GEBELİKTE KIRMIZI ET YENMESİ ÇOCUKTA DİYABET RİSKİNİ ARTIRIYORMUŞ

Euronews’ in “Hamilelikte fazla kırmızı et tüketimi çocukluk çağı diyabeti riskini artırıyor: Araştırma” başlıklı haberi medyanın bilimsel araştırmaları nasıl endüstrinin işine gelecek şekilde ve nasıl rezilce maniple ettiğinin yeni bir belgesidir.
💥 Haberin başlığında çocuklarda diyabet riskini artıran tek etken olarak kırmızı et gösteriliyor.
Oysa bu doğru değil.
Kırmızı etin zararlı olduğu algısı yaratılarak insanlar suni ete ve endüstri ürünü diğer yiyecek ve içeceklere yönlendirmek isteniyor.
Bu, en azından “çamur at, izi kalsın” taktiğidir.
Oysa…
Araştırmaya göre suçlu olan gıda sadece başlıkta yer aldığı gibi kırmızı et değil, proenflamatuar yani enflamasyonu teşvik eden gıdalardır.
Bunlar arasında işlenmiş et ürünleri (sucuk, salam, sosis, şarküteri ürünleri), kızartılmalar, şekerli içecekler (gazoz, meyve suyu, enerji içecekleri), rafine karbonhidratlar (beyaz ekmek, pirinç, makarna, paketli unlu mamuller), tatlandırılmış süt ürünleri (şekerli yoğurt, aromalı süt), trans yağ ihtiva edenler (hazır pastalar, cips, margarinler) ve fazla kırmızı et tüketimi yer alıyor.
Bunların tümü de işlenmiş-süslenmiş yani yozlaşmış endüstri ürünü besinlerdir ve kırmızı et de bunlardan biridir.
Bu gıdalar, vücutta kronik düşük düzeyli enflamasyonu artırarak hem annenin metabolizmasını hem de fetüsün bağışıklık sistemini olumsuz etkileyebilir.
Araştırmanın hata ve eksikleri
Bu tür epidemiyolojik çalışmalarda, özellikle beslenme ve otoimmün hastalık ilişkisini araştıranlarda, bazı temel sınırlamalar ve potansiyel hata kaynakları kaçınılmazdır.
1️⃣ Bu bir gözlemsel araştırmadır. Bu araştırmalar sebep-sonuç münasebetini göstermez. Yani “pro-inflamatuar diyet tip 1 diyabet yapar” denemez, sadece bu ikisi arasında bir ilişki olduğu söylenebilir.
Gözlemsel verilerde “confounding” yani karıştırıcı değişkenler çok sık görülür (mesela annenin sağlık bilgisi, gelir düzeyi, stres düzeyi gibi faktörler diyetle de diyabet riskiyle de ilişkili olabilir).
2️⃣Diyet verileri anket yoluyla toplanmış. Annelerin gebelik döneminde yedikleri besinler besin sıklığı anketleri (FFQ) ile toplanmış. Bu anketler kişisel hafızaya dayanır ve özellikle hamilelik döneminde doğru hatırlamak zordur. Ölçüm hatasına açık bir yöntemdir.
3️⃣Tip 1 diyabet teşhisi doğrulanmış olsa bile bağlam eksik. Diyabet teşhisi ulusal kayıtlardan alınmış, ancak otoimmün mi değil mi, LADA mı, erken başlangıçlı mı gibi ayrıntılar sınırlı olabilir.
Ayrıca genetik yatkınlık (örneğin HLA tipi), viral enfeksiyon hikâyesi gibi daha güçlü sebepler yeterince kontrol edilmemiş olabilir.
4️⃣Etkinin büyüklüğü (effect size) nispi olarak küçük. Diyabet riski artışı her birim enflamatuar diyet puanı için %16 gibi. Bu küçük bir artış ve klinik açıdan anlamlılığı sınırlı olabilir. Ayrıca bu tür küçük etkilerde, kontrol edilmeyen değişkenlerin etkisi büyük olabilir.
5️⃣ “Pro-inflamatuar diyet” tabiri tartışmalıdır. Hangi gıdanın ne kadar enflamatuar olduğu konusundaki indeksler (örneğin EDII) belli varsayımlara dayanır. Aynı gıda, farklı bireylerde farklı etkiler yaratabilir (örneğin kırmızı etin bağırsak mikrobiyotasına etkisi kişiden kişiye değişebilir). EDII gibi indeksler tek bir puanla karmaşık bir diyeti özetlemeye çalışır, bu da aşırı sadeleştirmeye yol açar.
6️⃣Gebelikteki tek dönemlik diyet verisiyle yetinilmiş olabilir. Annenin diyetini yalnızca gebelikteki bir dönemden almak (örneğin 2. trimester) yeterli olmayabilir. Diyet değişkendir, özellikle gebelikte mide bulantısı, iştah değişikliği gibi sebeplerle.
7️⃣Veri güncelliği ve kültürel geçerlilik. Eğer çalışma popülasyonu İskandinav ülkelerinden (örneğin Norveç ya da Danimarka) alınmışsa, diyet alışkanlıkları ve diyabet riski başka coğrafyalara genellenemez.
Gelelim neticeye
Bu tür araştırmalar, illiyet bağını göstermez; varsayımlara dayalıdır; genetik, çevresel ve sosyal faktörler tam kontrol edilemez; anketlere, indeks puanlarına güvenilemez.
Biyolojik mekanizmalar doğrudan ölçülemez: Annenin diyetinin enflamatuar etkisi CRP ile tanımlanmış; ancak bağışıklık sistemi, sitokin profilleri veya mikrobiyota/metabolit analizleri yapılmamış.
Çalışma, kalitatif değil, yalnızca epidemiyolojik ilişkilendirme yapmış; bağışıklık, mikrobiyota ya da süt bileşenlerine dair biyolojik delil sunulmamış.
Enfeksiyon öyküsü gibi önemli potansiyel karıştırıcılar dikkate alınmamış. Anneye ait veya erken bebeklikte geçirilen enfeksiyonlar, insülin üreten beta hücrelerine karşı otoimmün cevabı tetikleyebilir. Çalışmada bu faktörlerin kontrolü yapılmamış.
Diyet ölçümünde potansiyel hatalar var. EDII, 360 maddelik FFQ ile hesaplanmış; bu yöntemler yanılma barındırır (yanlış beyan, recall bias). Doğrudan biyobelirteçlerle uyum test edilmemiş.
İstatistiksel ilişki + risk yaklaşımı ama illiyet bağı delili yok. Tek değişkenli ve çok değişkenli analizlerde “her bir EDII birim artışında %16 artan T1D riski” bulunmuş. Ancak bu, illiyeti değil ilişkiyi gösterir. Farklı diyetsel ya da çevresel faktörlerle karışma riski halen mevcuttur.
Beslenme araştırmalarının sonuçlarına güvenilemez.
Sakın bunlara inanıp da beslenmenizi değiştirmeyin, ananız-babanız-ceddiniz gibi yemeye devam edin!
Kaynak: https://tinyurl.com/578uanbu
Makale: Association between a pro- inflammatory dietary pattern during pregnancy and type 1 diabetes risk in offspring: prospective cohort study
***
Euronews‘ in haberi:
Yeni bir araştırmaya göre, hamilelik sırasında annelerinin diyetleri kırmızı et ve şekerli içecekler gibi düşük dereceli enflamasyonla bağlantılı gıdalar açısından zenginse, çocukların tip 1 diyabet geliştirme olasılığı daha yüksek olabilir.
Bazen çocukluk diyabeti olarak da adlandırılan Tip 1 diyabet, pankreas dokusunda kronik iltihaplanma ile kendini gösteren otoimmün bir durum. Avrupa’da 1990’lardan bu yana teşhislerin artıyor olması, bilim insanlarını bu artışa neyin yol açtığına dair ipuçları aramaya sevk ediyor.
Epidemiyoloji ve Toplum Sağlığı Dergisi‘nde yayınlanan yeni çalışma, kadınların hamilelik dönemindeki diyetlerinin cevabın bir parçası olabileceğini gösteriyor.
Araştırma, Danimarka’da 1996 ve 2002 yılları arasında doğum yapan ve çocukları ortalama 17 yıl boyunca takip edilen yaklaşık 68 bin kadını kapsıyor. Araştırmacılar, gebelik ortasında annenin diyetindeki 38 grup ve bu gruplara ait 360 besini inceleyerek, bunların ne kadar “iltihap artırıcı” olduğunu puanladı.
Enflamasyon iyi olabilir: bağışıklık sistemi yaralanmalar veya enfeksiyonlarla bu şekilde savaşıyor. Ancak uzun bir süre boyunca yüksek düzeyde iltihaplanma artrit, kalp hastalığı, kanser ve diyabet gibi sağlık sorunlarıyla ilişkilendiriliyor ve beslenmenin de üzerinde önemli bir etkisi var.
Kırmızı ve işlenmiş etler, gazlı içecekler ve diğer şekerli içecekler, beyaz ekmek ve makarna, derin yağda kızartılmış gıdalar ve trans yağ oranı yüksek sütsüz kremalar gibi birçok gıdanın enflamatuar özelliklere sahip olduğu düşünülüyor.
Öte yandan, daha fazla soğan, domates, tam tahıl, kahve, yeşil yapraklı sebzeler, koyu etli balık, çay ve meyve yiyen hamile kadınların enflamatuar diyet puanları daha düşüktü.
Toplamda 281 çocuğa tip 1 diyabet tanısı konuldu: bu, çalışmaya dahil edilen tüm çocukların sadece yüzde 0,4’ünü oluşturuyor.
Ancak analiz, anneleri hamilelik sırasında daha iltihaplı diyetler uyguladıysa diyabetik olma olasılıklarının önemli ölçüde daha yüksek olduğunu ortaya koydu.
Çalışmanın baş araştırmacısı ve Danimarka’daki Statens Serum Enstitüsü’nde fetal programlama profesörü olan Sjurdur Frodi Olsen yaptığı açıklamada, “Yaşamın erken dönemlerindeki enflamasyonun bağışıklık sistemini ve dolayısıyla kronik hastalık riskini etkileyebileceğine dair artan kanıtlar var,” dedi.
Olsen, “Hamileliğin ortası, fetüsün annenin yaşam tarzı da dahil olmak üzere dış etkilere duyarlı olduğu özellikle hassas bir dönem gibi görünüyor,” diye ekledi.
Tip 1 diyabet riskini artıran diğer faktörler arasında annenin glüten alımı ve hamilelik sırasında sigara içmesi yer alıyor.
Özellikle, hamilelikten önce tip 1 veya tip 2 diyabeti olan kadınlar analize dahil edilmezken, kilo gibi risk faktörleri dikkate alındı.
Ancak çalışma, çocukların beslenme düzenini takip etmedi ve annelerin hamilelik dönemindeki iltihaplanmayı artırıcı bir diyetinin çocuklarda diyabete neden olduğunu kanıtlayamaz.
Araştırmacılar, sonuçların inflamasyon, bağışıklık sistemi ve çocuk sağlığı arasındaki bağlantı üzerine daha fazla çalışma yapılmasını gerektirdiğini belirtti.
Olsen, bir sonraki adımın “gözlemlenen ilişkilerin arkasındaki olası mekanizmaları araştırmak olduğunu, böylece daha iyi bir genel anlayış kazanılabileceğini” söyledi.
Kaynak: https://tinyurl.com/56sfu89f
***