MEME TARAMALARINI GÖZDEN DÜŞÜRMEK DOĞRU DEĞİLDİR

Yazı Fontunu Büyült Yazı Fontunu Küçült Yazı Fontunu Sıfırla
aysegul ozdemir 1

Prof. Dr. Ayşegül Özdemir’ in yazısı:

Son zamanlarda meme kanseri taramalarını eleştirenler “aşırı tanılara”, yani tarama sırasında bulunan tümörlerden bazılarının zararsız olduğuna, aslında sağlıklı bir hayat sürdürebilecek olan bu kadınların gereksiz yere ameliyat, hormon tedavisi, radyoterapi ve kemoterapi gibi tedaviler yüzünden zarar gördüğüne dikkat çekiyor (1-4).

Tümüyle katılıyorum! Ama bizde tartışmaların kimi yanlış anlamalara dayandığından kuşkulanıyorum.

O yüzden “aşırı tanı” ve “aşırı tedavi” ile ne kastedildiğini anlatmakta yarar görüyorum:

Kanserin gelişme ve büyüme hızı onun türüne, kişinin yaşına ve henüz bilinmeyen biyolojik özelliklere bağlı olarak kişiden kişiye değişir. Bütün kanserler en başta hücre tabakası dışındaki bazal membranla sınırlıdır (in situ).

Bazı in situ kanserler bir süre sonra bazal membranı aşarak onun dışında büyümeye başlar (invaziv), bazıları ise uzun süre (hatta ömür boyu) aynı noktada, bazal membranla sınırlanmış şekilde kalır.

İnvaziv kanserler hızlı ya da yavaş ama mutlaka vücuda dağılmaya çalışır, dolayısıyla yaşamı tehdit ederler.

İn situ kanserler ise başladıkları yerde kaldıkları sürece zarar vermezler. Bu yüzden taramanın etkinliğini belirleyen şey, taramada bulunan kanserlerin toplam sayısı değil, sadece “invaziv” kanserlerin sayısıdır.

İn situ kanserlerin bir kısmı da invaziv kansere ilerleyecekleri için önemlidir ama çoğunun (en az üçte ikisinin) ilerlemeyeceğini, hayatı tehdit etmeyeceğini, dolayısıyla tedavi gerektirmediklerini biliriz.

Mesele, in situ kanserlerden hangilerinin invaziv kansere ilerleyeceğini kabaca tahmin edebilsek bile kesin olarak bilemememizdedir!

Öyle olunca da mecburen hepsi invazivmiş gibi tedavi edilir.

Özetle, “aşırı tanı” ile taramada bulunan in situ kanserler; “aşırı tedavi” ile de çoğu zararsız bu kanserler yüzünden yapılan (gerçekte gereksiz) tedaviler kastedilmektedir.

İn situ kanserlerin hemen hepsi kendini mikrokalsifikasyonlarla gösterir, bunlar ise sadece kaliteli mamografilerle saptanabilirler.

Taramaların yaygınlaşması ve mamografi teknolojisindeki sürekli gelişmeler mikrokalsifikasyonların tespitini arttırmakta, bu durum doğal olarak “aşırı tanıya” katkıda bulunmaktadır.

ABD’de tarama öncesi yıllarda bulunan meme kanserlerinin sadece %1’i in situ iken, şimdi %25-50’si in situ’dur.

Taramada bulduğumuz in situ kanserlerden hangilerinin invaziv kansere ilerleyeceğini söyleyebildiğimiz yeni testler icat edilene kadar, “aşırı tanı” engellenemeyecek bir yan etki olarak kalacaktır. Ama bu yan etki yüzünden taramaları gözden düşürmek kesinlikle kötü bir fikirdir!

Diğer yandan, bizim ülkemizin taramayla ilgili öncelikli sorunları, gelişmiş ülkelerdeki öncelikli sorunlardan farklıdır.

“Aşırı tanılar” ve “aşırı tedaviler” herhalde bizde daha fazladır ama mamografi kalitesinin geneldeki düşüklüğü nedeniyle bizim “aşırı tanılar” arasında in situ kanserlerin oranı çok daha az olmalıdır.

Bizdeki “aşırı tanı” ve “aşırı tedavi” nedenlerine başka bir yazımda değinmek isterim.

KAYNAKLAR
1. http://www.bmj.com/content/343/bmj.d4411.full
2. http://annals.org/article.aspx?articleid=1103749
3. http://www.telegraph.co.uk/health/healthnews/9641609/Breast-cancer-screening-harming-thousands.html
4. http://www.telegraph.co.uk/health/healthnews/9181445/Breast-cancer-screening-resulting-in-unnecessary-treatment.html

Yazı için 1 yorum yapılmış:

  1. kerem dedi ki:

    Aşırı tanı doğru mu peki? Bunla ilgili makale önceliğiniz olmalıydı. Hipokrat önce tedavi et demez, önce zarar verme der. Gereksiz teşhis basit bir ayrıntı değildir; bilakis hasta edebilecek nitelikte önemi bulunan bir etiketlemedir. Yani doğru tanı iyileştirebilir belki; ancak hatalı veya gereksiz tanı nötr etki değil; hasta etme sürecini tetikleme demektir.

Siz de yorumunuzu paylaşın: