TIP KONGRELERİ NASIL OLMALI?

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
tıp turizmi

Uz. Dr. Mehmet K. Çelenk‘ in Medimagazin’ deki yorumu:

% 1-2’lik bir grup gerçekten yazı dizisinde anlatıldığı gibi yapıyor ve geziyor. Ben de her yıl düzenli olarak 8-10 kez yurtdışına giden Devlet Hastanesi hekimleri gördüm. Üniversitelere bakarsak, son 20 sene içerisinde 150-200 kez Avrupa – Amerika – Uzak Doğu yapmış hocalar var. Bir seyahatin maliyeti 3 ila 10.000 Euro arasında değişiyor ve firmalar tarafından vergiden düşülüyor. Yani devlete ödetiliyor. Ama tekrar vurguluyorum, bu insanların oranı maksimum % 1-2’dir, kesinlikle daha fazla değildir. Hatta araştırılıp, hiçbir tereddüde yer bırakmaksızın rakamsal olarak kanıtlanmasını da çok isterdim.

Ne acıdır ki Sabah gazetesi yazarı bu % 1-2 yüzünden tüm hekimlik camiasını feci bir töhmet altında bırakıyor.

Kongrelere gelince, çoğu hekimin “gezme tozma” için değil, kendilerini bir nebze geliştirebilmek için bunlara katıldıklarını gayet iyi biliyoruz. Fakat o kadar aşırı maliyetleri var ki, insanlar zorunlu olarak firmalardan yardım alıyorlar. Batı’da işsizlik sigortası ile geçinen çulsuz adamlar 200 Euro’ya, 1 hafta her şey dahil Antalya’ya tatile geliyorlar. Aynı oteller tıp kongresi yakaladıkları vakit, bu parayı gecelik olarak alıyorlar. THY’nin bile fiyatları kongre zamanlarında göklere vuruyor.

Çözüm önerilerim:

– Reçetelere mutlak surette JENERİK ilaç isimleri yazma imkanının getirilmesi; sonra eczacı hangisini verirse versin. Hekimlerin çoğu sadece aktif madde ismi yazmak isteyecek ve bundan büyük mutluluk duyacaktır.

– Asla ve asla Ankara ve İstanbul dışında kongre yapılmaması. (Bu arada, kongrelere davet edilen bazı tanınmış yabancı konuşmacıların Antalya, Bodrum gibi yerlere gelmeyi hiç istemediklerini de belirteyim. Bunun bir sebebi olsa gerek).

– Kongrelerin lüks oteller dışında, devletin büyük şehirlerde bu iş için kurduğu kongre merkezlerinde yapılması.

– İngilizce KPDS puanı 70’in altında olanların yurtdışı toplantılara gitmelerine izin verilmemesi. (Eğer öyle değilse, sunumları mümkün değil takip edemez).

– Günümüz teknolojisi ile kongrelere katılımı elektronik olarak izlemek mümkündür. Toplantılar puanlandırılabilir ve katılımcının belli bir puanı geçmesi istenebilir. Hatta Batı’daki gibi, temel noktaların sorgulandığı basit sınavlar bile yapılabilir.

– Firma destekleri yılda 1 veya 2 katılıma indirgenebilir. Hatta destek sadece toplantı katılım ücreti ile sınırlandırılabilir.

– Daha fazla firma desteği isteyen hekim, bunun sebebini ve elde etmeyi planladığı faydaları yazılı olarak, bu tür destekleri onaylama / reddetme yetkisi olan bilimsel kurullara sunarak talepte bulunabilir.

– Kongre – sempozyum katılım ücretleri felaket yüksek. Konuşmacılara 1 kuruş para ödenmiyor. Eğer lüks otel olayı da kaldırılırsa, atmaca tıp derneklerinin fazla para almak için hiçbir bahaneleri kalmayacak demektir. Ben, katılım ücretleri düşürüldüğü takdirde çoğu hekimin bunun için firmalara tenezzül etmeyeceğinden, cepten katılacağından eminim.

– Yurtdışında bilimsel sunum yapacak veya ödül alacak insanlar, o spesifik toplantı için tüm sınırlamalardan muaf tutulabilirler.

– Yerinde gidip izlemenin 5-6.000 Euro’ya malolacağı pek çok yurtdışı kongresinin sunumlarının hemen internete konduğunu, yeni bilgilerin çoğuna sıfır maliyet ile ulaşılabildiğini de anımsatmak isterim. Binlerce tıp sitesi var. Keza saygın dergiler de bunları çok kapsamlı derlemeler şeklinde yayınlıyorlar. Benzer uygulamalar ülkemizde de başladı. Derdimiz bilimsel kazanım elde etmekse, aslında oralara gitmeye hiç gerek yok.

Son olarak; Dağıtılan promosyonel malzemelerin, tıp kitapları ile ucuz ve işlevsel materyeller (tansiyon takip kartları, hastalık broşürleri, diyet formları, vb.) ile sınırlandırılması şarttır. Beyaz eşya, araba lastiği, vb. ağır suç olmalıdır.

Yazı için 1 yorum yapılmış:

  1. ÇÖZÜM ÜRETEN KONGRELER

    Bayi toplantısı denilen kongreler, küresel sistemin geleneklerinden biridir. Bilimsel kongrelerde veya onların keşfettiği internette, hepsini sunmadıkları kısıtlı bilgiye muhtacız. Dünyanın öbür ucuna kadar bu sistemi kuran bizler değiliz, biz sadece misafir ve seyirciyiz. Bizim ülke insanı olarak sağlıktan ekonomiye, bilimden teknolojiye düzenlenen kongrelere gidecek ne paramız var ne de onlara sunacak bilgi ve teknolojimiz. Her şey küresel yapı tarafından düzenlenir ve orada içeceğiniz bir bardak suya kadar her şey bu yapı tarafından ödenir. Çünkü büyüklerimiz bunun için bize para vermez, veremez. Bunda bir kötülük yoktur. Çünkü bilim ve teknoloji yoksa, borç sorunu vardır.

    Bizler planlanan tiyatronun sadece seyircisiyiz o kadar. Öğrendiğiniz, seyrettiğiniz her şey onların sunduğu bilgidir. Kongrelerin programından konuşmacılara kadar her şey bir orkestra titizliğinde hazırlanır. Parayı veren düdüğü çalar, siz de zevkle dinler ve seyredersiniz. Bu da kötü bir şey değildir. Büyükleriniz dahil herkes küresel yapının parçası olmak için can atıyor ve bu gayeyi hedef olarak gösteriyorsa, doğru yerdesiniz. Sizin tavaf ettiğiniz kongreler, küresel sistemin tapınaklarıdır. Burada öğrendiklerinizi bir daha ki kongreye kadar ezber edersiniz. Çünkü bilim ve teknoloji üretmekten acizsiniz. Neskafeden aşıya…Sarımsağı bile Çin’den ithal ederken biz neyi tartışıyoruz?

    Kendi yaşamsal sorunlarımızı çözmeye yönelik araştırmalar yapamıyoruz. Kopya ve üfürükten araştırmaları kongrelerde sunsanız ne olur sunmasanız ne olur? Kel başa şimşir tarak. Bu yüzden 5 yıldızlı otel ve tatil köylerinde yapılan bilimsel kongreler, bu iki bacaktan yoksun olan bilim dünyamızın ağır maluliyetine çözüm bulamıyor. Bu yüzden kötü kader yakamızı bırakmıyor. Bu yüzden her çeşit sosyal ve bedensel hastalıklardan telef oluyoruz. Bu yüzden her çeşit kriz bizim kaderimiz olmuş.

    Bilimsel yayın kalitesi yönünden 1981 – 1999 yılları arasında en çok atıf alan araştırmacı sayısı: İsrail için 44, İngiltere için 350, ABD için 3572 iken ülkemiz için maalesef sadece bir kişi. Bilimsel araştırmaların teknolojiye aktarılması ve teknolojik gelişmenin doğrudan ölçüsü olan milyon kişiye düşen patent sayısı ise ülkemiz için ne yazık ki sıfır. Yeni rakamlar da farklı değil. 27 bin makale basılıyor, patent sayısı 85. Buna Zihn-i sinir projeleri de dahil. İsrail’de 4 bin civarında makale basılıyor, patent sayısı 1.500. Gelişmiş ülkelere göre alınan patent ve proje sayısı ile bilimsel araştırmaların teknolojik üretime dönüşme oranı bile bilim dünyamızın ne kadar kısır olduğunu gösteriyor.

    Ülkemizin sorunlarını çözen, kötü kaderini değiştiren düşünce, bilgi, araştırma ve projeler üretemiyoruz. Teknoloji üretemeyen, yaşamsal sorunlarımızı çözemeyen bilimsel anlayışımız ne işe yarıyor? Başkalarının ekmeğine yağ süren araştırmaların bize ne faydası var? Sadece makale yayınlamakla, atıf almakla, kongrelerde sunum yapmakla sorunlarımız çözülmüyor. Nerede kendi sorunlarımızı çözen araştırmalar? Nerede kendimizin ürettiği teknolojiler? Nerede projeler? Nerede patentler? ABD’ de geçtiğimiz yıl 600.000 patent başvurusunun 100.000 ‘i patent alırken, bizler komik bir şekilde parmaklarımızı sayıyoruz.

    Kongrelerin hiç mi faydası yok? tabii ki var. Bilim ve teknolojide çağ atlamamız, bu hastalıklı yapıya çözüm arayan kongreler yoluyla olacaktır. Bu amacın dışında ingilizce sunum yapsanız ne olur, poster taksanız ne olur? Kongrelerin havası, ‘biz niye bilim ve teknoloji de nal topluyoruz, nasıl lider olabiliriz’ motivasyonu yaratırsa yararlı olur. Bu hava uçmanızı sağlayabilir.

    ‘Bilim ve Teknoloji Merkezi’ kurmak için hemen kolları sıvayıp kamuoyu yaratmalıyız. Gereksiz tartışmalara son verip bu hedefe ulaşmak için çalışalım, bunun için kongreler yapalım. Başka türlü uçamayız. Sizin cep telefonundan aşıya pazar olmaktan çıkıp pazarlar bulmanız için, güçlü ülke olmanız gerekir. Güç, narsizmle olmaz, narsizm hastalıktır. Güç, bilim ve teknoloji üretmekle olur.

Siz de yorumunuzu paylaşın: