FARMAKOGNOZİ VE FİTOTERAPİ HOCASINA CEVABIMDIR

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
FARMAKOGNOZİ KÜÇÜKUSTA

Prof. Dr. Erdem Yeşilada Star gazetesinde “Bitkiler, ilaç şekline getirildiklerinde zararlı hale dönüşür mü?” başlıklı yazısında adımı vermeden bir yazımdan aldığı iki cümlemi tenkit ediyor ve Konfüçyüs’ un “Bilmiyorsa öğretiniz;  Bildiğini bilmiyorsa hatırlatınız;  Bilmediğini bilmiyorsa kaçınız!” cümlesiyle de son noktayı koyuyor.

Yazımın tümünden bahsetmemiş ve ne demek istediğimi de tam olarak anlayamamış veya anlamak istememiş olduğundan okuyucunun olayı tam olarak kavraması mümkün olmuyor.

Bunun için ben kendisine isim, tarih ve kaynak vererek cevap vermek istiyorum.

Önce şunu belirtmem lâzım ki Sayın Yeşilada yazılarımı çok geriden takip ediyor; biraz hızlanması iyi olur. Çünkü benim 9 Ocak 2010 tarihinde Zaman gazetesinde yayınlanan Bitkisel ilaçları kullanmak doğru mu?” başlıklı yazıma (1) bir yıldan fazla bir süre geçtikten sonra 3 Nisan 2011 tarihinde (2) cevap vermiş.

Birinci cümle

O cümlelerden biri şu: “Fabrikaya girerek birtakım fiziksel ve kimyasal işlemlerden geçen, katkı maddeleri eklenen, şurup, tablet, kapsül veya draje haline getirilip şişeye konan bir bitkisel ilacın o çekindiğimiz ilaçlardan hiçbir farkı kalmıyor.”

Bu cümle için “Yukarıdaki ifadeden anlaşılan nedir? Doğal ya da sentetik tüm ilaçları zararlı hale getiren onların fabrikada geçirdiği işlemler.” demiş.

Yazının tamamı okunduğunda bu cümlenin “fabrikadaki işlemlerin bir bitkinin tabii özelliklerini etkilediğini, bir bitkinin bitkisel ilaca dönüştüğünü” ifade ettiği kolayca anlaşılır.

Bitkinin kendisi ile bitkisel ilaç hiçbir zaman tıpa tıp birbirinin aynısı değildir. Bitkinin tazeliğini kaybetmesi; geçirdiği pek çok fiziksel, kimyasal işlemler; bozulmasını önlemek, renk, kıvam ve tat vermek için eklenen katkı maddeleri; bitkinin tablet, kapsül, şurup haline getirilmesi işlemleri onu “bitki olmaktan çıkarıp bitkisel ilaç haline dönüştürür.”

Sentetik veya bitkisel bir ilacın zararlı olabilmesinde tek sebep değildir elbette ama “fabrikadaki işlemlerin de bunda katkısı olduğunu” bir eczacı olarak kendisinin daha iyi bilmesi gerekir.

Zaten bir beyanatında (3) diyor ki: “Altın çileğin en belirgin ve üzerinde durulan özelliği antioksidan etkisidir. Bu etkisi meyvelerin sarı rengini veren karotenoit bileşenleri ve fenolik içeriği ile ilişkilidir. Ancak antioksidan etkisinin bekleme sırasında (kurutma dâhil) C vitamini ve fenolik bileşenlerin parçalanması ile kayba uğradığı bildirilmektedir.”

Kendisi tenkit ettiği cümlemi bu sözüyle doğrulamış oluyor: Altın çileğin bırakın bir takım işlemlerden geçirilmesini bekletilmesi veya kurutulması gibi “basit fiziksel olaylar” bile bitkinin bu özelliklerini kaybetmesine yol açıyor. Benim anlatmak istediğim tam da budur.

İkinci cümle

Yazımdan aldığı ikinci cümle de şu: “Her bitkide onlarca kimyasal madde vardır ve bunların yakın ve uzun vadede ne gibi olumsuzluklara yol açabilecekleri iyi bilinmemektedir.”

Önce “Bitkilerin içerisinde çok sayıda bileşen bulunduğu ifadesi doğru” diyerek hak veriyor ve ekliyor “ama çok sayıda bileşen taşıyan bu bitkilerin bir kısmı aynı zamanda bizim besinlerimiz. Yani ben, örnek olarak, sarımsağı yemeğe koyarsam zararsız, hap halinde yutarsam zararlı mı oluyor?”

Yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi, altın çileğin tazesi ile bırakın hapını sadece bekletilmiş ve kurutulmuş olanının bile aynı şeyler olmadığını kendisi söylüyor. Buna göre sarımsak ve sarımsak hapı da aynı şeyler değildir; aynı olmayan şeylerin müspet ve menfi tesirlerinin de farklı olması gayet tabiidir.

Kendi yazısından aynen aldığım “Bir diğer bilimsel gerçek ise “hiçbir maddenin etkisiz ya da zararsız olamayacağı” gerçeğidir.” cümlesini de dikkatle okumasını tavsiye ediyorum.

Ayrıca Yeşilada’ nın da üyesi olduğu Türk Eczacılar Birliği (TEB) de diyor ki(3): “Bugüne kadar masum gibi gösterilmeye çalışılan bitkisel ürünlere ilişkin ciddi tehlike konusunda farkındalık yaratmaya çalışıyoruz.”    

O diyor ben cevap veriyorum

Şimdi ben de onun yazısından bazı ifadeleri tenkit etmek istiyorum:

BİR: Yeşilada diyor ki: “Sadece bitkisel değil, sentetik ilaçların da sık sık ortaya çıkan riskler nedeniyle piyasadan çekildiğine şahit oluyoruz. Güncel bir örnek yıllardır piyasada satılan zayıflama ilacı sibutramin, kalp ve karaciğer işlevlerine olumsuz etkileri nedeniyle ölümlere yol açtığı için geçen sene piyasadan çekilmesine karar verildi.”

Küçükusta Yeşilada’ nın okuyup anlamadığı yazısında diyor ki: “Üzerinde senelerce çalışılan, yüzlerce araştırma yapılan ilaçların bile yaygın kullanımda ya beklendikleri kadar etkili olmadıkları ya da ciddî yan etkileri olduğu anlaşılıp piyasadan çekildikleri unutulmamalı.”

İKİ: Yeşilada diyor ki:”Bir de “Bilimsel gerçekler” var ki bunların değiştiği henüz görülmemiş… Bir diğer bilimsel gerçek ise “hiçbir maddenin etkisiz ya da zararsız olamayacağı” gerçeğidir. Buradaki anahtar sözcük, Eczacılığın babası olarak kabul edilen Paracelsus tarafından 16’ıncı yüzyılda kuramsallaştırılmıştır; “Bir maddenin etkili ya da zararlı olması miktarına bağlıdır.”

Küçükusta diyor ki: Paracelsus’ un sözü doğru ama eksiktir. Bir maddenin etkili veya zararlı olmasını sağlayan “sadece” miktar değildir. Bir ilaca karşı alerjisi olan veya bir metabolizma kusuru veya bağışıklık bozukluğu bulunan biri için maddenin (ilacın veya besinin) miktarı önemli değildir.

Mesela: Penisilin alerjisi olan birinde test sırasında bile anaflaksi gelişebilir. Çölyak hastası glütenli hiçbir besini yiyemez. Glukoz-6-fosfat dehidrogenaz enzimi eksik olan asla bakla yiyemez, kinin içemez.

Ayrıca, bir maddenin mesela bir ilacın etkili ve zararlı olması birlikte alınan diğer ilaçlarla veya besinlerle (ilaç-ilaç ve ilaç-besin etkileşimleri!) de yakından ilgilidir.

Mesela, aynı anda alınan iki ilaçtan biri diğerini etkisiz kılabileceği gibi kanda toksik seviyelerin oluşmasına da yol açabilir.

ÜÇ: Yeşilada diyor ki: “Fanatik bir yaklaşım ile belirli bir ilaç grubunu övmek, diğer grubu yermek yerine bunların yararlı etkilerinden akılcı bir şekilde insanların sağlığını korumak ve tedavi etmek amacıyla yararlanılması doğru çözümdür.”

Küçükusta Yeşilada’ nın okuyup anlamadığı yazısında diyor ki: “…Bu cümleden olarak ‘bitkilerle tedaviye’ de kesinlikle karşı değilim. Elbette birçok bitki yerinde, yeterince ve uygun şekilde kullanıldığında pek çok insanın derdine derman olabilir.

İtirazım, etkinlikleri ve güvenilirlikleri bilimsel yöntemlerle kanıtlanmamış bitkisel ilaçların mucize tedaviler olarak sunulmasına ve her zaman yediğimiz sebze, meyve ve otların tablet, şurup haline getirilip ‘fahiş’ fiyatlara satılmasına, insanların aldatılmasına. Merak etmeyin, bu karşı çıkışım ‘modern tıbbın ilaçları’ için de geçerli.”

DÖRT: Yeşilada diyor ki: “Ya da kemoterapi gören kanser hastalarının ortalama yaşam sürelerine bakıldığına; kemoterapinin yararlı olduğunu söylemek mümkün mü? Ancak mevcut koşullarda, hastalığın tedavisi için fazla seçenek yok.”

Küçükusta diyor ki: Bu sözler de ancak kanseri tek bir hastalık ve tüm kemoterapileri aynı zanneden yüksek tahsilli bir cahile yakışır. Günümüzde doğru kemoterapi ile tamamen iyileşen pek çok kanser türü vardır. Bazı lösemiler, lenfomalar, meme kanseri, testis kanseri vb.

Kemoterapi gören bir hastanın moralinin bir gazetede yer alan bu “sorumsuz” cümleden ne kadar bozulacağını da bir eczanın bilmesi gerekir.

TEB ne diyor ben ne diyorum

Yeşilada’ nın da üyesi olduğu TEB diyor ki: ”Özellikle bitkisel ürünler ya da takviye edici gıdalar, tüm toplumun göz göre göre kandırıldığı bir alana dönüşmüş durumdadır.”

Küçükusta diyor ki: “Son senelerde tüm dünyada başını alıp giden bir ‘bitkisel tedavi modası’ var ki tutabilene aşk olsun. Buna moda yerine ‘çılgınlık’ demek belki de daha doğru… Tabii ki her meyvenin, sebzenin, otun sağlığımız için birçok yararı vardır, ama herhangi bir sebzeyi veya meyveyi yiyerek bir hastalığı önlemek veya tedavi etmek, mesela keçiboynuzu pekmeziyle astımdan kurtulmak, enginarla hepatiti iyileştirmek, domatesle prostat kanserine yakalanmamak gibi bir şey mümkün değildir.

Gelelim neticeye

Sayın Yeşilada’ ya bilgilenmesi için internet sitemde “Bitkisel Tedaviler” bölümündeki yazılarımı (4) okumasını hararetle tavsiye ediyorum.

Zamanı yoksa sadece tenkit ettiği yazımın şu bölümünü bile tam olarak anlaması yeterlidir:

“Etkinlikleri ve güvenilirlikleri bilimsel yöntemlerle kanıtlanmamış bitkisel ilaçların mucize tedaviler olarak sunulmasına ve her zaman yediğimiz sebze, meyve ve otların tablet, şurup haline getirilip ‘fahiş’ fiyatlara satılmasına, insanların aldatılmasına karşıyım.

Üstelik de bu karşı çıkışım ‘modern tıbbın ilaçları’ için de geçerlidir. Bugün milyonlarca insan gereksiz yere birtakım ‘hapları yutarak’ bu kimyasal maddelerin yan etkilerine maruz kalıp aslında ‘hapı yutuyorlar’.”

Ben de kendisine Konfüçyüs’ un “Bilmiyorsa öğretiniz; Bildiğini bilmiyorsa hatırlatınız; Bilmediğini bilmiyorsa kaçınız!” sözünü hatırlatıyor ve ekliyorum:

Ya “Hem bilmediğini bilmeyenlere ve hem de bunu umuma ilan edenlere” ne demeli acaba?

KAYNAKLAR

  1. http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=937649
  2. http://www.stargazete.com/pazar/yazar/prof-dr-erdem-yesilada/bitkiler-ilac-sekline-getirildiklerinde-zararli-hale-donusur-mu-haber-341250.htm
  3. http://www.medimagazin.com.tr/eczaci/meslek-org/tr-turk-eczacilari-birliginden-altin-cilek-uyarisi-4-36-34650.html
  4. http://www.ahmetrasimkucukusta.com/kategoriler/yazilar/tip-yazilari/bitkisel-tedaviler/

Yazı için 11 yorum yapılmış:

  1. Tuna Erinçler dedi ki:

    Her konuda olduğu gibi bitkisel ilaçların yararı veya zararı konusunu da fazla abartmamak gerekir.

  2. Prof. Dr. Erdem Yeşilada’ nın göndermiş olduğu cevabı aynen yayınlıyorum:
    Sayın Küçükusta,

    Bitkisel ilaçlar konusunda son yıllarda yürütülen çalışmalar bitkilerin etkinliğini ortaya koymaktadır. Ben bu konuda kulaktan dolma bilgiler ile değil, bizzat bilimsel çalışmalar yaparak etkinliğine şahit oluyorum (etnofarmakoloji). Cahil biri olarak Cumhuriyet Bilim ve Teknik dergisi verilerine göre Türkiye’de en yüksek h-indeksine sahip 50 bilim adamından biri olarak gösterildim. Uluslararası indekslerde 182 yayınıma 2900 atıf yapılmış durumda (SCOPUS), ayrıca Japonya, Amerika, İngiltere ve Türkiye’de yayımlanmış 14 kitap veya k. bölümü var.

    İlaç konusu Eczacıların yoğun eğitim aldığı bir alandır. Bitkisel İlaç konusu ise daha farklı bir alan, bu konuyu anlayabilmek için biraz botanik, biraz kimya, biraz tıp, biraz antropoloji, biraz biyoloji bilmek gerekiyor. Bu konuda eksikliğini hisseden uzman hekim arkadaşlarımız 2 yıllık Fitoterapi Master Programımızda eğitim alarak hastalarına daha fazla yardımcı olabilmek için akşam saatlerinde eğitim alıyor. Bizler de bunu bir görev olarak kabul ediyor ve bu dersler dolayısıyla akşamları eve geç saatlerde gidebiliyoruz (not; herhangi bir ücret katkısı olmuyor, çünkü lisans derslerimiz ile zaten yük doluyor; yani tamamen gönüllülük ilkesine dayanıyor). Bu insan sağlığı için farklı seçenekleri ortaya koyabilmek bakımından son derece olumlu bir durum. Ayrıca Yeditepe Ün. Tıp Fak. 3.ncü sınıf öğrencilerine bir yıl süre ile Fitoterapi konusunda temel bilgiler veriliyor.

    Ben kanserin ne olduğunu biliyorum ve bu konuda uluslararası dergilerde yayımlanmış yayınlarım bulunuyor (interlökinler ve son TÜBİTAK projesi ile NFkB üzerinde etkileri). Başarı ile tedavi edilebilen bazı kanser tipleri haricinde, Kanserin o an tedavi edilmesi ve hastanın 2-3 yıl yaşamasından ziyade önemli olan hastanın uzun vadede ne kadar yaşayabildiği. Benim hastaneden tedavi oldu diye gönderilen bir çok yakınımı bir kaç yıl sonra metastaz ile kaybettik. Eminim sizin yakın çevrenizde de benzer durumlar söz konusudur. Ama kalkıp da “kemoterapi uygulamayın 2-3 yıl sonra ölebilirsiniz” şeklinde bir yayın yapmanın sakıncalı olacağını biliyorum. Bizler bilim adamları olarak bilimsel platformlarda inandığımız yöntemleri ve düşünceleri tartışabiliiz, ama halkı yanlış yönlendirecek bu şekilde yazılar yazmaktan kaçınmamız gerekir. Bu düşünceme katılabilirsizin, ya da katılmazsınız. Bu sizin takdirinize kalmış bir husus.

    Bizler FARMAKOGNOZİ VE FİTOTERAPİ bilim adamları olarak rasyonel tedavi için etkili yöntemin İLAÇ ŞEKİLLERİNE DÖNÜŞTÜRÜLMÜŞ halde uygulanması olabileceğine inanıyoruz (Fitoterapötik, Fitofarmasötik). İlaç şekline dönüştürüldüğünde standardize edilmesi, “ICH Guideline” çerçevesinde Stabilite testlerinin uygulanması ve gerekli koruyucu önlemlerin alınması gerekir. Ancak bu şekilde rafta bozunmasını önleyebilirsiniz. Benim altın çilek raporumda belirttiğim C vitamini kaybı, kuru meyve olarak kullanıldığında yani gıda şekli için söz konusudur. Bu durum kurutulma sırasında tüm bitkiler için söz konusudur. Benim yazılarımda sık sık enginar vb. sebzeleri yiyerek tedavi uygulanamayacağını belirtirim, çünkü enginar vb. yiyerek gerekli miktarda etken madde alabilmeniz söz konusu olamaz.

    Son olarak sizin ya da başkalarının yazılarınızı takip edip cevap yazmak gibi bir düşüncem yok. Bilimsel çalışma yapmaktan pek zaman kalmıyor. Ancak birer ay ara ile farklı yerlerde (en son Mart) yazınızı görünce bu yazıyı hazırlamam gerektiğini düşündüm. Sizi kırdıysam özür dilerim. Ama lütfen bir husus kabul edin; Eczacılık mesleği mükemmel bir kokteyldir. Biraz tıp, biraz kimya, biraz biyoloji. 40 yıllık meslek tecrübemin sonucunda bu karışımın ilaç geliştirme konusunda ne kadar yaratıcı olabildiğini gördüm.

    Saygılarımla

    Erdem Yesilada

    Umarım bu yazımı da cevap olarak sitenizde yayınlarsınız!

  3. Sayın Yeşilada,

    Özrünüzü kabul ediyorum fakat okuyucularınızın da durumdan haberdar olabilmeleri için bunu gazete yazınızda da tekrarlamanızı bekliyorum.

    Herkes hata yapabilir. Ben de bir hata yaptığım zaman özür dilemekten ve hatamı düzeltmekten asla gocunmam. Esas hata “hatada ısrar” etmektir.

    Bilim adamına kibir yakışmaz.

  4. Hüsrev Hatemi dedi ki:

    Konu ile doğrudan ilgisi olmasa da tıbbi bitkileri tanıma konusunda Türkiye’nin saygın simalarından Prof.Dr.Turhan Baytop’u burada rahmet dileklerim ve saygılarımla anmak istedim.

  5. selim altan dedi ki:

    vatandaşın saygı ve gıpta ile baktığı bilim camiası mensuplarının tartışırken birbirlerini aşağılamaları neyin nesidir anlamıyorum. en çok da “cahil” kelimesinin kullanılmasından hoşlanılıyor. nedendir bilinmez !

  6. Yazınıza istinaden
    Biiir, “Üzerinde senelerce çalışılan, yüzlerce araştırma yapılan ilaçların bile yaygın kullanımda ya beklendikleri kadar etkili olmadıkları ya da ciddî yan etkileri olduğu anlaşılıp piyasadan çekildikleri unutulmamalı.” Demişsiniz.

    Altınterim diyor ki “Bitkisel ilaçların farmakopelerde, farmasötik de, fitokimyasal analizlerde vs.de kullanım miktarlarından tutunda etki mekanizmalarına kadar açıklamaları yapılmıştır (sahip olduğumuz teknoloji çerçevesinde) kaldı ki bu bilgiler doğrultusunda kimyasal ilaçlar hazırlanmakta benzer molekül yapılarına sahip ilaçlar oluşturulmakta. Ancak oluşan izomerler yüzünden ağır yan etkiler görülmekte”

    İkiiii, Mesela: “Penisilin alerjisi olan birinde test sırasında bile anaflaksi gelişebilir. Çölyak hastası glütenli hiçbir besini yiyemez. Glukoz-6-fosfat dehidrogenaz enzimi eksik olan asla bakla yiyemez, kinin içemez.
    Ayrıca, bir maddenin mesela bir ilacın etkili ve zararlı olması birlikte alınan diğer ilaçlarla veya besinlerle (ilaç-ilaç ve ilaç-besin etkileşimleri!) de yakından ilgilidir.
    Mesela, aynı anda alınan iki ilaçtan biri diğerini etkisiz kılabileceği gibi kanda toksik seviyelerin oluşmasına da yol açabilir.” Demişsiniz.

    Altınterim diyorki “Allerjik reaksiyonları kişinin kendisinin bilmesi ancak zaman içerisinde vücudunun verdiği reaksiyonlara bağlı olarak ortaya çıkar. Eğer kişinin belirli bir rahatsızlığı varsa örneğin yüksek tansiyon bu kişiye tanen ihtiva eden bitkiler verilmez. Tabi bunun için işin uzmanı olmak lazım.

    Veya alerjisi olmasa bile kişinin alerji gösterebilecek bitkileri kullanmaması gerekir. Yalnız bilmeyen kullanımını tavsiye edemez yoksa birçok yan etki görür. Örnek olarak ısırganı verebiliriz. Kendisi urtica yani ürtiker diye bilinen ve % 80 kaşıntıya alerjiye neden olabilen bir bitki olmasına rağmen çayı veya distile suyu araşidonik asitin prostaglandinlere ve lökotrienlere dönüşümünü inhibe etmektedir. Nasıl olduğu bilinmemekte. Yalnız kullanım miktarı, sıklığı ve tedavi süresi bilinmektedir.

    Bahsettiğiniz etkileşim gibi elbette bitkilerde de etkileşimler olur. Onun için moleküler yapıları bilinen maddelerin yoğunlukta olduğu bitkiler, modern fitoterapideki gibi etkileşimleri baz alınarak bir araya getirilir. Yani immünostimulan bir bitkiyi immunosupressan etkiye sahip bir bitki ile birlikte veremezseniz. Yani bir tıp doktorunun viral bir enfeksiyon için antibiyotik vermesine benzer.

    Bitkiler kişinin cinsiyetine, yaş grubuna sahip olduğu hastalıklara ve kullandığı kemoterapötik ilaçlarla etkileşime girip girmeyeceği bilinerek verilir. Toksisiteye neden olacak bitkiler ve bitkilerin toksik seviyeleride tespit edilmiştir.

    Üüüüç, “Küçükusta diyor ki: Bu sözler de ancak kanseri tek bir hastalık ve tüm kemoterapileri aynı zanneden yüksek tahsilli bir cahile yakışır. Günümüzde doğru kemoterapi ile tamamen iyileşen pek çok kanser türü vardır. Bazı lösemiler, lenfomalar, meme kanseri, testis kanseri vb.” Demişsiniz.

    Altınterim diyorki “Kanser hastalarının tedavi sonrası neredeyse tamamının bitkisel ürünler kullandığını biliyormusunuz” Yapılan kemoterapi veya radyoteapi dozlarının ne kadar doğru ayarlandığını ve bununla birlikte vücuttaki iyi kötü demeden bütün hücreleri tahrip ettiğini, vücudun immün sisteminin devre dışı bırakıldığını, direnç düşüklüğünden dolayı diğer hastalıklara vücudun açık ve korumasız hale geldiğini acaba kaç kişi biliyor veya bilgilendiriliyor. Çin’i sevmemize rağmen bitkisel ürünlerin teknolojisinde dünyada ki en ileri seviyedeki ülke. gerek moleküler gerekse geleneksel yöntemlerle iyi sonuçlar alınıyor. Ön yargısız bilimsel çalışmalarla bizde mevcut bitki zenginliğimizle onları geçebiliriz. Ama dediğim gibi ilk önce korkmamak, bilim dallarını bu konular üzerine sevk etmek, iyi çalışanları yüreklendirmek (Hüsnü Can Başer, Baytoplar, Tankerler gibi, bizim gibi, tanımasamda Yeşilada gibi), tebrik etmek lazım.

    Küçükusta diyor ki: “Son senelerde tüm dünyada başını alıp giden bir ‘bitkisel tedavi modası’ var ki tutabilene aşk olsun. Buna moda yerine ‘çılgınlık’ demek belki de daha doğru… Tabii ki her meyvenin, sebzenin, otun sağlığımız için birçok yararı vardır, ama herhangi bir sebzeyi veya meyveyi yiyerek bir hastalığı önlemek veya tedavi etmek, mesela keçiboynuzu pekmeziyle astımdan kurtulmak, enginarla hepatiti iyileştirmek, domatesle prostat kanserine yakalanmamak gibi bir şey mümkün değildir.” Demişsiniz

    Gelelim neticeyeeee

    Bitkilerde olan doğal antibiyotikler, azot ve kükürt taşıyan maddeler, eser elementler, stimulanlar, supresifler ve daha nice maddeleri yediğiniz domateste vesairede bulamazsınız. Bu maddelerin eksiklerinde metabolizma bozuklukları oluşmakta olduğu için bitkilerin hayatımıza muhakkak girmesi gerekiyor. Kimyasal ilaçların semptomatik etkilerinden uzak olarak bitkilerin değişik hastalıkları iyileştirdiği tüm dünyada bir kocakarı dedikodusu sayılmayalı epeyi oldu. Almanya, İngiltere, Fransa, Hollanda, Japonya, Çin, Eski doğu bloğu ülkeleri, Asya ülkeleri bu konuda branşlar arası bir çok çalışma yayınlıyorlar. Örnek görmek istiyorsasnız. Googleakademiye girin herbal medicine veya hangi konuda arama yapmak istiyorsanız herbal treatment nettle veya hangi bitki ve etkisini araştırmak istiyorsanız yazın bakın neler çalışılıyor, çalışılmış.

    Bahsettiğimiz bitkilerde uzman olmak için bu konuda akademik olarak çalışmak. Bitkiler ve etkileri hakkında en azından 3-5 sene bu konuda uzman bir eczacıdan eğitim almak (nasıl ki tıpta uzmanlık için eğitim alınıyorsa) ve bu konular üzerine çalışmak doktora yapmak (akademik unvan), makaleler yayınlamak gerekir. Nasıl ki hasta muayenesinden ve hastalık teşhisinden eczacı anlamadığı gibi ilaç yapımından da tıp doktorları bihaberdir. Ancak bitkiler üzerine çalışan tıp hekimlerini tenzih ederim.
    Saygı ve sevgi

  7. ayhan dedi ki:

    slm benim elimde yanıklara iyi gelen bir ilaç var ilacı kendim yapıyorum ve yanıkları 40 dakikada acısını alıyor 3. derecedeki ağır yanıkları 40 gün içinde deriyi yeniliyor ilğilenenler beni bu numaradan araya bilirler 05375866213 not tamamen doğaldır

  8. emine karatas dedi ki:

    Sayın Erdem Beyi takdir ediyorum. Bir bilim adamına yakışır bir şekilde cevap vermiş. Zaten öz geçmişine bakıldığında konuya ne kadar etkin ve yetkin olduğu anlaşıyor. Bence herkes kendi işini yapmalı. Bir farmakognozi profesorunden daha çok bitkisel ilaçlardan anladığını iddia etmek fazla ve gereksiz bir özgüven gösterisi. Eczacılar teşhis koymuyorlar doktorlarda bitkisel ilaçlar hakkında farmakognozi profesorlerden daha çok bildiğini iddia etmemeli. Bilimsel dayanaklakları olmaksınız yapılan söylemler çok havada kalmaktadır. bunları ancak tahsili olmayan cahil halka itham edebilirsiniz. bir akademisyene yöneltmek ancak insanın kendini küçük düşürür. Erdem beyin tenezzül edip cevap vermiş olması bile çok büyük bir tevazu göstergesidir.

  9. Dr. Şenol ŞENSOY dedi ki:

    Sayın hocam sizden özür dilenmesinden çok zevk almışa benziyorsunuz. Edebiniz, meslek ahlakınız ve uslubunuz hakkında aklımdan geçenlerden dolayı özür dilerim.

  10. Ezgi Korkmaz dedi ki:

    Edebiyle,duruşuyla,bilgisiyle,alçak gönüllülüğü ile tavrını ortaya koyan Erdem hocamın öğrencisi olmaktan gurur duyuyorum….

  11. ugur dedi ki:

    eczacılığın babası paracelcus değil galenostur… bilgilerinize…

Siz de yorumunuzu paylaşın: