OBEZİTE CERRAHİSİNİN KORKUNÇ YAN ETKİLERİ VE ZARARLARI

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu‘ nun yazısı:

Bugün bir dostumun 30 yaşındaki gelininin acı ölüm haberi geldi. Bu kızcağız 5-6 ay önce kilo sorunu nedeniyle “mide küçültme” ameliyatı olmuş, çok badireli bir ameliyat sonrası süreci geçirdikten sonra taburcu olmuştu. Ameliyat sonrası erken dönemde 20 kilo, takip eden aylarda da 20 kilo daha vererek toplam 40 kilo vermiş. Yarın toprağa vereceğiz.

Ben son yıllarda bu filmi çok gördüm, duydum.

Son filmi tüm Türkiye birlikte seyretti. Rahmetli Mustafa Koç da bu ameliyatı olduktan sonra 40 kilo vermiş, 1 sene sonra aniden ölmüştü. Ölümü; kalp hastası olmasına rağmen spor yapmasına bağlandı ama bana kalırsa o kadar basit değil.

Bu ameliyat sonucu kilo veriliyor ama ne pahasına !?

Dünyaca ünlü “Mayo Clinic” web sitesinde bu ameliyatların riskleri şöyle sıralanıyor :

 Ameliyat Riskleri :

  • Kanama
  • Enfeksiyon ( Mikrop Kapma )
  • Pulmoner Emboli ( ölümcül Akciğerlere pıhtı atma )
  • Akciğer komplikasyonları
  • Ameliyat yerlerinden sızıntı
  • Ölüm

Ameliyat sonrası Riskler :

  • Bağırsak tıkanması
  • “Dumping Sendromu” : karbonhidratları gıdaları aniden bağırsaklara geçmesi sonucu oluşan ve ishal, karın ağrıları, baygınlık hissi ile seyreden bir durum ( çoğu hastada uzun süre görülüyor )
  • safra kesesi taşları
  • Ameliyat yeri Fıtıkları
  • Hipoglisemi
  • Beslenme Bozuklukları
  • Mide Ülserleri
  • Mide Kanamaları
  • Sürekli Kusma
  • Depresyon
  • Ölüm

Konuyu kaynağında görmek için Mayo Kliniğinin aşağıdaki linkinden bu bilgilerin orijinaline ulaşabilirsiniz.

http://www.mayoclinic.org/tests-procedures/bariatric-surgery/basics/risks/prc-20019138

Bu ameliyatlar her şeyden önce insan anatomisi ve fizyolojisine aykırıdır.

Mide normal bir sindirim faaliyeti ve fizyolojisi için elzem bir organdır. Bu organı keyfi olarak devre dışı bırakmak her şeyden önce Allah’ın yarattığı insan anatomisi ve fizyolojisini hiçe saymaktır. Sindirimin en önemli aşaması gıdaların mide içinde uğradığı mekanik ve kimyasal işlemdir. Bu aşamanın atlanması sadece sindirim değil onu takip eden her türlü metabolik faaliyete de sekte vurur.

Diyelim bu ameliyatı oldunuz ve kazasız belasız atlattınız, sonrasında sizi bekleyen süreç; günde 12 defa “kuş gibi”porsiyonlarla hayatınızın sonuna kadar tatminsiz ve anormal bir beslenme sürecidir.

Yahu, bunu yapacak olduktan sonra bu korkunç ve “çağ dışı” ameliyatı olmaya ne gerek vardı.

Sorununuz zayıflamak ise ameliyatı aklınıza bile getirmeyin, Gelin bana ben sizi 1 ay içinde her türlü kilo ve hastalık risk faktöründen kurtarayım.

Konuya değişik bir perspektiften bakmak ve çok ilginç şeyler öğrenmek isterseniz, Bu işin nasıl bir rant kapısına döndüğünü anlamak için, Dostum, değerli bilim adamı Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta’nın aşağıda linkini verdiğim bir yazısını okumanızı salık veririm :

http://ahmetrasimkucukusta.com/2015/12/29/yazilar/tip-yazilari/obezite-tip-yazilari/obezite-ve-obezite-cerrahisi-modern-tibbin-ayibidir/

Allah bizi “modern” bilimsel şarlatanlardan korusun.

Sağlıklı Günler Dileğiyle,

Kaynak: http://dryavuzyorukoglu.blogspot.com.tr/2016/03/obezite-cerrahisi-korkunc-yan-etkileri.html

Yazı için 4 yorum yapılmış:

  1. Murat Üstün dedi ki:

    Sayın Meslekdaşım,
    Obezite cerrahisine saldırılarınız artık bilimsel çerçeveyi çoktan aştı. Siz ve sizin gibi düşünen tüm yandaşlarınızla birlikte sizi açık oturuma davet ediyorum. Eğer yazdıklarınızda samimiyseniz ben ve birkaç bariatrik cerrah arkadaşımdan oluşan bir ekiple canlı yayında karşı karşıya gelmeyi kabul edersiniz. Değilseniz, çok kez yaptığınız gibi mesajımı siler ve duymazlıktan gelirsiniz. Hodri Meydan!

  2. nadire Yalçınkaya dedi ki:

    İyi güzel de siz kalp cerrahı değil misiniz ne işiniz var zayıflama ile. Resminize bakıyorum maşallah hayli kilolu görünüyorsunuz. Siz önce kendinize bakın beyefendi.

  3. Başak dedi ki:

    Haklısınız öncelikle. Bende obezite cerrahisi olmakla olmamak arasında kaldım. Fakat diyetle zayıflayabildiğimi fark ettiğim an vazgectim. 150 kiloydum, su an 120yim. Söyle diyeyim, hastalık değil mide, ağız tutamamak olay. Doğru düzgün beslenin, insülin varsa ilacını alın. Üzerinizden gerekli kilo kalkınca da baslayın spora. Midenizi kestirip kendinize zarar vermeye gerek yok.

  4. TATLI TATLI YEMENİN, ACI ACI GEĞİRMESİ OLUR

    Yaşadığımız kirli akvaryum, içinde yaşayan her şeyi hasta ediyor. Biz de hasta balıkları yakalayıp temizlemeyi ve sonra yine aynı kirli akvaryuma atmayı marifet zannediyoruz. Tartışılan konuya bakın ; ilaçlı stent mi koyalım yoksa eriyen stent mi? Tüplü ameliyat mı olalım, yoksa tüpsüz mü? Peki sonra? Yaşam tarzı hastalık üretiyor yani tekrar hasta olacaksınız, kurtuluş yok.

    Kıt kaynaklarımızı bu kısır döngü içinde çarçur ediyoruz. Kedinin kuyruğu peşinde dolanıp durduğu gibi emek ve paralarımızı saçmaya devam ediyoruz. Cep telefonlarına gelen mesajlarla, bedava çekap modası yayılıyor. Ellerde filmler, tahliller, dosyalar, ilaç torbaları… Müşteriler, müstakbel hastalıklarını teşhis için dev hastaneleri tavaf ediyor. Tekrar tekrar anjiyo olanlar, damarlarına pırlanta yüzük taktırmış gibi stentten bahsedenler, gastroskopi yaptıranlar, ameliyatını yapacak robot arayanlar… Hastalar bedava doktor bulmuş şimdi de robotla ameliyat istiyor. Herkes mucize tedaviler peşinde, hasta olmadan sağlıklı yaşamayı düşünen yok. Şimdi de mide ameliyatları moda oldu. Şeker hastalığı ve şişmanlığa kesin çözümmüş. 12 milyon şeker hastası ameliyat olsun kurtulsun o zaman. Tartışılan konuya bakın : 150 kiloya gelip mi ameliyat olacağım yaşım başım geçip tüm gençliğim morbit obez geçtikten sonra ve bu arada kalıcı hastalıklar bedene yerleştiren sonra napim ben ameliyatı diyor hastamız. Toplumun üçte biri şişman. Onları da morbid obes olmadan kurtaralım o zaman. Yarın askerlik yapacak adam kalmayacak haberiniz var mı?

    ABD’de her yıl 300.000 kişi şişmanlık nedeniyle ameliyat olurken, bilim dünyamız ameliyatlar bizde niye az yapılıyor diye üzülüyor. Binbir çeşit diyetler, zayıflama ilaçları ve merkezleri, bitkisel numaralar, uzmanlar… sistemi ne kadar güzel özetliyor. Bu sistem, şişmanları öğütüp paraya çevirirken GDO’lu mısır şekeri, fastfood, kolalı içecekler, alkol ve sigara sağlık ve hayatımızı çökertiyor, aydınımız bunu özgürlük olarak görüyor. Hangisini önlemek kolay? Bu sağlık düşmanlarını mı yoksa diyabeti, şişmanlığı, hipertansiyonu ve bunlara bağlı bir düzine hastalığı mı? Hastalıkları önlemek yerine sektöre çalışan bilim dünyamız yüzünden, her yıl milyarlarca doları, hastalıktan beslenen canavara hediye ediyoruz.

    Trilyon dolarlık sektörün düzenlediği bilimsel kongreler ve toplantılar, fırtına gibi esip gürlüyor, doktorları, bilim dünyasını, hastalıkları önleme ve sağlığı koruma çabalarını sel olup götürüyor. Hastalık faturalarını ödeyen devletlerin ve korunmasız halkın bu fırtına önünde durması imkansız. İlaç ve teknoloji yoluyla aktarılan milyarlarca dolarla hastalık canavarını beslemeye devam ediyoruz.

    Bu sistem hepimizi hasta ediyor. Bunca bilimsel ve teknolojik ilerlemeye rağmen hasta sayısı azalacağına artıyor. Ne bilimsel ve teknolojik ilerlemeler, ne mahalle aralarına kadar yayılan dev hastaneler ve ne de giydiğimiz kırmızılar kötü kaderimizi değiştiremiyor. Başarısızlığın nedenleri ve çarelerinden habersiz, önce hasta oluyor sonra tedavi oluyoruz. Boyun eğdiğimiz bu kaderi sorgulayacak kimse yok mu? Hasta eden yaşam tarzı yüzünden, sağlık ve hayatımız tükeniyor. Bilim dünyamız ve aydınlarımız bu kötü kader için ne diyor acaba? Hasta sayısı artmış, muayene sayısı rekor kırmış, yeni moda tedaviler çıkmış, yeni teknolojik cihazlar ülkeyi pazar haline getirmiş, herkes bununla övünüyor. Sanki hasta olmak imtiyaz, tedavi olmak bir lütuf. Ne biçim bir moda, nasıl bir anlayış? Bilim dünyamızın derdine bakın : bu pahalı tedaviler niye her yerde yokmuş? Son 9 yılda sağlık harcamaları % 800 artmış kimsenin umurunda değil. Şimdi daha mı sağlıklıyız? Harcanan paralar sağlık olarak geri dönmüyor, sadece sektörü zengin ediyor.

    Sağlıklı yaşamanın toplumsal formüllerini uygulamak neden kimsenin aklına gelmiyor? Sivrisinek kurbanlarıyla uğraşmak çözüm mü? Hastalık üreten bataklığı kurutmak kimin görevi? Sebep çok açık ve net. Gözümüzün önünde duruyor ama görmüyoruz: Hastalık kamyonunun yükü çok fazla ve hastalık üreten bataklığa saplanmış durumda. Gaza bastıkça, sağlığı korumaya yani bataklığı kurutmaya harcanacak paraları hastalık sektörüne kaptırdıkça, hastalık kamyonu sürekli patinaj yapıyor ve her gün biraz daha batağa saplanıyoruz. Sonuçta bataklığa dönen bu yaşam tarzına gömülüyoruz. Halbuki kamyoncular bilir; yapılacak iş hastalık yükünü azaltmaktır. En büyük eksik ve hata ise; hastalık yükünü azaltmadan sürekli gaza basmak, kaynakları patinajla çarçur etmek, hastalık lobisine hediye etmek.

    En zengin ülkeler bile hastalıkların önlenmesi konusunda ciddi araştırmalar yaparken biz ne yapıyoruz? Artan hasta sayısına yetişmek için ya doktor ithal etmek için çırpınıyor, ya da kıt kaynaklarımızı, hastalıklar peşinden koşarak çarçur ediyoruz. Bunca yıldır yapılan, hastalık sektörünü beslemek. Peki bu ülkede sağlıklı yaşamak mümkün değil mi? Önce hasta olmak ve sonra da ameliyat olmak zorunda mıyız? Yıllardır çarçur ettiğimiz milyarlarca doları, hastalıkları önlemek ve sağlığı korumak için harcasaydık, hiç değilse bugün sağlıklı bir toplum olurduk. Hastalık konusunda fotoğrafı düzeltmeye çalışırken büyük resmi görmemekte ısrar ediyoruz. Sistemin kökten değişmesi gerekiyor.

Siz de yorumunuzu paylaşın: