MODERN TIP ÇOK YAKINDA İNSANLARA GENETİK YAPILARINA GÖRE NE YİYECEĞİNİ SÖYLEYECEK

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Dikkat: Yazının sonunda ek var!

***

Dünyada her gün beslenmeyle ilgili her gün onlarca belki yüzlerce araştırma yapılıyor, yayınlanıyor ama ne yazık ki benim gözümde bunların hiçbirinin hiçbir kıymeti harbiyesi yok.

Çünkü modern tıbbın beslenme ile ilgili hiçbir araştırmasından, yapanlar ne kadar dürüst, iyi niyetli, önyargısız ve titiz olsalar bile doğru sonuç çıkması mümkün değildir.

Zaten, beslenme araştırmalarının başlıca iki hedefi vardır:

BİR: Endüstrinin şiddetine maruz kalan yiyecek ve içeceklerin kusurlarını örtmek ve “parlatmak“.

İKİ: İnsanların binlerce senedir tükettikleri, onları hastalıklardan koruyan tabii yiyecek ve içecekleri “karalamak“, en azından onlar hakkında “şüpheler” yaratmak.

Beslenmenin araştırması olmaz!

BİR: Günümüzde beslenme araştırmaların önemli bir kısmı gıda endüstrisinin desteği ile yapılmaktadır.

Araştırmalar baştan öyle düzenlenir ki bunlardan endüstrinin menfaatlerine aykırı “olumsuz” netice çıkması mümkün olamaz.

Sonuç beklendiği gibi çıkmadığında bazen istatistik oyunları bazen laf kalabalığı bazen yorumlama numaralarıyla olumsuzluk “paketlenir”.

İKİ: Beslenme araştırmaları “tabiatından” dolayı hatalara açıktır. Bunlar için düzenlenen anketler ne kadar ayrıntılı ve titiz hazırlanmış olursa olsun yanlışlar ve eksikler kaçınılmazdır.

ÜÇ: Beslenmemizi, yani neleri ne kadar, nasıl yiyip içeceğimizi bilim adamlarına değil “zır cahil atalarımıza” bakarak düzenlemeliyiz ki sağlıklı olalım, hastalıklardan korunalım.

Gelelim neticeye

Dr. Ozan Ünlü yazsının sonunda yakında başımıza gelecekleri açık ve net olarak bildiriyor: Modern tıp insanlara genetiklerine bakarak kişiye özel diyet önerilerinde bulunacak.

Yani diyor ki yakında isteyen istediğini yiyemeyecek: Bilim ne diyorsa -daha doğrusu ne emrediyorsa- onu yiyecek. Bilim zakkum demişse zakkum, zıkkım demişse zıkkım! Hatta zıkkımın kökünün uygun olduğu insanlar da olacak.

Binlerce senedir yiyip içtiğimiz -et, süt, yumurta, sebze, meyve, balık, tavuk…- gibi besinlerin hiçbiri olmayacak. Bunların fabrikada üretilen türevleri satılacak, ya paket içinde ya da hap olarak.

Dilerim ki hakkınıza zakkum (!) düşer.

***

Dr. Ozan Ünlü‘ nün X’ deki yazısı:

Gelin 70 sene öncesinin, neredeyse ilk cümlenizin dili kadar eski zamanların standartlarıyla, bugünkü kurumları veya araştırmacıları karalamayı bırakalım da, ülkemizde obeziteyi ve kalp damar hastalıklarını nasıl bitireceğiz onu konuşalım. Elimizde dünyanın en iyi verileri olsa bile ve ne yememiz gerektiğini bilsek bile, insanlara bunu yiyin şunu yiyin diyerek bu hastalıkları bitiremediğimiz kanıtlanalı çok oldu.

İnsanlar sağlıklı yiyeceğe nasıl ulaşacaklar, nasıl paralarını yetirecekler, nerede nasıl spor yapacaklar onu konuşalım. Biz haftalardır burada genlerimizi kullanarak nasıl kişiye özel diyet ve ilaç tavsiyesinde bulunuruzun tartışmalarını yapıyoruz. Önümüzdeki 1-2 sene içerisinde bunu rutin klinik uygulamalara nasıl geçirebiliriz, o konuşuluyor. Bu çok yakında standart olacak.

Ülkemizde bu altyapı var mı ya da bu ülkemiz bu standartlara uymaya hazır mı? Çok yakında modern tıp insanlara genetiklerine bakarak kişiye özel diyet önerilerinde bulunurken, fayda sağlamayacak ilacı vermeyip, çok fayda sağlayacak olanı verirken, hala tereyağını tartışıyor olmak sizi rahatsız etmeyecek mi?

Hocam bu paylaştığınız gönderideki makaleyi zamanında okumuş ve tartışmaları ilgiyle takip etmiştim. Önce birazcık olayla ilgili ayrıntı vereyim sonra da kendi fikirlerimi söyleyeyim: Bu gönderide bahsedilen makalede bahsedilen kişi Dr. Hegsted. Zamanında Harvard beslenme bölümünde bir hoca.

-Beslenme ile ilgili yapılan çalışmaların en büyük problemlerinden biri makrobesinleri ayırıp tek tek incelemek. O zamanlarda da sadece Harvard değil tüm ABD ve batı dünyasında hakim olan görüş, yağ oranı yüksek bir diyetin kalp hastalıklarını artırdığı yönünde. Çünkü çalışmalarda görüyorlar ki, diyeti böyle olan insanların kolesterolü gerçekten yükseliyor. Ama ne yazık ki çalışmalar yağı azaltıp karbonhidratı artırınca ne olduğunu çok iyi araştıramıyor. Bu yüzden herkes yüksek yağları suçluyor.

-Bu 1950 ve 60lı yıllarda, genel görüş bu iken, Dr. Hegsted bu konuyla ilgili çalışmalar yapmaya devam ediyor ve aslında kendisi de şekerin kalp hastalığı riskini artırabileceğini gösteriyor. Aynı zamanda başka kurumlardan da buna benzer çalışmalar çıkıyor. İlginçtir ki, tam bu zamanlarda Dr. Hegsted’in yaptığı çalışmalardan bir tanesi süt ve süt ürünleri endüstrisi tarafından fonlanmış ve haliyle bekledikleri sonuç şekerin kötü olduğu yönünde, çünkü onun araştırmaları bunu göstermeye başlamış. Ama o çalışma endüstrinin hiç istemediği şekilde yine yağlar için kötü bir sonuç gösteriyor.

-İşte tam bu şeker mi yağ mı tartışmaları dönerken, şeker endüstrisi pazar payı azalmasın diye panikleyip yine böyle çalışmaları fonlamaya başlıyor ve bunun bir parçası da Dr. Hegsted ve birkaç daha kişiye bir “review” yani inceleme makalesi yazdırmak.

-Bu makaleyi yazmak için bu kişiler para alıyorlar. Fakat makale yayınlandığında bu inceleme makalesini yazmak için para aldıkları yazmıyor. Yalnız, şunu vurgulamak lazım, makalede yazarların laboratuvarlarındaki çalışmaların bu şeker endüstrisi tarafından gelen fonlarla yapıldığı açıkça yazıyor. Özel olarak inceleme makalesi için para aldıkları yazmıyor sadece, kisacasi sizin paylastiginiz yazi biraz yaniltici.

Bu yine de günümüz şartlarında kabul edilebilir bir şey değil, o zamanlar da etik görüldüğünü kesinlikle düşünmüyorum, fakat bilebileceğiniz gibi o yıllardan sonra bu alınan fonların açıkça bildirilme zorunluluğu getirildi. Yani günümüzde böyle bir şey olması inanılmaz zor, olsa da çok kısa zamanda ortaya çıkar.

-Ben yazdıkları inceleme makalesini de okudum. Aslında orada şekerin zararlarından çok bahsediyorlar ve bununla ilgili olan çalışmaları paylaşmışlar. Fakat, katılıyorum ki sonuçlarını yazarken, şekerle ilgili yapılan çalışmaları biraz olduğundan küçük göstermişler.

– Yıllar sonra bugün, yapılan çalışmalar gösteriyor ki, diyetle aldığımız toplam kolesterol kandaki kolesterolle çok zor etki ediyor (eğer aşırı kalori fazlası olmazsa). O yüzden yağları azaltıp karbonhidratı artırmak, kalp hastalığı riski açısından iyi değil. Fakat, şunu da biliyoruz ki, yağların hepsi aynı değil.

Trans yağların zararları konusunda hepimiz hemfikirizdir herhalde. Ayrıca çalışmalar gösteriyor ki, doymuş yağları, çoklu doymamışlarla değiştirirsek, kardiyovasküler hastalık riski açısından yine de bir fayda sağlanıyor. -Kısaca hayır, Harvard’da tereyağı yasak değil. Yalnız kısıtlı tüketilmesi tavsiye ediliyor. Zira, meta-analizler doymus yaglarin coklu doymamis yaglara gore daha zararli oldugunu soylese de tek tek baksaniz bile çalışmalar kalp sağlığı açısından ya doymuş yağların (tereyağı gibi) zararlı olduğunu söylüyor ya da çoklu doymamış yağlardan farklı olmadığını. Doymuş yağların artırılmasının iyi olduğunu söyleyen yok. O yüzden hangi çalışmaya güvenirsek güvenelim, çoklu doymamış yağları azaltın tereyağını artırın diyemeyiz, dememeliyiz, hatta demenin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. –

Bu yüzden 2016 yılında bu paylaştığınız makale yayınlandığında, zamanın Harvard beslenme bölümü başkanı şunu demiş: ” Akademik çıkar çatışması kuralları 1960’lardan bu yana önemli ölçüde değişti, ancak endüstri çalışmalarının, araştırmaların neden endüstri finansmanına bağımlı kalmak yerine kamu fonlarıyla desteklenmesi gerektiğinin bir hatırlatıcısı olduğunu söylemeliyim.

Bugün sahip olduğumuz veriler, rafine karbonhidratlar ve özellikle şekerli içeceklerin kardiyovasküler hastalık için risk faktörleri olduğunu, ancak diyet yağının türünün de çok önemli olduğunu gösteriyor.

– Besin endüstrisi ve ilaç endüstrisinin geçmişi, fonladıkları kurumdan bağımsız olarak çok büyük kara lekelerle dolu. Bu konuda hemfikir olmayan araştırmacının olacağını sanmıyorum. Zaten bu yüzden, o günlerden bu yana inanılmaz derecede büyük değişikler yapıldı ki, o hatalar bir daha yapılmasın diye. Artık tüm yayınlarda çıkar çatışması bildirim zorunluluğu var, hatta her kurum kendi doktorlarından da bunu bildirmesini istiyor.

Ayrıca şirketler de herhangi bir doktora bir öğle yemeği bile alsalar artık halkın açıkça arama yapabileceği bir veritabanına yüklemek zorundalar. Yani ortamda hic oyle bir “rüşvet-û teşkilat” yok. Hocam gelin 70 sene öncesinin, neredeyse ilk cümlenizin dili kadar eski zamanın standartlarıyla, bugünkü kurumları veya araştırmacıları karalamayı bırakalım da, ülkemizde obeziteyi ve kalp damar hastalıklarını nasıl bitirecegiz onu konuşalım.

Elimizde dünyanın en iyi verileri olsa bile ve ne yememiz gerektiğini bilsek bile, insanlara bunu yiyin şunu yiyin diyerek bu hastalıkları bitiremediğimiz kanıtlanalı çok oldu. İnsanlar sağlıklı yiyeceğe nasıl ulaşacaklar, nasıl paralarını yetirecekler, nerede nasıl spor yapacaklar onu konuşalım.

Biz haftalardır burada genlerimizi kullanarak nasıl kişiye özel diyet ve ilaç tavsiyesinde bulunuruzun tartışmalarını yapıyoruz. Önümüzdeki 1-2 sene içerisinde bunu rutin klinik uygulamalara nasıl geçirebiliriz, o konuşuluyor. Bu çok yakında standart olacak. Ülkemizde bu altyapı var mı ya da bu ülkemiz bu standartlara uymaya hazır mı?

Çok yakında modern tıp insanlara genetiklerine bakarak kişiye özel diyet önerilerinde bulunurken, fayda sağlamayacak ilacı vermeyip, çok fayda sağlayacak olanı verirken, hala tereyağını tartışıyor olmak sizi rahatsız etmeyecek mi?

Kaynak: https://x.com/DrOzanUnlu/status/1765270467848405154?s=20

Drugs Instead Food Royalty-Free Images, Stock Photos & Pictures |  Shutterstock

***

 

Yazı için 1 yorum yapılmış:

  1. Müderris Tabib dedi ki:

    Dr arkadaş evvela evlenip çoluk çocuğa karışsın…

Siz de yorumunuzu paylaşın: