O ŞAFAK VAKTİNİN CİHANGİRİ

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Geçen hafta salı günü, yani 28 haziran 2005 Cinuçen Tanrıkorur’un 5. ölüm yıldönümü idi. Zamanın ne kadar hızlı aktığına bir kere daha şaşırdım. Sanki onu daha birkaç ay önce Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ndeki odasında ziyaret etmiştim.

Bir aydan beri iç hastalıkları bölümünde yatıyordu. Çok ağır, tedavisi olmayan hastalıklarla mücadele ediyordu gene. Eşi Barihüda Hanım daima yanı başındaydı. Keza ona hizmet etmekten ibadet edercesine zevk aldıklarını hissettiğim pek çok öğrencisi de hep odada ya da koridorlardaydılar. Ahmet Özhan, Filiz ve Ömer Şatıroğlu,  Necati Çelik ve diğerleri…

O, ise çok büyük sıkıntılar, acılar çekiyor olmasına rağmen huzur içinde yatağında yatıyordu. Damarlarında serumlar, ilaçlar, sondalar, burnunda oksijen kateteri vardı ve artık bu dünyadaki son saatlerini yaşıyordu. Ama yüzü nur içinde, gözleri pırıl pırıldı.

Ben onunla hastalıkları sırasında çeşitli zamanlarda birlikte olmuştum, bir an için olsun, bir kere olsun ümitsizlik, oflama, sızlanma, şikayet… duymadım. Her rahatsızlığının bir imtihan olduğunun bilincindeydi.

“Allah bana ikinci bir ömür ikram etti, benim ona hizmetle mükellef olmaktan başka yapacak şeyim yok” derdi. Çünkü, 1975 yılında konser vermek üzere Paris’e davet edilmiştir. Hazırlıklar tamamlanır ve tam yola çıkılacakken bir kaza olur ve udu kırılır. Kendisininkinden başka bir udu çalmayan Cinuçen Hoca, ustasına koşar. Ancak, udunun aynı gün içinde tamiri mümkün olmadığından bileti iptal edilir ve yolculuk ertesi güne kalır. Hoca’nın udunun kırılması yüzünden binemediği uçak Paris yakınlarında düşer ve uçaktaki herkes ölür.

Birçoklarınızın adını bile duymadığınızı, kim olduğunu bilmediğinizi sandığım Cinuçen Tanrıkorur, 20. yüzyılın en önemli kültür adamlarından biriydi ve gerçekten de farklı bir insandı.

20 Şubat 1938’de Fatih’ de doğdu. Babası Zaferşan Tanrıkorur, oğluna kendi isminin Kazan Türkçesindeki tam karşılığı olan ve “galip, muzaffer” anlamına gelen “Cinuçen” ismini koydu. Müzik eğitimine, amcası Mecdinevin Tanrıkorur’un kendisine 2.5-3 yaşlarından itibaren meşk etmesiyle başladı. Annesi sayesinde ud ile tanıştı ve kendi kendine çalmasını ve daha sonraları beste yapmasını öğrendi. Besteciliğe ise 14 yaşında Ferahnâk makamında oldukça parlak bir sazsemâîsi ile güftesi Fuzûlî’ye ait Şevkefzâ makamında bir şarkı ile başladı.  

Cinuçen Tanrıkorur,  İtalyan Lisesi ve Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Mimarlık bölümünü bitirdi. Şehirci mimar olarak devlet hizmetine girdi. 1973’te TRT Ankara Radyosu TSM şube müdürlüğü görevine getirildi ve burada 1982’deki istifasına kadar programcılıktan daire başkanlığına kadar çok çeşitli görevlerde bulundu. Konya’da Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ne bağlı Müzik Eğitimi Bölümünü kurdu. 1989 yılında, irsî olan böbrek hastalığı dolayısıyla Kültür Bakanlığı tarafından ABD’ye gönderildi ve burada 117 eser besteledi. Bu dönemden sonra sürekli olarak hastalıklarla boğuşan Tanrıkorur, toplam sekiz ameliyat geçirmiştir ve bunların üçü ise henüz mimarlık öğrencisiyken yakalandığı kanser sebebiyledir.

Resim 11. Mayıs 1994 tarihinde Merdivenköy’ deki evimizde çekilmiştir. Oturanlar Cinuçen Tanrıkorur, 2016 senesinde vefat eden ses sanatçısı Selma Sağbaş, yaylı tanbur üstadı Fahrettin Çimenli; ayaktakiler babam rahmetli dişhekimi Turhan Nesimi, karım Feryal, kanuni Bekir Reha Sağbaş, ben ve Dr. Mustafa Soyluoğlu.

***

Cinuçen Hoca, büyük bir bestekar idi. Türk müziği kadar Batı müziğini de çok iyi bilirdi. Onun müzikteki yerini tabii ki ancak müzikologlar değerlendirebilir. Çok çeşitli formlarda, benzersiz yüzlerce eser bestelediğini ve şedd-i sabâ, zâvil-aşîran ve gülbûse makamlarını onun bulduğunu söylemekle yetineceğim.

Cinuçen Hoca bir ud virtüözü idi. Batılı anlamda ilk ud metodunu o hazırlamıştır. Sesini de udu gibi güzel kullanırdı. Şarkı söylemesi kadar konuşması da mükemmeldi. Çok iyi derecede İtalyanca, İngilizce, Fransızca ve Latince bilirdi. Müzik Kimliğimiz Üzerine Düşünceler, Biraz da Müzik, Saz ü Saz Arasında, Osmanlılarda Müzik, Türk Mûsikîsi El Kitabı ve Çocuklar İçin Türk Mûsikîsi adlı yayınlanmış kitapları vardır.

Onu, Beşir Ayvazoğlu’nun şu sözleri ne güzel anlatır:

‘’…yürüyüşünden dinleyicilerini selamlayışına, pantolonunun ütüsünden saçlarını tarama biçimine, kelimeleri telaffuzundan kurduğu cümlelere kadar, her şeyi, her jesti, hatta her mimiği, milimetrik olarak hesaplanmış gibi ölçülü biçiliydi. Ve usta parmakları zarif hareketlerle ud’un tellerinde gezinmeye başlayınca, salon çok farklı bir mızrabın etkileyici titreşimleriyle doldu. Yeni ve çok farklı bir icra idi, ama dikkatle kulak verirseniz, kadim bir geleneği, tarihin derinliklerinden gelip sizi kalbinizden yakalayan esrarengiz bir tını olarak duyabiliyordunuz.’’

Cinuçen Tanrıkorur, Bekir Reha Sağbaş, Fahrettin Çimenli çalıyor Selma Sağbaş söylüyor (11 mayıs 1994 Merdivenköy).

GÜNAYDINIM, NAR ÇİÇEĞİM, SEVDİĞİM

Halkımız tarafından en çok tanınan eseri kürdilihicazkar makamında bestelediği sözleri Fevzi Halıcı’ ya ait olan şarkıdır.

Şavkıması, sana doğru yolların,
Sana doğru, denizlerin çağrısı,
Çırıl çırıl ötelerde bir güzel,
Günaydınım, nar çiçeğim, sevdiğim..

Çıkmaz sokaklarda bu minyatür kim?
Bu göğüs kim, ya bu gözler, bu saçlar?
Uzak bir özlemde ayak seslerin,
Günaydınım, nar çiçeğim, sevdiğim..

Bu yıldızlar doğan günü çağrışır,
Bu gündüzler gözlerini çağrışır,
Ya kimlere verdin avuçlarını?
Günaydınım, nar çiçeğim, sevdiğim..

Vurdum tellerine seni, sazımın,
Sende anahtarı, alın yazımın,
Yağmur yağmur serpil yalnızlığıma,
Günaydınım, nar çiçeğim, sevdiğim..

Benim en çok sevdiğim eserlerinden biri de Nisan Yağmuru isimli, güftesi Güngör Fahri Tüzün’e ait olan şarkısıdır:

Camlarda nakışlar belirirken yine yer yer,
Hep aynı nisan yağmurunun damlalarından,
Durmuş gibidir sanki zaman pencerenizde…
Bir çağrışımın böyle yaygınlaştığı her an,
Hep aynı hayal belli-belirsiz görünür de,
Efsanelerin çizdiği çehrendeki müjde,
Yağmurla yıkanmış camın ardında gülümser.

Son söz Hilmi Yavuz’dan:

‘’Cinuçen Tanrıkorur’ un o elmas melodileri, şimdi, gemiler geçmeyen bir ummanda değil, kalbimizin tâ derinliklerinde çalıyor. O bizim için büyük ve aziz bir ölüdür, kalbimizde yaşayan.’’

Ben de 1974 yılı temmuz ayında Marmara Adası’nda tanıdığım ve orada ilk musiki bilgilerini aldığım Cinuçen Tanrıkorur’u rahmetle anıyorum. Ruhu şad olsun.

 

Yazı için 4 yorum yapılmış:

  1. Rahmi Güven dedi ki:

    Dostlarım,

    2000 yılında yitirdiğimiz ünlü bestecimiz Cinuçen Tanrıkorur için, TRT özel bir program hazırladı.

    Bestecinin Türk Sanat Müziği alanındaki çalışmalarına yer verilen programda güzel ve anlamlı bir tanıtım yapıldığı kanısındayım.

    Ancak tanıma fırsatı bulduğum sevgili Cinuçen’in (Cino’nun), müzik dışındaki bazı şaşırtıcı özelliklerinden söz etmeden geçiştirilmesi, Cinuçen’i tanımak için yetmez.

    Aşağıda yayınlanan programın linkini aktarıyorum. Seveceğinizi umarım.

    Ekleyeceklerime gelince;

    Cinuçen Tanrıkorur, çok zeki, esprili, çevresindekileri derhal etkisi altına alabilecek bir güce sahipti.

    İtalyan Lisesi mezunu olduğu için bildiği İtalyancanın yanı sıra, Arapça, İngilizce, Fransızca ve Farsça biliyordu.

    Bir gün BBC için hazırladığı İngilizce bir program için, yazdığı metinde bir yanlışlık varsa benim müdahale etmemi istemişti. Metni okudum. Hata bulmak ne mümkün! Fırsat buldukça benim İngilizce yazdıklarımı düzeltirse memnun olacağımı söyledim.

    Bir tarihte İtalya’da bir toplantıya katılacağımı öğrenince, bana Roma’da yaşayan ünlü Türkolog Ord.Prof.Dr. Anna Masala’ya yazdığı bir mektubu götürmemi istemişti.

    Hocanın Roma’daki Evine gittim. Nezaket dolu bir karşılama ile beni misafir etti. Söz Cinuçen’e geldiğinde ünlü hoca, “Bu ülkede Cinuçen’in İtalyancasını dinleyen hiçbir İtalyan, onun İtalyan olmadığı anlayamaz” diyordu!

    Akademik eğitimi Mimarlık olduğu için kendi evinin duvar ve tavan dekorlarını bizzat çizmiş ve uygulamıştı.

    Eline kalemi aldığında, hem sağ eliyle hem de sol eliyle yazabilirdi. Her iki elinde çıkan yazı da inci gibiydi. Ancak bu yazma özelliğine bir başka özelliğini de eklersek, soldan sağa yazdığı yazıyı, sağdan sola doğru da yazar ve aynaya tuttuğunuz zaman mükemmel yazılmış bir düz yazı ortaya çıkardı.

    Adının anlamını soranlara, “Cin ve Çen sözlerinin tamlamasıdır” diye cevap verirdi.

    Eşimle tanıştırdığımda, “Adınız Handan olmasaydı, çok şaşırırdım; size yakışan isim ancak bu olabilir diye düşündüm” tarzındaki etkileyici esprisini hâlâ konuşuruz.

    Linki dinlemezseniz diye yineleyeyim.

    505 beste yapmış. Türk sanat müziğine 3 yeni makam katmış. Fevzi Halıcı’nın “Günaydınım, Narçiçeğim, Sevdiğim” şiirine yaptığı bestesi oldukça popüler olan sanatçının, Mehmet Turan Yarar’ın lirik şiirini müthiş bir beste ile musiki alanında ölümsüzleştirmiştir. Çok sevdiği bu bestesi linkin sonunda yer almaktadır. Diyor ki:

    “Gerçek bu ki, sessizliği dünyaya değer

    Dünya ne güzelmiş yerin altında meğer

    Baştan yaratılmayı dilemezdim Haktan

    Yıldızlara bir pencerem olsaydı eğer.”

    Özlenesi bir adamsın Cino, ışıklar içinde uyu e mi canım?

    Rahmi Güven

    https://www.youtube.com/watch?v=RMfBHp88KNE

    Bir Ömür Musiki ”Cinuçen Tanrıkorur”

    http://www.youtube.com

    TRT Müzik – İçindeki Sese Kulak Ver! TRT Müzik ile ilgili en güncel videolar ve gelişmeler için hesaplarımızı takip edin! Facebook

  2. eşya depolama dedi ki:

    teşekkür ederiz bilgi için

  3. teşekkür ederiz bilgi için

  4. çok güzel bir makale olmuş. ellerinize sağlık

Siz de yorumunuzu paylaşın: