KÜRESEL ÇETELERİN YERLİ TİCARET ERBAPLARI İLE ORTAKLIĞI

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Prof. Dr. Gülümser Heper‘ in yazısı:

Geçenlerde AK Partili Komisyon Başkanı Yunus Kılıç, yanıltıcı yayın çerçevesini Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu’nun belirleyeceğini söyledi. Kılıç, “Toplumun takdirini de kazanmış olan Sağlık Bilim Kurulu var. Biz istiyoruz ki onların dediklerine göre hareket edelim.

Bir yayının yanıltıcı yayın olup olmadığına, toplumu ne derece etkilediğine uzmanlar, dünya çapında otörler (tıp dilinde uzman), kendi yayınları olan, kanaatine ve şahsiyetine toplumun güvendiği insanlardan oluşacak bir kurul karar verecek” diyerek kelimenin tam anlamıyla BİLİMİ tekelleştirdi.

Bu ifadeyi tam olarak, Sayın Canan Karatay’ın tavuk döneri yeren ifadesinin hukuk tarafından linç edilmesi sonrasında kullandı. Bilim kurulu gibi bir kurulun her bir ifadesinin toplum nezdinde ne kadar geçerli akçe olduğu anlaşıldığından beridir, ticarette yeni stratejinin BİLİM adı altında yürütülmesinin önünü hukuk sisteminin açması gerekiyordu.   

Bu ifadeyi dikkatle okumak gerekiyor. İçerisinde BİLİM, OTÖR, KURUL gibi kelimeler gösterilerek öteden beri bir şeyler yapılıyor. Bu bilim lafına, halk tav olup, hukuk sistemi adeta kelimenin önünde eğiliyor. BİLİM kelimesinin taşıdığı ulviyetin ardına sığınılarak her bir çeşit tezgah kurulabiliyor. Suçsuz adam asılıp, suçlu ipten indiriliyor.

BİLİM kelimesi ticarette tekelleşme için bir kalkan gibi kullanılıyor. BİLİM kelimesinin kendisi, küresel çetelerin ve devamı olan yerel işbirlikçilerinin ticari stratejilerinin yegâne malzemesi olduğundan beridir, ninemin söylediği gibi cin olmadan adam çarpılıyor. Okkanın her yerde dört yüz dirhem ettiği halka unutturuluyor.

Küresel çetelerin yerli ticaret erbapları ile ortaklığı

Gelelim tavuk dönerin fayda ya da zararlarına. Tebaanın karnını doyurmak için kullanılan bu ucuz dolgu maddesinin tartışmasına. Üretiminden, saklanmasından, pişirilmesine kadar içerisinde sayısız hastalık için kaynak oluşturan gıdanın bilimle imtihanına!

Toplumumuzun neredeyse üçte ikisinde kronik hastalık mevcut ve yine neredeyse üçte ikisi şişman. Şişman kişilerin ise hemen tamamına yakını sağlıksız. Şişman kişilerin tamamına yakınında insülin direncine bağlı gelişmiş Tip 2 diyabet ya da diyabet temayülü mevcut. Doymuş yağların sağlıksız olduğu, yerine endüstriyel bitkisel yağların konulması gerektiği söylendiğinden beridir toplumda hastalıklar roket hızıyla yükseldi.

Diyeceksiniz ki tavuk etiyle bu sorunun ne alakası var? Var! Zira hepsi başta mısır olmak üzere içerisinde linoleic asid gibi zararlı yağlar içeren ticari gıdalarla beslenmekte. Burada problem beyaz etin kendisi değil. Problem tavuğun, glifosfatlı tarımla üretilen genetiği değiştirilmiş yem kaynaklarıyla beslenmesi.

Tavuk yüksek omega-6 linoleic acid içeren mısırla beslendiğinden beridir etindeki yağ dengesi linoleik asit lehine bozuldu, dolayısıyla da insanın yağ dengesine yansıdı. Şimdi bir de bu etin bitkisel yağlarla pişirildiğini, kızartıldığını düşünün!

İşte buradan yasaklanmış bilim penceresinden bağırıyorum:

“Linoleik asid içeren gıdaların (endüstriyel ticari yağlarda bulunan omega-6 poliunsatüre yağlar) masif tüketimi, obezite, kanser ve diğer kronik hastalıkların metabolik anahtarıdır.  

Yunus Kılıç’ın bilim otoritelerinin hatta hukuk sisteminin ticari tavuk eti gıda pazarlama stratejisi geçerliliğini koruduğu sürece toplumun yağ dengesi ve bu dengesizliğin getirdiği kronik hastalıklar devam edecektir. Tokluk için topluma hastalık bedeli ödettirilecektir. Bizlere ise sanki tavuğun kendisini suçladığımız gibi bir algı oluşturularak linç edileceğiz.

Gelelim döner adı altında pişirme tekniğine. Bizdeki adıyla döner, genel adıyla ızgara yöntemi gıdanın doğrudan ateşle ve isle teması sağlanarak pişirilmesi demektir. İster kırmızı ister beyaz et olsun bu pişirme tekniğinin sorunu, pişirme sırasında toksik yan ürünlerin gıdanın içerisine sokulmasıdır.

Izgara ne yazık ki et pişirmek için sağlıklı bir yöntem değildir. Izgara işlemi sırasında etin çok yüksek ısıya maruz kalması, doğrudan kanserle bağlantısı olan heterosiklik aminler (HCA) dediğimiz toksik kimyasalların gıdada oluşması demektir. Dikey pişirme, yağ ve ateşin buluşarak is oluşturmaması yönünden bir avantaj olsa da sıçrayan yağların ateşle birleşmesi tehlikesi bertaraf edilememektedir.

Etin ateşten uzaklığından tutun da ateşin ısısına kadar standardize edilmesi gerekli ufak görünen ancak çok önemli ayrıntılar vardır. Ancak bu ayrıntılar, kanser yaptığı tespitli polisiklik aromatik hidrokarbonlardan (PAH) korunmak için hayatidir.

Ticarette tekelleşmenin liberal kapitalizm ile yer değiştirmesi, 1873-1918’li yıllara rastlar. Ticarette gerileme ve çöküşün ekonomideki etkilerini bertaraf etmek için liberal kapitalizm o dönemin bir gerçekliği olur. Tekelleşmenin koruma altına alınmadığı bu ticaret anlayış, daha ziyade merkantilizm ve feodalizme tepki duyar. Üretimin ve ticaret hacminin artırılması gibi içerisinde olumlu ögeler taşısa da zamanla kapitalizmin getirdiği doyumsuzluk liberal kapitalizm içerisinde yeni bir tekelleşmenin önünü açar.

İşte bu gücü biz KÜRESEL GÜÇ olarak tanımlıyoruz. Küresel güç her ekonomik seviyeden ülkede, büyük ya da küçük çapta işbirliğine açık aracılarını, tefecilerini, tüccarlarını bulmakta zorlanmaz. Küresel gücün ne ahlakı, ne imanı, ne milleti kalır. Artık Çin’deki bir tüccarla, ABD’deki bir tüccarın arasında bir mesafe kalmadığı gibi, onları ayıran devlet, millet, inanç da kalmamıştır.

Ortak payda birleşerek kazanmak, kazanırken şebekenin içerisine aldığı her bir ticari kurumun belli oranda kazanmasında bir mahzur görmemektedir. İki taraf ta belli ölçüde birbirinin kazanmasına yeşil ışık yakmaktadır ve yeni dünya düzeninde bu ekonomik şebekenin içerisinde kaybeden yoktur.

Bu ekonomik modelin kurgulayanlar küresel güç olarak isimlendirilse de uygulanan ekonomik model liberal kapitalizmden çıkmış artık küresel tekelleşmeye dönüşmüştür. Strateji üretiminde ortak olan bu şebeke, kazançta sadece ve sadece elinde kalanın miktarı ile ilgilenmektedir.

Bu şebekenin en dramatik yönü ise üretmeyen toplumların siyasal düzeninde bu sistemin devamlılığı için başını koyacak kadar istekli aracılar bulmakta hiç mi hiç zorlanmamalarıdır. Bu şebekenin içine giren herkese az veya çok bir şeyler düşmesinin güvencesi, bu aracıları evrensel değer olan para da birleştirdiğinden beridir ulus devlet kavramı sorgulanması hızlanmıştır.

Bilimde tekelleşmeyi ticari amaçla yaptığınızı biliyoruz ancak üstüne bir de hukuk sisteminin kanatlarını ticaretinize kalkan ediyorsunuz. Yaptığınız bilim değil, liberal kapitalizmin sınırlarının bile feodal küresel çetelere teslimiyetidir. Kurulunuz ise hukuka kılıf uydurmaktır. İşte tüm bu nedenlerle lütfen bana BİLİM, KURUL, OTÖR terimleriyle gelmeyiniz diyorum.

Kaynak: https://veryansintv.com/kuresel-cetelerin-yerli-ticaret-erbaplari-ile-ortakligi?fbclid=IwAR1tRJCoG7NYDPA0OZTXOBCsNIITpbwQuirapMSelH7eXJK0zUNx4vA1Iis

Yazı için 5 yorum yapılmış:

  1. Merve dedi ki:

    Bu yasa çıkaranların ellerinde patlar. Politikacılar kendi ayaklarına kurşun sıktıklarının farkında değiller.

  2. Ahmet dedi ki:

    Vatandaş gerçeklerin farkında. Bilimin arkasına saklanıp ateş açanların kim olduğunu gayet iyi biliyor. Bilim diyince akan sular durmuyor artık. Vatandaş hangi bilim diye soruyor, kimin bilimi diye soruyor, bunlar kimin adına konuşuyor diye soruyor. Bunlar halkı geri zekalı sanıyorlar, bir şeyden anlamaz bilim dersek her şeyi yuttururuz diye düşünüyorlar.

  3. CANAN KARATAY dedi ki:

    ANADOLU BİLGELERİ HER SABAH ŞÖYLE BİR DUA İLE İŞLERİNE VE GÜNLERİNE BAŞLIYORLARMIŞ:

    YÜCE TANRIM BUGÜN BENİ TÜCCAR VE POLİTİKACILARA BULAŞTIRMA! diye dua ederlermiş.

  4. Fuzûlî dedi ki:

    “Toplumun takdirini de kazanmış olan Sağlık Bilim Kurulu var”?? demiş komisyon başkanı.
    Bilim ölçmek demekdir, bu hükmü hangi ölçümü yapdıkdan sonra verdiniz sayın arkadaşım?

  5. Fazlı dedi ki:

    Muazzam bir yazı. Yazarı ilk defa okudum tebrik ediyorum.

Siz de yorumunuzu paylaşın: