100 YAŞINIZI DEVİRMEK İSTER MİSİNİZ?

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Aşağıda okuyacağınız “100 yaşınızı devirmek ister misiniz?” başlıklı yazıda da her zaman olduğu gibi itiraz etmek istediğim hususlar var:

BİR: 100 seneden fazla yaşamanın birinci şartı “genetiktir“, kişisel ve çevresel faktörler bundan sonra gelir.

İKİ: Her gün yeteri kadar hareket etmek gerekiyor, deli gibi spor yapmak aksine zararlı! Hareket günlük hayatın içine sindirilmiş olmalı, bir törene (eziyete) dönüştürülmemeli. Spor salonlarına gitmek son derecede sakıncalı.

ÜÇ: Organik olmak kaydıyla bitkisel beslenmeye evet! Sağlıklı ete asla hayır demem, balık ve diğer deniz ürünlerine de sınır tanımam.

DÖRT: Az yemek de olmazsa olmazlardan. Atalarımız “azı karar çoğu zarar” diye boşuna söylememişler.

BEŞ: Alkolün damlasına bile hayır, bu tamamen şarapçıların bir uydurması. Etil alkol bir zehirdir, faydalı olan şarap değil üzümdür. “Üzümü ye, şarabını içme”!

ALTI: Amacı olmayan bence de uzun yaşayamaz. Buna “üretken” olmayı da ilave ediyorum.

YEDİ: İnanç ve ibadet de şart! Halinize her an şükredin. Kin tutmayın, hoşgörülü olun, kimseyi de kıskanmayın.

SEKİZ: Ben de “Çok koşan çabuk yorulur” prensibinin müntesiplerindenim. Hayattan her şartta zevk almayı bilmek lazım.

DOKUZ: Aile bağları, ilişkiler, arkadaşlar, bir miktar sosyal olmak (günümüzde anlaşılan sosyallik değil elbette!) de 100 seneyi devirmenin şartlarından biridir. Müzik dinlemek de, bir müzik aleti çalmak da ilaç gibidir. Büyük şehirlerde değil, köyde kasabada yaşamalıdır.

Gelelim neticeye

BİR: Dikkatinizi çekti mi bilmem, dalya yapanların hiçbirinin özel ve sihirli bir formülü yok.

İKİ: Aslında yaşadığınız sürenin değil onu nasıl geçirdiğiniz önemli olduğunu unutmayın.

ÜÇ: Hiçbiri çekap yaptırmıyor, kanser taramasına girmiyor, rutin kontrol diye bir saçmalık yapıp doktora gitmiyor. Gene tekrarlıyorum: HASTA OLMADAN UZUN YAŞAMANIN TIPLA ZERRE KADAR ALAKASI YOKTUR.

DÖRT: Reha Muhtar gibi uzun yaşamanın sırrını arayanlara bu yazıyı okumalarını tavsiye ediyorum. Kerameti kendinden menkul adamların peşinden gitmeyi bıraksınlar, burada öğrenecekleri yaşlanmayı durduran iki hormondan da, kanser aşısından da önemlidir.

***

CNN’ de Özlem Çitçi‘ nin yazısı:

Bundan 4 yıl önce New York Times gazetesinde ‘’İnsanların Ölmeyi Unuttuğu Ada’’ diye bir haber okumuş ve çok etkilenmiştim. Haberin kahramanı Moraitis Stamatis, yıllar önce göç ettiği Amerika’da akciğer kanserine yakalanmış. O zamanlar, altmışlarının ortalarındaymış. 9 ayrı doktor, 9 ay ömrü kaldığını söyleyince, eşini de alıp memleketi Yunanistan’ın Ikaria adasına dönmüş. Dönme sebebi sadece doğduğu topraklara gömülmek istemesi değil, Amerika’da cenaze masrafları binlerce doları bulurken, Ikaria’da sadece 200 dolar olmasıymış!

Adaya ulaştığı ilk günleri yatakta geçirmiş. Döndüğünü duyan çocukluk arkadaşları birer birer ziyarete gelmeye başlamışlar. Uzun sohbetler eşliğinde hep birlikte şaraplar içmişler. Stamatis, madem ölüyorum, bari mutlu öleyim diyormuş kendi kendine. Sonra bir gün, bahçeye sebze ekmeye karar vermiş. Hasadı ben göremesem de eşim Elpiniki faydalanır diye düşünüp, bahçesinde çalışırken deniz havasının, güneşin tadını çıkartıyormuş.

Aradan 6 ay geçmiş. Moraitis ölmemiş. Bahçesinden tazecik, birbirinden güzel sebze ve meyveler yemeye başlamış. Bununla da kalmayıp, aileden kalma şarap bağını güzelce temizleyip, çapalamış. Hayatı adanın ritmine uymuş. Sabah istediği saatte kalkıp, bağında bahçesinde biraz çalışıp, öğlen güzel bir yemek üstüne öğleden sonra birkaç saat kestirirmiş. Hatta bırakın ölmeyi, her akşam kasabadaki tavernaya gidip arkadaşlarıyla gece yarılarına kadar tavla oynar olmuş!

Aradan yıllar geçmiş. Sağlığı giderek düzelmiş. Tam 25 yıl sonra tekrar Amerika’ya gitmiş. Acaba benim kansere ne oldu diye merak içindeymiş. Merakla hastaneye gittiğinde görmüş ki kanser vücudundan tamamen temizlenmiş ama yıllar önce teşhis ve tedavisini yapan doktorların hiçbiri artık yaşamıyormuş!

1990 yılından bu yana araştırmalar yapan Dan Buettner, dünyada 100 yaşını aşan insanların en yoğun bulunduğu 5 ayrı coğrafya tespit etmiş. Türkiye’ye 48 km uzaklıktaki Ikaria adası da bunlardan biri. Ikaria’da 90 yaşını aşanların sayısı Avrupa’nın herhangi başka bir yerine kıyasla 10 katı daha fazla! Bütün Avrupa’da kanser, kalp, depresyon ve bunama gibi vakalara en az Ikaria’da rastlanıyor.

Ikaria’lılar sebze, meyve, baklagiller, badem ceviz gibi kabuklu yemişler, tam tahıllar, balık ve sağlıklı yağlardan oluşan Akdeniz diyeti ile besleniyorlar. Ama uzun yaşamalarının sırrı bu değil. Ikaria’nın 15 km uzağındaki Samos’ta yaşayanlar da aynı şekilde besleniyor, aynı havayı soluyor, aynı denizin balığını yiyorlar ama Ikari’lılar kadar uzun yaşamıyorlar. 100 yaşını aşanların en yoğun görüldüğü diğer 4 coğrafya dünyanın dört bir tarafına yayılmış durumda:

– İtalya’da Sardunya
– Costa Rica’da Nicoya yarım adası
– Kaliforniya’da Loma Linda
– Japonya’da Okinawa

Her birinin yedikleri farklı, çünkü yaşadıkları bölgenin doğal mahsullerini tüketiyorlar. Ama hayat tarzlarında ortak 9 nokta var:

Her gün hareket ediyorlar

100 yaşını devirenlerin en önemli ortak özelliklerinden biri, hareket etmenin hayatlarının doğal bir parçası olması. Yürüyebilecekleri bir mesafe için taşıt kullanmıyorlar. Sürekli merdiven inip çıkıyorlar. Tarlalarında bahçelerinde çalışıyorlar. Spor için yürüyüş veya bahçe bakımı gibi gerçekten keyif aldıkları aktivitelere yöneliyorlar.

Sebze meyve ağırlıklı besleniyor, nadir et tüketiyorlar

Bulundukları bölgede ne yetişiyorsa onu yiyorlar ama ortak özellikleri bitkisel ağırlıklı beslenmeleri. En çok tercih ettikleri sebze, meyve, baklagiller ve kabuklu yemişler. Eti nadir tüketiyorlar.

Az yiyorlar

%80 doyduklarında sofradan kalkıyorlar. Az yemek için geliştirdikleri bazı taktikler var. Mesela Okinawa’da küçük yemek tabakları kullanıyorlar. Pişen yemekler sofraya konmuyor. Yiyecekleri kadarını tabağa alıp, geri kalanını kaldırıyorlar.

Sosyal ortamlarda ölçülü miktarda alkol tüketiyorlar

Kaliforniya Loma Linda’da yaşayan aynı dini cemaate mensup grup hariç, diğer bütün bölgelerde yaşayanlar günde bir veya iki kadeh alkol tüketiyorlar.

Hayatlarına yön veren bir amaçları var

Dan Buettner, ölüm oranının en yüksek olduğu yılların, doğum yılı ve emeklilik yılı olduğunu söylüyor. Buettner’e göre hayatta sizi motive eden, heyecan duymanızı sağlayan bir amacınız olması ömrünüze 7 yıl ekleyebiliyor.

İnanç sahibiler

Tamamen farklı şeylere inanmakla beraber, hepsinin ortak özelliği inanç sahibi olmaları ve ayda en az 4 kez dini ibadet törenlerine katılmaları.

Hayatı yavaşlatmayı başarıyorlar

Sürekli acele etmek ve stres yaşamak vücutta enflamasyon oluşturuyor, bu da alzheimer’dan kalp rahatsızlığına pek çok hastalığa sebep olabiliyor.

100 yaşını devirenlerin önemli ortak noktası hayatlarını stresi yönetebilecek şekilde düzenlemeleri. Günde 15 dakika bile olsa yavaşlamak, dua etmek, meditasyon yapmak veya kestirmek hayatı uzatıyor.

Aile bağları kuvvetli

Aileleri her şeyden önce geliyor. Eşlerine bağlılar. Ailelerine yakın yaşıyorlar.

Doğru arkadaş seçiyorlar

Buettner’e göre 100 yaşını devirenleri en çok ayrıştıran faktör, doğru arkadaş seçmeleri. Buettner, eğer en yakın üç arkadaşınız fazla kiloluysa, sizin de kilo problemi yaşama olasılığınız %50’dir diyor. 5 ayrı coğrafyada, bambaşka kültürel değerlerle yaşamalarına rağmen 100 yaşını devirenlerin ortak noktaları, üzerlerinde olumlu etkisi olan yakın bir arkadaş çevresine sahip olmaları.

İlham aldığınız, karşılıklı güven hissettiğiniz, bir şeyler paylaşabildiğiniz arkadaşlar ömrünüzü uzatıyor.

Ömrünüze 12 yıl eklemek mümkün!

Dan Buettner, genetik faktörler nasıl olursa olsun, istisnasız herkesin hayat tarzını değiştirerek ömrüne 12 yıl katabileceğini iddia ediyor.

Dünyanın bambaşka yerlerinde 100 yılı aşkın süredir yaşayanlardan hepimizin öğreneceği önemli dersler var. Uzun ve sağlıklı bir ömür için sadece iyi beslenmek ve spor yapmak yetmiyor. Hayatı basitleştirmek gerekiyor. Bize aidiyet duygusu yaşatacak bir inanca, hayatımıza anlam katacak bir amaca ihtiyacımız var. Ama uzun ve güzel bir ömür için her şeyden önemlisi sevmek ve sevilmek. İyi bir aile ve yakın arkadaşlar hayatı güzelleştirmekle kalmıyor, uzatıyor da.

Siz de yorumunuzu paylaşın: