AŞILAR SİHİRLİ DEĞNEK DEĞİLDİR, LÜZUMU HALİNDE KULLANILMALIDIR

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
obez kadın 4

Radikal’ de Bahar Çuhadar’ ın yazı dizisi:

Çocuk immünolojisi-alerji uzmanı, 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde görevli olan Prof. Dr. Alişan Yıldıran, aşı uygulamalarını eleştiren uzman isimlerden. Yıldıran aşılarla ilgili şüphelerini ve sisteme itiraz noktalarını anlattı…

19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk İmmünoloji Allerji Teşhis ve Tetkik Laboratuarı Sorumlusu, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları, Çocuk İmmünolojisi-Alerji uzmanı Prof. Dr. Alişan Yıldıran çocukluk çağı aşılarına eleştirel yaklaşan ve çeşitli web sitelerinde bu konuda yazılar yazan bir isim. ‘Aşı-otizm’ ilişkisine dair şüpheler söz konusu olduğunda “araştırmayı kimin, nasıl yaptığına” dikkat çekilmesi gerektiğini söylüyor, Yıldıran: “İlaç firmalarının yaptırdığı çalışmada, aşı aleyhine bir sonuç çıkacağını beklemek mantıklı değildir. Bu konudaki ana sorun şudur, otizm 1950’lerden önce bilinmeyen görülmeyen bir hastalık iken, bugün CDC’nin (ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi) verilerine göre 1/68 oranında görülmekte ve genetik-epigenetik sebeplerle açıklanamamakta, çevresel etkenler içinde ise ancak 1960’larda yaygın olarak yapılmaya başlanan aşılar en önemli etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Teşhis konulma sıklığının artması tamamen hikâyedir, otizmli veya otizm spektrum hastalığı olan bir çocuğu tanımak çok kolaydır. YouTube’taki otistik çocuk videolarını seyretmeniz yeterli olacaktır.”

Yıldıran, aşı konusunda beş soru yöneltiyor:
1. Neden 1990’lara kadar olduğu gibi, kendi aşımızı üretemiyoruz?
2. Neden ülkemizde 1990’lara kadar pek görülmeyen alerjiler artık bu kadar sık görülüyor?
3. Aşıların stratejik ürünler olduğunu, silah olarak kullanılabileceğini biliyor musunuz?
4. Aşı bilim kurulu neden 1/3 oranında ticarî firma temsilcileri ihtiva ediyor?
5. Her yıl 1.300.000 bebeğin doğduğu ülkemizde, her birine 46 doz aşının yapıldığı bir abonelik sistemi ne kadarlık bir ticarî pazar oluşturur, bunlar başka sağlık sorunlarına yol açarsa bu sektörün büyüklüğünü fehmedebilir misiniz?

Prof. Dr. Alişan Yıldıran’ın bizim sorularımıza yanıtları ise şu şekilde:

Yazılarınızda zorunlu aşı takviminde bir düzenlemeye gidilmesi önerisinde bulunuyorsunuz. Hangi aşının, neden zorunlu olmaması gerektiğini savunuyorsunuz?
Kuduz aşısı dışında hiçbir aşı mecburî değildir, pek çok gelişmiş ülkede aşılar sadece tavsiye  edilir. Aşılar koruyucu tıbbın ikinci önemli enstrümanıdır, birincisi temizliktir. Houweling’in 2004’de aşılarla ilgili en önemli dergi olan ‘Vaccine’de yayınladıkları makalede, toplumsal aşılama ile ilgili belirledikleri yedi ilkeden birincisi ‘toplumsal sağlığı tehdit eden hastalıkların hedef alınması’dır.
Çocuk aşı takvimindeki aşıların çoğunun bu ilkeye uymadığı kanaatindeyim (mortalite ve mortalite yüzde 0.1’den fazla olmalı). Yenidoğan ve süt çocuklarının (iki yaş altı) immün sistem özellikleri, aşılara ve çoklu aşı uygulamalarına verdikleri cevapla ilgili bilgiler oldukça sınırlıdır.
Aşılar konusunda en önemli uzmanlardan biri olan Prof. Dr. Claire-Anne Siegrist, mevcut aşıların antikor bağımlı ve kısa süreli koruma sağlayabileceğini, immün sistem ve sağlık üzerine uzun dönemdeki etkilerinin bilinmediğini belirtmektedir. Aşılar immün sistemin, sapmış immün cevaplar oluşturmasına, otoimmün hastalıklar oluşturmasına yol açabilirler.
Sinir sistemi matürasyonunu ancak iki yaşında tamamlar, gelişimine sonra da devam eder. Bu bakımdan aşıların sinir sistemi üzerindeki muhtemel otoimmün etkileri göz ardı edilemez. İnsan organizması ağırlığının yarısını oluşturan ve simbioz yapdığı bir mikrobik evren (mikrobiom) oluşturmaktadır ve aşıların bu evren ile ilişkisi hakkında bilgimiz yok gibidir.

Peki sizin takvimle ilgili öneriniz nedir?
Çocukluk çağı aşı takvimi iki yaştan sonraya çekilmeli. Suçiçeği, oral polio, boğmaca, pnömokok, hepatit A hemofilus B aşıları takvimden çıkarılmalı. Çoklu aşı preparatları yerine tekli olanları tercih edilmeli (karma aşılar ve KKK). Tavsiye niteliğinde uygulamaya geçilmeli. Kan ürünlerinde olduğu gibi aşı takip ve kayıt sistemi oluşturulmalı. Bütün hekimlerin kullanabileceği etkin bir web tabanlı aşı yan etki takip sistemi kurulmalı. Aşı yan etki takip sistemine bilhassa febril konvülziyon, ITP, HSP, diabet, nefrotik sendrom, inek sütü alerjisi, Wheezy infant, diğer alerjiler bilhassa belirtilmeli.
Çocukluk çağı aşı takvimi oluşturulurken başka ülkelerin, bilhassa fevkalade sorunlu bir sağlık sistemi olan ABD gibi ülkelerin aşı takvimlerinin kopyalanması değil, İngiltere ve Japonya’da olduğu gibi ilmî kriterlere uygun makul bir takvim belirlenmeli. Son derece şüpheli KKK (MMR) aşısı yerine coğrafyamızı ilgilendiren tekli kızamık suşu ihtiva eden preparatlar hazırlanmalı. DSÖ, UNICEF gibi muhataralı kuruluşların güvenilmez verileri değil kendi kuruluşlarımızın güncel epidemiyolojik verilerini dikkate almalıyız. Böyle çalışmalar yapılmış ise güncellenmeli, yapılmamış ise derhal yapılması sağlanmalı.

Sizce var olan sistem dahilinde, uygulanması aile kararına bırakılabilecek belli aşılar olabilir mi; rotavirüs, menenjit gibi?
Menenjit etkenleri bilhassa beş yaş altında grup A ve diğer streptokoklar, stafilokoklar, Hemofilus B ve neisseria olduğu için tek bir aşı ile hepsinden korunmak mümkün değildir. Ülkemizde 2013 yılında ruhsat verilen ancak henüz takvime alınmamış N. Menigitidis bakterisine karşı korunma sağlayan bir aşı vardır. Ancak, bu hastalık çok nadir görülmektedir, görüldüğü çocuklar da ekseriya kompleman eksikliği (bir primer immün yetmezlik) olan çocuklardır. Bunlarda hastalık menenjitden ziyade çok daha ağır bir tablo olan meningokoksemi şeklinde seyreder. Bu aşı immün yetmezliği olduğu bilinen çocuklarda hayat kurtarıcıdır ancak sağlıklı çocuklarda gerekli değildir.
Rotavirüs enfeksiyonu beş yaş altındaki ishallerin büyük kısmını teşkil etmektedir, 2-3 milyon vakanın sadece 20-60 kadarı, o da uygun ve vaktinde tedavi verilmediği için kaybedilmektedir. Anne sütü alan iki yaş altı bir çocukta bu enfeksiyonun görülme ihtimali çok düşüktür. Vahşi virüsle bir defa karşılaşdıktan sonra, farklı suşlarla enfekte olsa bile çok hafif geçirmektedir. Aşı ile edinilen bağışıklıkta ise bu durum geçerli değildir. Aşı yan etkisinin en çok görüldüğü aşı budur. Bağırsak düğümlenmesi en sık görülen yan etkisi olup, en ciddî yan etkisi ise Kawasaki hastalığıdır.
Benim son bir yılda rotavirüs aşısına bağlı dört vakam oldu. Biri serebrovasküler olay olup çok ağır bir vaka idi, diğerleri bağırsak düğümlenmesi (intussusception) ve kronik kabızlık şeklindeydi.

Peki kızamık, çocuk felci, suçiçeği gibi hastalıklarla aşısız başa çıkmak mümkün mü? Yaptırmayarak çocuklarımızı ciddi bir sağlık riskiyle baş başa bırakmış olmayacak mıyız?
Tecrübeli bir çocuk hekimi olarak çocukluk çağı hastalıklarının lüzumundan fazla abartıldığı kanaatindeyim. Buna en iyi misal su çiçeğidir. Aşısı ülkemizde son bir kaç senedir uygulanmakta olan bu hastalığı ve hastalığı geçirip hayat boyu bağışıklık kazanması için su çiçeği partisi düzenlendiğini bilmeyen yoktur sanırım. Bu hastalığın en mühim komplikasyonu zatürrie ve ensefalit (beyin iltihabı) olup, çok çok nadir görülmektedir. Görüldüğü kişilerde primer immün yetmezlik olduğu kesin gibidir. Bu hastalığın aşısı canlı virüs ihtiva ettiği için bu çocuklarda aşı da ölümcül olabilir.
Çocuk felci (Polio) ile ilgili olarak 1970’li yıllarda beri dünyada sadece aşıya bağlı (ağızdan verilen aşı canlı virüs ihtiva eder) polio ve nonflask paralizi vakaları görülmektedir. Arama motorlarında ve pubmedde vaccine-induced polio kelimeleri ile taramanız yeterlidir.

Aşıların yan etkilerinden endişe etmemiz gerektiğini mi söylüyorsunuz?
Şu anda var olan hiç bir aşı yüzde 100 etkili ve güvenli değildir, her aşı bir immünolojik deneydir, tabii olmayan bir immün cevap oluşturduğu için kısa veya uzun, çok uzun vadeli yan etkiler oluşturabilir. İmmünoloji-alerji bilim dalının gelişmesini sağlayan, alerji ve anafilaksi gibi son derece önemli olguları literatüre kazandıran olgu, aşılardır. Aşılardan önce böyle olaylar yoktu. Bu sebeple anafilaksiden ölen her insan, aslında aşı kurbanıdır. Güncel aşılar immün sistemin aşırı uyarılması ve destabilizasyonuna ve böylece otoimmün hastalıklara yol açabilmektedir.

Sağlık Bakanlığı, aşı yaptırmayan ailenin toplumdaki salgın ve bulaşıcılık riskini tetiklediği vurgusunu yapıyor.
Bu kavram aşıları zorla yaptırmak isteyenlerin sıkça kullandığı ama epidemiyolojisini bilmedikleri toplumsal bağışıklıktır (herd immunity). Tabii bir enfeksiyon ile daha düşük (yüzde 67) oranlarda enfeksiyon geçirmeyen kişilerin hastalığı daha hafif geçirmesine yol açmaktadır. Aynı etki aşı ile ancak toplumun yüzde 95’inin aşılanması ile temin edilebilmektedir. Çocukluk çağı hastalıklarında ve salgın olmayan durumlarda bu kavrama dayanarak zorla aşı yapmak, etik değildir kanaâtindeyim. Bu durum tam da bugünlerde ABD’de çok önemli tartışmalara yol açmış durumda. Aşı üreticilerinin ısrarla gündeme getirmekten kaçındıkları ‘vaccine virus shedding’in (aşının ihtiva ettiği virüsü aşı olan çocuğun etrafa saçması, örnek oral polio aşısı) çok daha tehlikeli olduğu kanaâtindeyim.
Aşılar sihirli değnek değildir. Yerinde, lüzumu halinde ve yan etkileri göz önünde bulundurularak kullanılması gereken bir tıbbi enstrümandır. Kısaca attığınız taş, ürküttüğünüz kurbağaya değmelidir.

YARIN: Tıp hukuku uzmanları Yargıtay’ın aşı kararını yorumluyor. Aşı yaptırmak istemeyen aileleri neler bekliyor? Bebeklerine aşı yaptırmadığı için dava edilen Ordu Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Ayyayla cephesinde son durum ne?

Siz de yorumunuzu paylaşın: