RANDEVU ONAYI ÇÖZÜM OLUR MU?

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Mevlüt Tezel‘ in yazısı:

Devlet hastanelerinde yeni randevu sistemi pazartesi başlıyor. Artık randevu onayı zorunlu.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca yeni uygulamayı şöyle özetledi: “Ertesi gün randevusu olan her hastamız, akşam saat 8’e kadar randevusuna onay verecek veya gelemeyeceğini bildirecek.” Koca’nın da belirttiği gibi MHRS sisteminden alınıp gidilmeyen toplam randevu sayısı 81 milyon.
3-4 saat kala iptal edilen randevu sayısı ise 21 milyon.
Geçen yıl 23 milyon kişi aldığı randevulardan en az birine gelmedi.
Bu da randevu kapasitesinin yüzde 30’unun kullanılamaması anlamına geliyor.
Gelinmeyen randevu sayısının 81 milyon olması inanılmaz bir sorumsuzluk, şımarıklık ve bencillik göstergesi.
Bu yeni uygulama kısmen çözüm olabilir.
Bir sonraki adımda muayene gerçekleşmeyen randevulardan ücret alınmalı! Para cezası uygulayan ülkeler var.

KANSER HASTALARI HARİÇ
Randevu onayından kanser hastaları ile 65 yaş üstü vatandaşlar muaf tutuluyor ama iki günde bir hastaneye giden, ‘güne gider’ gibi arkadaşlarıyla hastanede buluşan yaşlılar var!
Çocuklarından bulamadığı ilgiyi doktorlardan, hemşirelerden bekleyen yaşlılar var! Buna da bir çözüm bulunmalı!
Peki, Avrupa’dan Türkiye’ye gelip kazançları iyi olmasına rağmen bütün tedavilerini ücretsiz gerçekleştiren gurbetçiler ne olacak?
Bence aile hekimi sevki olmadan uzman hekime gitmek isteyen hastanın muayene ücretinin sadece yüzde 40’ını sigorta karşılasa hastanelerdeki yoğunluk anında kesilir!

Kaynak: https://www.sabah.com.tr/yazarlar/gunaydin/sb-mevlut_tezel/2024/05/10/randevu-onayi-cozum-olur-mu

***

Yazı için 4 yorum yapılmış:

  1. CANAN dedi ki:

    Akşam sekize kadar randevuya geleceğim dedikleri halde, gelmeyenlerin de sayısı çok fazla oluyor.

    Ya da son dakikada ciddi bir sorunla karşılaşanlar da olabiliyor.Ya da bebeğinin ateşi randevu sabahı 40 dereceye çıkıyor mesela, ya da trafik kazası geçirmiş olabiliyor.

    Bence çözüm deği ama bir nebze faydalı olabilir.

    Benim sloganım:Randevusuna
    Gelmeyen Hasta en iyi hastadır!
    80.000 kişinin randevusuna gelmemesi, onların ciddi bir sağlık sorunun bulunmadığının bir kanıtıdır.

    Her burnu akana, her burnu tıkanana, her öksürüğe, her ateş yükselmesi olana, BT ya da MR çekilen bir ülke olduk hatırlatalım.

  2. CANAN dedi ki:

    81 milyon yerine, 80 bin yazmışım yanlışlıkla.

    Durum ileri derecede ciddi ve vahim hatta rezil bir durum.

    85 milyon nüfusu olan ülkemizde, 81 milyon kişi randevu alıyor, hastanelerden ve gitmiyor, ya da gidemiyor.

    Bir de gidenlerin. sayısını bilebilsek!Gerçek hastaların, hastanede yatan hastaların sayısını bilsek!

    Demek ki millet hastalık hastası yapılmış, felaket tüccarları, tarafından.

    Örneğin bir gazete haberi:

    ‘bütün yeni doğan bebeklerde her türlü hastalık riski mevcut!’

    Külliyen yalan bir haber. Korku panik imparatorluğu yaratmak işte buna denir.Nerden biliyorsunuz? KİM buyurmuş? Siz kimsiniz?

    Billy The Kit nereden biliyor. Kaç aşıya yatırım yapmış acaba?

    Diğer bir anlatımla, sağlık endüstrisine pazar hazırlamak, insanları panikletip. Ya da hazır olan pazarı genişletmek!

    Ne muazzam bir pazar hazırlanmış değil mi? 85 milyonluk ülkemde, 81 milyon kişi randevu alıyor ve de gidemiyor ya da hasta bile değil.

    Ama randevusuna gidemiyen, ya da gitmeyen kişiler cezalandırılıyorlar!

    Ne etkili bir sağlık sistemi değil mi?

  3. Osman Yüksel Serdengeçdi dedi ki:

    Ağır özürlülük veya ölüme sebebiyet verenlerin yanına kâr kalmayacağı bir süreç başladı!

    Ömür Çelikdönmez

    Ağır özürlülük veya ölüme sebebiyet verenlerin yanına kâr kalmayacağı bir süreç başladı!
    Ağır özürlülük veya ölüme sebebiyet verenlerin yanına kâr kalmayacağı bir süreç başladı!

    Sadece yargı siyasallaşmıyor. Medikal sektör de benzer bir gayya kuyusunun dibinde debeleniyor. Sağlık alanında kriminal olmayanlar neredeyse parmakla gösterilecek kadar az. Çünkü Hipokrat yemini çöpe atılalı hayli zaman oldu. Resmi sağlık sektörü Tıp Etiğini falan bir kenara bıraktı. Çünkü hasta garantili sağlık sistemine geçildi.

    Sağlık ahlâkı yerini çoktan kapitalist kriterlere bıraktı. Sonuç; paran varsa tedavi olursun, paran kadar sağlık hizmeti alırsın. Bu, Avrupa’da özellikle ABD’de sağlık sigortanız yoksa bırakın hastaneyi, sağlık ocağının kapısından adım dahi atamazsınız durumu. Durum, Türkiye’de de adım adım oraya gidiyor.

    Paran ya da bürokraside size sahip çıkacak kimse yoksa ölseniz dahi sokak köpeklerini sevenler kadar hakkınızı arayan çıkmaz. Ta ki vicdanını cüzdanından üstün tutan Savcı veya bir emniyet görevlisi olaya el atıncaya kadar.

    Ağır özürlülük veya ölüme sebebiyet verenler korksun!..

    İster denetimsizlikten ister ihmalden deyin hastalarına ağır özürlülük veya ölüme sebebiyet veren birçok cerrahın elini kolunu sallaya sallaya toplum içinde itibar gören bir mesleğe gölge düşüren kriminal uygulamalarına “dur” denildiği bir döneme girildi.

    Kriminal Daire Başkanlığı tam da bu işlere bakıyor. İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde faaliyet gösteren Kriminal Daire Başkanlığı, medikal sektörde ağır özürlülük veya sonuçta ölüme sebebiyet veren tıbbi vakaların dosyasını açıyor, inceliyor ve adli makamlara teslim ediyor. Bunu yaparken Adli Tıp’la eşgüdümlü çalışılıyor.

    Kriminalin önemi nedir?​

    Polisin, suçun işlenmesini önlemeye yönelik idari görevleri yanında suç ve suç şüphelileri ve bunlara ait delillerin saptanması, suç şüphelilerinin yakalanması ve adli mercilere teslimi safhalarını da kapsayan adli görevi de bulunuyor.

    Bu görevini yerine getirirken polise intikal eden olayla ilgili olarak; suç faili, olay yeri ve mağdur arasındaki ilişkiyi kuracak, maddi delilleri bulur ve toplar. Toplanan bu delillerin mahkemeler de maddi delil olarak kullanılması için bilimsel teknikler kullanılarak olayla illiyet bağının kurulması gerekir.

    Bu görevi de Adli Tıp ile Kriminal Laboratuvarlar yapmaktadır. Adli ve idari soruşturmalar sırasında elde edilen maddi delillerin, bilimsel usullerle inceleme ve değerlendirilmesi suretiyle suç ve suçlunun tespit ve ispatında teknik hizmet yürütülür.

    Diyabet, bariatrik ve metabolik cerrahı neden meskekten men edildi?

    Diyabet, bariatrik ve metabolik cerrahi yapan Prof. Dr. Alper Çelik, ölüme yol açmak gerekçesiyle 3 yıl meslekten men edildi.

    Çelik, İstanbul’un Şişli ilçesindeki muayenehanesi, Etiler’de sahibi olduğu Özel Etiler Hastanesi de dahil hiçbir yerde hiçbir şekilde hekimlik yapamayacak.

    Cerrah değil ölüm makinesi!..

    Öte yandan Çelik’in, Cevdet Akbulut, Selahattin Serin’in ölümüne sebep verdiği iddia edilmişti. İstanbul’da şeker hastalığı nedeniyle ameliyat edilen Cevdet Akbulut’un operasyon sonrası, vücuduna enfeksiyon yayıldığı, bağırsağında sızıntı olduğu ortaya çıkmış, 3 ay sonra ölmüştü.

    Cevdet Akbulut’un ailesinin şikâyeti söz konusu olunca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatmıştı. Prof. Dr. Alper Çelik’in ise pişkinliğe vurup, adeta suç bastırırcasına kendisinden şikayetçi olan aileye hakaret davası açtığı medyada yer almıştı. Haberlerde, bu hasta kaybının dördüncü olduğu belirtilmişti. Çelik hakkında daha önce de 3 hastanın ölümü nedeniyle soruşturma açılmıştı.

    “Ağır özürlülük veya ölüme sebebiyet vermesi” gerekçesiyle cezalandırılan Alper Çelik ayrıca ameliyat ettiği Bülent Zaim, Menşure Bakan, Selahattin Serin ve Cevdet Akbulut’un ölümlerine sebebiyet vermekten yargılanmış. 50 yaşındaki Selahattin Serin’in diyabet ameliyatı olmasının ardından hayatını kaybetmesiyle ilgili doktor Çelik hakkında 2022’de iddianame hazırlanmıştı.

    İddianamede, Serin’in ölüm sebebinin, “hastanın geçirdiği operasyon sonrası, hastada karın zarı iltihabı sonucu” olduğu belirtilirken, Adli Tıp Kurumu 8. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nca düzenlenen raporda da ameliyat öncesi gerekli tetkiklerinin yapıldığı ancak maktulün hiçbir laboratuvar tetkiki ve radyolojik inceleme yapılamadan taburcu edilmesinin tıbben eksiklik olduğu kaydedilmişti.

    Ayrıca, 2 gün sonra, aşırı kusma nedeniyle telefonla kendisine danışılmasına rağmen sadece ilaç önermesi ve durumun aciliyetini anlatmayıp bir sağlık kuruluşuna yönlendirmemesi sebebiyle şüpheli Doktor Alper Çelik’in tıbbi uygulama hatası yaptığı da aktarılmıştı.

    Kendi web sitesine göre Çelik, 6 bin 500’ün üzerinde hastayı ameliyat etmiş. Alper Çelik’in İstanbul Mecidiyeköy’de bulunan Uluslararası kliniğinde obezite ve diyabet alanında, Mide Balonu, Yutulabilir Mide Balonu, Tüp Mide Ameliyatı, Gastrik Baypass, Transit Bipartisyon, İleal İnterpozisyon rahatsızlıklarında tıbbi müdahalede bulunduğu bizzat kendi sitesinde belirtiliyor.

    Mesleki yaşam öyküsüne bakıldığında, deneyimli bir kariyeri var gibi. Ama bu sizi aldatmasın. Dışından “yeşil türbe” gerçeği; estağfirullah tövbe. “Davulun sesi uzaktan hoş gelir” dedikleri cinsten.

    Sağlık Bakanlığı Sağlık Meslekleri Kurulu harekete geçti!..

    Çelik’in meslekten men cezasını Sağlık Bakanlığı Sağlık Meslekleri Kurulu kesti. 13 yıl önce kurulan kurul, ilk kez bu kadar uzun süreli meslekten men cezası verdi.

    Kurulun kararını dayandırdığı 663 sayılı Alanında Bazı Düzenlemeler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 23’üncü maddesinin yedinci fıkrası (ç) bir yıldan üç yıla kadar meslekten geçici men cezası öngörüyor.

    Sağlık Bakanlığı, İstanbul Sağlık İl Müdürlüğü çalışanları arasında Çelik’i koruyanlara yönelik operasyon yaptı. Çelik’in hastanesini denetlemeyen, uygun olmadığı halde onay veren, sorunları görmezden gelenlere de ceza verildi.

    Kurul, söz konusu kararını, 20 Aralık 2023’deki toplantısında aldı. Ancak ilgili yazıyı, dört ay sonra yazdı. Sağlık İl Müdürlüğü’yse kararı, ilgili birimlere 3 Mayıs’ta yolladı.

    Hakkındaki mahkeme dosyalarında yer alan ilgili kurumların görüşleri, yakınlarını kaybeden hasta yakınlarının ifadesine göre; bırakın cerrah olmayı, kasap bile olamayacak kadar meslek etiğinden yoksun bu şahıs, sadece hastalardan tahsil ettiği para ile ilgilenmiş. Önüne geleni asmış-kesmiş.

    Meslekten men edilenin suçu sabitse neden serbest?

    Kamuoyu merak etmez mi? Bu cerrahın meslekten men edilmesi, onun ağır özürlülük veya ölüme sebebiyet verme kastında bulunduğunu göstermez mi?

    Sağlık Bakanlığı Sağlık Meslekleri Kurulu’nun kararı ile kasıt veya ihmal ne olursa olsun suçu sabit olan birisi nasıl olur da elini kolunu sallaya sallaya toplum içinde dolaşabiliyor? Kamu ve hayatını kaybeden hasta yakınlarının acısını hafifletecek adımlar neden geciktiriliyor?

    İnsan sormadan edemiyor; Adliye ve emniyet içinde ona bilgi sızdıran köstebekler mi var? Acaba bu şahıs hakkında yurt dışına çıkma yasağı getirildi mi? Kaçıp giderse ne olur? Davayı açan Cumhuriyet Savcılığı, tutuklama kararı çıkartır mı?

    31 Mart seçimleri sonrasında Türkiye’nin içine girdiği siyasi ve idari türbülans, yeni bir sürecinin habercisi. Organize suç çetelerinin Türkiye için güvenlik sorunu olmaktan çıkarılacağı anlaşılıyor.

    Eğitim, tarım ve sağlık sektörlerindeki terör yapılanmaları ile müşterek faaliyet gösteren organize suç çetelerinin Kanun topuzu ile başlarının ezileceği anlaşılıyor. Eğitimin şart olduğu gibi kamuda ve özel sektörde temiz eller operasyonu şart.

    Geliyor gelmekte olan…

    https://www.dikgazete.com/yazi/n-a-6825.html

Siz de yorumunuzu paylaşın: