MAMOGRAFİ TARTIŞMALARI HALKIN GÖZÜ ÖNÜNDE OLMALIDIR

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
JÜRİ

Çok değerli meslekdaşım Dr. Fatih Aydoğan,

Yazılarımı sadece meslekdaşlarım için değil herkesin okuması ve bilgilenmesi için kaleme alıyorum.

Bu yazılar hakkında herkes görüş bildirebilir, yorum yapabilir ve tenkit de edebilir.

Sizin yazınızdan da istifade ettiğim gibi bu tür geri dönüşler benim için de okuyucularım için de çok faydalı oluyor.

Çok değerli ikinci mektubunuza cevap olarak görüşlerimi madde madde aktarmak istiyorum.

BİR: Yazılarıma gelen tüm yorumları sizin vermiş olduğunuz örneklerde de olduğu gibi her zaman ‘noktasına dokunmadan’ yayınlıyorum.

Sizi bilemem ama -örneklerden yola çıkarak kastettiğiniz üzere- halkımızın mamografinin bir takım zararları olabileceğinin farkına varmış olmasından ben çok memnun oldum.

Mamografileri kadınlara ‘fotoğraf çektirmek gibi’ hiçbir zararı olmayan ve üstelik de ‘mükemmel’ bir teşhis ve tarama yöntemi olarak sunmanın doğru olmadığı ve bilimselliğe yakışmadığı kanaatindeyim.

Tekrar hatırlatıyorum; sizin her nedense ‘çarpıcı’ olmasını sık sık dile getirdiğiniz başlıklarım ve ifadelerim, bilimsel kaynaklardan veya gelişmiş ülkelerin medyasından alınmış veya onlardan ilham alınmıştır.

Mesela, mamografilerin “faydadan çok zarar verdikleri” bana ait bir ifade olmayıp The Guardian gazetesinde bir haberinin başlığıdır: Breast cancer screening does more harm than good, study claims (1).

Gazete de bu başlığı kendi uydurmamış, BMJ’ de yayınlanan “Possible net harms of breast cancer screening” (Meme kanseri taramasının muhtemel net zararları) başlıklı bilimsel makaleden esinlenerek kullanmıştır (2).  

Kadınların ne için mamografi çektirdiklerini, bunun fayda ve zararlarının neler olduğunu tam olarak bilmeleri en tabii haklarıdır ve bunun aksi zaten kanunen de suçtur.

İKİ: Sizin de “Bu tedavi seçenekleri için hastalara ameliyat öncesi bilgi verilmesi ve karşılıklı konuşarak hastanın da fikirlerinin alınması gerekiyor” dediğiniz üzere, tedavi için olduğu gibi tarama için tavsiye ettiğimiz yöntemin fayda ve risklerinin de muhataplara tam ve doğru olarak bildirilmesi gerekir.

Anlamıyorlar diye onları bilimsel gerçeklerden mahrum bırakmamız doğru olmaz.

Üstelik ‘Anlamıyorlar’ demek yanlıştır.

Doğrusu ‘Biz anlatamıyoruz’ olmalıdır; çünkü herkese anlayabileceği şekilde anlatmak bizim sorumluluğumuzdadır.

Prof. Dr. Ayşegül Özdemir de diyor ki (3):

“Niteliksizliği kaçınılmaz olan bu değerlendirmeler, kadınlara hiç mamografi yaptırmamaktan daha çok zarar verebiliyor!

..

Türkiye’de her gün binlerce kadına gereksiz yere meme biyopsisi yapılıyor!

Binlerce kadın ise kalitesiz olduğunu bilmedikleri taramalarını gereğinden bile sık yaptırmanın huzuruyla, memelerinde kanserle yatıp kalkıyor!

ÜÇ: Kaçmak yok: “Aşırı teşhis nedeniyle gereksiz tedaviler” ve “BRCA ve MR” konusunda açıklamalarınızı mutlaka bekliyorum.

Sizi iki sayfa yazmak zahmetine koyduğum için kusuruma bakmayın; yazınız benim ve okuyucularım için mutlaka çok bilgilendirici ve aydınlatıcı olacaktır.

Öğretim üyesi sadece öğrenci veya asistanların değil toplumun da öğretim üyesidir.

İki sayfalık yazı için sarf edeceğiniz emeğin hakkımız olduğunu düşünüyorum.

DÖRT: Elbette beraber kahve de içeriz ve hatta kahvenin meme kanseri riski üzerine etkilerinden de konuşuruz ama bu önemli bilgilerin ikimizin arasında kalması sizce doğru olur mu?

BEŞ: Yazımın sonundaki soruları elbette size de mevzuuyla alâkalı olan, kendini ‘mesul hisseden’ herkese de soruyorum.

Bunları size hem kendimin ve hem de toplumun bilgilenmesi adına yöneltiyorum ve bir “tıp fakültesinin genel cerrahi bölümünün meme hastalıkları servisinde vazifeli bir öğretim üyesi” olarak da en iyi sizin cevaplayabileceğinizi düşünüyorum.

Benim hangi nedenle sorduğum önemli değil, istediğiniz şekilde cevaplayabilirsiniz ama şu kadarını söyleyeyim ki ben “bilim adamı olmadığımı” daha önce defalarca dile getirdim (4).

Lütfen şu mânâsız ‘uzun cevaplar gerekir bahanesinin’ arkasına sığınmayın, kahve içmeye ayıracağınız zamanda bunları cevaplayın da herkes faydalansın.

Kahvenizi yazarken için.

ALTI: “Medyanın daha çok okunmak için kullanmayı tercih ettiği çarpıcı başlıkları kullanmadan önce getireceği fayda ve zararları düşünmeliyiz” sözünüz benim için önceki yazımda da belirttiğim gibi ‘modern tıp kusurlarının bilinmesinden hoşlanmaz’ kapsamına girer.

Bu ifadeniz de bunları “kahve içerken konuşalım”, “tıbbi uygulamalarla ilgili bir konuyu tartışacaksak halka açık değil hekimlerin olduğu bir platformda yapmalıyız” sözleriniz de “halka gerçekleri söylemeyelim” demekten başka bir şey değildir; minder dışına kaçmaktır.

YEDİ: “Diğer yaş grubu için birey ve toplum özellikleri göz önüne alınarak bilgilendirme yapılarak kişiye özel karar verilmelidir” sözleriniz doğru ama eksik.

Bilgilendirme ve kişiye özel karar verme belli bir grubu değil herkesi kapsamalıdır.

SEKİZ: “Ülkemize ait tarama kararlarının daha sağlıklı alınabilmesi için çalışmalar gerekmektedir” sözünüze aynen katılıyorum ama bir şartım var:

Önce, bilimsel araştırmanın ne olduğunu ve nasıl yapılacağını öğrenmemiz gerekiyor!

Prof. Dr. Ayşegül Özdemir’ in kendisini ilgilendiren sorularıma verdiği cevap mektubundaki şu cümlesini dikkatinize sunuyorum (3):

“Ne yazık ki araştırmalarımız dosya doldurmaktan başka işe yaramıyor, bildiğini anlatmaya çalışanlar görmezden ve duymazdan geliniyor, ısrarla çabalamaya devam edenler ise hele bir de ‘haddini aşarak’ halkı uyarmaya çalışırlarsa budanıp yakılıyor.”

DOKUZ: Siz nasıl istediğiniz sitenin üyelerine ulaşmak için yazma hürriyetine sahipseniz ben de yazılarım hakkında görüş bildirenlere kendi sitemde cevap verme hakkına sahibim.

Yazınızı bana ve hekim forumu üyelerine yazmış olduğunuz da ilk cümlenizden net olarak anlaşılıyor.

ON: Ben toplum sağlığını birebir alâkadar eden mevzuların kapalı kapılar arkasında veya baş başa kahve içilirken tartışılması yerine –herkesin faydalanması için- bu şekilde yani herkesin gözü önünde yapılmasını benimsiyorum.

Dedikodu yapmıyoruz ki; bilimsel gerçekleri tartışıyoruz.

Kirli işler kapalı kapılar arkasında yapılır.

Gelelim neticeye

BİR: Sizin her iki yazınızdan da çok şeyler öğrendim; ‘birçok bakımdan’ çok faydalandım.

“Bunları açıklamak için ise 2 sayfa yazı yazmam gerekli olacak”.

İKİ: Sizin de hem benim hem de sitemde mamografi ile alâkalı diğer yazılardan ve kaynaklardan mutlaka çok faydalanacağınıza, hatta bazı görüşlerinizin temelden değişeceğine inanıyorum.

ÜÇ: Her gün okuduğunuz, emek harcadığınız mevzularda birkaç sayfa yazı yazmanın sizin için ‘çok kolay’ olması lâzım.

Kahveler benden; yeter ki tartışalım, yeter ki sorularımı cevaplayın.

KAYNAKLAR

  1. http://www.guardian.co.uk/society/2011/dec/09/breast-cancer-screening-harm
  2. http://www.bmj.com/content/343/bmj.d7627
  3. http://www.ahmetrasimkucukusta.com/2012/09/28/etibba-diyor-ki/turkiye-de-mamografi-taramalari-rezaleti/
  4. http://www.ahmetrasimkucukusta.com/2011/08/17/yazilar/elestirel-yazilar/tip-egitimi/profesorler-bilim-adami-degildir/

Yazı için 5 yorum yapılmış:

  1. Dr. Mustafa Torun dedi ki:

    Bilim insanı(Erkek, kadın) günümüzde ünvanlı veya bir Üniversitede öğretim üyesi olan anlamında kullanılmaktadır. Bence son derece yanlış olup,ünvanı olmayan biriside pekala bilim insanı olabilir. Önemli olan bilime katkısı ve bilimsel ölçütlere uygunluğudur.Tıbbi taramaların artık halkla beraber enine boyuna(fayda, zarar ekseninde)tartışılması zamanı gelip, geçmektedir.Burada konu olan “Mamografiler” maalesef ülkemizdede kampanya biçimine yapılmakta olduğundan faydadan çok zarar oluşturmaktadır.Dolayısı ile çevre kirliliği yapmaktadır.Saygılarımla..Dr.Mustafa Torun/Mikr. Ve Enfeks.Hst.Uzm/İZMİR

  2. Sayın Küçükusta,
    Aşağıdaki yazım, Dr. Fatih Erdoğan’ın temsil ettiği “hastaların kaderine doktorlar kahve içerken kendi aralarında karar verirler” yaklaşımının sonuçlarını yansıtmaktadır.

    Sayın Küçükusta,
    Son ayların modası olan tarama cihazları MEIK ve SOFIA ile ilgili pohpohlayıcı gazete haberleri, “sorumsuz gazetecilik nasıl yapılır” gibi bir derste kullanılmaya son derece uygun örnekler. Daha da acı olan, bu radyolojik teşhis cihazlarını böyle yalan yanlış, gayrı bilimsel, aldatıcı şekilde tanıtan tıp profesörlerine ve doçentlerine, hatta radyoloji profesörlerine sahip bir ülkeyiz. Konuyla ilgili genel tespitlerinize aynen katılmakla birlikte biraz açıklama yapmak isterim:

    MEİK için “Radyasyon olmadan 30 saniyede teşhis” vaadi safsatadır! MEİK ne mamografinin, ne ultrasonun, ne de MR’ın yerini tutabilir! Birçok ülkede taramada kullanıldığı beyanı yanıltıcıdır. Kanserli hücrenin net görüntülenmesine imkan verdiği yalandır! Hiçbir radyolojik yöntem kanser hücrelerini gösteremez. O aşamaya çok uzağız. Erkeklere ve 16 yaş üstü tüm kadınlara sınırsız kere uygulanabiliyormuş. Gereği ve yararı olmayan bir şeyi kullansanız ne olur, kullanmasanız ne olur? Gebelerde kullanıldığını söylemek de art niyetlidir! Bir kere gebelerde MEİK’in yanlış pozitif tanı oranı çok daha da yüksek olmalıdır (elektrik impedans değerleri metabolizma hızına ve dolayısıyla damar yoğunluğuna bağlı, gebe memesinde ise bunlar doğal olarak arttığı için) ki bu da bu cihaz yüzünden “gereksiz biyopsi” riskinin gebelerde daha da yüksek olması demektir. İkincisi, genel olarak gebelik yaşları zaten bizim mamografi taraması tavsiye ettiğimiz yaşlara uymaz. Ancak sizin de katılacağınız gibi esas olan daima hastanın iyiliğidir. Mamografinin (veya herhangi başka bir tıbbi yaklaşımın) gerekliliğine (hasta gebe olsun yada olmasın), hastamın biricikliğini unutmayarak ve onun bundan göreceği fayda ve zararları tartarak karar veririm. Yaşı mamografi taramasına uysa bile bir gebeye tarama için ilk önereceğim yöntem mamografi olmaz ama diğer yöntemlerden sonra mamografinin tek aydınlatıcı olacağına inandığım bir durum varsa (bebeği radyasyondan koruyucu önlemlerle) mutlaka mamografi öneririm. Tıbbın temel kuralına bütün kalbimle inanırım: “Hastalık yoktur, hasta vardır”. Ben şunu da ekliyorum: “ Sınırlar yoktur, koşullar vardır”.

    MEİK’in meme bezi ile ilgili tüm hastalıkların teşhisine yaradığı, hastanın meme kanserine karşı risk altında olup olmadığını belirlediği, “otomatik yorumlama” ile hızlı ve kesin tanı sağladığı iddiaları da kocaman yalanlardır! Genel cerrahi doçenti arkadaşımız asıl derdini bir satır arasında belli ediyor: “Risk grubunda olan hastalar daha sıklıkla muayene edilerek kanser çok daha erken dönemde, herhangi bir belirtisi yokken teşhis edilebilecek ve kanserden ölüm oranları çok düşecektir”. Ah, ah, çok yazık…

    SOFİA’ya gelince, bu cihaz için ortaya atılan “Masaj yatağında mamografi” iddiası şarlatanlıktır. Masaj yatağı saçmalığı bir tarafa, SOFIA mamografi değil ki, bir ultrason cihazı! Ultrason olarak kullanılabilir, mamografi yada MR yerine değil! Bütün ultrason cihazları gibi yüksek frekanslı ses dalgalarıyla görüntü oluşturuyor (ultrasound= ultrases), bu nedenle doğal olarak radyasyon içermiyor. Doğruyu söylediklerinde bu kadar sansasyonel olmayacağını düşünüyorlar. Ultrasonun ne olduğuna halkımız vakıf ya (!) o yüzden yeni şarkı söylemek gerek. Bu reklamda özel isim kullanılmasının gerçek nedeni bu. Bu cihaz A.B.D’ de yeni ruhsat aldı ve hızla yayılacağını tahmin ediyorum. Neden derseniz, ABD’de radyologlar (büyük çoğunluğu) ultrason yapmayı bilmezler çünkü eğitimlerinde pek yeri yoktur. Onun da nedeni, ultrason incelemesinin zaman alıcı ve nisbeten zahmetli, oysa radyologların zamanlarının çok değerli olmasıdır (vakit gerçekten de “nakittir” orada). Bu işi çok daha ucuza mal etmek için teknisyen kullanırlar. Yani ultrason incelemelerini ultrason teknisyenleri yapar, radyologlar onların çektikleri görüntüleri değerlendirir ve böylece hastaya hiç dokunmadan ve onunla görüşmeden tanı koymaya çalışırlar. Bu cihazın ABD’de çok satacak olmasının temel nedeni, teknisyenin yükünü azaltacak, daha kısa sürede daha çok hasta incelenmesini sağlayacak olmasıdır (tamamen maddi nedenler), yoksa “daha doğru teşhis” yada “mamografinin yerine kullanılabilecek olması” değil! Zaten bununla ilgili araştırmaların başlıca amacı da yöntemin klasik ultrason kadar yararlı olup olmadığını görmektir. Ultrason görüntülerinin “3 boyutlu ” olması abartılacak bir özellik değildir. “Otomatik” lafı yanıltıcı şekilde kullanılıyor (oysa asansörün doğru kata geldiğinde kendi kendine durması gibi bir işlev ifade eder). SOFIA ile “hamilelere bile meme taraması yapılabileceği” beyanı da yanıltıcıdır (yine kadınları zayıf noktalarından avlama sanatı) çünkü hiçbir ultrason yönteminde radyasyon yoktur ama kanser taraması, gebe kadınların yaş geneline bakılırsa zaten gereksizdir. Bu yöntemin Avrupa’da aynı derecede ilgi göreceğini sanmam çünkü sağlık yapılanması daha farklı (daha çok bizdekine benziyor). Bizde gerekli mi derseniz? Kesinlikle HAYIR derim! Bir kere ultrasonu doktorun (radyoloğun) bizzat yapması gerektiğine inanırım. Bir başkasının (değil teknisyen, radyolog bile olsa) yaptığı ultrason incelemesinin resimleriyle yorum yapmak yeterince sağlıklı değildir. Bu yöntemin Türkiye’de yayılması hastaların suistimalini daha da kolaylaştırır, “haksız kazancı”, “gereksiz tetkikleri”, “gereksiz biyopsileri” ve “yersiz sağlık maliyetlerini” daha da arttırır. Öte yandan zaten bizde doktor emeği o kadar ucuz ki teknisyen çalıştırmaktan pek farkı yok. Bizim bölümlerdeki radyolog sayısına Amerikalılar şaşırıyor, “biz bu kadar çok radyolog çalıştıracak kadar zengin değiliz” diyorlar.

    Sayın Küçükusta, radyoloji cihaz piyasası dünyanın her tarafında tıbbın uygulanışını belirler. Halkı hiç hissettirmeden istenen yola sokmanın ana yolu doktor ofislerinden ve tıp derneklerinden geçer. Klasik olarak “mucize cihaz” doktorun ofisine hediye edilir ve karşılığında bu küçük dayanışmanın anısına bir gazete haberi yaptırılır! Doktor yeni hastalar kazanırken, onun itibarlı isminin etkisiyle başka doktorlar ve hastalar mucizevi cihazın peşine düşerler. Alın size piyasa! İlgili tıp derneklerini göreve çağırmakta haklısınız elbet. Ama size küçük bir not: Türk Radyoloji Derneği şu MEİK cihazıyla ilgili beyanların safsata olduğunu Ocak 2012’de haberin çıktığı gazetede ağır bir dille ifade etmişti değil mi? O halde Mayıs 2012’deki Ulusal Meme Radyolojisi kongre programına bir göz atın lütfen. MEİK’ i pazarlayan firmanın temsilcisine tek başına konuşmacı olduğu bir uydu sempozyum tahsis edildiğini göreceksiniz. Ne iş? İkimiz de biliyoruz ne iş… Kimi kime şikayet edelim?
    ****
    Hürriyet gazetesindeki “Radyasyon olmadan 30 saniyede teşhis” başlıklı haber:
    MEİK ile teşhis çalışmalarını Türkiye’de ilk uygulayan ve inceleyen bilim insanlarından Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Selma Tükel, yaptığı açıklamada, bugüne kadar meme kanseri taramasında tek çarenin mamografi olduğunu, yardımcı olarak da sıkça ultrasonografi ve zaman zaman MR kullanıldığını, MEİK’in birçok ülkede tarama programlarında kullanıldığını söyledi.
    Taramalarda kullanılan cihaz ile tümörlerin erken dönemde saptanabildiğini ifade eden Tükel, “MEİK sayesinde ileride hastalığın tekrarlama veya metastaz yapma ihtimalleri erkenden öğrenebilecek ve önlem alınabilecek” dedi.
    Cihazın özellikleri hakkında bilgi veren Tükel, şunları söyledi:
    “Herhangi bir yan etkisi bulunmuyor, acı vermiyor, sadece 0,5 mA elektrik gücü ve 50 kHz frekansla çalışıyor, radyasyon yaymadan görüntüleme yapıyor, aralıksız 8 saat çalışabiliyor, kullanılan malzemeler açısından su dışında hiç masraf yaratmıyor, görüntülemeyi meme bezi dokularının elektrik iletkenliklerine göre oluşturuyor, rakamsal olarak analiz yapma fırsatı veriyor, görüntüleri hem renkli, hem de siyah-beyaz olarak sunuyor, görüntüler elektronik ortamda arşivlenebiliyor, bilgisayar hafızasındaki seçilmiş bin 654 adet hastalıklı meme görüntü deposuyla kıyaslama yapılabiliyor, 16 yaş üstü tüm kadınlara sınırsız kere uygulanabiliyor.
    Cihaz, erkek hastalarda da kullanılabiliyor, risk durumunda bebeklere bile uygulanabiliyor, 3 boyutlu (3D) değerlendirme yapılabiliyor, 46 mm derinliğe kadar, 7 mm aralıklı kesitler halinde inceleyebiliyor, meme bezinde elle muayene sırasında fark edilen kitlenin tipi ve durumu hakkında değerlendirme ve fark edilmeyen oluşumların ise görüntülenerek değerlendirmesi yapılabiliyor.”
    Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Mahmut Can da MEİK cihazıyla yoğun meme bezi dokusunun ek incelemesinin de yapılabildiğini dile getirerek, “İmplant ya da küçültme gibi estetik ameliyatlar ve diğer herhangi bir cerrahi müdahale sonrasında da uygulanabiliyor” dedi.
    Meme bezi ile ilgili tüm hastalıkların teşhisine de yarayan cihazın, otomatik yorumlama yaptığını bildiren Can, şunları kaydetti:
    “Cihazın dünyadaki hiçbir yöntemin yapamadığı en büyük avantajı hastanın meme yapısı ve direncine göre meme kanserine karşı risk altında olup olmadığını ve meme tipini belirlemesidir. Risk grubunda olan hastalar daha sıklıkla muayene edilerek kanser çok daha erken dönemde, herhangi bir belirtisi yokken teşhis edilebilecek ve de kanserden ölüm oranları çok düşecektir. Bu kansere ayrılan ilaç bütçesini de oldukça düşürecek bir yöntemdir.”

    Hürriyet gazetesindeki “Masaj yatağında mamografi” başlıklı haber:
    Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Vakfı’na bağlı Academic Hospital, son teknoloji ürünü olan SOFIA tüm meme otomatik ultrasonografik üç boyutlu görüntüleme cihazını bünyesine kattı.
    Tanıtım etkinliğine, hastane genel müdürü Prof. Dr. Hakan Tezcan, tıbbi koordinatörü (radyolog) Prof. Dr. Tuğrul Biren ve Prof. Dr. Erol Avşar’ın yanı sıra sanatçı Hülya Avşar da katıldı. Prof. Dr. Tezcan, “Hasta masaj yatağında yüz üstü yatıyor. Her iki memenin üçer dakikada ve çok hızlı bir şekilde çekimi tamamlanıyor. Bu da hastalarımıza konfor sağlıyor” dedi.
    Hülya Avşar: “Bu cihaza baktığımda sıkıştırma olmadan, hamilelerin bile meme taraması yaptırabileceğini görüyorum. Radyasyon alınmaması, 3 boyutlu kontrol olması ve otomatik olması cihazın ekstra avantajları.” dedi.

    .

  3. Doç. Dr. Fatih Aydoğan’ ın e-postası:

    Sayın Küçükusta,

    Cevap ve yorumunuzdan gazeteciliği seçtiğiniz görülüyor.

    Bunun üzerine benim reytinginizin bol olmasını dilemekten ve yazılarımı/cevaplarınızı websitenizde kullanmama ricasını tekrarlamaktan başka bir şey kalmıyor.

    Saygılarımla.

  4. Değerli Dr. Fatih Bey,

    Benim kim olduğum değil sorularımı cevaplamanız önemli.

    Sorularımı beni nasıl kabul ediyorsanız -ister gazeteci, ister sıradan bir vatandaş, ister emekli bir öğretim üyesi veya ister başka herhangi bir şey- o şekilde cevaplayın; benim için hiç fark etmez.

    Size bir gazeteci soru sorduğu zaman “Ben size cevap veremem, reytinginiz bol olsun mu?” diyorsunuz?

    Gazetecilerin bir öğretim üyesine soru sormaya hakkı yok mu?

    Bir öğretim üyesinin yaptığı işle alâkalı olarak toplumu bilgilendirmesi gerekmez mi?

    Sizler halkı aydınlatmazsanız meydan otçu-çöpçü-üfürükçü-kırıkçı-çıkıkçıya kalmaz mı?

    Öğretim üyelerinin temel vazifelerinden biri de toplumu aydınlatmak değil midir?

    Ama sorularımı cevaplamakta zorlanıyorsanız veya amacınız minder dışına kaçmaksa, tabii ki siz bilirsiniz.

    Bu yaptığınız işe kendinizin de sahip çıkamadığınızı, kendinize güvenmediğinizi gösterir.

    Ben her şeye rağmen ‘hiçbir bahanenin arkasına sığınmadan’ mektubuma ve sorularıma karşılık vereceğinizi umut ediyorum.

    Selam ve saygılarımla.

    Ahmet Rasim Küçükusta

  5. MEDICAL GROUP dedi ki:

    Merhaba,

    Sayın Ahmet Rasim Bey’in de Sayın Ayşegül Hanım’ın da suçlamalarına ve sorularına defalarca yanıt vermemize rağmen ne kendilerinden bir geri dönüş alabildik, ne de suçlamalarından doğan cevap hakkımızı alabildik. Eğer amaç halkı bilgilendirmek ve gazetecilik yapmak ise bunların da değerlendirilmesi gerektiğini ve bu gibi suçlamalar yapılmadan kaynağından bilgi alınması gerektiğini düşünmekteyiz…

    Bilgi edinmenizi rica ederiz.

    Saygılarımızla,

    MEDICAL GROUP

Siz de yorumunuzu paylaşın: