PUBLISH OR PERISH (YAYINLA VEYA MAHVOL) ÇİÇEK VE AIDS BAĞLANTISI

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Prof. Dr. Alişan Yıldıran‘ ın yazısı:

Muhterem okuyucular, bildiğiniz gibi çocuk sağlığı ve hastalıkları ihtisasımı Hacettepe ekolünün kurduğu Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapmak nasib oldu.

İlk başladığımda başasistan olup nöbet listesini hazırlayan, Allah selamet versin değerli ağabeyim Yakup Aslan, elime aylık nöbet listesini verdiğinde, listenin çömez kısmında adımın yukardan aşağıya 16 defa yer aldığını gördüm ve sordum, gün aşırı nöbet bu muymuş? Nöbet ertesi izinliyim değil mi? Hoh hoh diye güldü, ‘nöbetten sonraki gün de çalışmaya devam edeceksin’!

Anabilim dalı başkanımız ise o dönem ülkemizin en genç ve alımlı profesörü olan muhterem hocam Hilal Mocan idi ve başlıkdaki akademik kariyerin en mühim unsuru olan ‘Publish or Perish’ sözünü de ondan öğrenmiştim.

AŞILARLA HASTALIKLAR ORTADAN KALDIRILDI (MI?)

Bunları neden anlatdığıma gelince, yıllardır, aşıların nasıl olup da yenidoğmuş bir bebeğe daha anasını emmeden yapıldığının akademik arka planını okurken, karşıma çıkan ve aslında koca bir yalandan başka bir şey olmayan ‘AŞILARLA HASTALIKLAR ORTADAN KALDIRILDI’ aforizmasıdır. Bu cümlenin arkasından hiç bir referans verilmez, örnek olarak da sadece çiçek hastalığı verilir. Çiçeğin sadece 20. Asırda 300 milyondan fazla insan öl-dürdüğünü bizatihi hadisenin kahramanları olan Koprowski ve Henderson tarafından uydurulmuş dur (1). Wiki’deki o meş’um resimdeki (Resim) bahtsız Bangladeş’li müslüman çocuk kuvvetle muhtemeldir ki bir interferonopati olup, Fenner’in kitabında (2) okuduğumu ve eradikasyon programı için uygulanan aşıdan sonra gelişdiğini anlatsam herhalde inanmazsınız (linkde pdf’si var).

Resim: Çocuğun bütün vücudunu kaplayan çiçek lezyonlarına rağmen, malnutrisyon ve ateş emaresi dalgınlık görünmüyor.

Esasen bir akademisyen olarak konuyu iyice tekamül ettirip öyle kaleme almayı düşünüyordum, ama gidişat benden evvel bombanın patlayacağını hissettiriyor, bu sebeple perish yerine publish’i tercih edip bu yazıyı dikkatinize sunuyorum ya nasib! Bu noktada 2120 ci-varında kıyametin kopacağını iddia eden arkadaşlara naçizane hatırlatmak isterim, gaybı yalnız Hz. Allah cc bilir.

Biliyorsunuz bir yılı aşkın bir süredir, tarihde daha evvel hiç yaşanmamış bir salgın ve buna bağlı sosyoekonomik hadiseler yaşanıyor. Evvela ard arda SARS, MERS, ZIKA, H1N1 gibi salgınlardan sonra bu defa daha ciddî bir etki husule getiren SARS-Cov-2 sebebi ile evlere kapanmak zorunda kalındı.

Haziran 2020’de de Dünya Ekonomik Forumunda ‘Great Reset-büyük sıfırlama’ gündeme getirildi (3). Bir taşla kuş katliamı yapmayı iyi bilen bir mekanizma mazlumları daha da ezerek borçlarını sıfırlamayı açıkça bu salgın yardımı ile yapılacak herhalde.

ABD’de çalışan Türk kökenli bir virologun SARS-Cov-2’de insan eli ile HIV sekansı konulamayacağını iddia ettiğini de görünce de iyice canım sıkıldı. Değerli okuyucular şu anda biyoteknolojinin ulaştığı yeri tahayyül bile edemezsiniz, virüs mühendisliği buna tipik örnektir (4).

ÇİÇEK (SMALLPOX)

Gelelim daha evvel de bahsetmek istediğimi yazdığım Smallpox yani kadîm ‘çiçek’ hastalığına!

Baltimore tasnîfine göre bir dsDNA virüsü olup tehlikeli olan tipi variola’dır (majör), minoru diğer poxvirüslar husule getirir, ve umumiyetle virüs tiplendirmenin yapılamadığı eski zamanlarda salgınlar minör tipinde idi (5). Jenner’in meşhur aşısı ise cowpox/horsepox, tetanoz ve diğer pek çok şeyin karışımı bir çorba idi (6).

Bizatihi kanun zoru ile uygulanan aşının bilhassa İngiltere’de çiçek salgınları yaptığını daha evvel yazmıştım, Osmanlı döneminde kazıklı humma denilen tetanozun da muhtemelen ilk defa çiçek aşılarından sonra görülmesi de, aşı denilen çorbaların insanlara uygulanmasından kaynaklanmada idi (6, 7).

Mikrop Avcıları

Burada kısa bir parantez açalım; altı numaralı kaynak ülkemizde unutulmuş bir kitaptır. ‘Mikrop Avcıları’ 1926’da mikrobiyolog Paul de Kruif tarafından 13 meşhur mikrop kâşifinin hikayesi anlatılmaktadır, son bir kaç tanesini yazar şahsen tanıdığını yazmışdır. Bu kitaptan yeni haberim oldu ve hemen okudum. Aşı çorbasını (!), meşhur Pasteur ve Koch’un aşı denemelerinin kötü neticelerini vs okuyun, tavsiye ederim. Tabii kitabı ancak sahaflarda bulabilirsiniz.

Yazarın önemli bir hususiyeti ise, daha evvel Rockefeller Tıbbının hikayesini anlatmış olduğum yazılarda bahsettiğim meşhur Flexner raporunu yazan adamla çatışması neticesinde çalıştığı Rockefeller Institute’den istifa edip bu kitabı kaleme alması (8,9). Acaba müte-veffa, Landsteiner ve polio hikayesinin aslını biliyor olmasın?

Kitabın ehemmiyetini ise ‘mikrobiyal moleküler patojenez’in babası kabul edilen Stanley Falkow’un mikrobiyolog olmasına yol açması göstermekdedir (10).

HENDERSON VE BREMAN

Meş’um Dünya Sağlık Örgütü (!) halen hayatta olan (92 yaşında, nasıl bu kadar yaşıyorlar acaba, Hayflick’e sormak lazım) elemanı Joel Breman’a yazdırdığı ve altına bizim haberimiz olmadan alıntı bile yapılamaz dediği ve dünya tarihinde ilk defa bir hastalığın eradike edildiği yani, kökü kazındı denilen yazısında eradikasyonun hikayesi anlatılmakda (11). İlgilenenlerin, bilhassa enfeksiyoncu ve mikrobiyologların (ki, onları ne kadar sevdiğimi yıllar evvel anlatmışdım (12)) okumasını tavsiye ederim.

Bu yazıda açıkça smallpox’un hayvan rezervuarı olmadığı, insandan insana geçdiğini, kronik taşıyıcılık durumu olmadığını, aşısının sıcakta dayanıklı olduğunu, hastaların kolaylıkla klinik belirtiler sayesinde takib edilebildiği için eradike edilme hedefine çok uygun ol-duğu belirtilmiş (11).

Daha mühimi 1967’de 131 bin rapor edilmiş vaka (ölüm değil, ki bunların ekserisi varola minör olmalı) halbuki kendileri sadece o yıl için (tekrar ediyorum 1967 için) 10-15 milyon olduğunu tahmin ettiklerini söylüyor. Yukarda 20. Asır için 300 milyon ölü rakamını hatırladınız değil mi? Yılda 15 milyon ölü x 100 yıl= 1.5 milyar vaka, %30’u 300 milyon ölü, hesapları bu. Şimdide makaledeki kesin rakamlara göre kendimiz hesaplayalım, hastalığın eradike edildiğinin iddia edildiği yıl 1980 olduğuna göre 80 yıl x 131000 vaka=10.480.000 total, azami %30’u ölmüş olsa (variola major) topu topu 3 milyon 144 bin gariban Afrika’lı eder. Yani karşımızda 100 kat şişirilmiş bir vâkıa var….

Makalede söz edilmeyen veri ise şu; toplam 300 milyon dolar mukabilinde 2.4 milyon aşı kullanılmış, Yani sadece 2.4 milyon insan aşılanmış ve bir aşının maliyeti 100 doların üzerinde (bugün 1000 dolar civarında) (13). Yine küçük bir hesap yapalım, transmisyonu önlemek maksadı ile kullanılan ring vaksinasyon için hastanın yakınındaki asgari 20 kişiyi aşılama gerektiğine göre (2), on yıllık programda toplam hasta sayısı 120bin civarında, %30’u toplam kesin ölüm sayısı 4600 civarında demekdir, ne kadar da bulaşıcı bir hasta-lıkmış!

Aynı makalede resimler çok kötü kalitede ve yerimiz mahdud olduğu için resimleri vermeden bahsetmek istiyorum, isterseniz bakabilirsiniz. Şekil 3’de; 1960’da vak’a sayısı 280475, 1974’de ise 218367 (küsuratı bile var) olarak verilmiş. Alınan örnek ve pozitif virüs sayısı ise şekil dörtte; 1967’de 182/74, 1977’de 3931/269 olarak verilmiş, alınan örnek artmış ama hiç düşme yok. Son vakanın görülme yılı da 1977 olarak veriliyor. İki sene beklenmiş ve ardından eradikasyon müjdesi verilmiş (11).

Olmayan bir hastalığı eradike etmek mümkündür tabii, rakamlar günümüzdeki PCR kepazeliğine ne kadar da benziyor.

Aslında bu konuda bir kitap yazılır, meğer yazılmamış iyi mi?

AIDS: THE CRIME BEYOND BELIEF

(AIDS inançtan öteye suç) (14).

Kanada’lı baba-oğul yazarların 2007’de yayınladıkları bu kitap hacimli, iyi bir araştırma ile yazılmış kaynak eser mahiyetinde ve acilen lisanımıza kazandırılması gerektiği kanaatindeyim.

Wikipedia’da yazar tafsilatlı bir şekilde anlatıldığı halde bu kitabından hiç bahsetmemesi dikkate değer (15). Baba Scott bir öğretmen, fakat, iyiliksever birisi olup, dejeneratif hastalıklar ve mikoplazma alanında kendini yetişdirmiş, hatta bir üniversiteye kabul edilmiş. Kitabın ithaf edildiği Harold W. Clark ise yaradılışçı (evrim aleyhdarı) ve yine mikoplazma konusunda uzman bir kişi (16). Yazarlar kitabı sunarken, evvela mikoplazmanın ne olduğunun anlaşılması gerektiğine dikkat çekiyorlar.

Mikoplazma ve Leonard Hayflick

İlk defa Hayflick tarafından yeni bir tür olduğu tescillenen, bilinen en küçük ve virüslerde olmayan self-replicating (kendini çoğaltma) hususiyetine sahip organizmadır. Kanser, oto-immünite gibi hastalıklara yol açabildiği gibi, hücre kültürlerinde ve aşılarda yaygın olarak bulaşık vaziyette bulunur (17, 18).

Hayflick ise halen 90 küsur yaşında olup, yine hala çalışan bir bilim adamıdır. Mikoplazmayı keşfetmesinden başka, hücreleri canlı olarak takîb etmeyi temin eden invert (ters) mikroskobu îcad etmiş, aşıların maymun böbreklerinde üretilmesi mecburiyetini ortadan kaldıran ‘insan diploid hücre kültürü WI-38’ (Wistar Institute 38. Deneme, isveçli bir kadının hücrelerini muvafakatini almadan üretmiş, diğer hücre serileri gibi bu da immortal-ölümsüz olup, bu kültürde üretilen aşıyı olan herkese o kadıncağızın DNA’sını ekmiş olursunuz), normal diploid hücrelerin ölümlü olduğu, ancak belirli bir sayıda bölünebileceği (Hayflick limit) gibi fevkalade mühim keşifleri var (17).

Mevzu-u bahis kitaba devam…

Baba oğul Scott’lar bu kitabda resmî belgelere dayanarak, olayları kronolojik şekilde ele alıp, Amerika Birleşik Devletleri’nin ilmi, siyasi ve iktisadi imkanlarını kullanan bir yapının (Derin devlet?) gayet organize bir şekilde, DSÖ dahil pek çok kurumun belli bir hedefe yönelik olarak, 20. Asrın başından beri manipüle edildiğini anlatıyor. Oldukça hacimli olan bu kitabı burada özetlemek mümkün olmadığına göre, güvenilirliğini tesbit edip, konumuzla alâkasını vurgulamak kifâyet edecekdir ümidindeyim.

Çiçek (smallpox) virüsünün eradike edildiği palavrası ile ilgili olarak, DSÖ’nün (derin devlet) mutemet elemanı Donald Ainsle Henderson’un bu görev için bilhassa yetiştirildiğini, bunu denemesinin Punta Gorda’da sivrisineklerle nörolojik bir salgın çıkarılması ile başa-rıldığını anlatıyor (sayfa 227-231).

Mutemedin Punta Gorda’daki nöromiyasteni salgını ile ilgili makalesini okuyabilirsiniz (19).

Bu eradikasyon bahânesi ile herşeyden habersiz Afrikalı’lar üzerinde Kissinger’ın NSSM 200 (National Security Study Memorandum) mucibince nüfusu kontrol maksadı ile denemeler yapıldığını söylüyor (Sayfa 261). Acaba doğru mu?

Henderson’la muhtemelen aynı ekipten olan ve yine 96 yaşında ölen Hillary Koprowski’nin Afrika’da 1950-1961 yıllarında polio aşısı çalışmalarının AIDS ile bağlantısı iddiası bilinmektedir (20).

Yine muhtemelen aynı ekipten (NIH bağlantısı sebebi ile), aynı yıllarda, aynı kıtada Nobel ödüllü PEDOFİL Carlton Gajdusek uydurma Kuru hastalığını araştırırken Simian virüs ile AIDS bağlantısını keşfetmiş (21).

Rockefeller Enstitüsü’nün araştırmacılarından Bijorn Sigurdson’un 1940’larda keşfettiği Visna virüs (daha sonra Simian immunodeficiency virüs adı verildi)’ün mikoplazma ile entegrasyonunun yine aynı ekipten Robert Gallo’nun (1984’den beri NIAID’nin başkanlığını yapan, bugün ki SARS-Cov-2’deki tutumu tepki çeken Dr. Anthony Fauci’nin yakın arkadaşı) 1980’de AIDS etkeni olduğu ileri sürülen HIV retrovirüsünü keşfettiği ilan ediliyor (Luc Montaigner ile çekişmesi de ilginç) (22). ‘Patient Zero’ ile de 1984’de AIDS salgını patlak veriyor, üstelik muhtemelen hepatit B virüsünün ortaya çıkması ve homoseksüalite ile de alakası buradan geliyor (23). Simian maymun anlamına geliyor, hatırlayın insan diploid hücre kültürü WI-38’den evvel aşılar nerede üretiliyordu, maymun böbreğinde mi, duyamadım?

Kitapda ABD’nin ilk katolik başkanı olan John Fitzgerald Kennedy’ye yapılan suikastın da yine bu biyolojik silahların üretilmesi ile ilgili projeleri kabul etmediği için yapıldığı da anlatı-lıyor, CIA ‘in Special Virus Cancer Program (SVCP)’ının ancak suikastden sonra Lyndon Johnson’ın başkan olması ile hayata geçirilebildiğini belirtiyor. Suikast ne zamandı? Eradikasyon programının tekrar başlatıldığı 1963 de mi? Kızamık ve hemen ardından kızamıkçık aşısı dünyada ilk defa ABD’de hangi yılda başlatılmıştı, 1963 olmasın? SVCP ile ilgili bilgileri linkdeki çalışmadan bulabilirsiniz (24).

Kennedy suikastine karışan David Ferry’nin, zamanın en meşhur kanser araştırmacısı Dr. Mary Sherman cinayeti ile alâkası ne idi? Dr. Sherman’ın kanser yaptığı bilinen SV40 (yine simian virüs) ile bulaşık polio (unutmuş olabilirsiniz çocuk felci) ile bağlantısı ne idi. Patro-nu Dr. Alton Ochsner’in kendi torununa verdiği polio aşısı ile ölümüne yol açtığı doğru mu idi (25, 26).

Merak ediyorsanız verdiğim kaynakları tek tek kontrol edin lütfen….

Yalnız dikkat edin, sonra size ‘Aşı Karşıtı’ (ne demekse) demesinler!

Son bir not, SARS-Cov-2 virüsü ve aşısından bilerek veya bilmeyerek yeterli sonuç alamadıkları, bu ikisi ile elde ettikleri immün sistem etkilerini kullanarak, elde bulundurdukları variola major (Ölümcül çiçek) virüsünü de yaymayı deneyebileceklerini, muhakkak ve tez zamanda Millî İstihbarat Teşkilatı’na bağlı Tıbbi İstihbarat ve Takib birimi teşekkül edilmesi gerektiğini acizane hatırlatırım.

(1) https://en.wikipedia.org/wiki/Smallpox

(2) https://apps.who.int/iris/handle/10665/39485

(3) https://en.wikipedia.org/wiki/Great_Reset

(4) https://en.wikipedia.org/wiki/Synthetic_virology

(5) https://en.wikipedia.org/wiki/Smallpox

(6) Mikrop avcıları, Paul de Kruif, Milli Eğitim Yayınları, İstanbul 1951.

(7) https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3371778/

(8) https://lilliputian.me/2020/03/virus/

(9) https://lilliputian.me/2018/03/immunogenetik-ve-tarihi-acidan-asi-illuzyonu-prof-dr-alisan-yildiran/

(10) https://www.the-scientist.com/the-nutshell/stanley-falkow-father-of-molecular-microbial-pathogenesis-dies-36365

(11) https://apps.who.int/iris/bitstream/handle/10665/67099/WHO_SE_80.156.pdf

(12) https://ahmetrasimkucukusta.com/2015/07/14/misafir-yazar/mikrobiyolog-ve-enfeksiyonculara-gozumuz-gibi-bakmaliyiz/

(13) https://www.bbc.com/news/world-us-canada-37149900?ocid=socialflow_twitter

(14) https://www.amazon.com/AIDS-William-L-C-Scott/dp/1425141579

(15) https://en.wikipedia.org/wiki/Don_Scott_(Ontario_author)

(16) http://www.ra-infection-connection.com/HWClarkMemorium.htm

(17) https://en.wikipedia.org/wiki/Leonard_Hayflick

(18) https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC441270/

(19) https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/13587882/

(20) https://en.wikipedia.org/wiki/Hilary_Koprowski

(21) https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/27640332/

(22) https://en.wikipedia.org/wiki/Simian_immunodeficiency_virus

(23) https://en.wikipedia.org/wiki/Gaëtan_Dugas

(24) https://www.google.com/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=&ved=2ahUKEwiptJ-088vuAhWMw4sKHTQ3BDsQFjAEegQIBhAC&url=https%3A%2F%2Fhistory.nih.gov%2Fdownload%2Fattachments%2F1016824%2FSpecialVirusCaPrgm.pdf%3Fversion%3D1%26modificationDate%3D1550592737422%26api%3Dv2&usg=AOvVaw0v1b6qoR2A7QxKy2IK0I4w (Sayfa 214).

(25) https://medium.com/@yanartas/yanartaş-dipnot-tekerrür-1-2094e7e7553e (26) https://en.wikipedia.org/wiki/Alton_Ochsner

Yazı için 10 yorum yapılmış:

  1. Kuzey Rüzgarı dedi ki:

    Alişan hocam, biz sade vatandaşlara bu yazını bir cümle ile anlat desem ne derdin

  2. Alişan Yıldıran, Çocuk Hekimi dedi ki:

    Okuyup, öğrenmekve Allah’dan başka kimseye güvenmemek lazım, derim.

  3. Sabih dedi ki:

    Kalemine sağlık hocam, emeklerin takdir olur inşallah

  4. Enthusiast dedi ki:

    İçisleri Bakanı Süleyman Soylu;

    “Uluslararası desteğe örnek vereyim: Interpol bir tane başvurumuzu kayda almıyor. Biz de artık Interpol’e yazmıyoruz bile çünkü onları koruyorlar. Uluslararası sistem bunun arkasında olmasa, bunu korumasa ayakta kalabilirler mi? Cinayete kim azmettirdiyse katili de o korur…”

    Konu ile bağlantısı bulun….

  5. Fuzûlî dedi ki:

    Romanı bile yazılmış zaten;

    https://en.wikipedia.org/wiki/The_Cobra_Event

    HGPRT enzimi de hibridoma ile monoklonal antikor üretiminde kullanılıyor

  6. Alişan Yıldıran dedi ki:

    Çiçek aşısı konusunda önemli çalışmaları bulunan A. Süheyl Ünver; bu hastalıkla alakalı en eski ve müstakil eserin Kitabülhasbetü vel Cüdarî adıyla 854-932 yılları arasında Rey’li Ebubekir Razi tarafından kaleme alındığını yazmıştır.3 Anlaşıldığına göre bahse konu bu eser bile Eski Mısır Uygarığına kadar gerilere giden kayıtlara sahip kuduz hastalığı4 ile karşılaştırıldığında oldukça geç tarihlidir.

    https://belleten.gov.tr/tam-metin-pdf/230/tur

  7. Alişan Yıldıran dedi ki:

    Polio salgınlarının DDT ile alakasını ‘silent Spring’ kitabı ile tabiata verilen zararların insanlara da zarar vereceğini ortaya koyan ve kıymeti ancak öldükden sonra ortay çıkan Rachel Carson’ın vakfından okuyun;

    https://unwritten-record.blogs.archives.gov/2014/05/19/this-week-in-universal-news-spraying-ddt-to-prevent-polio-1946/

    https://twitter.com/carsoncenter/status/1331648042865463299?lang=fa

  8. Fuzûlî dedi ki:

    Sudan’da virüs üretilen laboratuvar ve seçim gündemi!

    Sudan’da devlet başkanlığını da üstlenen ordu komutanı ile milis kuvvetler komutanı arasındaki anlaşmazlık, çatışmalara yol açtı, 459 kişi öldü, 4 bin 72 kişi yaralandı.

    İki kuvvet arasında 72 saatlik ateşkes yapıldığı sırada Dünya Sağlık Örgütü, başkent Hartum’daki Ulusal Halk Sağlığı Laboratuvarı’nın ordu veya milis güçleri tarafından ele geçirildiğini ve laboratuvar çalışanlarının tesisten kovulduğunu açıkladı.

    Laboratuvarda kızamık ve kolera patojenleri ile diğer tehlikeli maddelerin bulunduğunu ifade eden DSÖ, Hartum’da “yüksek biyolojik tehlike riski” olduğunu duyurarak, laboratuvarın kimin kontrolünde olduğuna dair bilgi vermedi.

    DSÖ, personelin laboratuvara girmesine izin verilmediğini de bildirdi.

    ***

    Peki ama Sudan’daki laboratuvarda, bu kadar yüksek dereceli biyolojik tehlike riski taşıyan kızamık ve kolera patojenleri neden saklanıyordu acaba? Dünya Sağlık Örgütü’nün, bu konuya açıklık getirmemesi şüpheli bir durum…

    Dünya Sağlık Örgütü, laboratuvarda kızamık ve kolera patojenleri bulunduğunu ve bunların çok tehlikeli olduğunu bildiğine göre, bu merkezin yönetiminde söz sahibiydi… Laboratuvar için “ulusal” diyorlar ama DSÖ’nün yönettiği bir kuruluşa ulusal demek halkı kandırmaktır…

    Tıpkı Ukrayna’da ABD’nin kurduğu biyolojik laboratuvarlar gibi. Dünya Sağlık Örgütü, bu ülkedeki laboratuvarların akıbeti hakkında henüz tek kelimelik bir açıklama yapamadı! Laboratuvarları ABD kurduğu için mi acaba? Mesela Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi’ne sebep olan ve Türkiye’de çok sayıda ölüme yol açan virüslü keneler nereden geldi? Yoksa medyaya verilen yönlendirici haberde denildiği gibi virüslü keneleri, gerçekten göçmen kuşlar mı taşıdı?

    ***

    Rusya, ABD’nin Ukrayna’da 30 biyolojik laboratuvarı bulunduğunu açıklamıştı.

    Rus ordusuna bağlı Radyasyon, Kimyasal ve Biyolojik Savunma Kuvvetleri Komutanı İgor Kirillov, laboratuvarların Lviv, Harkov ve Poltava kentlerinde kurulduğunu ve Rus ordusu gelmeden önce bunların imha edildiğini söylemişti.

    Kirillov, “Laboratuvarlarda veba, şarbon, bruselloz, difteri, salmonelloz ve dizanteri patojenleri izine rastlandı” demişti.

    ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland “Ukrayna’da biyolojik silah var mı?” diye Senato’da sorulan soruya, “Ukrayna’da biyolojik araştırma tesisleri var. Rusya’nın, bu laboratuvarlarda kontrolü ele geçirmeye çalışmasından epey endişeliyiz. Buna karşı Ukraynalılarla birlikte çalışıyoruz.” diye cevap vermişti.

    Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mariya Zaharova ise laboratuvarlarda biyolojik silah bileşenlerinin geliştirilmeye çalışıldığını kanıtlayan belgeler bulduklarını öne sürmüştü.

    Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Cao Licien da “Ukrayna’daki tüm tehlikeli virüsler, bu laboratuvarlarda saklanıyor olmalı. Bütün araştırma faaliyetleri, ABD tarafından yürütülüyor ve onların izni olmadan hiçbir bilgi açıklanamıyor. ABD’nin laboratuvarlarda hangi virüslerin depolandığı ve hangi araştırmaların yapıldığı gibi bilgileri, en kısa zamanda açıklaması gerekir…” demişti…

    ***

    Şimdi Sudan’da böyle bir tehdidin ortaya çıkması, bütün insanlığı alarma geçirecek derecede önemlidir. Zira yeni bir salgın başlayacağı iddiasında olanlar var! Bu defa hangi laboratuvardan virüs sızacak acaba? Hartum’dan mı?

    Türkiye’de AKP iktidarı, “pandemi” döneminde Dünya Sağlık Örgütü ne dediyse uyguladı. Ana muhalefet ise aşı kampanyasını yetersiz buldu, “biz daha iyisini yaparız” dedi. Zaten, pandemi ilanından çok önce “mecburi aşı” için yasa önerisinde bulunan CHP’li bir milletvekili de var!

    Almanya da tıpkı Türkiye gibi vatandaşlarının deney faresi veya kobayı gibi kullanılmasına izin verdi ama üç yıl sonra, genetik müdahaleden dolayı geri dönüşü olmayan hastalıklara yakalanmış vatandaşlarına ömür boyu maaş bağlamak zorunda kaldı! Türkiye’nin seçim gündeminde ise seccadeye basmaktan sonra mezhep tartışması gibi konular var!

    Arslan Bulut

Siz de yorumunuzu paylaşın: