Birleşik Krallık’ ta bilim adamları ekmek ve süte vitamin D eklenmesi tavsiyesinde bulundular. Vitamin D’ nin KOVİD’ e yakalanma, ağır tablo ve ölüm riskini azaltabileceğini gösteren birçok çalışma var. Vitamin D yeni bulunan ve patenti olan pahalı bir ilaç olsaydı bugün bütün dünya vitamin D hapları kuyruklarında olacaktı.

Ağır KOVİD’ de ölümleri azalttığı gösterilen tek ilaç var: Dekzametazon. Ben, dekzametazonla aynı yapısal steroid ailesinde bulunan, aynı reseptörü ve ilgili gen yollarını paylaşan vitamin D’ yi de etkili bir ilaç (!) olarak görüyorum. Önemli bir ortak tarafları da her ikisinin de patenti olmayan, sudan ucuz “gariban” ilaçlar olmalarıdır.

30 çalışmada optimal D vitamini seviyelerine (75-150 arası) sahip olmanın KOVİD için hem enfeksiyon hem de ağır hastalık ve ölüm riskini azalttığı gösterildi. Daha çok araştırma yapılmalı diyenler olsa da birçok araştırmacı bu delilleri artık çok kuvvetli buluyor. Çocuklara günde 1-2 bin Ü, erişkinlere 4-5 bin Ü vitamin D tavsiye ediyor.

KOVİD ilaç ve aşı geliştirme çabaları tüm hızıyla devam ederken D vitamininin yarattığı “mucizelere” her gün yenisi ekleniyor. Vitamin D seviyesi yeterli olanlarda KOVİD ölüm oranının iki kat az olduğu bildirildi. Adam gibi beslenen ve güneşlenenlerin asla bu vitamine ihtiyaçları olmaz ama yeterli olmayan seviyeleri çok ucuz, çok emniyetli haplarla yükseltmek mümkündür.

KOVİD pozitifliğinin, yaşanılan enlem, ırk/etnik köken, cinsiyet ve yaştan bağımsız olarak vitamin D seviyesi ile güçlü ve ters korelasyon gösterdiği bildirildi. Sanki remdesivir başında tacı ile kraliyet ailesinin koruma ve kollama altındaki küçük prensi, vitamin D ise aç karına sokaklarda gezen, eli yüzü kir pas içinde, onun bunun çocuğu… Bilim dünyasını bu ayırımcılığa son vermeye davet ediyorum.