DOLARIMI BOZDURUYORUM, TÜRK MALI MUADİL İLAÇ İÇİYORUM

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Prof. Dr. Alişan Yıldıran “Hekimlik Özerkliği” isimli yazısında benim “Sağlık Bakanlığı’ na güveniyorum, onlar “muadil” ruhsatı vermişlerse, o ilaç benim için artık orijinal ilaçla eşdeğer demektir. Bugüne kadar da bu durumun klinik etkinlik ve emniyet bakımından bir farkını görmedim” sözlerim için diyor ki (1):

Bu sözleri sarfeden görüşlerine çok değer verdiğim, ancak bu defa farklı düşündüğüm Ahmet Rasim hocam.”

***

Değerli meslekdaşımın görüşlerime çok değer vermesinden ziyade “benimle farklı düşüncede olmamasına” daha fazla memnun oldum.

Gerçek bilim düşüncesine sahip olan biri bir hatayı, bir eksiği gördüğünde hemen itirazını dile getirmelidir.

Tıpkı Alişan Yıldıran’ ın yaptığı gibi; teşekkürler sevgili kardeşim.

Bilimde yüzde 100 “fikir birliği” (consensus) diye bir şey yoktur ve zaten de olmamalıdır.

Böyle bir durumda bilim biter, sonu belli olan bir filim başlar.

Gerçeklere ve doğrulara ancak tartışarak varılabilir; bilim sorgulayarak, şüphelenerek, araştırarak gelişir, ilerler.

Tartışmaya bayılırım!

Benim için “Hocam sen bir tanesin, sen ne dersen o” denmesi yerine, haklı delil ve gerekçelerle tenkit edilmek, yanlış ve eksiklerimin ortaya konması daha değerlidir. (Canan Hocam kulakların çınlasın!).

İddialı bir insanım

Evet, iddialı bir insanım ve tüm iddialarımı önce akıl ve mantığa, sonra bilimin ve tıbbın temel kaide ve prensiplerine, daha sonra “kanıta dayalı tıbba” ve nihayet kendi bilgi ve tecrübelerime dayandırırım.

Mevzuya göre de işin içine ekonomi, hukuk, sosyoloji ve diğer unsurlar da girebilir.

Orijinal ilaç, muadil ilaç meselesini de böyle ele alıyorum.

Bununla ilgili 7-8 sene evvel kaleme aldığım “Eşdeğer ilaç mı orijinal ilaç mı?” ve “Eşdeğer ilaç doktorlara müdahale mi?” başlıklı yazılarımdaki ana fikrin bugün de arkasındayım: Eşdeğer ilaca evet, evet, evet! (2, 3).

Big farma çatlasın!

Muadil ilacın olmazsa olmaz şartı

Eşdeğer ilaca “evet” demenin elbette olmazsa olmaz bir şartı vardır.

Sağlık Bakanlığı’ nın eşdeğer ruhsatı verdiği bir ilaç hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ‘eşdeğer’ olmalıdır.

Bir ilacın orijinali ile “eşdeğer” olup olmadığını belirlemek bir hekimin işi olamaz, bu zaten mümkün de değildir.

Bir hekim ancak ilacın etki ve emniyeti ile ilgili klinik araştırma yapabilir veya gözlemleriyle bir kanaate varabilir.

Hemen söyleyeyim ki benim bununla ilgili herhangi bir araştırmam yok, yazılarımda da belirttiğim gibi benimki bir “klinisyen kanaatidir”:

Hekimliğe başladığım ilk günlerden beri hep eşdeğer ilacın yanında oldum. Hastalarıma eşdeğer ilaç yazdım, kendim de gerektiği zaman bu tür ilaçları kullandım. Otuz senelik hekimlik hayatımda da herhangi olumsuz bir durumla karşılaşmadım (2).

Muadil ilaç bekleneni veremiyorsa iş değişir

Alişan Yıldıran diyor ki (1):

Maalesef, orjinal olmayan ilaçların etki etmediğine veya yeterli olmadığına, bir çocuk doktoru olarak klinikde çokca rastlamışımdır, hatta bazı ilaçların içinde ilaç değil şeker olduğunu zannediyorum. Saflık işte!

Keşke dediği gibi olsa ama bence iş saflıkla bitmiyor.

Gerçekten dediği gibi orijinal olmayan ilaçların etki etmediğine veya yeterli olmadığına” hem de “çokça” rastlamışsa bu işten “Saflık” diyerek sıyrılamaz.

Bu tespitin çok büyük bir mesuliyeti vardır çünkü mevzubahis olan hastaların sağlığı ve de savrulan paralarıdır.

Dediği gibiyse, bu açık ve net olarak bir “sahtekârlıktır”.

Üstelik de çokça rastladığı bu “sahtekârlığı” mutlaka Sağlık Bakanlığı’ na ve diğer ilgililere (savcılıklara) mutlaka duyurması gerekirdi.

Gerekirdi diyorum zira böyle davrandığını sanmıyorum; olsaydı bunu mutlaka bildirirdi.

Bir sahtekârlık varsa bunu bildirmemek de bir yerde suça ortaklık gibi olur.

Nasıl itibar sahibi olunur?

Diyor ki (1):

“… yüzbinin üzerinde bakdığım hastanın, görme kabiliyetini azaltacak kadar okuduğumun, iki sene tuttuğum günaşırı nöbetlerin, yazdığım yüzlerce makalenin, konu ile ilgili yaşadığım olayların hâsılı, edindiğim tecrübenin bilim ve hukuk önünde bir itibarı yokmuş!..”

Evet, bu sözlerinin bilimsel ve hukuki bir dayanağı yoktur.

İddianı bir araştırma ile ispat etmezsen veya hiç değilse delilleriyle beraber kanaat olarak bildirmezsen tabii ki bir itibarın olmaz.

Sen de tenkit ettiğin ilgililer gibi “kerâmeti kendinden menkul” durumuna düşersin.

Elbette “muadil” diye sunulan ama içinde “davul tozu, minare gölgesi” bulunan ilaçlar olabilir lâkin “eşdeğer ilaçların aynı etkiyi sağlamadığı” yönünde yapılan propagandaların big farmanın bir beyin yıkama uygulaması olduğu fikri bana daha akla yakın geliyor.

Bunların da hepsi birbirinin eşdeğeridir” iddiasına delil olmadan itiraz etmenin kıymeti harbiyesi yoktur.

Muadilin hukuki boyutu

Hakan Hakeri’ nin sözlerine elbette ben de katılıyorum fakat bu ifadelerin muadil ilaçları kapsadığını düşünmüyorum.

Bunu kendisine de bizzat sorup öğreneceğim.

Muadil ilaç vermek hekimin tedavisini değiştirmek veya tedaviye müdahale olarak değerlendirilemez.

Gelelim neticeye

Alişan kardeşime tenkidi için teşekkür ediyorum, cevabını merakla bekliyorum.

Orijinal ilaç içmek yastık altında dolar biriktirmek gibidir, herkesi hem dolarlarını bozdurmaya hem de Türk malı muadil ilaç içmeye davet ediyorum, bilmem anlatabildim mi?

Kaynaklar:

1. http://ahmetrasimkucukusta.com/2016/12/06/misafir-yazar/hekimlik-ozerkligi/

2. http://www.iyibilgi.com/artikel.php?artikel_id=25561

3. http://www.iyibilgi.com/artikel.php?artikel_id=26643

Yazı için 3 yorum yapılmış:

  1. Alişan Yıldıran dedi ki:

    İDDİALI DA DEĞİLİM, MÜDDEİ DE!

    Değerli hocam, lütfedip, bir yazısına bırakdığım yorumu (1), köşe yazısı (2) olarak yayınladıkdan sonra, cevabî bir yazı ile (3) önce medhetdikden sonra bendenize epeyce bir giydirmiş!

    Üstadın medhi de, tekdiri de evlâdır. Bendeniz, zât-ı âlîleri gibi iddialı bir kişi değilim, yazılarımla kamuoyu önüne çıkışım bazılarının zannetdiği gibi meşhur olmak saikı ile değil, naçizâne fîsebîllullahdır.

    “Evet, iddialı bir insanım ve tüm iddialarımı önce akıl ve mantığa, sonra bilimin ve tıbbın temel kaide ve prensiplerine, daha sonra “kanıta dayalı tıbba” ve nihayet kendi bilgi ve tecrübelerime dayandırırım” (3). Tamamen katılıyorum ama bir farkla, ben bütün bunların önüne vicdanımı koyuyorum, çünki bu, fahr-i kâinat efendimizin tavsiyesidir; hadis-i şerifinde şöyle der; “Faydasız ilimden, itaat etmeyen kalbten, kabul olunmayan duadan, doymayan (aç gözlü) nefisten Allah’a sığınırım” (4).

    Üstadım, katılmadığım görüşlerinizi maddeler halinde ele alalım;

    Bir: Ülkemizde maalesef ilaç hammaddesi üretimi çok azdır ve gittikçe azalmakdadır (5). Türk Eczacılar Birliği’inin yazısında ülkemiz piyasasındaki 1000 ilacın sadece 50’inin ülkemizde üretildiği, ve bunun da gittikçe azaldığı belirtilmekdedir. Bu sebeple; “Eşdeğer ilaca evet, evet, evet!” demenizin Engin Ardıç üstadın deyimi ile mala davara faydası yok, maalesef! Zaten Big pharma’nın bunun aksinin olmasına müsaade edeceğini düşünmek SAFlık olur!

    İki; “Sağlık Bakanlığı’ nın eşdeğer ruhsatı verdiği bir ilaç hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ‘eşdeğer’ olmalıdır. Bir ilacın orijinali ile “eşdeğer” olup olmadığını belirlemek bir hekimin işi olamaz, bu zaten mümkün de değildir”. Yine çok doğru söylüyorsunuz ama maalesef gerçekler kitaplarda yazdığı gibi olmuyor…. Bendeniz farmakolog da değilim, araştırmacı gazeteci de, ama konunun pîri muhterem Cankat Tulunay hoca eşdeğer ilaçların orijinal molekül gibi olmadığını örnekleri ve farmakoekonomisi ile izah ediyor zaten (6).

    Üç: “Hekimliğe başladığım ilk günlerden beri hep eşdeğer ilacın yanında oldum. Hastalarıma eşdeğer ilaç yazdım, kendim de gerektiği zaman bu tür ilaçları kullandım. Otuz senelik hekimlik hayatımda da herhangi olumsuz bir durumla karşılaşmadım” (3). Bendenizin yaklaşımı biraz farklı ben pek ilaç yazmam, kullanmam çünkü, insan vücudu dış etkenlerin menfi tesirleri giderildiğinde umumiyetle iyileşir, nadiren ilaca ihtiyaç duyulur. Uygun ilaç, uygun dozda, uygun süre de verildiğinde, altta yatan genetik bir sebeb varsa bile, ve buna güncel ilaçlar etkisiz değil ise hemen her zaman düzelir.

    Dört: “Bu tespitin çok büyük bir mesuliyeti vardır çünkü mevzubahis olan hastaların sağlığı ve de savrulan paralarıdır” (3). Bu kadar riski de bu mes’uliyet sebebi ile göze alıyorum zaten. Cankat hoca gerekeni yapmış ama netice ortada; kerameti kendinden menkul olanların cehaleti mi, elinin ermeyişi mi? Müddeilik (savcılık) yapmaya vaktim yok.

    Beş: “Nasıl itibar sahibi olunur?” (3). Allah indinde itibar sahibi olmayı taleb ederim.

    Altı: İlgilileri tenkid değil Allah’a havale ediyorum, hekimliğin şahsiyet ve haysiyetini rezil eden, özel hastanelerin hekim kadrosunu bile belirleyecek kadar kudretli iken, tıp fakültesi sayısını 91’e çıkaran ve buradan diplomalı cahiller (saygıdeğer meslekdaşlarımı tenzih ederim) bitiren, en ufak bir bilgi sahibi olmadıkları yabancı aşıların bu ülkenin çocuklarına yapılması için aile hekimlerine performans ödeyen vs. vs. daha saymak istemiyorum.

    Yedi: Bilim gerçekden yol gösterici midir? Eğer akıl, mantık ve vicdan ile birlikde ele alınmıyor ise, maalesef hayır! Geçenlerde yayınladığınız yazıda “Bilimsel yayınların en az yarısı yalan” diye siz de belirtmişdiniz (7).

    Sekiz: Muhterem hukukçumuz “…Sağlık Bakanlığının veya başka bir kamusal organın hekimlere bu konuda talimat veremeyeceği, hekimi sınırlayan tek hususun tıbbi standart ve mesleki gereklilikler olduğu anlaşılmaktadır” (8). Adı muadil kendi zelîl olan bir maddeyi hekime ve hastaya kullandırmaya zorlamak yukarda bahsettiğim ilgililerin konusu olsa gerek!

    Dokuz: “Orijinal ilaç içmek yastık altında dolar biriktirmek gibidir” (3). Mecaz göndermeniz çok yerinde fakat mottonuza (Sağlıklı yaşamanın tıpla hiçbir ilgisi yoktur, unutmayın ki “Adamın biri doktora gitmiş, gidiş o gidiş!) (9) uymamış!

    Ben de size teşekkürlerimi sunarım, muhterem hocam.

    (1) http://ahmetrasimkucukusta.com/2016/12/06/bir-tavsiye/muadil-ilac-vermeyiniz/
    (2) http://ahmetrasimkucukusta.com/2016/12/06/misafir-yazar/hekimlik-ozerkligi/
    (3) http://ahmetrasimkucukusta.com/2016/12/07/yazilar/elestirel-yazilar/ilac-endustrisi/dolarimi-bozduruyorum-turk-mali-muadil-ilac-iciyorum/
    (4) Ebû Davud, Salat: 367; İbn Mâce, Fedailu’l Kur’an: 18; Nesâî, İstiaze: 51
    (5) http://www.e-kutuphane.teb.org.tr/pdf/raporlar/saglik_ecz_ilac_tale/8.pdf
    (6) http://ahmetsaltik.net/tag/prof-dr-f-cankat-tulunay/
    (7) http://ahmetrasimkucukusta.com/2016/04/08/abur-cubur-ivir-zivir/bilimsel-yayinlarin-en-az-yarisi-yalan/
    (8) http://www.medimagazin.com.tr/authors/hakan-hakeri/tr-saglik-bakanliginin-es-deger-ilac-genelgesi-hukuka-aykiri-mi-72-64-2115.html
    (9) http://ahmetrasimkucukusta.com/2016/12/04/yazilar/tip-yazilari/ruhsal-hastaliklar/hastalik-hastalari-gercekten-hasta-cikti/

  2. Necmettin Atalay dedi ki:

    Plasebo uygulanan maddenin yüzde otuzbeş faydalı olduğu kabul edilir.Yazıyı ve eleştrileri okuyunca saptama yapayım dedim.Eczacıyım.Hastanın kullandığı ilacı değil de muadil verdiğimde bundan fayda görmedim şikayetini yüzlerce dinlemiş biri olarak sorayım.Eşdeğer ilaçta yüzde otuzbeş olumsuzluk olacağını neden düşünmeyelim.Saygılarımla.

  3. ONUR ÖZTÜRK dedi ki:

    Yorumda geçen ‘en ufak bir bilgi sahibi olmadıkları yabancı aşıların bu ülkenin çocuklarına yapılması için aile hekimlerine performans ödeyen’ ifadesi tamamen zırvadır. Tam aksine, aile hekimlerine aşı yapmadıkları zaman ceza puanı ve ücret kesintisi gelmektedir, aşı yapıldığında ekstra bir getiri yoktur. Bu arada, suçlu aile hekimleri mi oldu? Şamar oğlanıdır aile hekimi. Yapacağı iş artarken aldığı ücret azalan tek meslektir aile hekimi. Aşı karşıtı yanlışçılar ile doğrular ve cezalar arasında sıkışan sağlık profesyonelleridir.

Siz de yorumunuzu paylaşın: