İNSANLAR KORKUNUN ESİRİ OLDU

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

ARK: Bu mülakatta dile getirilen görüşlere tamamen katılıyorum. Bunların birçoğunu ben de defalarca yazdım.

***

Hararet.Org‘ dan alınmıştır.

İmmünolog Korcan Ayata: İnsanlar korkunun esiri oldu, radikal değil rasyonel çözümlere ihtiyaç var

Bir buçuk yıldır toplumsal hayatı alt üst eden Covid-19 salgını sonu gelmeyen tartışmaları da beraberinde getirdi. Gündelik hayatta, basında ve sosyal medyada konuşulanlar belirsizlik ve endişeye sebep oluyor. Ana akımda tek seslilik hakim, alternatif mecralarda ise temelsiz iddialar dolaşımda…

Bol keseden atılan “küreselci” ve “aşı karşıtı” gibi suçlamaların yarattığı bu epistemolojik kargaşa içinde yol bulabilmek için konuyu uzmanına sorduk. Freiburg Üniversitesi Hastanesi KOAH ve Astım Pnömoloji Kliniği’nde ve Basel Üniversitesi Biyotıp bölümünde çalışan immünolog Dr. Korcan Ayata tartışılan temel meselelere dair sorularımızı yanıtladı.


PANDEMİ BİTTİ, ENDEMİ VAR

Şubat ayında bir tweet’inizde pandeminin bittiğini söylemiştiniz. Her gün pozitif vakalar ve ölümler devam ederken pandeminin bittiğinden söz edilebilir mi?

Pandeminin bitmesi ölümlerin bitmesi demek değil. Hastalığın/virüsün endemik hale geçmesi ve diğer soğuk algınlığı virüsleriyle mevsimsel etki göstermeye devam etmesi demek. Fazla ölüm rakamlarını son 3-5-10 yıldaki ölümlere göre değerlendirmek lazım. Aşağıda EuroMOMO grafiği var, 2020 yani pandemi yılı diğerlerinden net şekilde ayrılıyor.

(https://www.euromomo.eu/graphs-and-maps#excess-mortality)

Mevsimsel etki nedir? Mevsimsel etkiden dolayı hastalığın “gripten farksız” olduğunu iddia edenler bile var.

Gripten farkı şudur: Grip sürekli dolaşımda olduğu için çoğumuzun belli bir bağışıklığı vardır ve farklı grip varyantlarından çok etkilenmeyiz. SARS-CoV-2 virüsü ise çoğu insan için yeni bir virüstür, bu yüzden pek çok kişi (özellikle ileri yaşlar) hızlı yanıt veremediği için hastalık ilerler. Bu arada belirtmekte yarar var, grip basit bir hastalık değildir, İspanyol gribi bunun en büyük örneğidir.

Mevsim değişimleri bağışıklık sisteminin ve vücudumuzdaki fizyolojik fonksiyonların üzerinde etkilidir. Soğuk, lenfosit hareketlerini düşürür, kapalı ortamlarda geçirdiğimiz süre artar, güneş görmediğimiz için D vitamini ve nitrik oksit üretimi azalır.

Bu süreçte kapatma ve maske zorunluluğu gibi yasakların etkili olup olmadığı da tartışılageldi.

Kapalı alanda maske, damlacık yayılımını azaltması açısından önemlidir. Kontamine bir kapalı alanda ise 15 dakikadan sonra maske koruyuculuğu biter. N95 ve üzeri standartta olmadıkça maskenin kullananı koruyucu etkisi ise çok sınırlıdır.

Kapatmalar doğru zamanda ve doğru şekilde yapıldıklarında çok etkin önlemlerdir ancak yarım yamalak yapılmalarının faydası olmadığı gibi zararı daha fazladır. Durdurduğunuz işletmeleri/meslekleri ekonomik olarak destekleyemezseniz derin sosyal yaralara yol açarsınız. Bunun üstüne kapama ve korkutulma yüzünden sağlık kontrollerini yaptır(a)mayan, sağlık birimlerine gitmekten çekinen, teşhisleri geciken insanların karşılaştığı sorunlar ekleniyor.

Doğru kapatma örnekleri yok denecek kadar az. Ciddi kısıtlamaların uygulanması gereken nokta, yatak ve yoğun bakım doluluğunun %85 seviyesine ulaşmasıdır. Vaka sayısının hiç önemi yoktur. Bu dönemlerde sağlık birimlerine çok fazla yük bindiğini unutmamak lazım. Pandemi dışında bile yoğun bakımların tama yakın dolulukta çalıştığını biliyoruz. Deprem gibi doğal afetler veya pandemi durumları için hızlı bir şekilde devreye sokulabilecek sahra hastaneleri ve benzeri platformlara sahip olmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bu konuda istatistikler uzman olmayanlar için kafa karıştırıcı olabiliyor. Örneğin diğer ülkelere göre sosyal hayata çok hafif kısıtlamalar getiren İsveç’teki (nüfusa oranla) ölüm sayısı kimilerinin beklentisinin aksine dramatik olarak yüksek değil, hatta Fransa’dan ve ABD’den daha düşük. Fakat nüfus yoğunluğu, aşı oranı, ortalama yaş gibi ek değişkenler devreye girince karşılaştırma yapmak zorlaşıyor. Sıradan okuryazarlar olarak hangi ölçütlere bakmalıyız?

Hayatını kaybeden ve ağır hasta olanların nüfusa oranı olayın ciddiyetini gösterir. Ülkelerin demografisi tamamen farklı olduğundan birbiriyle kıyaslamak yanlış. Ülkeleri kendilerinin geçmiş yıllar verileriyle kıyaslamak lazım. Yine EuroMOMO örneği verirsek, ülkelerin farklı etkilendiğini görebiliriz.

(https://www.euromomo.eu/graphs-and-maps#z-scores-by-country)

Buraya bir de İsveç’in geçmiş yıllardaki ölüm grafiği koyarsak, 2020 yılının, neredeyse hiçbir kısıtlama/kapama uygulanmadığı halde eski yıllara göre önemli şekilde artmadığı görülebilir.

İsveç ile ilgili diğer nokta nüfusa oranla yoğun bakım yatağı sayısının Avrupa geneline göre çok düşük olmasıdır. Buna rağmen kapasite sınırları aşılmamıştır.

(https://link.springer.com/article/10.1007/s00134-012-2627-8)

Medyanın en çok öne çıkardığı verilerden “vaka sayısı”, PCR testiyle belirleniyor. Fakat PCR’ın güvenilirliği de sorgulanıyor.

PCR güvenilir bir metoddur, ancak Covid sürecinde kullanımı doğru yapılmadı.

Doğru kullanımı nasıl olabilirdi?

PCR testi dediğimiz gelişmiş bir testtir ve günümüzde Covid için kullanılan tipi qPCR’dır, Q (quantitative) yani sayısal, nicel bir testtir. Örnek alınan kişideki viral gen miktarını yaklaşık olarak gösterebilir. PCR çalışma prensibi mevcut DNA’yı döngülerle çoğaltarak tespit edilebilir seviyeye çıkarmaktan ibarettir. Her döngü genetik materyali 2 katına çıkarır. Hastalık yaratma potansiyeli olan kişide 25 döngü veya daha erken pozitif sinyal alınır. Güncel uygulamada 40-45 döngü yapılıyor ve maalesef pozitif sinyalin ortaya çıktığı döngü değerlendirilmiyor. 20 döngü ve 40 döngü arasında 220 kat yani yaklaşık 1 milyon kat fark vardır. Bu iki birey PCR+ vaka oluyor. Birisi hasta olmayacak, ötekisi ağır hastalanabilir. Bu kişileri aynı şartlarda karantinaya almak, ilaç tedavisine başlamak yerine döngü sayısı dikkate alınarak daha uygun tedavi uygulanabilir. 35-45 döngü arası pozitif çıkan tekrar test edilir, belki negatif kabul edilebilir.

Bu durumda hangi verileri dikkate almak gerekir?

Hastaneye yatış, ağır hasta/yoğun bakım, boş yatak ve yoğun bakım sayıları dışındaki verilerin fazla anlamı yok.

Bu verilerdeki güncel durum ve endemik hâle geçiş dikkate alındığında bundan sonrası için Türkiye’de yeni kısıtlamalara ihtiyaç var mı?

Solunum yolu virüsleri mevsimsel koşullar uygun olduğunda tek dalga ile sönümlenir, gördüğümüz 2., 3., 4. dalgalar farklı varyantların dalgaları. Aşılı veya aşısız, doğal yollarla hastalığı geçirenlerin sayısı arttıkça bu dalgalar şiddetini kaybederek yok olacak. Daha önce bahsettiğim gibi hastane yatışları artıp dolu yataklar %85 seviyelerine geldiğinde yapılacak kapatma yerinde olacaktır.

TEK YOL KONTROLLÜ YAYILIM VE RİSK GRUBUNU KORUMAK

Aşıların toplumsal bağışıklık kazanma sürecini hızlandıracağı ifade ediliyor ancak kimileri de yan etkilere dikkat çekiyor. Aşıların olumlu ve olumsuz etkileri ne olabilir?

Mevcut aşılar bildiğimiz manada, toplumsal bağışıklığa ulaşmayı sağlayacak potansiyele sahip değil. Hastalığı geçirmek çok daha etkin koruma sağlıyor. Burundan uygulanan aşılar bunu değiştirebilir. Aşının olumsuz etkisi olmaz. Problem, deney aşamaları tam yapılmamış aşılarda bazı sorunların tespit edilememiş olması riskidir.

Şu an kullanılan aşıların Faz-3 sürecinin tamamlanmadığı yönünde bir iddia var.

Faz-3 tamamlanmadı, bu bir iddia değil gerçek.

Faz-3 süreci tamamlanmayan ve bir yıldan kısa sürede geliştirilen bu aşılar hararetle tartışılıyor. Bu süreç hakkında neler biliniyor?

Süreç şeffaf olduğu için hangi aşamaların hızlandığını veya atlandığını biliyoruz. Gönüllü profilini biliyoruz. Kısıtlı verilerle yayınlanan erken sonuçların gerçek hayat verileriyle uyuşmayacağını ve şimdiye kadar da uyuşmadığını biliyoruz. Aşıların her bir bireyde farklı çalışacağını biliyoruz. Aşıların acil kullanım izni ile yapıldığını ve acil uygulanarak hayat kurtaracağı bireyleri biliyoruz. EuroMOMO grafiği etkilenen yaşları net gösteriyor. Bu kesimin dışına uygulanması konusunda daha çok veriye ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

(https://www.euromomo.eu/graphs-and-maps#pooled-by-age-group)

Daha net anlaşılması için 57 ülkedeki toplam can kayıpların gösterildiği grafiğe de bakabiliriz. 30 yaş altı ölümler %1’in altında.

Acil Kullanım Onayı da spekülasyon konusu. AKO nedir? Şu an Türkiye’de kullanılan aşılara bu onay verildi mi?

AKO, Faz-3 tamamlanmadan sadece Faz-3 erken verileri ile firmaların başvurarak aldıkları izin. Ülkemizde Sinovac ve Sputnik için var, Biontech için yok.

Devletin hem milyonlarca doz BioNTech aşısı getirmesi hem de Acil Kullanım Onayı vermemesi nasıl açıklanabilir?

Açıkçası ben anlamakta zorlanıyorum, bir de imzalatılan belge var ve bu belgenin içeriği yüzünden tereddütte kalıp aşı olmak istemeyen insanlar var. Firmanın sorumluluk almadığını biliyoruz, ama Sağlık Bakanlığı bu durumda tüm yükümlülüğü aldığını, herhangi bir sorunda kişinin yanında olacağını açık ve net belirtmelidir.

Türkiye’de halk ve kimi uzmanlar arasında “Çin aşısı (Sinovac) yetersiz, Alman aşısı (BioNTech) iyi” şeklinde yaygın bir kanaat var. Bunun sebebi önyargı mı, bilimsel veriler mi veya başka bir şey mi?

Bunun tek cevabı yok. Aşılar arasında çok büyük bir fark da yok. Ayrıca hangi aşının, hangi koşullarda, kimde, ne derece etkili çalışacağını söyleyemeyiz. Sinovac’ın ülkemizde yapılan çalışma sonuçlarına göre etkinliği %83,5’tir.

BioNTech ile birlikte Covid-19 aşısı geliştiren Pfizer şirketinin 1996’da Nijerya’da karıştığı skandallar ve yol açtığı ölümler basına ve WikiLeaks belgelerine yansımıştı. Bu da şirketin çalışmalarının güvenilirliğini sorgulatan bir durum. 3. Faz, AKO ve bu ayrıntılarla birlikte değerlendirildiğinde Pfizer/BioNTech aşısına güvenmeli miyiz?

Acil kullanım aşısı olarak güvenilirliği yeterlidir. İlaç firmalarının hemen hepsinin geçmişinde problemli noktalar var, Covid kapsamında eski defterleri açmak fayda sağlamaz. Bunların ticari faaliyet gösteren firmalar olduğunu unutmamak lazım.

Sonuç olarak mevcut durumda aşıların herkes için değil ama belirli bir kesim için kullanılması gerektiğini söylüyorsunuz. Ancak birçok bilim insanı aşı yaptırmayanların yeni varyantlara sebep olduğunu ve süreci uzattığını belirtiyor.

Tespit edebildiğimiz varyantlar, hasta bedende kendilerine bir avantaj sağlamış ve buradan etrafa yayılmayı başaran varyantlar. Örneğin kendini daha etkin kopyalayan, bazı antikorlardan kaçan, hücreye daha çabuk girebilen özellikleri kazanmış olanlar, bunların tümü tesadüfi olur, virüse avantaj sağlayan mutasyon kalıcı olur. Hastalığı geçiren aşılı bir kimsede oluşacak bir varyant, o bireydeki antikorlardan kaçmayı başarırsa, aşılı bireyler için daha büyük bir tehdittir. İşi kısaltmanın tek yolu genç ve sağlıklı bireylerde virüsün kontrollü yayılımını sağlarken risk grubunu korumaktır. Yaz mevsimi bunu yapmak için ideal zamandır.

RADİKAL DEĞİL RASYONEL ÇÖZÜMLER

Salgından önce tanık olduğumuz bilim ve aşı karşıtı çevreler vardı. Fakat bu süreçte bilim otoritelerine sorgusuz güven taşıyan bir eğilim de öne çıktı. Ayrıca yönlendirici uzman mevkilerinde bulunanların politik, sosyal ve iktisadî amaçlardan tamamen bağımsız hareket ettiğine dair bir kanaat söz konusu. Bu durumu eleştirel düşüncenin ortadan kalkması bakımından tehlikeli buluyor musunuz?

Covid aşılarını ve diğerlerini farklı değerlendirmek lazım. Tüm aşamaları tamamlanmış, yıllardır kullanılan, güvenilirlik ve etkinliklerini ispat etmiş aşılarla, acil pandemi aşıları aynı kefeye konulamaz. Aşı retçisi/karşıtı, tüm aşıları olmayı reddeden kişilerdir. Bunların sayısı fazla değil.

Bu süreçte eleştirel düşünce hep baskılanmak istendi. Şartları ve durumu sorgulamak, soru sormak son derece normal. Kendini geliştirememiş, kalıplarından çıkamayan otoriteler ise doğru yanıtları veremedi, yanıt veremediği yerde sorgulayanları “komplocu” ilan etme yolunu seçti. Açıklamalar, öneriler bilim dışı söylemlere dönüştü.

Bilimsel faaliyet tamamen ‘tarafsız’ ve ‘siyaset üstü’ bir şey midir? Sözgelimi devletlerin toplumu kontrol altında tutma çabası, aşı üreten şirketlerin kâr arayışı gibi etkenleri de göz önünde bulundurmak gerekiyor mu?

Bu dinamik bir ortam, etki-tepki sürekli aktif… Argümanlar, kısıtlamalar ve kurallar bilimsel zemine oturmadığı zaman bunlara uyumun düşük olmasını olumlu karşılıyorum.

Aşı konusunu bitirirken, Fransa başta olmak üzere birçok ülkede aşısızları kamusal alandan uzaklaştıran yasaklar konuşuluyor. Birçok bilim insanı da bunu destekliyor. Hem tıbbî açıdan hem bireysel özgürlük açısından bu uygulamalar ne kadar doğru?

Uygulamaları doğru bulmuyorum, karşımızda o kadar da tehlikeli bir virüs yok. Ayrıca hastalık, doğal bağışıklığın, aşılamanın ve mutasyonların etkisiyle her geçen gün etkisini kaybediyor. Radikal değil, rasyonel çözümlere ihtiyaç var.

Aşı baskısı/yasağı problem yaratacaktır. Aşısızlara karşı genel bir kısıtlama çok yanlış, özellikle de mevcut aşıların bulaşıcılığı engellemediğinin görülmesinden sonra. Bazı özel durumlarda aşısızlara kısıtlama uygulamak mantıklı olabilir, örneğin yaşlı ve bakımevi personeli, okul çalışanları, otobüs şoförleri vs. gibi çok fazla insanla temas halinde olan kişiler aşılı olursa hem kendileri hem de sorumlu oldukları kişiler daha güvende olur. Bunun çizgilerini çok dikkatli çizmek lazım.

İNSANLAR KORKUNUN ESİRİ OLDU

Son olarak, virüsü bir ‘yalan’ olarak görme ve tam tersi topluma korku pompalama gibi eğilimlerin dışında makûl bir tavrın galip gelme ihtimâli nedir? Halk, bilim otoriteleri ve hükûmetlerin güncel tutumlarına bakınca ‘normal hayat’a ne zaman dönebiliriz?

Yalan olarak görenler ve bunu “plandemi” olarak adlandıranlar var. Bu şekilde düşünen fazla insan olduğunu düşünmüyorum. Yakın tarih; savaş, doğal afetler veya ekonomik kriz gibi menfi durumları fırsata çevirip zenginliğine zenginlik katmış şirketlerin örnekleriyle dolu. Pandemi sürecinde zenginleşenlerin virüsü baştan planlayarak yaydığını düşünenler bunları göz ardı ediyor.

Krizi fırsata çevirme refleksiyle hareket eden medya ve seçtiği yüzlerin pompaladığı korku, baskın şekilde yayıldı ve ana söylem olarak kabul edildi. Halkları, hükümetleri, muhalefetleri etkisi altına aldı. Birçok tedbir, iktidarlar tarafından “hiçbir şey yapmıyormuş gibi gözükmemek” adına yapıldı. Bir nevi “dostlar alışverişte görsün”. Kriz yönetimini beceren iktidarlar da pandemiyi çok sevdi. İstedikleri gibi at koşturma ortamını yakaladılar. Anlamsız alkol yasakları, temelsiz saatlere oturtulmuş sokağa çıkma kısıtlamaları, işine gelmeyen toplantı ve protestolara “pandemi var” diyerek engel olma ve diğer taraftan düzenlenen kongreler, açılışlar vs…

Aşıların, yerleşmiş histeriye bir çözüm olacağından ümitliydim ama şimdi yeterli olmadığını görüyorum. İnsanların korku etkisiyle kendi elleriyle verdikleri hak ve özgürlüklerini geri alıp normale dönmeleri çok kolay olmayacaktır. Sokağa çıkmak istemeyen, evden çalışmak isteyen, sürekli maske takmak istediğini söyleyen, çocuğunu okula göndermekten korkan bir kesim oluştu. Medya yoluyla yaratılmış korkuların esiri haline geldiler ve maalesef bununla kalmayıp diğer insanların da kendileri gibi davranmasını bekliyorlar. Süreç maalesef kolay olmayacak.

Kaynak: https://hararet.org/immunolog-korcan-ayata-insanlar-korkunun-esiri-oldu-radikal-degil-rasyonel-cozumlere-ihtiyac-var/

Yazı için 3 yorum yapılmış:

  1. Alişan Yıldıran dedi ki:

    Bu defa beğendim.

    Epey çalışmış, ama doktor olmadığı için eksik noktaları var.

    Bir: Yoğun bakımlar bundan evvel de %85 doluluk ile çalışırdı, bu bir kriter olarak alınamaz.

    İki: Halihazırda virüs belirleme RT-PCR ile yapılıyor, yani virüs yükü belirlenmiyor, sadece pozitif negatif belirleniyor.
    Yılbaşından itibaren qPCR’a geçilecek, yine karlı bir iş.

  2. Alişan Yıldıran dedi ki:

    PCR konusu çok önemli!

    Zaten 45 döngü ile yapılması çok büyük bir sahtekarlık.

    Ancak prof. ünvanlı bazı şahısların PCR’ı hiç bilmiyor olması ibretlik.

    Şu cümleyi kuran kişi bunu işkembeden atdığını da söylüyor demekdir;

    ‘”Aşı olmuş kişi 1 birim virüs taşırken, aşısızlar 100 ile 1000 birim arası virüs taşıyor’

    https://www.memurlar.net/haber/984590/bilim-kurulu-uyesi-nden-kritik-ikinci-doz-uyarisi-tek-asi-esittir-hic-asi.html

  3. Alişan Yıldıran dedi ki:

    Yeni PCR testinin ardından da yine Gates efendi çıkdı;

    https://www.insidermedia.com/news/central-and-east/gates-foundation-grant-for-mologic

    İki senedir kullanınlan PCR fake ise, pandemi yok demekdir.

    O halde bu aşılar neden zorlanıyor?

Siz de yorumunuzu paylaşın: