Atmosferdeki polen miktarları hava şartları ile yakından ilgilidir. Sıcak, kuru ve rüzgârlı havalarda ve fırtınalı günlerde atmosferdeki polen sayısı çok fazladır. Rutubetli ve yağmurlu günlerde ise polenler su ile yere indikleri için havadaki miktarları çok azalır. Polenler rüzgarla çok uzak mesafelere taşınabilirler. Yüksek binalarla çevrili sokaklarda, binaların yüzeyi statik elektrik nedeniyle polenleri çeker, deniz kenarlarında çok az polen bulunur.

Polenlerin alerjik hastalıklara yol açma potansiyelleri farklıdır. Alerjik hastalıklara sebep olmada, solunan havadaki polen miktarı ve bunların havada kalma süreleri de çok önemlidir. Gösterişli ve renkli bitkilerin daha çok allerjiye neden oldukları sanılır. Meselâ, gül nezlesi diye bilinen hastalığa gül polenleri değil, aynı mevsimde atmosfere salınan ağaç ve çayır polenleri yol açar.

Bahar bir bakıma alerji mevsimidir. Bir yandan mevsim değişikliğinin getirdiği aşırı duyarlılık ve diğer yandan da baharla beraber bitkilerden atmosfere karışan polenler bu alerjilerin başlıca sebebi. Bahar mevsiminde burnu çeşme gibi akanlar, hapşıranlar, genzi tıkananlar, damakları kaşınanlar… öksürenler, nefesi tıkananlar… derileri kabaranlar, kızaranlar, kaşınanlar… bu yazım sizin için.

Akıl ve mantık, kanser erken teşhisinin aslında “geç teşhis” olduğunu söyler. Mühim olan kanseri “önlemektir” ve kanserlerin de yüzde 90′ ı önlenebilir. Taramalar yaparak erken kanser teşhisi bana göre bir aldatmacadır ve büyük resimde zararı faydasının çok çok üstündedir. Yeni bir araştırma da bu görüşlerime destek oluyor.

Sebze ve meyvelerin besin değeri aslında toplandıkları andan itibaren azalmaya başlar ama bu ihmal edilebilecek kadar düşük miktardadır. Bunlar doğrudan üreticisinden değil de pazardan veya marketten alınıyorsa zaten en azından birkaç günlüktür. Soğutucuda birkaç gün kaldıklarında da besin değerlerinde mühim bir azalma olmaz.