Tıp öğrencisiyim” diyerek çevresini kandırdığı için gündem olan Ayşe Özkiraz vakası üzerinden hepimizi esir alan linç kültürünü eleştiriyorum.
Ve gelen tepkilerden tüm dünyayı kasıp kavuran bu popülist dalganın gücünü hissettiğim için “Ne kadar yazsam az” diyorum.
Evet, eline taş almış bekleyen yığınların, gerçeğe ulaşmanın şartı olan asgari empatiye bile tahammülleri yok.

Taşladıkları insana karşı nefretlerini soğutacak ayrıntıları duymamak için hipnotize olmuş gibi aynı bencil kalıpları tekrar edip duruyorlar.
Ne olursa olsun, sosyal medyadan, ekranlardan bizi çepeçevre kuşatan bu sağır duvarlara bakıp yılgınlığa kapılmamalıyız.
“Aman boşver” dedikleri yüzlerce yıllık ortak birikimimizin eseri olan “klişeleri” bir yabancılaştırma efekti gibi gözlerine tutmalıyız.
Unutturmamalıyız;
Toplum, bireyin açığını, ayıbını yakalayıp üzerine çullanmak için pusuda bekleyen bir linç topluluğu değildir.
Toplum ideali kuşkusuz ki daha fazlasıdır.
Kapsayıcıdır, bağışlayıcıdır, sarıp sarmalar. En zayıf halkayı, hata yapanı teşhir edip kırarak eksilmeyi değil, bir arada yaşama iradesini genişleterek büyümeyi hedefler.
Toplum, devletin ve hukukun keskinliği karşısında bireyin rehabilite edileceği yuvasıdır.
“Biz artık ideali olan bir toplum, medeniyet değiliz” mi diyorsunuz? Demeyin. Lazım olur.

***

EK 3 (4.12.2022): MELİH ALTINOK: VAHŞİ BATIDA SIRADAN BİR GÜN

Yine darağaçlarını kurdular.
Günlerdir “Tıp fakültesi öğrencisiyim” diyerek çevresini kandırdığı ve gününü hastanelerde geçirdiği ortaya çıkan Ayşe Özkiraz’ın hayatını lime lime ediyorlar…
TV programlarında, sosyal medyada, Youtube’da, gazetelerde genç kızın ilişkilerini, özel hayatını masaya yatırıyorlar…
Editörler, “Bu Ayşe’nin ne kadar kötü bir insan olduğunu” destekleyecek ayrıntılar bulmak için gazeteciliklerini konuşturuyorlar. “Bir keresinde bana da yalan söylemişti” diyen arkadaşlarının beyanlarını falan haber yapıyorlar…
Herkes, hayatının başlangıcında fena bir hata yapıp yere kapaklanan Ayşe’ye “sahtekâr” diye söylenerek bir tekme savurup en ahlaklı pozlarında yoluna devam ediyor.

Her gün milyonların hayatını doğrudan ilgilendiren bir yalanları ortaya çıkan siyasiler, hekimler, gazeteciler, dedenine yaşında adamlar ve kadınlar isyanda! Ayşe’nin kanayan en derin yaramız, dahası toplum düşmanı olduğunu söylüyorlar…
Nefretin bu kadarı bir bünye için tolere edilebilir değil. Belli ki içlerini rahatlatıyorlar, akıllarınca kendilerini temize çekiyorlar.

***

Linç dalgası öylesine güçlü ki, dün de TV programlarında, Youtube yayınlarında, gazetelerde, sözlüklerde, “Yok mu hekim olmak için yanıp tutuşan bu kızı burslu okutacak bir tıp fakültesi?” diye sorduğum yazımdan ötürü şeytan niyetine beni taşlıyorlardı.
Sürüye uyup, şu an gözaltında muhtemelen başına ne geldiğini bile anlayamadan oturan bir ergenin üzerine kendileriyle birlikte yüklenmemem çok gariplerine gitmiş.
Madem düşene bir tekme olsun atmıyormuşum, hiç olmazsa sussaymışım mesela…
Pandemide ekranlarda ilaç mümessilliği, aşı markası reklamı yaparak hekimlik mesleğini ayaklar altına alan, yalanlarını bugün hata diyerek geçiştiren, tıbba güveni zedeleyen korona meşhurlarına göreyse yaptığım “düpedüz doktor düşmanlığı”ymış.

***

Açık konuşalım
Son sınavımızda olduğu gibi, her gün toplumun içinden tökezleyen birinin seçilip kamuoyu önünde kurban edilmesi, açıkça bir kolektif delilik halidir.
Fark etmiyor musunuz? Sanki, kovboy filmlerinde barda oturup darağacı kurulması için can atan, kadeh kaldıran, tezahürat yapan karakterleri seyrediyoruz.
Öyle ya daha ne olsun isteniyor?
Genç bir kız boynunda ömrü boyunca çıkmayacak “en yalancı” yaftasıyla içeride. Sesini bile duymadık, hikâyesini dinlemedik ama daha şimdiden hakkında verilmedik infaz hükmü kalmadı.
Nereye kadar sündüreceksiniz?
Bu kadarı tatmin etmedi mi? Daha toplumun ne kadar dışına sürükleyeceksiniz Ayşe’yi?
Artık meselenin bir suçun, kabahatin karşılıksız kalmaması, ayıbın telin edilmesi, adaletin tecelli etmesi noktasını çok çok aştığını görmüyor musunuz?
Olgun bir toplum gibi davranıp istenmeyen olayları tatlıya bağlamak inanın hepimize çok iyi gelecek.

***

Siz de yorumunuzu paylaşın: