VİTAMİN HAPLARI NEDEN ZARAR VEREBİLİR?

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Bir zamanlar şimdiki D vitamini meftunları gibi C vitaminine abayı yakanlar vardı ama sonunda kendileri yandı.

Bugünlerde de “D vitamini ille de 100′ ün üzerinde olacak” diyen uzmanlar ve onlara uyup leblebi gibi D vitamini içenler var.

Büyük yanlış içindeler!

Bir süre sonra insanlara “Durun, şu D vitamini haplarını derhal çöpe atın” denecek ama bazıları için maalesef çok geç olacak.

Unutmayın, sağlıklı olmanın yolu “haplardan” değil sağlıklı beslenmeden geçiyor.

D vitamini, balık yağı, ko-enzim Q hapları bir aldatmacadır, üstelik de bırakın faydasını aksine zararlıdır.

Adam gibi beslenmeye bakın.

Dilerim ki BBC’ nin “Vitamin hapları neden zarar verebilir?” başlıklı derlemesi “D vitamini  abonelerine”  bir ders olur da uyanırlar.

Bu yazının hazırlanmasında zerre kadar “etkim” olmadığını da bilmenizi isterim.

***

BBC’ de Alex Riley‘ in makalesi:

Ömrü uzatma ve yaşlanmayı önleme amacıyla birçoğumuz haplarla vitamin takviyesi yapıyoruz. Oysa bunların bir işe yaramadığı gibi zararlı da olabileceği belirtiliyor.

Linus Pauling California Teknoloji Enstitüsünde başarılı bir bilim adamıydı. Moleküller üzerine çalışması 1954’te Nobel Kimya Ödülü kazandırmıştı ona. Bazıları onu modern kimyanın kurucusu olarak görüyordu.

Fakat daha sonraki yıllarda vitaminlerin hastalıklardan koruyucu ve ömrü uzatıcı antioksidan etkisi üzerinde durmuş, günlük önerilen C vitamini dozunun 50 katı oranında 18.000 miligram (18 gram) vitamin almaya başlamıştı.

Bu konuda yazdığı kitapların da yardımıyla Pauling 1980’ler ve 1990’larda giderek ünlenmiş, bu arada vitamin ve beslenme takviyesi amaçlı ilaçların satışı artmıştı.

Ama akademik şöhreti de inişe geçmişti. Çünkü zamanlar C vitamini ve diğer takviyelerin pek yararı olmadığı gibi aşırı yüklemenin zararlı bile olabileceğine dair veriler elde edilmişti.

Pauling’e göre, C vitamini antioksidan içeriğe sahiptir ve serbest radikaller olarak adlandırılan tepkici molekülleri etkisiz hale getirerek yararlı olur.

1950’lerden beri bu moleküllerin hücreleri yıpratıp hastalıklara, yaşlanmaya ve buna bağlı kansere yol açtığı için tehlikeli olduğu biliniyor.

Serbest radikaller bundan sonra düşman olarak görüldü ve vücuttan temizlenmesi hedeflendi. Bunu yapacak olan ise antioksidanlardı.

1970-80’lerde fareler üzerinde yapılan deneylerde diyetlerine antioksidan takviyesi yapılarak ya da doğrudan damardan şırınga edilerek yaşlanmanın ve hastalıkların önünce geçilmeye çalışıldı, ama sonuç alınamadı.

İnsanlarla yapılan uzun süreli klinik deneyler de pek olumlu sonuç vermedi. 1994’te 50’li yaşlarında 30 bine yakın Finli ile yapılan deneyde gruptakilerin yarısına antioksidan özelliğiyle bilinen beta-keroten verilmiş, bu grupta akciğer kanserinde yüzde 16 artış gözlenmişti.

Daha sonra menopoza girmiş Amerikalı kadınlara 10 yıl boyunca B vitamininin bir türü olan folik asit verilmiş, bu grupta, takviyeyi almayanlara oranla meme kanserinde yüzde 20 artış kaydedilmişti.

1996’daki başka bir deneyde 1000 sigara tiryakisine dört yıl beta keroten ve A vitamini takviyesi verilmiş, bunlardaki akciğer kanseri ve ölüm oranında yüzde 28 ve yüzde 17 artış görülünce deney çabuk bitirilmişti.

Bu deneyler iyi beslenemeyen kesimlerle yapıldığında daha olumlu sonuç alınmıştı. Fakat buna rağmen 27 klinik deney üzerinde 2012’de yapılan bir değerlendirmede antioksidan takviyesinin yararlı olmadığı sonucuna varıldı.

7 araştırmada takviyenin kalp ve damar hastalıkları ile pankreas kanseri riskini azalttığı, 10 araştırmada herhangi bir fayda görülmediği, geri kalan 10’unda ise akciğer ve meme kanseri riskinin arttığı görüldü.

Uzmanlar antioksidan takviyesinin her derde deva olduğu fikrine karşı çıkıyor.

Bir zamanlar her sorunun nedeni olarak görülen serbest radikallerin aslında sağlığımız için gerekli olduğu fikri ise giderek güçleniyor. Bu moleküller hücre içinde haber taşıyıcı bir rol oynuyor. Onların yokluğu hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyüyüp çoğalmasına, yani kansere neden olabiliyor.

Ayrıca onların yokluğu vücudumuzu enfeksiyona daha açık hale getiriyor. Zararlı bir bakteri ya da virüsün vücuda girmesiyle serbest radikallerin sayısı da artarak bağışıklık sistemini harekete geçiriyor. Bağışıklık hücresi olarak bilinen akyuvarlar bu bakterileri kuşattığında da serbest radikaller bu hücrelerin içinde bakteriyi parçalayarak ortadan kaldırıyor.

Kısacası sağlıklı bir bağışıklık sistemi serbest radikallere bağlıdır. Bu nedenle antioksidanlarla onları ortadan kaldırmaya çalışmak vücudu bazı enfeksiyonlara açık hale getireceği için doğru değildir.

Fakat vücudumuzda fazlalıkları idrar yoluyla atan sistem sayesinde antioksidan takviyesinin fazla miktarda kana karışması önlenmiş oluyor.

Kimse bütün antioksidanlar gibi C vitamininin de sağlık açısından önemini inkâr edemez. Ancak vücutta belli bir antioksidan eksikliği kesin ise takviye almak doğru olabilir. En doğru seçenek ise antioksidanları birlikte çalışacak şekilde karışık halde gıda yoluyla almaktır.

Bunun için bol sebze ve meyve içeren bir beslenme en iyisidir. Doktorlar bunu garanti altına almak için günde beş farklı meyve ve sebze yemek gerektiğini söylüyor.

Kaynak: http://www.bbc.com/turkce/vert-fut-38292016

Yazı için 3 yorum yapılmış:

  1. ömür dedi ki:

    Kafa karıştırmada böyle acaip yazıları yazmada ve bulmada üzerinize yok. Maşallah diyelim.

  2. şeref dedi ki:

    Ahmet Hocam bu yazı tam da senin yazına denk gelmiş. Bu kadar olur yani

  3. Kazım dedi ki:

    Sayın Hocam
    Vitamin severler hergün yeni bir bilgiyi paylaşarak kafa karıştırmak için algı yaratmaya devam ediyorlar. Şimdide süt ürünlerine yönelik kafa karıştırma çalışması başladı.keçileride çiftçiler bağlıyormuş bu yüzden süt sağlıklı olmuyormuş.
    Uzmanlık alanım değil ,yorum yapamam ama,
    Yarın öbürgün yoğurt yerine geçecek bir hapmı çıkacak oldukça merak ediyorum…
    Saygılarımla

Siz de yorumunuzu paylaşın: