AKŞAM OLUŞUNDAN ÇÖZÜLÜR GÖNLÜME DERDİN

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
akşam

Geçtiğimiz günlerde mühendis Alpdoğan Arıpınar’ dan beni çok duygulandıran bir mektup aldım.

Saygıdeğer Hocam,         

Merhum güftekâr Selim Aru, ilgili şarkının güftesini Selahattin Pınar’a verdiğini ancak üzerinden birkaç yıl geçmesine rağmen güftenin besteye dönüşmediğini, 6 Şubat 1960 günü Cumhuriyet (Todori diye de bilinir) Meyhanesinde fenalaşıp öldüğünde ise cebinden bu güftenin çıktığını belirtiyor hatıralarında.

Bu eseri yalnızca youtube’deki bir videoda bulabildim. Notası ise TRT nota arşivinde mevcut ve bestecisi Nihat Adlim olarak görünüyor.

Nihat Adlim hakkında, bazı eserlerinin notalarından başka hiçbir şey bulamadım. Youtube’deki video’nun yorum kısmında da eser  S.Pınar’ a mı yoksa N.Adlim’ e mi ait tartışması var. Öte yandan S.Pınar’ ın cebinden çıkan yalnızca güfte mi yoksa beste mi o da ayrı bir tartışma konusu.

Eser çok güzel ve fazlasıyla S.Pınar esintisi ve motifleri taşıyor. Nihat Adlim’e ait eserlerin notalarına bakıldığında ise aynı besteciden böyle bir eser çıkması çok şaşırtıcı, zira bir şaheser!

Bu konuya açıklık getirebilmek için yüksek bilgi ve birikiminize başvurmak ihtiyacını duydum.

Saygı ve hürmetlerimle.

Bu da benim kendisine cevabım:

Çok değerli musikişinas Alpdoğan Bey,

Mektubunuz için pek çok teşekkürler. Ben musikiyi bilen değil ama çok seven biriyim. Burada yazacaklarımı da lütfen bu anlayışla okumanızı istiyorum.

“Selahattin Pınar’ ın öldüğü zaman cebinden çıkan güfte” sözü bile beni o kadar çok heyecanlandırdı ki bilemezsiniz. Birkaç sene önce kendisine verilmiş güfte cebinde bulunduğuna göre herhâlde o da bu sözlerden etkilenmiş olmalı diye düşündüm. Kim bilir belki de kafasında bestelemiş de notaya dökmemişti. Ya da o gün tesadüfen eline geçen bu güfteyi bestelemek için yanına almıştı.

Pınar’ ın ölümünden sonra evrak-ı metrukesi acaba kimin eline geçmiş olabilir diye düşündüm. Notalar, güfteler, sigara paketi kenarına eğik büğük yazılmış notlar, kalemleri, hokkası, mürekkebi, resimler, tanburu ve tabii ki kravatları. Bunlar birinin elinde mi acaba?

Bildiğim kadarıyla çoluğu çocuğu yoktu ve yalnız yaşayan bir kişiydi. Bunlar kıymet bilen birinde olsaydı çoktan gün yüzüne çıkardı. Bir Selahattin Pınar müzesi kurulamasa bile müthiş bir Selahattin Pınar belgeseli yaratılabilirdi bunlardan ve ne de güzel olurdu.

Bizde sanatkâr kıymeti bilinmedi ve bilineceğine de pek ihtimal vermiyorum. Hele de böyle küçük kâğıt parçalarını, bir kenarı sigara külü düştüğü için yanmış notaları, kenarları kıvrılmış solmuş bir fotoğrafı heyecanla saklayacak kimseler olabileceğini düşünemiyorum. Keşke olsalardı.

Alpdoğan Bey,

Dediğim gibi ben musikiden anlamam ama musikiyi sevme konusunda herkesle yarışırım.

Selim Aru’ nun güftesi ne kadar sıcak ne kadar yakıcı Allah aşkına:

     Akşam oluşundan çözülür gönlüme derdin
     Gittin kanatıp aşkımı elden ele verdin
     Yalnız benim ol, gel, beni öp, sev emi derdin
    Görsen beni sen şimdi gülerdin, deli derdin

Şarkının notasına www.notaarsivleri.com sitesinden ulaştım. Elime udumu aldım, kendi kendime çaldım söyledim. Hüzünlendim.

Evet, bence bu eser tam da Nihat Adlim’ in. Pınar’ ın veya bir başka birinin olacağını sanmıyorum.

Nihat Adlim, çok tanınmayan ama çok müthiş besteleri olan bir bestekâr. Hakkında fazla bilgiye ulaşamadım. Üsküdar Musiki Cemiyeti’nden yetiştiğini ve İETT’ de biletçi olduğunu biliyorum sadece. Doğru mudur bilemem yurt dışında yaşayan, viyolonsel çalan bir kızı varmış.

Nihat Adlim’ in tutkunu olduğum bir başka hicaz şarkısı daha var. İlk defa Çiğdem Yarkın’ dan dinlemiştim ve meftun olmuştum. Onunla beraber olduğumuz toplantılarda hep bu şarkıyı söylemesini isterim. O da kırmaz beni, söyler ve her defasında da başka duygulara kapılırım.

Onun hüseyni makamındaki şarkısı “Her seherde sen gelirsin aklıma” da bence bir şaheserdir.

Alpdoğan Bey,

Nihat Adlim gerçekten önemli bir bestekâr. İmkânlarım nispetinde onu araştırmaya ve hakkında tekrar yazmaya çalışacağım.

Bana bu güzel duyguları yaşattığınız için de size ne kadar teşekkür etsem azdır. Sağ olun var olun efendim.

Yazı için 6 yorum yapılmış:

  1. Emre Karacaoğlu dedi ki:

    Sayın Hocam,

    Kültürel hassasiyetiniz takdire şayan. Buna istinaden ben de konuya ilişkin bir katkıda bulunma cür’etini göstermek isterim.

    Alpdoğan Bey’in bahsettiği şekilde youtube’da adı geçen eseri Ayşe Taş Hanım’ın okuduğu bir kayda rastladım. Ancak o kayıttaki eser rast makamında(yanılmıyorsam)ya da en azından hicaz makamında değil. Oysa işaret ettiğiniz nota hicaz makamında bestelenmiş bir esere ait ya da hicaz ailesinden bir makama mensub. Bu fark dikkate alındığında; güfte iki defa bestelenmiş demektir ve bu durumda rast eser (video kaydı) Selahattin Pınar’a ait olabilir.

    Saygılarımla

    Emre Karacaoğlu

  2. Alpdoğan Arıpınar dedi ki:

    Saygıdeğer Hocam,
    Alakanıza müteşekkirim.
    Bu vesile ile şahsınızla kurduğum köprüyü daha da sağlamlaştırarak devam ettirmek azminde olacağımdan emin olunuz.Saygılarımla.
    A.Arıpınar

  3. Hüseyin Kıyak dedi ki:

    Bu konuda en önemli bilgiyi verecek olan sanırım ki Sadun Aksüt’tür. Lakin eserin iki bestesi vardır. Nihat Adlim’in bestesi Hicazdır. Selahattin Pınar’ın bestesi ise Rast. Elimdeki, Kutlu Payaslı imzalı Selahatti pınar’a ait olduğu belirtilen rast eserin notasında şu not var: “Bu eser Selahattin Pınar, 6 Şubat 1960 Cumartesi günü Todori Meyhanesinde vefat ettiği zaman, cebinden çıkan son bestesidir.” Ayrıca Selahattin pınar’ın tanburu ölümünden sonra müzeyyen Senar’a, sonra da Kutlu Payaslı’ya geçmiştir. Payaslı bu tanburu Todori Meyhanesi’ne armağan etmiştir. Bugün Fenerbahçe’de bulunan bu meyhanenin duvarındaki camekan içerisinde bu tanbur sergilenmektedir.

  4. suat cansız dedi ki:

    nıhat adlım ıett de plantonluk yapmıstı maltepe esenkentte ıett bloklarında oturmustur esenkent duraında planton olarak calısmıstırcok efendı bır insandırbırcok sanatcıda eserı vardır enson kartal soanlıya tasınmıstıresenkentduraındakı camağaclarını korumaaltına almıstır allah rahmet eylesın

  5. faik dedi ki:

    akşam evet dediğine, sabah hayır dersin

    sabah dert dediğin/ettiğin, akşam derman olur.

    ortalama; sabahlar kötüdür, akşamlar iyi.

    akşam sevgilinden ayrılıp eve geldiğinde, sabaha kadar aşıksın.

    sabah sistemin yanında, akşam karşısında, gece arkasında.

    anneler sabahları konuşur, babalar akşamları. akşam başka olursun, sabah başka.

    kavalı, sabahtan akşama kadar değil, akşamdan sabaha kadar üfürdüğünde duyarsın.

    çocuk sabah vurulduğu aşıyı, akşamları unutur, sabahları hatırlar.

    kitabı hastahanede akşam okur, iyi olursun. sabah okur, kötü olursun.

    işkembe çorbası sabah başka, akşam bambaşka.

    akşam veli dolu, sabah deli dolu. öğlen dolu dolu.
    *
    *
    *
    akşam öten tavuk sabah yumurta yapmaz.
    *
    ben şimdi ineklerin akşamüstü neden “mö…” diye bağırdıklarını biliyorum. çünkü inekler hazin tabiatlidirler ve akşamüstleri içlerine melâl gelir.
    *
    sâhil seni, rüzgâr seni, akşam seni bekler
    *
    şu yalan dünyanın sonu hiç imiş,
    akşam gelip konan, sabah göç imiş.
    *
    subh-ı sâdık olur ol mihr-i dırahşân gelmez
    kara akşamlar olur ol meh-i tâbân gelmez
    *
    dostum, neşem ve şarkım!
    madem ki vakit akşam! 
    *
    kaza belâ adım başınadır
    kişi evde gerek akşamları; ölürse helâlleşerek ölür.
    *
    akşam..siyahın en koyu olduğu zamandı.
    o saatler,duyguların yoğunlaştığı andı…
    *
    umudu kuşanan akşamlarımız
    bir alev gibidir şakaklarımda
    *
    rûz-ı ıydına muâdil olup her rûz-ı saîd
    şeb-i kadre bedel oldu yine her bir akşam
    *
    gıbta ol rind-i mey-âşâma ki tâ subh-ı sefîd
    geçe bir sâkî-i meh-rû ile akşamı latîf
    *
    bir bahar akşamı rastladım size
    *
    gönlümde açsın bahar şu kış gününde
    şiir dolu pembe akşam güneşinde
    *
    sona ermekte gün yine seninle
    akşamlar böyledir hep sessiz
    *
    ey akşamdan kalmalar
    atın mahmurluğu üstünüzden,
    için sabah şarabım.
    *
    akşam güven vermiyor, sabahın sevinci yok
    *
    ince bir kızdı bu, solgun, sarı, heykel gibi lâl
    sanki rûhumdan uzak sisli bir akşamdı nihal
    *
    akşamım seninle aydın bir sabah gibi olsun ey şam’ın, ermen ve rum ülkesinin kıvancı sevgili!
    *
    bahçemde yetiştirdiğim gülleri her akşam öpüp kokladığım gibi.
    *
    akşam olur, gün dolanır,
    sabah olur yine doğar.
    bu ikisi arasında,
    geçer ömrüm dine dine.
    *
    bektâşisin her akşam demlenirsin
    *
    sen güneşe doğduğu zaman bakma; akşam üstü onu batarken seyret! nasıl da sararır solar!
    *
    *
    *
    geçmiş yaratıyorken bağrında geleceği
    günışığı siliyor yeryüzünden geceyi
    nasıl doğarsa yaşam ölümün kendisinden
    yalan da emziriyor memesinde gerçeği
    *
    bana vermedin bir yudum tatlı su,
    sofranı yaydın yayalı.
    elimi ayağımı bağladın gitti,
    elimin ayağımın farkına varalı.
    *
    ey benim hurma ağacım
    *
    dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye
    gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine
    *
    müşahede odaları: sarı kırmızı yeşil
    doktorun aksanlı sesi sırtımda:
    -sol taraftaki hırıltıyı hiç beğenmedim
    *
    sevmeliyiz mezartaşlarını biz,
    çünkü yalnız onlar bizi yâd eder.
    şüphesiz onlardır en saf ve temiz,
    ardımızdan varsa duyanlar keder
    *
    *
    *
    kulak misafiri;
    -yaş 70, ne anladık
    -hiç, akşam oluyo yatıyoz, sabah oluyo kalkıyoz. yatıyoz kalkıyoz.

  6. Mahmut Özbay dedi ki:

    Saygıdeğer Beyefendi,

    KBB ile ilgili bir konuyu araştırırken tesâdüfen mi yoksa hasbel-kader mi demek gerekir bilmiyorum kendimi konunun içerisinde buldum. Min gayrı haddin diyerek ben de bir-iki şey eklemek isterim.

    Her ne kadar Nihad Adlim çok daha sonra intisāb etmiş ise de Pınar gibi o da Üsküdar Mūsikî Cemiyeti mensūbudur.

    Beylerin de söylediği gibi Selim Aru’ya āit güfte hem Rāst makāmında Salâhaddīn Pınar, hem Hicāz makāmında Nihad Adlim tarafından bestelidir. Hâl böyle iken anılan videoda Rāst eser Nihad Adlim’e āitmiş gibi verilmiş. Oysa bu eserdeki motifler, cümleler, melodik örgü ve üslûb tamamen Pınar’a āiddir. Rahmetli ādeta bu günleri görerek eser üzerine mührünü vurmuş. Kaldı ki bu Rāst eserin Pınar’a āia olduğu husūsunda esasen bir şüphe ve ihtilâf da yoktur.

    1910 doğumlu Selim Aru 1936-38 yıllarında cumhurbaşkanlığı köşkünde ikinci kâtip olarak çalışmış, 1986 ‘da vefāt etmiştir[ ].

    Rahmetli Pınar kravatlarına verdiği değer ve önemden çok çok daha fazlasını doğal olarak eserlerine veriyordu. Eserin bittiği āşikâr olduğuna göre Pınar’ın onu çevresine okumamış olması kesinlikle muhâldir. Bestekâr eserini göstermek, paylaşmak ister. Bu bütün sanatkârlar ve bestekârlar için böyledir. Bu sadece bestekârın değil; esasen insanın fıtratında vardır. Eserin TRT repertuarına girmemiş olması da dikkate alındığında kaçınılmaz olarak akla şu geliyor. Pınar’ın mendil cebindeki kâğıtta bu eserin notası değil sādece güftesi vardı ya da çıktığı iddiā edilen güfte başka bir şarkıya āiddi. Yāni bu eseri çok daha önce bestelemişti.

    Ancak şu var ki mendil cebinde taşıdığı ve çok uzun zaman bestelemediği bir güfteyi neden bestelemediği sorulduğunda: “Henüz üzerine çıkamadım, güftenin altında ezilmek istemem” dediği anlatılırdı. Bu güftenin Selim Aru’ya āid olduğunu muhtelif hatıralardan öğreniyoruz. Muhtemelen o güfte bu güfte olmalı.

    Sādut Aksüt şöyle anlatıyor: “Öldüğü zaman cebinden bir nota kağıdı ve bir kurşun kalem çıkmıştı. Nota kağıdında en son bestelediği ve güftesi Selim Aru’ya āid Rāst şarkısı yazılıydı ki bunu zālim eller benden aldılar. Fakat eserlerinin hepsi bendedir. Öldüğü zaman onu son bir defa görmek istedim ve bir arkadaşla beraber ölüsünün başucuna gittik; sanki gülüyor, son bestesini mırıldanıyor gibi geldi bana:

    Akşam oluşundan çözülür gönlüme derdin
    Gittin kanatıp aşkımı elden ele verdin
    Yalnız benim ol, gel beni öp, sev emi derdin
    Görsen beni bir, şimdi gülerdin, deli derdin[ ]”

    Son eseri denilirken beste ile birlikte güfte mi yoksa sadece güfte mi kast edilmiş bu nokta mübhem. Bir bestekâr kendi eserinin ya güftesini hatırlayamaz ya melodisini ya da her ikisini.

    Ancak 20133 sıra numarası ile TRT repertuarına kayıtlı, Erol Bingöl tarafından yazılmış notanın zīrinde “Sādun Aksüt’ün el yazısı notadan yazıldı (11.10.2004) Erol Bingöl” şeklindeki şerhten sonra ayrıca Sayın Sādun Aksüt’ün notuna yer verilerek, “Bu eser Salâhaddīn Pınar’ın öldüğü gün cebinden çıkan son eseri imiş. Selim Aru’dan öğrendiğime göre Salâhaddīn Pınar bu eserin son mısrā’ını çok seviyormuş” şeklindeki ifādeye göre Sādun Aksüt’ün olay mahâllinde bulunmadığı, Pınar’ı ve söz konusu belgeyi görmediği, dolayısıyla görgüye dayalı net bir bilgiye sahip olmadığı anlaşılmaktadır.

    Ben böyle notaya tesâdüf etmedim ama aynı durum Kutlu Payaslı tarafından verildiği ileri sürülen meşrūhāt için de geçerlidir. Burada da görgüye dayalı bir bilgi söz konusu değildir.

    Kaynakları şu anda aklımda yok ama rahmetlinin ceket cebinden değil; hep, mendil cebinden çıkan ve üzerine sadece bir güfte yazılabilecek ebatta küçük bir kağıt parçasından bahsedildiğini hatırlarım.

    Eğer bu kağıt mendil cebinden çıkmış ise olağan hayat tecrübelerine göre buna sadece bir güftenin sığması mümkündür. Eserin notasını da muhtevī, tam bir sahife kağıt olduğunu bu güne kadar ben hiç duymadım ve kaynaklarda böyle bir bilgiye tesâdüf etmedim. Kaldı ki bir eseri tümüyle cepte taşımanın; hele hele mendil cebinde taşımanın mantıklı ve ma’kûl bir yanı da olamaz.

    __________________________

    [1] Nazmi Kal, Atatürk’le Yaşadıklarını Anlattılar, Bilgi Yayınevi, Kasım 2001, ISBN: 975-494-949-2, Sayfa: 21-22.

    [2] Ali Rıza Avni Mūsikî ve Nota Mecmūası, Şubat, 1971, Sayı:16.

Siz de yorumunuzu paylaşın: