Beslenme ve endüstrileşmiş tıp konusundaki açıklamalarıyla adından söz ettiren Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta ile “TıptanUzak Sağlıklı Hayat” isimli yeni kitabı vesilesiyle buluştuk. Küçükusta, “Beslenmeden anlayan biri değilim. Zaten beslenmeden anlamaya da pek gerek yok. 500 yıl önce kim tıp kim beslenme biliyordu. Benim mantığıma göre beslenmenin bilimi olmaz. Atalarımız ne yiyorsa onu tüketerek sağlıklı olabiliriz.” ifadelerini kullanıyor.

Tıptan uzak sağlıklı bir yaşam derken neye işaret ediyorsunuz ?

Tıptan uzak sağlıklı hayat deyince burada iki şeyi ayırt etmek gerekiyor. Basit sebeplerle doktora gidilmesini doğru bulmuyorum. Gerçekten ciddi bir rahatsızlığınız var ise doktorun kapısını çalın. İnsanın sağlıklı olabilmesi, uzun yaşayabilmesi ve hastalıklardan korunabilmesi için esasında tıbba hiç ihtiyaçları yok. Zaten tıp bilimi hastalıkların önlenmesiyle çok da ilgilenmiyor. Tıp bilimi hastalıklardan korunmak için, beslenmenin düzenlenmesi, insanların hareketli olması, stresten uzak kalması gibi tavsiyeler vermez. İlaç tedavisiyle insanları hastalıktan korumayı hedefler.

Yani tıp insanların sağlıklı olmasıyla ilgilenmiyor.

Günümüzde kalp hastalıkları, kanser, obezite, diyabet, Alzheimer, astım, alerji ve daha birçok hastalığın salgın gibi yayıldığını görüyoruz. Bundan 150 yıl önce modern tıp diye bir şey yoktu. Demek ki hastalıklardan korunmanın temel yolu, insanların sağlıklı hayat tarzının gerektirdiklerini uygulamasıdır.

Bu nasıl olacak ?

Bunun başında birçok faktör var ama en önemlisi de beslenmedir. Ben temel olarak sağlıklı beslenme ya da adam gibi beslenme tabirini kullanıyorum. Atalarımızın yediklerini, onların tükettiği miktarlarda ve öğün sayısında yiyip içmemiz gerekiyor.

KÜÇÜKUSTA USÜLÜ DEMİYORUM

Ancak günümüzde bu mümkün değil. Binlerce beslenme modeli ve diyet var. Bunu nasıl başaracağız ?

Binlerce diyet çeşidi var. Karaciğer, böbrek, kalp, troid ve daha da fazlasını sayabiliriz. Her bir organ için ayrı bir diyet önerisi sunuyorlar. Halbuki beslenme tek tiptir. Bunun adı da adam gibi beslenmedir. Herkesin uygulaması gereken bir beslenme modelidir. Kendi adımı verip, Küçükusta usulü diyet diye sunmuyorum ve bunu da doğru bulmuyorum. Bütün mesele insanların yedikleri gıdaların bozulmamış ve endüstri tarafından bir takım fiziki ve kimyasal işlemlerden geçmemiş olması gerekiyor. Neyi ne kadar yediğiniz hiç önemli değil.

Yani bir kılavuz gerekmiyor mu?

Ulaşım ve haberleşmenin yaygın olmadığı yıllarda mesela Eskimolar ne yiyorlardı. Kuzey Buz denizinden ne çıkarsa onu yiyorlardı. Afrikalı ne yiyordu. Ormanda ve yakın çevresinde bulduğunu yiyordu. Geçmişte dünyanın neresi aklınıza gelirse gelsin, tümünde yaşayan insanlarda bugünkü hastalıklar yok denilecek kadar az olduğunu görürsünüz. Eskimo ve Afrikalı birbirinden tamamen farklı ve tek tip besleniyordu. Bu bize şunu gösteriyor. Gıdaların çeşitli olması gibi bir şey söz konusu değil. Esas mesele gıdaların işlenmemiş ve pakete girmemiş olmasıdır.

Endüstriyel gıdadan uzak durmak çok mümkün değil.

İnsanların bilinçlenmesi ve hazır gıdalara tepki koyması gerekiyor. Eğer bu gıdaları almazlar ise gıda firmaları da onların istediği gıdaları sunmak için gayret etmek zorunda kalırlar. Örneğin biz yıllarca açık sütün sağlıklı olduğunu söyledik. Şimdi birçok belediye küçük üreticiden sütleri alıyor, kontrollerini yapıyor ve halka sunuyor. Herkes açık süte yönelmeye başladı.

Günümüzdeki binlerce ürünün zararlı olduğu biliniyor. Bunların hepsini burada tek tek konuşamayız. Ancak en tartışmalı olan ve bir çok gıdada yer alan trans yağlar meselesini biraz açsanız ?

Trans yağlar meselesi çok önemli. Biz çocukken tereyağı yerdik. Tam o dönemde margarin ve bitkisel yağlar piyasaya sürüldü. İnsanlara tereyağ damarları tıkar, yumurta yemeyin kolesterol, kalp hastası yapar, yağlı peynir yemeyin light yiyin dediler. İnsanlara bu fikirleri aşıladılar. Halbuki trans yağların kalp hastalıklarına ve damar sertliğine yol açtığı biliniyordu. Bu bilgiler insanlardan saklandı. Propagandalarla esas suçlunun hayvansal yağlar olduğu şeklinde halkın beynini yıkadılar. Günümüzde dünyanın birçok ülkesinde trans yağlar yasaklandı. Beş altı ay önce dünya sağlık örgütü senede 500 bin kişinin trans yağların sebep olduğu kalp-damar hastalıklarından öldüğünü duyurdu ve bu yağların yasaklanması gerektiğini açıkladı. Oysa ki 60 yıl önce trans yağları sağlıklı diye insanlara yedirdiler. Şimdi milyonlarca insan öldükten sonra yemeyin diyorlar.

BEŞ YILDA BİR BESLENME TAVSİYESİ

Beslenme konusunda ciddi bir bilgi kirliliği var. İnsanlar nasıl doğruyu bulacaklar?

Amerikan sağlık bakanlığının beş yılda bir çıkardığı beslenme kılavuzu var. Böyle bir beslenme tavsiyesinin akılla bağdaşır bir tarafı yok. Besinlere bir takım işlemler yapılıyor ve bozuluyor ki bu yüzden beş senede bir liste değişiyor. Biz dünyaya 100 yıl önce gelmedik. Ne tıp ne diyetsiyen ne beslenme bilimi vardı. İnsanlar sadece yakın çevresinde bulduklarıyla beslenip sağlıklı yaşıyorlardı. Dolayısıyla insanlara Amerikan obezite, kalp, diyabet ya da bu tip derneklerin laboratuarlarından elde ettikleri sonuçlar yerine, tekrar edilmesi mümkün olmayan bir araştırmanın sonuncu uygulamak lazım.

Hangi araştırma ?

Bugüne kadar binlerce yıldır insanların yeme içme alışkanlıklarına bakmalıyız. Bir laboratuarda suni bir şekilde yapılan doğru olma ihtimali son derece düşük olan bir araştırmanın sonucuna göre insanlara beslenme tavsiyesi veremezsiniz. Sonra trans yağları yedirirsin. Hayvanlar alemine bakalım. Bir köpek Allah’ın ona verdiği içgüdüyle neyi yemesi gerektiğini biliyor. Yaratıkların en akıllısı olan insanın beslenme tavsiyesini diyetisyenden ve doktordan almasına gerek yok. Bir de şöyle bir gerçek var. Kendi yiyeceğini bulup yiyen bir hayvanda hastalık yok iken, evcil hayvanlarda sahipleri gibi obezite, diyabet ve kanser gibi hastalıklar var.

Peki göğüs hastalıkları uzmanı olarak neden beslenme meselesine bu kadar eğildiniz ?

Beslenmeden anlayan biri değilim. Zaten beslenmeden anlamaya da gerek yok. 500 yıl önce kim tıp kim beslenme biliyordu. Benim mantığıma göre beslenmenin bilimi olmaz. Atalarımız ne yiyorsa onu tüketerek sağlıklı olabiliriz. İnsanlar beslenme biliminden bir haber olarak sadece atalarımızın ne yediğine bakıyorum.

Modern tıbba ve ilaç firmalarına güvenmeyelim mi ?

İlaç firmalarına karşı değilim. Birçok hastalığın önlenmesinde tıbbın rolü yadsınamaz. Ben ilaç endüstrisinin insanlara gereksiz ilaçları, gereksiz yere ve dozlarda dayatmasına karşıyım. Bir yandan ilaç firmalarının ticari bir kuruluş olduğu unutulmamalı. Onlar kaç kişi iyileşti diye bakmaz, ne kadar ilaç sattık diye hesap yapar.

Bir de popüler olan bitkisel tedavi yönetmeleri var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz ?

Bitkisel tedavi ilaçlarını ikiye ayırırız. Bir tanesi sentetik ilaçlar, diğeri de bitkilerden elde edilen ilaçlar. Her ikisinin de ilaç prospektüsünde içinde ne olduğu belirtilir. Aynı şey bitkisel tedavi yöntemi uygulayanlar da yapmalı ve kendilerini bilimsel yönden kanıtlamalıdır.

Şişmanlık kötü değildir

Siz şişmanlığın kötü olmadığını söylüyorsunuz. Ancak günümüzde herkes ideal kiloya ulaşmak için çabalıyor. Neden şişmanlık kötü değil ?

Dünya sağlıklı örgütü sağlıklı olmayı şöyle tarif ediyor. İnsanın kendini bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan sağlıklı hissetmesi olarak tarif ediyor. Bütün mesele sağlıklı gıdalarla beslenmek ve hareketli olmak. İdeal kilo diye bir şey yoktur. Herkesin metabilizması ve genetiği farklıdır. İnsanların aynı kiloda olması akılla bağdaşmaz. İnsanlara mutlaka zayıflayacaksın ve şu ölçülerde olman gerek demek çok yanlıştır. Önemli olan bir insan sağlıklı besleniyorsa ve hareketli ise kendi kilosu onun için ideal olandır. Modern tıbta birinci derecede obez sınıfına giren bir kişi sağlıklı besleniyor ve yeterince hareket ediyorsa zayıflardan daha sağlıklıdır. Bunu araştırmalar da ortaya koyuyor.

Kaynak: https://www.yenisafak.com/hayat/beslenmenin-bilimi-olmaz-3467422