SALGIN YAPAN HASTALIKLARIN KAYNAĞI BULUNDU

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
kasa fişi

754 farklı memeli türünden toplanan bilgilerle gerçekleştirilen araştırmada, insanlarda görülen enfeksiyon hastalıklarının çoğunun kaynağının yarasalar olduğu bildirildi.

Araştırmaya göre yarasalardan insanlara geçen virüs hastalıkları içinde Ebola, Marburg kanamalı ateşi, Nipah virüs ensefaliti, Hendra virüs hastalığı, histoplazmoz ve SARS da bulunuyor.

Yarasaları primatlar ve kemirgenler takip ediyor.

Bu araştırmaya dayanarak yarasaların ortadan kaldırılması gibi bir şey doğru olmaz çünkü yarasaların çevre bakımından büyük önemi var.

Kaynak: https://www.nature.com/nature/journal/vaop/ncurrent/full/nature23088.html

Yazı için 1 yorum yapılmış:

  1. Ogün Uçak dedi ki:

    5 yıldır, her 2 haftada bir Güney yönünden gelip Bekilli üzerinden Çivril’e geçiyorum. Bekilli çıkışında, sağda bir top sahası var. Etrafı tel çit ile çevrili. Portatif ahşap küçük tribünü bile var. Eski bir futbolcu olduğum için gözüm devamlı olarak bu top sahasına takılırdı. Geçen yıl durdum ve sahanın bir fotoğrafını çektim. Kısa bir de yazı yazmıştım. Saha çayıra yapılmıştı. Bizim zamanımızda, böyle çayır sahaların ortaları ve kale önleri kelleşirdi. Çünkü oyuncular en çok bu bölümleri kullanırdı. Yani eski inönü stadı gibi. Ama Bekilli sahasında durum tam tersiydi. Orta alan ve kale önleri çayır çimleri olduğu gibi duruyordu. Ama taç çizgisi ve korner çizgisi önleri çok kelleşmişti. Kısacası evvelin top sahası artık araba eğitim pisti olmuştu. İlçe ve köyler boşaldı. Gençler, babalarının fukaralığından bunaldı. Şehre göçtü. Güneyli arkadaşlar, 40 düğün olduğunu ama yeni evlenen gençlerin hiçbirinin Güney’e yerleşmediğini, Denizli veya diğer büyükşehirlere göçtüğünü söylüyorlar… Küçük ilçe ve köylerin yaş ortalaması 50-60 ve üzeri. 5-10 sene sonra, arasak da üretici bulamayacağız. Güney’de 5.000 dönüm bağ, 2 şarap firması tarafından toplanmış! Çünkü üzüm 10 yıldır 1.00 TL… Üretici savunmasız ve çaresiz kılındı. Tekel, Tariş vb kapandı. Tüccarlar, topraklarımızın gasp edilmesi için ve ne idüğü belirsizlerin bu topraklarımızı gasp fiyatları ile toplu ele geçirmeleri için “çete” gibi çalışıyorlar. Ege, Marmara ve Akdeniz, toplu satışlarla elden çıkıyor! 9 il ve 45 ilçede gözümle şahit oldum. Baklan’da 17 bin dönüm araziyi kim satın aldı? Babadağ’da 15 bin dönümü kim aldı? Güney’de 2 şarap firmasının 5 bin dönüm toplaması ve eski bağ sahiplerinin, eskiden kendilerinin olan bağlara yövmiye ile çalışmak için iş bulmaya gitmeleri normal mi? Sındırgı köylerine neden para helikopter ile gidiyor? 3000 nüfuslu Savaştepe’ye 3 tane emlakçı açılması normal mi? Ben Balıkesir Gönen’liyim. Tüm güney Marmara bu durumda. Yerel gazeteler feryat ediyor? Bu toprakları kim alıyor? Neden alıyor? Büyükşehirlerin bir “toplama kampı” olduğunu artık ne zaman fark edeceğiz? Ve bize ne yediriyorlar? Neden hiç kimse 2017 yılında 2.7 milyon ton tüketilen palm yağının ne olduğunu araştırmıyor? Neden söylemiyor? Kanserojen olduğunu! Oysa Sn. Ahmet Rasim Küçükusta bunları anlatıyor. Oysa Sn. Erhan Ünal ‘da bunları anlatırdı. Allah rahmet eylesin. Artık kim anlatacak? Ve palm yağını en başta çocuklarımızın tükettiği, ülker, eti, torku, milka, en başta nutella, algida, nestle, frito lays yani çitos patos ve tüm poşetli gıdalar içinde en çok bulunduğunu ve okul kantinleri veya okul çevrelerinde en çok bu zehirlerin satıldığını ve tv de en çok bu reklamların dönmesini kim engelleyecek? Ve palm zehiri satıcısı bunge bir bakıyoruz ki, kipa ve migrosları satın almış? Bizi zehirliyorlar! Zehir sattıkları marketleri bizler finanse ediyoruz. Bizi, çoluğumuzu, çocuğumuzu zehirleyen markaları satın alıyoruz. Bizi öldürenlerin sahip olduğu bankaların kartlarını kullanıyoruz. Bizi öldürürken para kazanıp, topraklarımızı da satın alanların araba markalarına binip, gerine gerine evimize poşet taşıyoruz! Yorulduk deyip, tv karşısına kurulup, psikolojik iğfalimize yalvarır edasıyla, zap yapmaya başlıyoruz! Evlatlar odalarında, “internet oyunu” başındalar… Ve bizler buna “yaşam” diyoruz… Bu bir yaşam değil. Bu bir iğfal… Ne zaman kasabın bıçağını yalamaktan vaz geçeceğiz? Artık “Samsun” geçen yüzyılda kaldı. Bu yüzyılın Samsun’u kooperatifleşme yani İmece’dir? Ne zaman? Nasıl? Ne şekilde? Evvel Allah, kafalar bir araya gelsin. Mümkündür. Kim demiş Türk’ün aklı çalışmaz diye? Kim demiş, su akar Türk bakar diye? Doğa gibidir Türk. Elbet kendini yeniler ve yeniden doğar… Kara vatanı bu hale koyanlar, mavi vatanı ne hale koyar?

Siz de yorumunuzu paylaşın: