HASTA VE HEKİM HAKLARI

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
hüsrev hatemi 1

Prof. Dr. Hüsrev Hatemi’ nin yazısı:

İnsanlığın en önemli kavramlarından biri, belki de önce geleni “Hak” kavramıdır. İslâm medeniyetinde Hak kavramına verilen önemi, büyük harfle yazılırsa “Hak” kelimesinin Allah manâsına gelmesi de gösterir. Çünkü hak ve hakikat aynı köktendir. Hakikat “gerçek” demektir. Mutlak “absolut” gerçek olan Tanrı “Hakk” olarak da tanınır.

Fransızca’da hak mânasına gelen “droit” kelimesi Latince “directus” dan gelmektedir. Şoförlerin her gün elinin altında olan direksiyon, arabalarını doğru yola “sırat-ı müstakim” sevketmelerini sağlar. Direktör (yönetici) kelimesi de aynı kelime kaynaklıdır. Fransızca da “droit” aynı zamanda eğrinin, dolambaçlının karşıtıdır. İki nokta arasındaki doğru çizgiye “ligne droite” denir.

Cermanik dillerden olan Almanca ve İngilizcede “Hak” kelimesinin karşılığı “Right, Recht” kelimeleri her ikisi de Hind-Avrupa dillerinden olduğu için Sanskritçe ye dayanır.

Her iki kelime de “sol, left” in, karşıtı olan yönü gösterir. Fransızca droite kelimesi de, ayrıca sağ taraf anlamına  gelir.

Tabii Hukuka ve Pozitif Hukuka Göre “Haklar” Anlayışı

İnsanların insan oldukları için, tabii hakları olduğunu kabul eden hukuk görüşü Tabii Hukuktur.

Hakların Devletin düzenlediği “metinlerle” verildiğini savunan hukuk görüşü ise pozitif hukuktur.

Windscheid’ e göre “hak”, hukuk düzeni tarafından bahşedilmiş irade yetkisidir.

Hakkı en olumlu biçimde Kant tanımlamıştır. Ona göre “hukuk” bir bireyin özgür iradesi ile diğer bireylerin özgür iradelerinin, genel özgürlük kuramına göre uyum içinde konulması yolundaki kuralların toplamıdır. Bu noktadan hareketle Kant, hakkı “bireyin, diğer bireylerle bağdaşabilir özgürlüğü” biçiminde tanımlıyor (1).

Hak Kavramının, bireylerin her birinin bağımsızlığı sınırlarını ihlâl etmeden vaz edilmesi (konulması) şeklinde belirlenmesi akılcı ve felsefi bir çözüm yoludur. Rousseau’da, Lock ve Hobbes, Spinoza’da çok iyi tanımlamalar bulabiliriz.

Din ve Haklar

İslam Dini’nin Temel Kitabı olan Kuran’a göre insan, bir bedel karşılığı olarak haklara sahip olmuştur. Bu da Emanet’i, yani bilinçli olma sorumluluğunu kabul etmesiyle ona verilen bir Onur’dur. İnsan, bilinçli olmayı kabul ederek, hayvanların ve bitkilerin haklarını korumayı ve gözetme sorumluluğunu da üstlenmiştir. “Biz Emanet’i göklere, yere ve dağlara teklif ettik. Onlar bunu yüklenmekten çekindiler. Onu insan yüklendi. Doğrusu, insan atak ve cüretkardır” (Ahzab Suresî 33:73)

İnsan, bilinçli olmayı kabul etmekle, ölünceye kadar diğer insanlardan bağımsız, sadece Allah’a bağlı olmak hakkı, yani özgürlük, insana bağışlanmıştır. Toplum halinde yaşarken, bireylerin doğal haklarını, bir yönetici, onların vekili olarak gözetip onları koruyabilir, onların üzerinde bir kanun koyucu olarak, kısacası yasama-yürütme-yargı erklerini toplayan bir devlet sistemi olabilir. Fakat o yönetici de bir insandır.

Hem insan olma sorumluluğunu, hem de toplumu gözetmek ve adaletli davranma sorumluluğunu üstlenmiştir. Kurandan gelen bu insan hakları anlayışından cesâret alarak 13 cü yüzyıl İslam şair ve mutasavvıfı Şiraz’lı Sadi, yaşadığı yüzyılda nadir insanın söylemeye cesaret edeceği sözleri söylemiştir.

Meselâ Sadi “Koyun çoban için yaratılmamıştır. Çoban, koyuna hizmet etmek için vardır” diyerek yöneticileri çobana, toplumu koyuna benzetmiş. Her ikisinin de Efendisinin Allah olduğunu belirtmiştir.

Yine Şirazlı Sadi “İnsanlar aynı organizmanın uzuvlarıdır. İnsan vücudunda bir organın hasta olması, nasıl bütün organizmanın acı duymasına sebep oluyorsa, bir insanın derdi bütün insanlığın derdi olmalıdır” diyordu.

Âdil davranıldığı yıllarda, monoteist dinler, Allah’ın insanı yarattığı sırada, O’nun, insana bağışladığı haklar sayılan” insan haklarına “saygılı davranmışlardır.

Monoteist dinler, her ne kadar evrensel bir insan sevgisi ve insan hakları kavramını telkin ettilerse de, dinler değil mezhepler arasında bile, insan hakları ihlalleri devam edip durdu.

İslâm dininde ve özellikle Amerika Kıtasında köle ticareti devam etti. Fransız İhtilalinden sonra, İnsan Hakları Beyannamesi’ne insanlığın gerçekten de ihtiyacı vardı. Prof. Dr. Ahmet Mumcu’nun ifadesi ile: “Pozitif hukuk, insana saygı gösteren sistemlerde, doğal hukuka yaklaşma yoluna girdi (1b).

İnsan Hakları Beyannamesi “İnsanlar özgür ve hukuk bakımından eşit doğar ve öyle kalırlar. Toplumsal ayrılıklar ancak ortaklaşa yarara dayanabilir” maddesi ile başlıyordu.

Siz de yorumunuzu paylaşın: