POLİTİKACILARA YUMURTA DOKTORLARA YUMRUK

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
YUMRUK

Akşam gazetesinde Dilek Gedik’ in “Doktora da acil servis lazım” başlıklı haberinde doktorlara yönelik şiddetin eriştiği ürkütücü boyutlar ortaya konuyor (1).

Türk Tabipler Birliğinin bir raporuna dayanan haberden birkaç çarpıcı istatistik şöyle:
– Hekimlerin yüzde 60’a yakın bir bölümü hem fiziksel hem de sözel/psikolojik şiddete maruz kalıyor. Sadece sözel şiddete maruz kaldıklarını ifade eden hekimlerin oranı yüzde 40 civarında.
– Salt fiziksel şiddete maruz kaldıklarını ifade eden hekimlerin oranı yüzde 2,1.
– Şiddet olaylarının tamamı hasta ve hasta yakınları tarafından gerçekleştiriliyor. 

Toplumda doktorlara ve hemşirelere karşı müthiş bir ‘nefret kasırgası’ esiyor. Gazetelerin üçüncü sayfaları neredeyse her gün darp edilen sağlıkçıların haberleri ile dolup taşıyor.

Peki, ne oldu da yakın zamanlara kadar sütünün, yumurtasının, tavuğunun, meyvesinin, sebzesinin en lezzetlilerini yemeyip medyunu şükran oldukları doktorlarına getiren, doktorlarını gördüklerinde ayağa kalkıp önlerini ilikleyen hastalar ve hasta yakınları böylesine saldırgan oldular?

Canımızı, namusumuzu emanet ettiğimiz, kimseye söyleyemediğimiz dertlerimizi, sırlarımızı paylaştığımız doktorlara duyulan bu büyük öfkenin sebebi nedir?

ŞİDDETİN SEBEPLERİ

Hekimlere yönelik bu saldırıları ‘münferit bir olay’ veya ‘dellenmiş bir hasta yakının tasvip edilmesi mümkün olmayan davranışı’ gibi değerlendirmek başımız kuma gömmekten başka bir şey değil. Hekimlere yönelik bu şiddetin, sosyologlarca araştırılması gereken çok yönlü ve çok önemli toplumsal bir mesele olduğu kanaatindeyim.

Tıptaki şiddetin temel sebepleri bence şunlar:  

BİR: Şiddet son senelerde sadece doktorlara yönelik olmayıp yediden yetmişe toplumun tüm kesimlerini etkileyen bir olay hâline gelmiştir. Bakıcıları tarafından acımasızca dövülen bebekler, yuvalarda öğretmenleri tarafından hırpalanan çocuklar, birbirlerine bıçak çeken ilkokul öğrencileri, tabanca ile vurulan liseliler, yol verdin vermedin veya otopark yüzünden o güne kadar hiç tanımadığı biri tarafından delik deşik edenler… bu toplumsal şiddetin hepimizin çok iyi bildiği kurbanları değil midir?

İKİ: Toplumda her alandaki yozlaşmadan tıp da kendine düşen payı almış ve bir zamanlar kutsal meslek olarak bilinen hekimliğin saygınlığı hızla azalmaya başlamıştır. Bugün doktor denince hayat kurtaran, dertlere deva bulan kişiler değil, bıçak parası alan, hastanede yüzüne bile bakmadığı hastalara muayenehanede candan ilgi gösteren, ilaç firmalarının bir dediğini iki etmeyen kimseler anlaşılmaktadır.

Tıptaki yozlaşmada, başta ettikleri yemini unutan bazı doktorların bizzat kendileri olmak üzere, oy peşinde koşan popülist siyasetçi ve bürokratların, kış uykusuna yatmış üniversitelerin, boğazlarına kadar politikaya batmış tabip odalarının, tek amaçları daha çok kâr etmek olan ilaç endüstrisinin de önemli katkıları vardır. Sağlığın çok kâr getiren bir sektör hâline dönüşmesi ve bunun bir takım tıp dışı çevreler tarafından çok iyi kullanılması da yozlaşmayı hızlandırmıştır.

ÜÇ: Son yıllarda ortaya çıkan ve aslında gerçekten önemli olan ‘hasta hakkı’ kavramının bizde maalesef yanlış anlaşılması, hatta bazı kişi ve kurumlarca gaddarca hekimlerin aleyhine kullanılması da bu şiddetin sebeplerinden biridir. Kanunlardaki hata ve boşluklardan da yararlanılarak doktorlara açılan davalar da her geçen gün çığ gibi artıyor. Doktorlar hastaların rakibi veya düşmanıymış gibi gösterilmeye çalışılıyor. Hasta hakkı doktoru dövme hakkı olarak anlaşılıyor. Elbette yanlış yapan, ihmali olan, kusuru olan hekim bunun cezasını çekmeli ama yaşanan her olumsuzluktan doktorların sorumlu olmadığı da unutulmamalıdır.

DÖRT: Medyanın da şiddetteki rolünü gözden kaçırmamak lâzım. Doğruluğu kanıtlanmamış hasta şikâyetlerinin (hatta bazen iftiraların), hekimi suçlayan haberler olarak yayınlanması, hekimin gerçekten kusurlu olduğu münferit bir olayın sık yapılan bir yanlış gibi sunulması olağan olmuştur. Hekim yorgunluğu, iş yoğunluğu, alt yapı ve teknolojik yetersizlikler, sistem hataları hiç hesaba katılmadan, sağlıkla ilgili her olumsuzlukta doktorlar suçlanmaktadır.

Yoğun bakımda yer yoktur, suçlu doktordur. Ameliyatta elektrikler kesilir, suçlu doktordur. İlaç alerji yapar, suçlu doktordur. Kan bulunamaz, suçlu doktordur. Hasta iyileşmez, suçlu doktordur.

Gelelim neticeye

Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde “Van İli Örneğinde Terör Suçlarına Karışanların Sosyal Psikolojik Açıdan Değerlendirilmesi” konulu araştırmada aile fertlerinden birinin hatalı yapılan ameliyat yüzünden ölmesinin de terör örgütüne katılma gerekçelerinden biri olarak ortaya çıkması, durumun vahametini ve doktorlara duyulan nefretin derecesini net olarak gösteriyor.

Doktorların içinde yaşadığımız sağlık sisteminin sorumlusu değil kurbanları olduğunu düşünüyorum ve diyorum ki:

Bu gidiş iyi bir gidiş değil. Doktorlarımıza sahip çıkalım. Zaten çok zor şartlar altında, fedakârca hizmet veren doktorların yalan yanlış suçlamalarla morallerinin bozulmasından, motivasyonlarını yitirmelerinden en çok zararı yine hastaların (hepimizin) göreceğinin bilmem kimse farkında mı?

KAYNAKLAR

1. http://www.aksam.com.tr/doktora-da-acil-servis-lazim–3138h.html

Yazı için 5 yorum yapılmış:

  1. turgay şenen dedi ki:

    DOKTOR HASTA OLDU .KİM KURTARACAK ?

  2. Filiz Küçük dedi ki:

    Birbirimize sarılmak ve dayanışmaktan başka çare yok.
    Biz bir dernek kurduk, Özel Sektör Hekimleri Derneği.Web sayfamızı ziyaret edin.öshed.com.tr, oshed.com.tr,oshed.com

  3. ENVER ŞÜKRÜ GÖNCÜOĞLU dedi ki:

    Hocam, sorunları çok iyi ifade etmiş ama en önemli teşhisi koymadan bırakmışsınız. Malum, sağlık ve eğitim iktidarların oy kapısı, muhalefetin ise eleştiri odağıdır. Sağlık ile ilgili sorunları altyapıdan ele alarak incelerseniz altyapı eksiklikleri ortaya çıkar, eleştiri alırsınız. O zaman kolay yolu seçersiniz. O yol da sağlıktaki her sorunun faturasını doktorlara çıkarmak, hekimler paragözdür deyivermektir. Böylece hem hekimler aleyhine istediğiniz yasa-yönetmeliği çıkarır ve halk tarafından destek görürsünüz, hem de buna karşı çıkan hekimi de otomatik olarak paragöz ilan etmiş olursunuz.
    Hekim kıymetinin azalmasında mecburi hizmetin önemi büyüktür. Yeni mezun, deneyimsiz hekimleri Anadolu’nun en ücra kasabasına gönderip, sonra da vatandaşa ”bakın, koskoca doktoru yağınıza getirdim” dersiniz. Vatandaş ta o hekimi resmen çiğner. Oy kazanırsınız.
    Öte yandan performans sistemiyle hekimin kazancını ”kelle hesabı” ile ölçersiniz ve altyapı eksikliğinizi gölgelersiniz. Öte yandan hasta hakları diyerek kendisine zaman ayrılmamasından yakınan vatandaşa hekimi hedef gösterir, aradan sıyrılırsınız.
    Sonuçta sağlıktaki tüm sorunların merkezine hekimi oturtursunuz.
    Bu durum istisnasız her parti ve her sağlık bakanının temel stratejisidir. O yüzden tüm sağlık bakanlarının hekimlerle arası açık olmuştur. Bir meslek grubunun bakanının, o meslek mensuplarıyla arası açıksa bunu sadece ”ben ülkemin çıkarlarını düşünüyorum, diğerleri sadece parayı” diyerek, basitçe açılayablir mi?
    Kimse sütten çıkmış ak kaşık değil. İz en azından içinden çıktığımız toplum kadar namusluyuz. Dolayısıyla hekime yöneltilen her görüş, aslında topluma da yöneltilmiş olmakta. Aslında hekimler herkesten daha az paragöz, daha az üçkağıtçidir. Çünkü mesleği zaten fedakarlık duygusu daha fazla gelişmiş kimseler seçmekteydi. Eskiden öyleydi. Çünkü IQ su daha yüksek ve daha nazlı yetişmiş yeni nesil bu kadar fedakar olmayacaktır.
    Siyasiler her fırsatta muayenehaneye gidip, para vermeden sağlık sorununu çözmeyen üçkağıtçı doktorarı örnek gösteriyorlar. Biz de şöyle mi diyelim: ”işinin yapılması, ihalenin alınması için siyasilere para vermen şart”
    Doktor herkesin tekmelediği, hakir gördüğü, toplumun en ahlaksız canlısı olarak lanse edilmekte.
    Tüm renkler kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler.
    Evet, bizler de ahlaksız olabiliriz, oran olarak başta siyasetçiler olmak üzere, diğer mesleklere yaklaşamasak bile.
    Saygılarımla…

  4. Tuna Erinçler dedi ki:

    Şimdi de sağlık sorunlarını yabancı doktor ithal ederek çözmeyi önerenler bana bir zamanlar Rusya için anlatılan bir fıkrayı hatırlatıyor. Bir adamı akıl hastanesine götürmüşler. Hekim sormuş
    -Neden bu adamı buraya getirdiniz
    -Efendim sınırı geçemeğe çalışırken yakaladık
    -Bu bizim işimiz değil polise götürün
    -Fakat bu adam bizim tarafa geçmeğe uğraşıyordu.

  5. aslıhan çolak dedi ki:

    bu yazıda doktorlara yazık diyorsunuz ama ya zaturre başlangıcında başlıklı yazıda olduğu gibi sürekli doktorun güvenilirliğini sarsan cümleleriniz ne olacak ben bir hekim olarak bu yazınızdan üzüntü duydum

Siz de yorumunuzu paylaşın: