BİLİMSEL PARADİGMALARIN DEĞİŞMESİ KOLAY DEĞİLDİR

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

Gıda mühendisi Osman Eren‘ in yazısı:

“Önce sizi umursamazlar. Sonra size gülerler. Sonra savaş açarlar. Sonra siz kazanırsınız.”

Mahatma Gandhi’nin yıllar evvel söylediği bu sözü bugün özellikle gıda camiasında açıkça yaşamaktayız. Bundan 20 sene evvel, hazır gıdalar ya da katkı maddeleri ile ilgili bir şeyler söyleseydiniz muhtemelen sizi hiç “umursamayacaklardı”; fakat bugün savaş hali olduğunu söyleyebiliriz.

Obezite, tip 2 diyabet, kanserler vs. gittikçe artmakta. Her şeyin tek sorumlusu elbette gıda değildir, tek çözüm de gıda değildir. Sağlıklı olan hiç bir dimağ bunun böyle olduğunu iddia edemez. Hareketsizlik, çevre kirliliği, plastikler, stresli şehir yaşamı hatta uyku kalitesi, yaşam ritminin bozulması gibi onlarca etken bu hastalıkların oluşmasında kesinlikle etkilidir. Ama gıdanın da etkisi olduğu daha doğrusu hazır-endüstriyel gıdanın ve katkı maddelerinin de bu hastalıkların oluşumunda rol aldığı en azından olağan şüphelilerden biri olduğu açıkça bellidir.

Endüstriyel gıdanın kontrolden geçtiği, denetimli olduğu ve güvenle yenilebileceği iddia edilse de daha önceleri de aynı endüstri tarafından “güvenli” olduğu iddia edilen, mevzuatta “yasal” olan bazı katkı maddelerinin bugün yasaklanması ya da kullanım dozlarının çok aşağılara çekilmesi endüstri beyanlarının çokta itibar edilmemesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.

Sadece katkı maddeleri değil bire bir tüketilen bazı gıda ürünlerinin de bugün “ne kadar sağlıklı” olduğu tartışılır. Mesela margarinler, hidrojenize katı yağlar… Bugün bunların kaç destekçisi kaldı? Unutmayın ki bunlar daha önce “güvenli” olarak lanse edilmişti… Tabi at izinin it izine de karıştığını maalesef belirtmek zorundayız.

Özellikle sosyal medya da gıda ile ilgili bazen öyle saçma şeyler söyleniyor ki artık bunun neresini düzelteyim noktasına geliyorsunuz. Son örnek kıyma ile ilgili bir video idi. Siz nereden kıyma alırsanız alın, suyun içine attığınız zaman az ya da çok mutlaka bir renk değişimi olacaktır. Bunun gıda boyası ile bir alakası yoktur, lütfen böyle saçma şeylere de itibar etmeyin.

Şunu da belirtelim ki kimin ürettiğini bilmediğiniz çarşıda-pazarda satılan ürünlerin tüketilmesi doğru değildir. Yakın dönemde “köy ürünü, doğal” olarak lanse edilip satılan sadeyağ’ın içerisine hidrojenize katı yağın ilave edildiğini bizzat onu yapanlardan ve satanlardan dinledim.

Yine pazarda üstü açık şekilde satılan ve “doğal” görüntüsü verilen bazı peynirlerin aslında “endüstriyel” olduklarını, paketinden çıkartılıp leğenlerde açık olarak satıldığını biliyorum. O yüzden lütfen bilmediğiniz yerden almayın. Herkesin bir yerlerde tanıdığı olamaz tabi ki. İşte burada kamu otoritesinin devreye girmesi lazım.

Bu da ülkemizde Tarım ve Orman Bakanlığıdır. Denetim işini Gıda Mühendisi arkadaşların yapması lazım; fakat ne yazık ki bakanlıkta Gıda Mühendislerinin de çok az olduğunu, yüksek KPSS puanlarıyla atanamadıklarını ve farklı branşlardan atanan kişilerin birkaç haftalık kurslarla Gıda denetçisi yapıldığını belirtelim.

Konumuza dönersek, bilimsel paradigmaların değişmesi kolay değildir. Her değişimin taraftarları ve karşıtları mutlak suretle olmaktadır. Öncelikle toptancı bir bakış açısıyla katkı maddelerine tamamen karşı olmamız ya da taraf olmamız söz konusu değil. Binlerce yıldan beri güvenle kullanılan dayandırma metodları ve katkı maddeleri mevcuttur.

Bunların en ünlüsü de dozunda olması şartıyla hepimizin bildiği tuzdur. Katkı maddelerinde ki sorun, bunların yeterince irdelenmemesidir. Etik Kurallar sebebiyle insan üzerinde herhangi bir deney yapılamıyor. Deneyler hayvanlar üzerinde yapılmakta ve ona göre dozlar belirlenmektedir. Her ne kadar çalışma mantıkları benzer olsa da hayvan ve insan metabolizması kesinlikle farklıdır. Yani hayvanda tolere edilebilen bir maddenin insanda da tolere edileceğinin garantisi yoktur.

Ayrıca bu deneyler yapılırken hayvanlarda kronik etkilerin oluşabileceği göz önüne alınıp birkaç nesil gözlem ve deneyler sürdürülmelidir. Endüstri, bir ürünü (özellikle Gıda takviyelerinde bunları görüyoruz) piyasaya sürüp “Zaralı olduğunu ispatlayın” diyor. Bu durum, tıbbın kadim “önce zarar verme” ilkesiyle hiçbir şekilde uyuşmamaktadır.

Elbette tek sorun katkı maddeleri değildir. GDO, endüstrinin “açlığa çare” olarak hararetle savunduğu, yeterince araştırılmadan “güvenli” olduğu iddia edilen aslında güvenli olmayan “yeni nesil” bir gıdadır. Güvenli olmadığına dair Fransız Prof. Seralli’nin çalışması (Makale yayından kaldırıldı; fakat bu geri çektirilmenin masum olduğunu düşünmüyorum) bile yeterlidir; ama patent mevzusundan ötürü GDO konusunda maalesef pek bir yol kat edilememektedir.

Elbette konular bunlarla sınırlı değil ama endüstrinin işin içerisinde olduğu her noktaya çok dikkatli yaklaşmak lazım. Çünkü her ne olursa olsun para kazanmayı mubah sayan anlayışa sahip insanlar var. Elbette işini hakkıyla yapan, para kazanayım da ne olursa olsun demeyen insanları tenzih ederiz. Külli olarak bir camiayı töhmet altında bırakmak gibi bir derdimiz yok.

Bu endüstriye maalesef ki akademiden bazıları iyi niyetle sahip çıkarken mutlaka çıkarları zedelenenler de oluyordur. Öncelikle çoğu bilim insanının kötü niyetli olduklarını da düşünmüyoruz. Tıp camiasında olduğu gibi Gıda Mühendisliği camiasında da endüstriyel gıdalara ve katkı maddelerine karşı iki cephe olduğunu belirtebiliriz.

Karşı olan daha doğru tabirle, bu maddelerin ve endüstriyel gıdanın çok daha detaylı analiz edilerek, yeterli bir süre gözlem ve deney yapılarak piyasada satılması, kullanılması gerekli olduğunu düşünenler olduğu gibi, bu çalışmalar yeterlidir diyen akademisyenler de mevcut. Olaya şüphe ile yaklaşan kişilerin özellikle master ve doktora seviyesindeki genç akademisyen ve akademisyen adayı olduklarını da belirtelim.

Şu an akademi de hâkim görüş, endüstriyel gıdanın güvenli olduğu yönünde ama birkaç sene içerisinde bu doktorant ve yüksek lisanslı öğrenciler akademi de hoca pozisyonuna geçtikleri vakit hâkim bilimsel görüşün değişeceğinin kanaatindeyiz. Şunu da belirtelim, tüm zamanların en büyük bilimsel keşiflerinden biri olan Einstein’in izafiyet teorisi bile zamanında “hâkim akademi görüş”ü tarafından kabul görmemişti.

Lütfen duyargalarınızı açın ve farklı olandan korkmayın, Hakim görüşe göre değil, zıtları okuyarak ve buradan akıl yürüterek sonuca varın. Yine 2000’lerin başında çok popüler olan, neredeyse herkesin savunduğu vitamin hapları-besin desteklerinin tek başına hiçbir işe yaramadıklarını biliyoruz. Destekçilerinin günden güne azaldığını görüyoruz. Bu konuda bir yığın çalışma mevcut. Demem o ki eğer işin içinde bir “endüstri” varsa mutlaka konunun çok daha iyi irdelenmesi gerekir.

Şimdi biraz da iğneyi kendimize batırmanın vakti geldi, Gıda-Metabolizma ilişkisi çok önemli bir disiplindir. Bu konuda Gıda mühendisliği bölümleri ile Tıp Fakülteleri arasında bir koordinasyonun ve çalışmanın olması gerekir. İnsan fizyolojisi anlamında Gıda Mühendisliklerinde herhangi ders verilmemektedir.

Eğer konumuz ve gıda ve insan sağlığı ise mutlak suretle insan fizyolojisinin de öğretilmesi gerektiğini düşünüyorum. Tıp Fakültelerinin de bu konuya eğilmeleri ve gıda bölümleri ile bir entegrasyonun sağlanması gerekir. Bu konuda Ankara Üniversitesinde Nuray Yazıhan hoca öncülüğünde Gıda-Metabolizma ile ilgili Yüksek Lisans ve Doktora Programının açılması ülkemizde bu alanda çok önemli bir açığı kapatacaktır.

Aşağıda, makalelerden Gıda Katkı Maddeleri ve vitamin haplarının işe yaramadıkları ile ilgili daha detaylı bilgi edinilebilir.

1-Yurttagün M. Gıda Katkı maddeleriyle ilgili geniş kapsamlı bir araştırma. http://www.saglikvakfi.org.tr/html/gkm.asp,2010

2- BOĞA A, Seçil BİNOKAY S. Gıda Katkı Maddeleri ve Sağlığımıza Etkileri (http://dergipark.gov.tr/download/article-file/25386)

3- https://sinirbilim.org/d-vitamini-haplari

Yazı için 2 yorum yapılmış:

  1. Tahir dedi ki:

    Bu gıda mühendisi kim acaba?? Sanki sizin talebenizmiş gibi yazmış.

  2. Büşra dedi ki:

    demek ki arada böyle bilinçli gıda mühendisleri de çıkıyormuş, büsbütün ümitsiz olamamak lazım

Siz de yorumunuzu paylaşın: