MEHMET ÖZ’ ÜN HASTALIĞI

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
yavuz eryılmaz

Dr. Yavuz Eryılmaz’ ın yazısı:

İki ilginç konu

 1- Ülkemiz ve özellikle Amerika’da çok popüler olan bir meslektaşımız sağlığı hakkında basında üzücü çıkan haberler.

Bu ünlü meslektaşımızın yazdığı kitaplar ve televizyon  programları toplumun son derecede dikkatini çekiyor. Sağlıklı yaşam için önerileri üç ana konudan oluşuyor. Fındık ye, sebze ye ve seks yap. Bu önerilerle bir iki sene önce fındık tüketimini oldukça arttırmıştı.

Basında çıkan haberlere baktığımızda; elli yaşın üzerinde olduğundan yaptırdığı bir kolonoskopik tetkikte “kalın barsak kanseri” olduğu söylenmiş. Şayet bu tanı doğruysa, her şeyden önce kendisine acil şifalar dilerim. Ancak, bu haberde bir iki soru var. Tetkikte, barsakta bir polip görülmüş ve alınmış.

Barsak polipi, insan cildinde oluşan et beninin barsakta oluşmasına verilen isimdir. Polipler basit veya habis olabilir. Şayet basit bir polipse fazla sorun çıkarmaz. Zira, pek çok kişide bu basit poliplerden olabilir ve tesadüfen görülürler. Ancak, habis ise o zaman mesele ciddidir ve anında müdahale edilmesi gerekir. Zira, günümüzde kalın barsak tümörleri tanısında belirgin bir artış vardır. Polipin habis veya selim olduğuna dair tanısal kararı patolog verir. Şayet karar habis olduğuna dair ise, erken müdahale ile tedavide başarı şansı çok yüksektir.

Umarım bu polip habis değildir.

Olaya bir de gündemde kalma penceresinden bakarsak, işte o zaman insanın midesi bulanıyor. Kişi sağlık konusunda kitap yazıyor, televizyon programları yapıyor ama, kendisine  kanser tanısı konuluyor.

Olmaz mı, olur tabii..

Bu vaziyette yeni yayın döneminde kendisinin televizyon programı başladığında “reyting” inanılmaz boyutlarda olacaktır.

Ülkemizde de gündemden düşmeye başlayan bazı medyatik starlarımızın bazıları bu tür yöntemlere başvurdukları bilinmektedir.

Haa, bu medyatik star hastanede yattığı sürece kendisini ziyarete gelenler yüzünden basında ve televizyonlarda yattığı hastanenin de inanılmaz boyutlarda  reklamı olmaktadır. Hastane de bu işten kârlı çıkar.

Her şeye rağmen, meslektaşıma acil şifalar diliyorum ve umarım habis bir şey yoktur.

2- TTB Merkez Konseyi Başkanlığı tarafından; Danıştaya açılan dava sonucu yapılmakta olan ve gelecekte yapılacak olan tüm klinik araştırma, biyoyayarlanım ve biyoeşdeğerlik çalışmaları tümüyle durdurulmuştur ( 2010-164). Bu karar klinisyenler, klinik uygulamalı farmakoloji ve farmakologlar için ciddi bir sorun yaratmaktadır.

İlk bakışta böyle gözükmesine rağmen, uygulamalara baktığımızda davanın ilgililer arasında ciddi tartışma konusu yaratacaktır.

İlâç firması ile anlaşan bir hekim,“satış sonrası etkinlik araştırması“ yapıyorum diyerek istatistik olarak anlamlı çıkabilecek en alt sayıda bir hasta grubunda bu ilâcı incelecektir. Bu inceleme, asistansa  kendisine tez uzman veya klinik şefiyse ona bir araştırma makalesi olacaktır. Bu arada ilgili firmadan da gerekli her türlü destek sağlanacaktır.

Bu tür  çalışmalar iki şekilde sunulmaktadır. Ulusal ya da yerel bir tıbbi toplantıda sözlü olarak sunulur, ya da uluslararası bir tıbbi toplantıda şayet kabul edilirse en fazla poster olarak sunulabilirse sunulur. Genelde meslektaşlarımız birkaç kişi haricinde sözlü sunumları istemeyip poster sunumlarını tercih etmektedirler.

Veyahut, uluslararası bir firma destekli çalışmanın kısmi de olsa içinde olmak. Tabii, çalışmayı yöneten kişinin ve çalışmayı yapan kişilerin alacağı ücret bunun sosu olmaktadır.

Bir klinisyen hekim için yapılabilecek en kolay çalışma “satış sonrası etkinlik“ veya eşdeğerlilik araştırmasıdır.

Zaten arkanda kapı gibi bir firma desteği var.

Dikkat ederseniz hem AB’de hem de USA’da bu tür araştırmalar son derecede azalmış durumdadır. Kongrelere baktığınızda hep ayni laflar değişik şekillerde sunulmaktadır. Kırk bin kişinin katıldığı bir kongrede turistik katılımlar daha öne çıkmaktadırlar.

Geliştirilmekte olan bir molekülün faz 3 veya faz 4 araştırmalarının kesinlikle engellenmesine karşıyım zira o zaman Ar-Ge diye birşey kalmaz. Ancak bunun da belli bir standardizasyona bağlanması gerekir.

Bu sağlanamadığı takdirde, işte burada olduğu gibi mahkemeler, aleyhte beyanatlar ve hoş olmayan yazışmalar, ne yazık ki can sıkıcı boyutlara ulaşır.

Buradaki en akla yatkın çözüm; bakanlık, klinisyenler ve farmakologlardan oluşan bilimsel gurubun bu konuda ortak bir karara varması gerekir.

Son söz: İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan korkulur.

Siz de yorumunuzu paylaşın: