KOLESTEROL TEORİSİNDEKİ NEDENSELLİK YANILGISI

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
MEVLÜT DURMUŞ

Bilim alanında ülke olarak en büyük sorunumuz, bilim eğitimi sırasında insanlarımıza mantık ve bilim felsefesi konusunda hiçbir şey öğretememiş olmamızdır. Mantıktan söz edenler mantığı, bilimden söz edenler de bilim felsefesinin ilkelerini gerçekten de bilmezler. Kolesterol tartışmalarında bazı akademisyenlerin bizi hiç sıkılmadan ‘bilimsel olmamakla’ suçlamaları da işte bu nedenle ortaya çıkmaktadır.

Peki bir bilimsel bir tartışmada, tartışmacılar bilim adına neyi sorgulamalıdırlar?

Bilimle ilişkili olduğu iddia edilen bir tartışmada kural olarak tartışılan konu ile ilgili sorgulanması gerekenler basit olarak şunlardır: Bilimde nedensellik (causality) ilkesi, bilimde belirlilik (determinizm) ilkesi, bilimde ölçülebilirlik ilkesi, bilimde tutarlılık (ya da çelişmezlik) ilkesi ve bilimde yanlışlanabilirlik[1] (Popper) ilkesi.

Bizim ‘güncel kolesterol anlayışına’ yaptığımız bilimsel eleştirinin temelinde, iddia edilenin tam tersine, söz konusu sorgulama yöntemleri yatar. Çünkü bizim düşüncemize göre bilim bu sorgulama ilişkileriyle gelişir. Yukarıda değindiğimiz bilimsel sorgulama ilkeleri, her hangi bir bilim ya da tıp gibi bir disiplin alanında kullanılamıyorsa, o alanın bilimselliğinden de söz edilemez! Biyoloji, fizik, kimya gibi pozitif bilimler genel olarak bu bilimsel ilkelerle çalışır, tıp da bu ilkelerle oluşmuş düşünceleri kullanmak zorundadır.

Oysa kolesterol konusunda tartıştığımız tıp kökenli kişilerin çoğu, kolesterol tartışmasında bu bilimsel sorgulama ilkeleri kullanmaz. Çünkü bu bilimsel ilkelerle iddia edilen‘kolesterol teorisi’nin mutlaka birden fazla sorunu vardır, güncel kolesterol teorisi, bilimsel anlamda söz konusu sorgulamalara[2] dayanamaz ve çöker. Karşıt düşünceler açısından bakıldığında konuyu anlaşılmaz hale getirmek gerçekten de çok önemlidir.

Ve tartışmalar sürekli polemiğe dönüştürülür!

Dahasıda var! Söz konusu bilimsel ilkeler tıp alanında dikkate alınmazsa, tartışılan konuyla ilgili ortaya çıkan çoğu bulgu birbiriyle mutlaka çelişir. Örneğin günümüzde FDA kolesterol düşürücü ilaç (statin) kullanımı ve hafıza kaybı konusunda uyarı[3] yaparken, eski yayınlarda bu ilaçların hafızaya veya Alzheimer’a iyi geldiğini gösteren yayınlara da rastlayabilirsiniz. Veya bu ilaçların gözlerde katarak gelişimini hızlandırdığı iddia edilirken[4], bu ilaçların başka bir göz rahatsızlığına (maküler dejenerasyon) iyi geldiğini iddia etmesi[5] oldukça ciddi bilimsel çelişkilerdir. Çelişki deyip geçmeyin, bu çelişkiler ilk başta saydığımız ilkelerden bilimde tutarlılık ilkesini tümüyle zedelerler. Bir çok bilimsel bulgu ise çelişkilerin ortadan kalkması için araştırma yapılırken bulunmuştur. Yapılan iş gerçek anlamıyla bilimsel sorgulamadan uzaklaştıkça, çeşitli tıp akademisyenleri, kurdukları cümlelerin içinde ‘bilim, kanıt’ gibi kelimeler geçen sihirli kavramlara kurtarıcı olarak sarılırlar ve böylelikle bilimsel sorgulamadan daha da uzaklaşırlar. Sonra da daha saçma sapan işler yapılmaya başlanır, bir yandan şekeri yüksek olanlara kalp krizinden koruma amacıyla statin ilacı başlanırken, diğer yandan da bu ilaçların şeker hastalığı riskini arttırdığı[6] ortaya çıkar, kalp damarlarını korumak için verdiğiniz ilaç, kalp kaslarını öldürme gücüne sahip saatli bir bomba olarak karşınıza çıkar! Bir yandan bu ilaçları kullanan insanlarda kanser vakaları artarken, diğer yandan birileri bu ilaçların kanseri önlediğini ortaya koyan akademik yayınlar yapar. Böyle bir durumdan kapitalist ilaç şirketleri faydalanırken, determinist tıp insanları da ‘bilimsellik adına’ size farklı seçenekler sunmuş olur: ‘Lütfen seçin! Kırk katır mı, kırk satır mı?’ . Yani kalp krizinden mi ölmek istersiniz, yoksa böbrek yetersizliği, karaciğer hastalığı, diyabet, kanser veya kalp kasızayıflığından ölmek daha mı avantajlı?

Bu çelişkileri görmeyecek, kulaklarımızı tıkayacak mıyız?

Bilimsel olmak, bilimsel çelişkileri görmemek midir?

Biz mi bilimsel sorgulama yapamıyoruz, karşımızdakiler mi?

Sorun aslında bilim felsefesi açısından bellidir: Nedensellik (causality) ve belirlilik (determinizm) ilkelerinin, bilim felsefesi açısından hatalı değerlendirilmesi kolesterol konusunda yanılgıların gerçek temelini oluşturur. Oysa kanda üre ve kreatinin yükselmesi gibi sorunlarda bu sorun karşımıza çıkmaz, bu sadece kolesterol yüksekliğine karşı uygulanır. Yani hekimler üre ve kreatinin gibi değerlerin yüksekliğine bakarak (determinist yaklaşım) ilk neden olan böbreklere (causality) ulaşırlar, böbrekleri tedavi ettiklerinde söz konusu deterministik bulguların değişeceğini çok iyi bilirler

Ben ve benim gibi düşünen dostlarımın, ‘kolesterol yüksekliği’ konusunda özellikle üzerinde durduğu konu causality yani nedensellik sorunudur. Çünkü kolesterolün ‘neden’ kanda yükseldiğini anlamadan, kandaki kolesterol yüksekliği sorunun içinden çıkmak da mümkün değildir. Ne kadar tartışırsanız tartışın sonuç çıkmaz. Kanda kolesterolün çok yüksek çıkması deterministik (belirlilik) açısından elbette önemli olabilir, fakat nedenselliği (causality) hesaba katmadan sadece bu deterministik bakış açısıyla‘kolesterol yüksekliği’ sorununu çözmeniz de bilim açısından mümkün değildir.

Peki bilim felsefesi açısından, nedensellik (causality) ve belirlilik (determinizm) arasındaki ilişki nasıl kurulur?

Böbrekler ve kreatinin örneğinden farklı olarak anlaşılması kolay örnekler de verebiliriz. Klasik‘sivrisinek çoğalması’ örneğimiz, nedensellik (causality) ve belirlilik (determinizm) ilkesinin anlaşılmasında en iyi örneği oluşturur: Sivrisinekler çoğalmıştır (deterministik bulgu), bu çoğalmada temel neden ise bataklıklardır (nedensellik, causality). Determinizm ve causality ilişkisinde bilim şunu söyler: Sivrisinekler çoğalmıştır (deterministik bulgu), sivriseneklerden tamamıyla kurtulmak istiyorsan öncelikle bataklığı kurutmalısın, sivrisinek çokluğunun temel nedeni (causality) bataklıklardır.

Nedensellikten (causality) uzaklaşan, determinist bilim ve tıp anlayışı da kapitalist çıkarlar gereği günümüzde ilahlaştırılır. Sivrisinek-bataklık ilişkisinde size şunu söyler: ‘Neden sivrisineklerin arttığı hiç önemli değil, sivrisinekleri tek tek öldürmeye çalış, olmadıysa, bir sivrisinek ilacı üret, geçici bir süre odanı sivrisineklerden kurtar. Bak senin için iyi bir sivrisinek ilacı yaptım, bilimsel olarak bu ilacın sivrisinekleri öldürdüğü de kesin olarak ispatlandı.’

Bu sadece determinist bir yaklaşımdır. Elbette bunu da yapabilirsiniz, fakat bu konuyla ilgili sorunun tamamen çözüldüğü, yaptığınız işin tümüyle doğru ve bilimsel olduğu anlamına gelmez!

Ve bu çıkarıma, sivrisinek ilaçlarının içerdiği kimyasallardan insanların göreceği zarar, yan etkiler dahil değildir!

***

Kanda görülen (hücre içinde değil!) kolesterol yüksekliği ve sivrisinek çokluğu sorununa dikkatli bakıldığında, bu iki olgu aslında bilim felsefesi açısından, bizim düşüncemize göre, birbirlerine çok benzerler!

Tartışmayı sevmiyor olsak da, kardiyologlar ve hekim dostlarımızla sıradan bir biyolog olarak anlaşamıyor olmamızın sebebi de aslında budur. Kısaca bu çatışma bizim açımızdan isteğe bağlı bir durum da değildir, mecburiyetten doğan bu çatışma bizim için kaçınılamazdır.

Bizim bilimsel anlamda tartışma nedenimiz, kolesterol yüksekliği konusunda bilim insanlarının ve akademisyenlerin nedensellik (causality) sorununa farklı, mantık dışı ve determinist yaklaşımıdır. Biz nedenselliği bilimsel açıdan yeterince sorgulanmayan determinist bulguların tek başına anlamlı olmadığını, sadece bu determinist bulgularla tıp alanında tedavi yapılamayacağını, bunun verimsiz ve sadece tüketime dayalı bir yöntem olduğunu düşünüyoruz ve güncel uygulamaları bu nedenle kabul etmekte zorlanıyoruz.

Karşımızdaki ilaç şirketlerinin de içinde olduğu hakim görüş, kolesterol yüksekliği konusunda nedenselliğe oldukça basit sayılabilecek bazı yöntemlerle yaklaşıyorlar, deterministik bulguları ve doğal yaşlanma süreci ile ortaya çıkan bazı rastlantısal zorunlulukları, causality olgusu ile birbirine karıştırırlar. Nedenselliği (causality) tam olarak tartışmadan ve anlamadan ‘kolesterol yüksekliği ‘ sorununun çözümüne sadece deterministik açıdan yaklaşıyorlar, ‘ilaç ver’ bitsin ilkesinin doğru olduğunu savunuyorlar.

Keşke bilim o kadar kolay olsa!

Onlara göre kandaki kolesterol yüksekliğinin nedenleri oldukça basittir: Uygunsuz beslenme (yüksek kalorili ve kolesterolden zengin), yüksek tansiyon (hipertansiyon), şeker hastalığı (diabetes mellitus), böbrek, karaciğer, tiroid hastalıkları, cinsiyetler arası farklar, menopoz, sigara, alkol, stres, hareketsiz yaşam tarzı vs vs. Bunlar bu günkü yaklaşıma göre size söylenen kolesterolün yükselme nedenleridir. [7]

Üstelik karaciğer hücreleri fazla kolesterol üretiyor diyenler bile hala vardır, bu utanç verici bir çıkarımdır!

Kandaki kolesterol değerleri gerçekten sadece bu nedenlerle mi yükselir?

Kandaki kolesterol yüksekliği nedir, nasıl değerlendirilmelidir?

Bence hayır!

 

Düşüncelerimize göre kolesterol yüksekliğine ilişkin yukarıda sayılanlar nedenselliği (causality), yani kolesterolün kanda kolesterolün neden yüksek göründüğünü tam anlamıyla açıklamazlar. Evet, yukarıda sayılanların bazılarıyla kolesterol yüksekliğinin elbette‘birliktelik’ ilişkisi mümkündür.[8] Fakat bu sadece bir birliktelik ilişkisidir, tıp camiasının iddia ettiği gibi nedensellik ilişkisi değildir.

Biz kanda görülen kolesterol yüksekliğini nedensellik açısından (causality) ele aldığımızda çıkardığımız sonuçlar[9]size söylenenlerden oldukça basit ve çok farklıdır.

1)     Kanda kolesterol yüksekliği, hücresel açıdan fazla üretim nedeniyle ortaya çıkmaz. Kanda görülen kolesterol yüksekliği, aşırı miktarda hücresel üretim nedeniyle değil, çeşitli nedenlerle (partikül farklılaşmaları, LDL reseptörleri, apolipoprotein defektleri vs) kandaki aşırı birikim (LDL, VLDL vs) nedeniyle oluşur, sorun karaciğer hücrelerinin partiküllerle ilişkili anabolik bölgesinde ve-veya katabolik bölgesindedir (causality).

 

2)   Karaciğer hücrelerinde partiküllerle ilişkili anabolik (small=okside LDL[10]) ve-veya katabolik (LDL-reseptörleri, apolipoprotein genleri) bozukluklarda, partiküllerin kanda birikmesi kaçınılmazdır. Kanda biriken partiküller üzerinde kolesterol ölçüldüğünde de kolesterolün yüksek çıkması da kaçınılmazdır. Kanda partikül birikimine bağlı olarak ortaya çıkan tek parametredeki kolesterol yüksekliği (ki biz buna göreceli yükseklik adını vermiştik), kandaki partikül çokluğundan kaynaklanan rastlantısal bir zorunluluktur.

3)   Güncel determinist tıp yaklaşımlarından‘statin tedavisi’, hücre içinde kolesterol ve steroid sentezini durdurmakta, bu yolla hücrelerin kana partikül sentezini engellenmekte, karaciğer hücreleri sistematik ve düzenli bir şekilde ölmekte[11], böylelikle karaciğerden kana verilen partiküller azalmakta (VLDL, LDL) ve sonuçta kanda kolesterol değerleri düşmektedir. Oysa bizim ortaya koyduğumuz nedensellik (causality) ilkesine göre kandaki kolesterol yüksekliğinin hücre içi kolesterol ve steroid sentezi ile doğrudan bir ilişkisi yoktur.

4)   Uygulamada olan güncel tedavi yöntemi (statin) bizim iddia ettiğimiz bilimin ‘causality’ ilkesiyle çelişmekte, nedeni ortadan kaldırmadığı gibi hücre içinde konuyla ilişkisi olmayan insan yaşamı için önemli bir sistemi (kolesterol-steroid sentezi) bozmakta ve canlıya çeşitli şekillerde fazladan zarar[12]vermektedir.

5)    Kan kolesterol değerleriniz ne olursa olsun, yaşla birlikte hücre içinde kolesterol ve steroid sentezi zaman içinde azalmaktadır, bu nedenle hücre içinde kolesterol-steroid sentezini engelleyen ilaç kullanamak, tümüyle bir yanılgıdan öteye geçemez.

Bu güne kadar tartıştığımız bilim insanları, biz nedensellik ilkesini tartışmaya başladığımızda bize ‘kanıta dayalı tıp’ söylemi[13] ile bize karşı çıkmaya çalışmış olsa da, kanıta dayalı tıp savunmasının, bilimin ‘causality’ ilkesiyle asla çelişmeyeceğini unutmuş olmaları gerçekten de üzücüdür. Tıp ve kanıta dayalı tıp kavramı, nedensellik (causality) ilkesiyle asla çelişmez, çelişmemelidir! Çünkü hekim olarak tedavinizin geleceği ve hasta tedavisinin başarısı tamamıyla bu ilkenin anlaşılmasına bağlıdır. Bir tıp insanı olarak bu ilkeyi anlayamadığınız sürece yaptığınız şey her ne ise sadece o olacaktır, fakat yapılan iş asla ‘tedavi’olmayacaktır.

 

Tıp alanında, neden (causality) ve sonuç (determinizm) ilkeleri birlikte anlamlıdır, tek başına determinizme dayalı bir tıp asla gelişemez ve tedavi amacından uzaklaşır, kapitalizmin ve ilaç üretenşirketlerin oyuncağı haline dönüşür. Yani laboratuar sonuçları (deterministik bulgu) değiştirebiliyor olmanız, olayın nedenin (causality) değiştiğini göstermez. Neden değişmediği sürece, sürekli o olgu tekrar gerçekleşecek, sizde sürekli o ilacı kullanmaya mecbur edileceksiniz demektir. Fakat bu durumun tersi kesinlikle bilim felsefesi açısından mümkündür, yani neden ortadan kalkınca sonuçlar mutlaka değişir! Tıp kendi doğası gereği, herhangi bir tedavi amaçlı olguda öncelikle nedenselliği sorgulamalıdır.

Çünkü tıp budur, değilse de bu olmalıdır.

***

Bataklık ve sivrisinek örneğini tekrar hatırlayın!

Güncel kolesterol yüksekliği (statin) tedavisinde, kolesterol ilacı kullanabilirsiniz ama sorun bitti demeniz hem mantıkla, hem de bilimle çelişir! Çünkü sorun gerçekte bitmemiş, sadece deterministik tıp anlayışına uygun olarak sadece maskelenmiştir. Bundan da kapitalizm sonuna kadar faydalanır. Sizlere çok çeşitli yayınlar, farklı idealleştirilmiş içeriği boş söylemler sunar. Yeter ki siz causality yani kolesterol yüksekliğinin gerçek nedenselliğini sorgulamayın. Yani genetik kolesterol yüksekliği ile karşınıza gelen minicik bir çocuğa öncelikle[14] karaciğer nakli önermeyin, önce bol bol kolesterol düşürücü ilaç (statin) kullansın 2-3 sene geçsin çocuk daha da kötü bir hale gelsin, sonra (şayet vakit kalırsa) karaciğer nakli (belki) olabilir!…

Tam kavrayamadığım ‘kanıta dayalı tıp’ söyleminin[15] arkasına saklanarak, ‘Ben bir hekimim, tedaviyi ben yaparım, kolesterolün neden yükseldiği (causality) konusu bilimsel açıdan hiç de önemli değildir, kolesterolü kandan temizlemek biz hekimler için yeterlidir’ deme hakkına da sahipsiniz! Buyurun yapın!

Fakat unutmayın bunu söylediğinizde, bilim felsefesinde nedensellik ilkesini de (causality) tümüyle reddetmiş olacaksınız.

Ve nedenselliği (causality) sorgulamadığınız her an, bir hekim olarak bilimsel tedaviden daha fazla uzaklaşacaksınız! Hekim olarak bu gün yaptığınız seçim, yarınlarınızı da mutlaka etkileyecek!

Karar sizin!

 

Uzman Biyolog Mevlüt Durmuş

www.kolesterolmasallar.blogspot.com

7 Mayıs 2013


DIPNOT VE KAYNAKLAR

[1] Ne acıdır ki bilim insanı olduğunu söyleyen bir çok kişi Popper’ı ve yanlışlamacılığın önemini bilmiyor. BKZ. İlknur Aslanoğlu, Editor (2013), Tıp Bu Değil 2, İthaki Yayınları, İstanbul.

[2] Kolesterol teorisinin çeşitli sorunlarını önceki yazılarımızda bulabilirsiniz.

[3] http://www.fda.gov/drugs/drugsafety/ucm293101.htm

[4] Joanne Foody (2010).Cohort study: Statin use associated with increased risk of
cataract, myopathy,liver dysfunction and acute renal failure with varying
numbers needed to harm. EvidBased Med 2010;15:187-188 doi:10.1136/ebm1103. http://ebm.bmj.com/content/15/6/187.full

[5] http://www.hurriyet.com.tr/planet/22962958.asp

[6]http://www.spacedoc.com/statins_linked_diabetes_cataracts?utm_source=May+5%2C+2013&utm_campaign=New+Warnings+Statins&utm_medium=email

[7] Şayet yaşlandınız ve söz konusu kolesterol yüksekliği nedenlerinden hiç biri (bu oldukça zor) sizde bulunmadığında en son olarak büyülü bir sözcük söylenir: ‘Kolesterolünüz genetik…’. Bu sonradan ortaya çıkan kolesterol yüksekliği savunmasının en son hattıdır.

[8] http://kolesterolmasallar.blogspot.com/2009/04/multifaktoriyel-risklerimiz-ve-yasamak.html

[9] http://kolesterolmasallar.blogspot.com/2011/09/kolesterol-yuksekligini-anlama-klavuzu.html

[10] http://kolesterolmasallar.blogspot.com/2013/04/kolesterolden-okside-olmus-oykuler.html

[11] Bu durumdan karaciğer rejenerasyon yeteneği ile kurtulabilir, fakat diğer farklıorganların bu şansı yoktur.

[12] http://kolesterolmasallar.blogspot.com/2013/03/kanser-ilaclar-ve-antibiyotiklerden.html

[13]http://tip.baskent.edu.tr/egitim/mezuniyetoncesi/calismagrp/ogrsmpzsnm13/13.P8.pdf

[14] http://kolesterolmasallar.blogspot.com/2012/08/sayn-recep-akdag-ve-saglk-bakanlgna.html

[15]http://gundem.milliyet.com.tr/kanita-dayali-tip-/gundem/gundemyazardetay/04.03.2013/1675882/default.htm

Kanıta Dayalı Tıp (KDT) hasta bakımı ile ilgili alınan kararlarda mevcut en iyi kanıtların dikkatli, şeffaf ve akılcı kullanımıdır. Klinik tecrube, sistematik araştırma ile elde edilen mevcut en iyi kanıtlar, hasta değer ve beklentilerinin entegrasyonudur. Hasta koşulları ve tercihleri ile mevcut en iyi kanıtların birleşmesi, klinisyen kararlarının kalitesini geliştirmek icin uygulanır’ (http://kanitadayalitip.org/index_tr.html)

Siz de yorumunuzu paylaşın: