Antioksidanların “tümör büyümesi ve ölümleri üç misli hızlandırdığı”, “antioksidan miktarı arttıkça ölümlerin arttığını” ve “insan kanser hücrelerinin de aynı şekilde cevap verdikleri” ortaya çıktı. Buna göre sigara içen ve kanser riski yüksek olanların antioksidan alması adeta ölüme davetiye çıkarmaktan farksız. Beni dinleyin, lütfen o antioksidanlarınızı çöpe atın.

Besin zehirlenmesine yol açan Clostridium perfringens bakterisinin nadir bir türünün ürettiği bir toksinin beyinde MS hastalığındakine benzer hasara yol açtığı tespit edildi. Epsilon adı verilen toksin kan-beyin seddini geçerek myelin üreten hücrelerin ölümüne yol açabiliyor; retina damar ve meningeal hücreleri de hedef alıyor. Bu buluş MS tedavisinde çığır açabilir.

Tıbbi fetva kurumu FDA, besi hayvancılığında antibiyotiklere izin vererek insanları antibiyotiklere dirençli bakterilere maruz bırakmakla suçlanıyor. Evvelemirde ilaç endüstrisinin menfaatlerini gözeten tıp dernekleri gibi, ilaç ve gıda endüstrisi tarafından maniple edilen bir kurumdan insan sağlığını öne alan bir uygulama beklemek bir tatlı hayâldir!

30 yaşında bir erkek hastane aciline başvurduktan 8 saat sonra bekleme salonunda ölü bulundu. Evet, bu gerçek bir ‘sağlık skandalıdır’ ama çok şükür ki olay ülkemizde değil dünyanın en gelişmiş ülkesinde o ülkenin en büyük şehrindeki bir hastanede gerçekleşmiştir.

HDL-kolesterolün okside olarak zararlı bir forma dönüşebileceği ve bunun da damarları tıkayabileceğini ortaya koyan araştırma ‘iyi’ sanılan HDL-kolesterolün hiç de iyi olmayabileceğini gösteriyor. Kolesterol teorisi zaten çoktan ölmüştü; hakkında söylenebilecek en iyi dilek ancak ‘toprağı bol olsun’ olabilir.